Her haliyle ümmetine örnek olan Peygamberimiz, (SAS.) ömrünü insanlığın saadetine vakfetmiş, ümmetinin selameti ve kurtuluşu için bazı zaman dilimlerine bilhassa dikkatimizi çekmiştir. Bu zaman dilimlerinden biri de, içerisinde Beraat gecesinin de bulunduğu Şâban-ı Şerif’tir.
Sözlükte dağılmak anlamındaki şa’b kökünden türeyen Şâ’ban, kameri yılın Recep ayından sonra, Ramazan ayından önce gelen sekizinci ayıdır. Dini geleneğimizde önemli bir yere sahip olan üç ayların ikincisidir.
Şâban kelimesinin kameri takvimin sekizinci ayına isim olması, farklı şekillerde açıklanmıştır. Bir yoruma göre, savaşmanın yasak olduğu haram aylardan biri olan Recep’ten sonra, Arapların bu ayda su temin etmek amacıyla gruplara ayrılmalarından dolayı, bu ismin verildiği ya da Ramazan ve Recep aylarını birbirinden ayırdığı için böyle adlandırıldığı yolunda açıklamalar da mevcuttur.
Şaban ayında hangi hadiseler vuku buldu?
İslam tarihinde pek çok hadise Şâban ayında vuku bulmuştur. Bu önemli olaylar arasında; orucun farz kalınması hükmünün gelmesi, Hz. Peygamberin Hz. Hafsa validemiz ile evlenmesi ve Hz. Hüseyin’in doğumunu zikredebiliriz.
Ayrıca yakın tarihimizde, Mekke ve Medine’ye Osmanlı padişahları tarafından gönderilen armağanları taşıyan Surre alayının, uğurlama merasimi de Şâban ayının 15’inde düzenlenmiştir…
Allah-u Teâlâ (c.c.) kuru toprakları yağmur ile canlandırıp yeşerttiği gibi, manen ölü kalpleri de nuru ile diriltmiştir.
Bu ilahî nur, ulaştığı yerleri ve beldeleri âbad eder, insanı melekleştirir, kalpten çirkinlikleri giderir, ruhu güzelleştirir, hak ile batılı seçtirir, kulu taate koşturur, sönmeye yüz tutmuş azimleri coşturur, zorlukları kolaylaştırır ve hayatın rahmetle dolmasına vesile olur.
Peygamber Efendimiz (SAS.), ilahi nurun sağanak sağanak yağdığı Şâban ayı hakkında şöyle buyurmuştur:
“Allah’ım, Receb ve Şâban ayını bize mübarek ve bereketli kıl.”
“Receb ve Ramazan ayları arasında şu Şâban ayında insanlar gafildir. Bu öyle bir aydır ki, ameller, Âlemlerin Rabbine bu ayda yükseltilir. Ben oruçlu iken amellerimin yükseltilmesini severim.”
“Şâban ayının 15. gecesi olduğunda, o geceyi ibadetle geçirin, gündüzünde de oruç tutun. Çünkü Yüce Allah, bu gece güneşin batışından fecre kadar (olan sürede) dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve:
Tövbe eden yok mu, tövbesini kabul edeyim!
Rızık isteyen yok mu, rızık vereyim!
Şifa isteyen yok mu, şifa vereyim!
Başka isteği olan yok mu, ona da istediğini vereyim, buyurur.”
Hocamız, Gönül Dostumuz, Mürebbi'miz Mahmud Esad Coşan, Şâban ayının kıymetini şu sözlerle hatırlatmaktadır:
“Şâban ayı mükeffirdir, günahların af ve mağfiretine sebeptir. Ramazan ayı da mutahhirdir, kulun içini tertemiz eder. Ne günah kalır inşallah, ne suçun karalığı ne yüz karalığı kalır. Kul affolununca, Allah-u Teâlâ’nın huzuruna layık hale gelir.”
İlah-i nur mevsimlerinden olan üç aylar, müminlerin ahiret kazancına yöneldiği önemli bir zamandır. Bu zaman diliminde, herkes Allah'ın rızası yolunda sonsuz bir yarışa giriyor ve oluşan manevi hava, bütün bir topluma huzur veriyor. Bu huzur havasından da herkes derecesine göre istifade ediyor.
Yapılan ibadetler, okunan Kur’an’lar, arşa yükselen ihlâslı dualar, bitip tükenmek bilmeyen bir şevkle devam ettirilen İslami hizmetler, ilahi rahmetin daha çok gelmesine vesile oluyor. Ayrıca sırf Allah rızası için ve ihlâsla yapılan ibadetler, günahların, sefahetlerin ve zulümlerin kirlettiği manevi havamızı temizliyor.
Mevlana ne de güzel söylüyor:
“Ömür, yarınlara bağlanan ümitlerle geçip gitmekte. Gafilce kavgalarla, gürültülerle, didinmelerle tükenip durmadadır. Sen aklını başına al da, ömrünü şu içinde bulunduğun gün say…”
Vehb b. Münebbih de, zamanın kıymetini bilmekle ilgili şu hikmetli sözü söylüyor:
“Zamana iyi bak! Onu üç bölüm halinde göreceksin:
Geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman.
Bilmelisin ki, geçmiş zaman artık elden gitmiştir. Ondan sana fayda yok ve onu tekrar eline geçirmen de mümkün değil. Gelecek zaman ise bir hayal, bir ihtimaldir. Az sonra ne olacak, ne ile karşılaşacaksın bilinmez. Belki de karşına ölüm çıkar.
İçinde bulunduğun zaman… Senin bütün sermayen işte bundan ibarettir. Bir yere iyilik fidanı dikeceksen bu anda dik ve hizmetini yapmakta acele et. Çünkü zaman elinden kayıp gitmektedir.”
Bizler de büyüklerimizin de sözlerini ve nasihatlerini dikkate alarak elimizden kayıp gitmekte olan zamanı iyi değerlendirmeliyiz. Özellikle zor zamanlardan geçtiğimiz bugünlerde tevbe ve istiğfara daha çok önem vermeliyiz…
Tevbe, geçmiş zamanda işlenmiş günahların bağışlanmasına ve kirlenen amel defterinin suçlardan arınmasına yardım eder. Ayette geçen tevbe-i nasuh, Allah yoluna samimi bir dönüş demektir. İnsan bir kötülüğü Allah’ın emirlerine aykırı olduğu için terk eder ve iyi olan işlere yönelirse, ancak o zaman tevbe etmiş olur. Elbette tevbenin şartlarını bilmek ve onlara da riayet etmek gerekir.
Hz Ali (r.a.), bir gün bir adamın mescitte:
“Allah’ım! Senden mağfiret diliyor ve tevbe ediyorum.” sözünü tekrarladığını işitir. O kişiyi uyarmak ve hakiki tevbenin nasıl yapılacağını duyurmak için ona şöyle der:
“Ey tevbe eden kişi! Tevbede dil çabukluğu yalancıların tevbesidir.”
Bunun üzerine o adam sorar:
“Öyleyse tevbe ne demektir?” Hz Ali, cevap verir:
“Makbul olan tevbe, içinde altı şartı toplayan tevbedir. Bunlar, geçmiş günahlara nedamet duymak, terk edilmiş farzları yerine getirmek, kul haklarını sahiplerine vermek hasımlarla helalleşmek, günaha dönmemeye kararlı olmak, günah işleyerek şımarttığı nefsini Allah’a itaatle terbiye etmek…”
Cenab-ı Hak bizlere, günahların affedildiği bu ayda layıkıyla tevbe edebilmeyi, Şâban-ı Şerifi ve içindeki Berat Kandilini gecesiyle gündüzüyle ihya edebilmeyi ve Ramazan ayına kavuşabilmeyi nasip etsin…
Şâban-ı şerif mübarek olsun.
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.