Bilim insanları intihar davranışı için yeni bir tedavi seçeneği geliştirdi
Tüm Dünyayı etkisi altına alan koronavirüs sebebiyle can kayıpları her geçen gün artıyor. Aralık 2019’dan bu yana ülkemizde 30 binden, Dünya genelinde ise 2 milyon 730 bin kişiden fazla kişi COVID-19 salgını sebebiyle hayatını kaybetti. Ancak gündelik hayatın en temel gündemi olan bu salgından daha kritik durumda olan ve her yıl bir milyona yakın kişinin hayatını kaybeden bir başka olgu var: İntihar!
İntihar; kişinin isteyerek yaşamına son vermesi şeklinde tanımlanırken, intihar davranışı, tehdit etme, bu düşünceyi taşıma, girişim niyetinde olma, girişim planı yapma, girişimde bulunma, yaralanma veya ölümle sonuçlanan birtakım kademeleri içeren bir süreç.
Sıklığının oranları ülke, cinsiyet, yaş, intiharın nasıl tamamlandığı gibi değişkenlere bağlı olarak önemli ölçüde değişiyor. İntiharların yüzde 90'ı psikiyatrik bir bozukluktan kaynaklanıyor. Belli ruhsal sorunları olanlar, intihar davranışı için risk grubunda yer alıyor.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, dünyada her yıl bir milyona yakın kişi intihar nedeniyle yaşamını yitiriyor. Bu da kırk saniyede bir kişinin yaşamına son verdiği anlamına geliyor. İntihar girişiminde bulunanların sayısı ise bu rakamın yirmi katını buluyor. 100 bin nüfus başına intihar edenlerin sayısı dünyada ortalama 10,5 kişi. Yüksek gelirli ülkelerde bu sayı 11,5'e yükseliyor.
Avrupa ülkelerindeki rakamlar dikkat çekiyor
İntihar vakalarının Avrupa’daki rekoru Fransa’da. Her yıl yaklaşık 9 bin kişinin intihar ettiği Fransa’da, bu sayının azalması için yetkililer çalışmalar yürütüyor.
Avrupa birincisi olan Fransa’dan sonra en çok intihar yaşanan Avrupa ülkelerinin; Doğu Avrupa ülkeleri, Finlandiya ve Belçika olduğu bildiriliyor. 25 bin 319 Fransız üzerinden yapılan araştırmalara göre, 2017 yılında 18-75 yaş arası kişilerin yüzde 4.7’sinin intiharı düşündüğü ortaya çıktı.
Fransa’nın intihardan en çok etkilenen 3 bölgesinin Fransa’nın soğuk bölgeleri olduğu ve buralarda ülke yüzdesinden daha fazla intihar yaşandığı bildirildi.
Slovenya ve Estonya'yı ise her 100 bin kişiden 13'ünün intihar ettiği Finlandiya, Macaristan, Moldovya ve Polonya takip ediyor. Polonya İntihar Araştırmaları Derneği'ne göre, ülkede her gün 15 kişi intihar ederken, bunların 12'sini erkekler oluşturuyor.
Polonya, çocuk ve genç intiharlarında Avrupa'da başı çeken ülkeler arasında bulunuyor. Polonya Emniyet Müdürlüğü verilerine göre, 2019 yılında ülkede 7-24 yaş arası 458 çocuk ve genç intihar sonucu hayatını kaybederken, uzmanlar ülkede çocukluk depresyonu eğiliminin artış görüldüğü uyarısında bulunuyor.
Rusya'da her 100 bin kişiden 26'sı intihar yoluyla hayatına son verirken, Belarus'ta bu rakam 21, Ukrayna'da ise 18.
İngiltere'deki intihar oranı ise 2002'den bu yana en yüksek seviyeye yükseldi. Ulusal İstatistik Ofisi'ne göre 2018 Nisan-2019 Nisan tarihleri arasında, Birleşik Krallık'ta toplamda 6 bin 507 intihar kaydedildi. İntihar edenler her 100 bin kişide 11.2 olurken, bu sayı 2018 yılında bir önceki yıla göre yüzde 11.8 artış gösterdi.
İntihara sebep olan durumlar
Alkol bağımlılığı, stresle başa çıkamama, maddi problemler, kronik hastalıklar, sistematik şekilde eziyete maruz kalmak gibi etkenlerin intihar davranışıyla güçlü şekilde ilişkili olduğunu ifade eden uzmanlar, 2010-2016 yılları arasında intihar vakalarının dünya çapında yüzde 10 oranında azaldığını ancak halen önemli ölçüde iyileştirmeye ihtiyaç olduğunu belirtiyor.
Refah ve gelişmişlik yeterli gelmiyor
OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) istatistiklerine göre intiharın “zengin ülkelerde” daha yaygın bir davranış olduğu gözüküyor. Günümüzde özellikle Batı toplumlarında intihar sosyal bir âfet halini almış durumda. Bununla birlikte gençler arasında ölümlerin birinci sebebi olarak gösterilmekte. İntihar, dünya çapında 15-19 yaş arası grupta en yaygın üçüncü ölüm nedeni.
2017 Dünya Mutluluk Raporuna göre birinci sırada olan Norveç’in, Dünya Sağlık Örgütü'nce hazırlanan intihar etme oranlarında da üst sıralarda yer alması bir tezadı ortaya koyuyor.
Norveçli uzmanlar, depresyonun ülkelerinde büyük bir sorun olduğunu, çok fazla yalnız ve bunalımda kişinin olduğunu belirtiyor.
Dünyanın ikinci büyük ekonomisine sahip Japonya’da intihar oranları yüz binde 23.8, İzlanda’da 21.7, ABD’de ise 21.1 olurken, Türkiye ve diğer İslam ülkeleri son sıralarda yer aldı. Oranlar, Bahreyn’de 3.8, Türkiye’de 3.62, Kuveyt’de 1.8 iken Mısır’da 0.1 oldu.
Antidepresanlar yeterli olmayabiliyor
İntihara karşı savunmasızlık birçok davranışsal, çevresel, genetik ve nörobiyolojik faktörü içerebiliyor. Bu faktörler sürekli dürtüsellik, erken travmatik yaşam olayları, psikolojik kriz, akut stres ve zihinsel hastalıklar olarak sıralanıyor. İntiharların % 90'ının bir tür psikiyatrik bozuklukla ilişkili olduğu tahmin ediliyor. Mevcut klinik uygulamada, intihar eğilimi olanlara müdahaleler; depresyon, anksiyetelerin tedavisi veya psikososyal streslerin kontrol edilmesini içeriyor.
Antidepresan ilaçlar, duygudurum bozukluklarını ve buna eşlik eden intihar düşüncesini tedavi etmek için dünya çapında yaygın olarak kullanılıyor. Antidepresanların olumlu bir etkisinin olmaya başlaması iki, üç haftayı bulabiliyor. Depresyon hastalarının % 30'u en az iki antidepresan tedavisi denemesine yanıt vermiyor ve böylece “tedaviye dirençli depresyon” tanısı konulmasına yol açıyor.
İntihar eylemi İslâmî kaynaklarda "kendini öldürme" şeklinde ifade ediliyor. İslam inancında kesinlikle yasaklanan ve haram kılınan intihar, bunu yapan kişinin ailesini, çevresini geniş manada toplumu derinden yaralıyor.
Peki, insanları kendi canına kıyma düşüncesinden alıkoymak acaba mümkün mü?
Bu soruya cevap arayan araştırmacılar, belirledikleri etken maddesi ve uygulamanın intihar düşüncelerini azaltmaya yardımcı olabileceğini tespit etti.
İntihara meyilli kişileri kurtarmaya yardımcı tedavi geliştirildi
Yapılan klinik araştırmalar sonucunda; intihara meyilli kişilerin, intihar düşüncelerini ortadan kaldıran ve yaşam kalitelerini düzeltebilecek tedavi yöntemi geliştirildi.
Avustralya’daki araştırma ekibine öncülük eden Psikiyatrist Dr. Adem Can, yıllardır tıp alanında anestezi için kullanılmış olan ‘ketamin’ etken maddeli ilacın hastaların intihar düşüncelerini azalttığını belirtiyor. Yapılan çalışmada 32 yetişkin hastaya, anestezi dozundan daha düşük ölçüde etken madde 6 hafta boyunca, ağız yoluyla artan dozlarda uygulandı. Sürecin sonunda bu hastaların üçte ikisinde bir başka ifadeyle yüzde 69’unda intihar düşüncesinin azaldığı tespit edildi.
Tıpta bu yanıt oranının, özellikle tedavisi zor olabilen kronik intihar eğilimi olan hastalarda görüldüğü için önemli olduğunu dile getirerek; yapılan çalışmayla ilgili bilgi veren Dr. Can, “Anestezide uzun yıllar kullanılmış olan ‘ketamin’ etken maddeli ilacın, intihar eğilimleri olan insanlar üzerinde önemli bir etkisinin olduğu bu çalışmayla ortaya kondu. Daha önceki çalışmalarda, depresyonu olan hastalarda damar yoluyla kullanılarak faydası olduğu görülmüştü. Bu hem invaziv hem pahalı hem de hastaların hastaneye yatmasını gerektiren ve komplikasyonları (yan etkileri) olan bir yöntemdi. Bu araştırmada ise söz konusu etken maddeli ilaç ağızdan, hastane dışında, kliniklerde uygulanabilecek bir metot olarak uygulandı. Bu da hastalar için hem çok daha rahat hem de ucuz ve zamandan kazandıran bir sonuç ortaya çıkardı.
Araştırmanın diğer bir özelliği de ilk defa, intihar etme düşünceleri ön planda olan kişilere uygulanmış en geniş kapsamlı bir çalışma olmasıydı. Daha önceki çalışmalarda uygulamalar depresyonu olan hastalardaydı.” İfadelerini kullandı.
Çalışmanın bulguları geçtiğimiz Şubat ayında bilimsel Translational Psychiatry dergisinde de yayınlandı.
Araştırmacılar çalışmalarında, "Bildiğimiz kadarıyla, mevcut çalışma, ruh hali, anksiyete ve kişilik bozuklukları da dahil olmak üzere bir dizi psikiyatrik durumla başvuran hastalarda, ilacın ağız yoluyla verilmesinin, kronik / devamlı intihar eğilimi üzerindeki fizibilitesini, güvenliğini ve tolere edilebilirliğini keşfeden ilk çalışmadır." ifadesinde bulundu.
Diğer taraftan söz konusu çalışmanın, psikiyatrik bozukluğu olan hastalarda iyileşme sağlandığı görüldü. Hastalar kendilerini birçok yönden daha rahat hissettiklerini belirtirken sosyal ve mesleki fonksiyonlarında kısa ve uzun vadeli önemli derecede gözle görülebilir iyileşmeler sağladığı da vurgulandı.
Araştırmacılar, bu yeni çalışmanın intihar düşüncelerinden muzdarip olanların tedavisine önemli bir umut doğurmakla birlikte, ilacın etkinliğini daha iyi anlamak için daha ileri düzeyde yeni çalışmalar yapılmasını gerektiğini belirtiyorlar.
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.