Hocamız, Gönül Dostumuz, Mürebbimiz Mahmud Es’ad Coşan'ın, "Hicri Yılbaşı, Oruç Tutmak, Müslümanlara Düşen Toplumsal Görevler" konularında yapmış olduğu Cuma Sohbetinin metninin bir bölümünü istifadenize sunuyoruz.
es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!
Allahu Teâlâ hazretleri sizi dünyanın ve âhiretin hayırlarına, lütuflarına, nimetlerine, güzelliklerine, saadetlerine erdirsin. İki cihanda aziz ve bahtiyar olun.
Arabî, kamerî senenin ayları; Muharrem, Safer, Rebîülevvel, Rebîülâhir, Cumâdelûlâ, Cumâdelâhire, Receb, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkâde, Zilhicce diye gider.
Bu aylardan bazılarının isimlerini biliyorsunuz. Çünkü o ayda doğan çocuklara o ayın ismini veriyorlar.
Mesela "Ramazan" ismi, ne demek?
Ramazan'da doğmuş da çocuk onun için "Ramazan" adını vermişler. Veya Şaban veya Receb, bunlar ay ismi. Veyahut Sefer, Safer ayında doğduğu için "Sefer" demişler, öyle oluyor. Bayram'da doğana "Bayram" adı veriliyor. Mesela bazı kimselerin; Ankara'daki mübarek, camisi olan, evliyâullahtan o meşhur zâtın, Hacı Bayrâm-ı Velî ismi öyle olmuş. İsmi başka, tabii lakabı öyle olmuş.
Kamerî senenin en son ayında -Zilhicce ayı- hac yapılıyor. Hac vazifesi bitiyor, Kurban bayramı oluyor. Hacca gelenler hacda Arafat'a çıkıyorlar, hacca gelemeyenler Zilhicce'nin 10'unda kurbanlarını kesiyorlar. Kurban bayramı oluyor; dinî güzel bir bayram. Arefe günü çok mühim bir gün.
Muharrem ayı, senenin ilk ayı olduğundan, aynı zamanda hicrî yılbaşı oluyor. Bu yeni hicrî yılınızı, dinî yılınızı kutlarım, Allah hayırlı mübarek eylesin. Bütün âlem-i İslâm, bütün müslümanlar, bütün insanlık için hayırlı olsun, hayırlara vesile olsun. Şerler, sıkıntılar, üzüntüler, acılar, elemler, kederler gitsin; yerine güzellikler, mutluluklar gelsin. Herkes mutlu olsun. Herkesin iyiliğini istiyoruz. Herkesin dünyada, âhirette bahtiyar olmasını diliyoruz. Yeni yıl hayırlı olsun.
Önümüzdeki günlerde Muharrem orucu -10 Muharrem orucu- var. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Ramazan orucu farz kılınmadan önce 10 Muharrem'de oruç tutardı; ashabına da "tutunuz" diye emrederdi. Ramazan'ın dışında bazı sevaplı oruçlar vardır.
Muharrem orucu, geleneksel bir oruç. Peygamberler tarihinde önemli bir gün bu Muharrem'in 10'u. Nuh aleyhisselam tufandan kurtulmuş, selamete ermiş. Ondan dolayı aşureler pişiyor. Gemideki en son kalan erzak pişirilmiş diye rivâyet olduğundan, bize âdet olarak yerleşmiş. Annelerimiz evlerde aşure pişiriyorlar. İçinde her şey oluyor; üzüm, fıstık, nohut vesaire, tatlı, güzel gülsularıyla aşureler pişiriliyor. Komşulara ikram ediliyor, "Mübarek olsun." deniliyor. "Aşure" diyoruz. "Aşure" sözü de "on" sözüyle ilgili. Aşere Arapça'da "on" demek, "aşure" de Muharrem'in 10. günü oluyor. Kutlu, mübarek bir gün; peygamberler tarihinde önemli bir gün. Onun için bu günde oruç tutmak Peygamber Efendimiz tarafından tavsiye edilmiş.
Yalnız müslümanların kendilerine özgü şahsiyetleri, kişilikleri olduğundan, İslâm ve müslümanlar kendi başına bütün bir varlık olduğundan, başkasına benzemediğinden, tam bir nizam, en güzel nizam olduğundan, tabii Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurmuş ki;
"Siz Muharrem orucunu tutarken ya 9'uyla 10'u tutun ya da 10'uyla 11'ini tutun."
Peygamber Efendimiz'in zamanında Medine'deki halklar da tutarlardı, Nuh aleyhisselam'dan an'ane diye, tufandan kurtulma diye... Musa aleyhisselam Firavun'dan o günde kurtulmuş, diye rivâyetler var. Onlar da tutarlardı. İslâm o peygamberleri hak peygamber kabul ediyor, onları seviyor ama İslâm Hıristiyanlığın veya Yahudiliğin devamı değil. İslâm, Allah'a ibadet etmenin özü, bozulmamış olan şekli; bozulanları düzelten, doğrusunu ortaya koyan bir din.
İnsanlar Allah'a tapmayı, ibadet etmeyi, kulluk etmeyi bırakıp da başka şeylere, hatta peygamber bile olsa başka varlıklara tapınınca şirk oluyor, Allah sevmiyor. Ağaçlara, putlara, dağlara, heykellere, haçlara tapmak günah oluyor; Allah'ın gazap ettiği, sevmediği bir şey oluyor. İslâm bunları düzeltmek için gelmiş.
İslâm dininin en önemli görevi nedir, vurguladığı en önemli husus nedir?
Allah'a inanacaksınız ve Allah'a, yalnız Allah'a kulluk edeceksiniz.
İyyâke na'büdü ve iyyâke neste'în.
Biz ne diyoruz Fâtiha'yı okurken?
"Yâ Rabbi, ancak sana ibadet ederiz. Sadece senden yardım dileriz, başkasından değil. Senin varlığını, birliğini, kudretini anlamış ârif, mü'min kullarız." demiş oluyoruz.
Fâtiha'yı okuduğumuz zaman kendi kendimize bunu söylemiş oluyoruz.
En önemli konu neymiş, dinî konuda?
Tevhidmiş, yani insanların Allah'tan gayriye tapmaması, Allah'a itaat etmesi, Allah'a ibadet etmesi.
Biz öbür peygamberlerin de Allah'a ibadet etmeyi söylediğini, sonradan onların ümmetlerinin inançlarını koruyamayıp şaşırdıklarını, sapıttıklarını bildiğimiz için doğruyu öğreten bir diniz. Peygamber Efendimiz doğrusunu öğrettiğinden, taklit olmadığından, İslâm'ın kişiliğinin korunmasını emrediyor. "9 Muharrem'de, 10 Muharrem'de -iki gün- oruç tutun veya 10 Muharrem ile 11 Muharrem'de -iki gün- oruç tutun." diye [tavsiye ediyor.] Siz de takvime bakın, 9-10 Muharrem'i veya 10-11 Muharrem'i, hangisi çalışmanıza, gününüze, iş hayatınıza, sıhhatinize uygun düşüyorsa, o günde bu Muharrem orucunu tutuverin.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hadîs-i şerîflerinde Ramazan orucundan başka bazı oruçları tavsiye etmiştir.
Neden oruç tutuyoruz?
Oruç tutmak insanın iradesini kuvvetlendiriyor, nefsini terbiye ediyor, bedenine sıhhat kazandırıyor; birçok maddî-mânevî faydaları oluyor. Bunu Ramazan'da çok güzel bir şekilde görüyoruz. Ramazan'ın dışında da bu güzel ibadet devam etsin diye Peygamber Efendimiz bazı oruçları kendisi tutmuş ve ümmetine de tavsiye etmiş.
Tavsiye ettiği oruçlardan bir tanesi, pazartesi-perşembe oruçları. Peygamber Efendimiz her haftanın pazartesi, perşembe günleri oruç tutmayı severdi ve tavsiye buyururdu. Sebebini de şöyle açıklıyor:
"Kulların yaptıkları ibadetler, iyilikler, kötülükler, ameller pazartesi-perşembe günü dergâh-ı izzete arz olunur, Allah'a sunulur; 'Yâ Rabbi, kulların amelleri bunlar.' diye. Onun için ben de amellerim Allah'a melekler tarafından sunulurken oruçlu olmayı seviyorum, onun için oruç tutuyorum." diye böyle izah buyurmuş Peygamber Efendimiz.
Peki, Allahu Teâlâ hazretleri kulların yaptığı bütün ibadetleri anında bildiği halde, hatta işlenmeden önce ilerisini de gerisini de bildiği halde niye arz olunuyor?
Yani kesinlik kazanıyor. O zamana kadar kul günahına tevbe ederse silinecek, o zaman günahı dergâh-ı izzete arz olunmayacak, kurtulacak. Onun için haftanın iki gününde işleme konulma durumu oluyor.
Pazartesi, perşembe günleri oruç tutmak sünnettir. Efendimiz'in yaptığı bir şeydir. Siz de yaparsanız hem sıhhat kazanırsınız, hem mideniz dinlenir, hem aklınız açılır, hem nefsiniz ıslah olur, hem iradeniz kuvvetlenir. Yani isteklerinizi frenlemeyi öğrenmiş oluyorsunuz. Ramazan'daki çalışmanın devamı olmuş oluyor, devamlı idman oluyor. Pazartesi-perşembe oruçları, bir.
Sonra Peygamber Efendimiz Arabî ayların başında, ortasında, sonunda oruç tutmayı severdi, tavsiye buyururdu. Böyle bir ayda üç gün oruç tutan on misli mükâfat alacak, 30 gün tutmuş olacak. Her ay böyle tutunca bütün seneyi oruçlu geçirmiş olacak. Bütün seneyi oruçlu geçirme sevabını kazanacak. Bu var.
Bir de Peygamber Efendimiz'in tavsiye ettiği eyyâm-ı bîyz; Arabî ayların 13'ü, 14'ü 15'inde tutulan oruçlar var. Yani mehtaplı gecelerin gündüzlerinde, dolunay gibi, ayın büyük olduğu zamanlarda tutulan oruçlar.
Onları da takip eder tutarsınız. Her ayın eyyâm-ı bîyzinde yani mehtaplı gecelerin gündüzlerinde Efendimiz oruç tutardı ve hiç bırakmazdı. Hiç bırakmamış. Siz de ona dikkat etmeye çalışın. Ayrıca Receb ayı geldiği zaman çok oruç tutardı.
İnşaallah bu seneyi daha sevaplı, Allah'ın rızasına daha uygun geçirmek için daha dikkatli olursunuz, daha dikkatli oluruz. Daha güzel çalışmalar yaparız. Allah'ın rızasını kazanmak için daha çok çalışırız.
Hani dünyada birazcık maaş kazanacağız diye, geçimimizi sağlayacağız diye, 30-40 yıllık ömrümüz için veya 80-90 yıllık ömrümüz için veya 100'ün üstünde diyelim bir ömür için ne kadar çalışıyoruz... Halbuki âhiret hayatı ebedî olduğuna göre, âhiret için ne kadar çalışmamız lazım?
Eğer kıyaslayacak olursak, birbirine oranlayacak olursak; âhiret için çok çalışmak lazım.
Fakat Allahu Teâlâ hazretleri bize tâkatimizin üstünde yük yüklemiyor.
İslâm'ın en güzel yönlerinden birisi nedir?
Allahu Teâlâ hazretleri kula tâkatinin üstünde yük yüklemiyor. Az ibadetini çoğa sayıyor. Beş vakit namaz kılıyor, 50 vakte sayıyor. Üç gün oruç tutuyor, bir aya sayıyor. Kadir gecesini ihya ediyor, bir ömre sayıyor. Bir hac yapıyor, umre yapıyor, günahları siliniyor. Yani Allahu Teâlâ hazretleri lütf u kereminden azı çoğa sayıyor.
Bir de İslâm'da şu var: Bir insan iyi niyetle bir şey yaptı mı, o ibadet oluyor. Niyeti iyi olduğu zaman yaptığı bütün şeylerden sevap kazanıyor. Hatta niyeti iyi olup da onu yapamasa bile, mesela "Yarın ben hastaneye gideyim, falanca hastayı ziyaret edeyim.", "Falanca kimsenin vefatını duydum, gideyim cenazesine katılayım." diye iyi bir şeye niyetlendi veya "Filanca fakire gideyim, şu kadar para vereyim." dedi ama ertesi gün işi çıktı, onu yapamadı; yapamadığı zaman bile sevap kazanıyor. Allah rızası için çoluk çocuğunu haram yemeden, helal lokmayla beslemek için çalışmaya gidince sevap kazanıyor. Anne çoluk çocuğuna bakınca, emzirince sevap kazanıyor. Hamileliğinde sevap kazanıyor. İnsan hastalığında sevap kazanıyor. Yani İslâm'da niyet iyi olunca, kalp temiz olunca her şeyden insan sevap kazanıyor. Böylece ömrü sevaplarla dolmuş oluyor. Bu da İslâm'ın güzelliğinden, kalbe ve niyetin temizliğine önem vermesinden kaynaklanıyor.
İnşaallah biz de niyet edelim: hicrî yılını Allah'ın rızasına uygun, çok güzel, verimli, sevimli geçireceğiz. Güzel işler yapacağız. İbadetlerimizi aksatmayacağız. Herkese iyilik yapacağız. Dargınlarla barışacağız. Paramızın bir kısmını hayra ayıracağız, hayır hasenât yapacağız. İslâm'ın gelişmesine, yayılmasına, iyiliğin hâkim olmasına, zulmün kalkmasına gayret edeceğiz.
İnsan niçin dindar oluyor?
Âhireti kazanmak için, Allah'ın rızasını kazanmak için. Allah'ın rızasını kazanmak için de hayır hasenât yapıyor. Dindarlığı teşvik etmek lazım ki insanların arasında iyilik yayılsın. Ve çocuklar dindar yetiştiği zaman kötü alışkanlıklara düşmesinler.
İşte bu çevremize bakarak, başka milletlere bakarak kendimizi düzenlemeliyiz. Yani gezilerin, seyahatlerin, yurtdışındaki çalışmaların en büyük faydası; karşılaştırma yapmak.
Biz ne durumdayız, bunlar ne durumda? Biz ne yapıyoruz, bunlar ne yapıyor?
Burada mesela çevreyi korumak, tabiati, doğayı korumak çok önemli bir konu, fevkalâde önemli bir konu. Çok dikkat ediyorlar. Bir ağacı kestirmiyorlar. Bu ağaç güzel bir ağaçtır diye "Bunu kesmek yasak." diyorlar ve onun üzerinde duruyorlar. O arsa öyle kalıyor, o ağaçtan dolayı ev yapılamıyor. O kadar koruyorlar. Kıyıları koruyorlar, halka açıyorlar.
Doğayı koruma Türkiye'de olması lazım. Türkiye'nin doğası çok güzel ama bu kadar tahribe dayanamaz, bu kadar yağmalamadan sonra biter. Her taraf berbat olur. En güzel yerler perişan olur.
Demek ki doğayı korumak önemli. Tarihi korumak önemli. İnancı korumak önemli. Suyu ziyan etmemek, halka hizmet vermek önemli.
Diliyorum ki hicrî yılı, hataların düzeltildiği, yanlışlardan dönüldüğü, iyi şeylerin yapıldığı, çağdaş, ileri, insanları mutlu etmeye; üzmeye, kırmaya, geçirmeye değil, affetmeye ve mutluluğu yaymaya yönelik, güzel hizmetlerin yapılmasına yönelik çalışmalarla geçsin. Her şey düzelsin, güzelleşsin. İnşaallah bu güzellik Türkiye'den çevreye de taşsın. Bütün çevre ülkeler, hatta tüm dünya güzelliklerle dolsun. Her şey güzel olsun.
İslâm ülkelerine bakıyoruz, geziyoruz, görüyoruz; hep sıkıntılar var. Batı ülkelerine bakıyoruz, sıkıntıların çoğunu çözümlemişler. İmrenilecek durumlar var.
Allahu Teâlâ hazretleri ecdadımıza layık torunlar olmayı, rızasına uygun işler yapmayı, rızasını kazanmayı, insanlığa hizmet etmeyi, faydalı olmayı, rehberlik etmeyi, ışık tutmayı, insanların yanlışlarını düzeltmeyi, onları hem dünyada hem âhirette mutlu edecek çalışmalar yapmayı nasip eylesin. Özellikle mü'min kardeşlerimden daha gayretli olmalarını diliyorum, bekliyorum. Allahu Teâlâ hazretleri gayret kuvvet versin.
es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh.
Mahmud Es’ad Coşan - 01.05.1998
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.