Gölyazı, puslu sularıyla Bursa’nın dingin zamanlara açılan kapısı Uluabat Gölü’nün üzerinde yeşil bir yarımadaya kurulmuş, küçük bir balıkçı köyü.
İznik Golü ile birlikte Bursa’nın iki mavi gözünden biri olan Uluabat Gölü, zamanın hızlı akmadığı çok eski bir göl köyünün sığınağı. Her yanı tarih kokan ve balıkçıları ile ünlü olan bu köyün sazlıklarından yayılan hışırtılar, insanı geçmişin hikâyeleriyle buluşturur. Gölyazı, konuklarına telaşsızlığı ve sakinliği verecek nitelikte bir harikadır.
Bursa’dan İzmir’e uzanan karayolunun 35. kilometresindeki levhalar, yolcuları zeytinlikler eşliğinde Gölyazı'nın kıyısına çıkarır. Uluabat Gölü ya da eski adıyla Apolyont’a uzanmış ince uzun bir yarımadanın üzerine kurulu kırmızı kiremit çatılı evleriyle Gölyazı, ziyaretçilerini huzurla karşılar. Gölün kuzey kıyısında, küçük bir yarımada ile hemen karşısındaki adacığın üzerine kurulan köyün iki yakası, ince uzun bir taş köprüyle birbirine bağlanmaktadır.
Uluabat Gölü
Tektonik bir çöküntü sonucu oluşmuş, 156 kilometrekare büyüklüğündeki Uluabat, en derin yeri 10 metreyi geçmeyen sığ bir göl. Kış aylarında dört metre kadar yükselen göl suları, köyün iki mahallesini birbirine bağlayan yarımadayı daraltarak bir ada görünümüne büründürüyor. Kıyıları, tahıl tarlaları ve meyve bahçeleriyle çevrili gölün sığ suları, su kuşları için çok zengin bir besin kaynağı sunuyor.
Göçmen kuşların önemli geçiş yollarından biri olan göl, kapı komşusu Manyas Kuş Cenneti ile birlikte yaban hayatı için eşsiz bir ekosistem oluşturmakta. Koruma altına alınan Uluabat Gölü, çevresinde barındırdığı nadir bulunan kuş ve canlı türlerinin yanı sıra, içinde barındırdığı balık türleri ve su canlılarıyla da önemli bir doğal alandır.
90’lı yılların sonunda ‘ölüyor’ denilen göl, doğaseverlerin uzun soluklu çalışmaları sonucu hayata döndürülmüş. ‘Yaşayan göl’ ilan edilen Uluabat; küçük karabatak ve bıyıklı sumrunun Türkiye’deki en önemli yaşam alanı kabul edilmekte.
Gölyazı’da gözün gördüğü tüm açılarda rengârenk sandallar bulunmakta. Her üç evden birinde sandal olması, balıkçılığın önemli bir geçim kaynağı olduğunun kanıtı. Köy kahvesi, yaşlı balıkçıların gençlere av deneyimlerini öğrettiği bir okul işlevi görmekte. Hastaları doktora yetiştiren, bahçe mahsulünü evlere ve pazarlara taşıyan ve çocukları gezdiren sandallar, Gölyazı halkı için hayatın merkezi.
1920’li yıllara kadar küçük bir Rum köyü olan Gölyazı’nın kuruluşu, 2 bin 500 yıl öncesine uzanıyor. Şimdiki yerleşimi çevreleyen 800 metre uzunluğundaki antik surlarda, Helenistik kapı ve kule kalıntılarına rastlamak mümkün. Roma döneminden kalma 4 bin kişilik antik tiyatro, güney yamaçtaki Zambaktepe’de; antik su kemeri ve mezar yapıları, Deliktaş mevkiinde bulunmakta. Bölgedeki kazılarda ortaya çıkarılmış antik yapı parçaları da Bursa Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmekte.
Gölyazı'nın evleri
Yapılan araştırmalar, eski köy evlerinin pek çoğunun yapımında antik çağdan kalma taşlar kullanıldığını kanıtlamış. Taş ve ahşabın uyumlu birlikteliğini yaşatan köyde, Gölyazı mimarisinin antik çağdan Osmanlı’ya uzanan kronolojik evrelerini izlemek mümkün. Kapı önlerine dizilmiş tenekelerden fışkıran rengârenk çiçekler bacaları hâlâ tüten, iki katlı, cumbalı evlerin en güzel süsü. Mübadele yıllarında bölgeye yerleşen Selanikli göçmenler yörenin sakinleri olmuş.
Balıkçılık sürüyor
Gölyazı’daki yaşamın bir başka rengi: yüzyıllardır yaşayan balıkçı geleneğidir. Gölü, tarlaları gibi gören Gölyazılı kadınlar, yaz kış demeden her sabah, balıkçılık yapmaktalar. Kadın balıkçıların bir adeti de göle çift kişi açılmaktır. Genellikle bir erkek ve bir kadından oluşan ekiplerde; karı-koca, nine-oğul veya baba-gelin eşleşmesi sıkça görülmektedir. Kürek çekmek ve demir atmak gibi ağır işlerle genellikle erkekler; ağ toplamak ve onarmakla kadınlar ilgileniyorlar.
Sabahları güneşin doğuşuyla sessizliğe bürünen köy, ağlarını gölden çeken balıkçıların dönüşüyle hareketlilik yaşıyor. Balıkçıların gülüş ve bağırışlarının şiddeti de çıkan mahsulün bereketi hakkında iyi bir ipucu verir. Balığın bol olması ise öğlen 11 ile 12 saatleri arasında köy meydanında heyecanlı bir mezat anlamına gelir.
Araştırma’ya göre gölde tam 19 çeşit balık yaşamakta. Balıkçıların yüzünü en fazla güldüren balıklar ise turna, gümüş, kızılkanat ve sazan balıkları. Geleneksel usullerle yöre balıklarının tadına bakabileceğiniz lokantalar da kasabada bulunmakta.
İster balık için gelmiş olun, ister doğa ve tarih için; Gölyazı’da, konuksever yöre halkıyla kuracağınız sıcak dostlukların tadını unutamayacaksınız...
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.