İnsanlığın ilk yerleşim yerlerinden kabul edilen Konya’dayız. Pek çok medeniyetin doğduğu, yaşadığı, iz bıraktığı Anadolu’nun kalbinde yer alan Konya, Selçuklu Devleti’nin payitahtı, Osmanlı Devleti’nin ise güzide şehirlerindendi.
Bu bölümde güzergahımızda Alaeddin Tepesi ve Alaeddin Cami, İnce Minareli Medrese Taş ve Ahşap Eserler Müzesi, Karatay Medresesi Çini Eserleri Müzesi, Konya İslam Eserleri (Etnografya) Müzesi yer alıyor.
Şehrin mana büyüklerini ziyaret edip Bedesten Çarşı’dan çıkınca şehir sokaklarında 10 dakikalık bir yürüyüşle Alaeddin Tepesi’ne varmak mümkün. Yol üstünde ismini enfes çinilerinden alan 1252 tarihli fıkıh medresesi Sırçalı Medrese’yi bugün müze olarak ziyaret edebilirsiniz.
Alaeddin Tepesi ve Alaeddin Camii
Alaeddin Tepesi Parkı’nın zirvesi, Anadolu Selçuklu Devleti’nin en büyük ve en önemli ulu camilerinden Alaeddin Keykubat Camii’ne ev sahipliği yapıyor. Yapımına Selçuklu Sultanı I. Rükneddin Mesud zamanında başlanan cami, I. Alaeddin Keykubad zamanında tamamlanmış. I. Mesud, II. Kılıçarslan, I. Gıyaseddin Keyhüsrev, I. Alaeddin Keykubad gibi Anadolu Selçuklu Hanedanının önemli isimleri bu camiinin avlusunda medfun.
Aslen caminin kuzeyinde II. Kılıçaslan Köşkü ve diğer taraflarında çeşitli binalar ve yamacın bitiminde de çepeçevre bir sur duvarı bulunurmuş. Caminin kuzey cephesindeki kapı üstlerinde pek çok kitâbe bu önemli Selçuklu mimari eserinin tarihini aydınlatmakta. Alâeddin Camii’nin Selçuklu devrinden beri zeminini döşeyen son derecede değerli; Türk düğümü tekniği ile yünden dokunan halıları, bugün İstanbul’da Türk İslam eserleri müzesinde sergilenmekte.
Anadolu’da Türk medeniyetinin yayılmasında büyük hizmeti geçen Selçuklu Devleti’nin bütün tarihinin merkezi olan Alâeddin Camii, kitâbeleri, süslemesi ve türbeleri ile değerli. En son 1880 yılında Sultan II. Abdülhamid’in fermanı ile harap ve yer yer yıkık olan cami tamir görmüş ve ibadete açılmış.
Günümüzde bir şehir terası gibi değerlendirilen bu parkın aslında bir höyük olduğunu biliyor muydunuz? Diğer bir ifadeyle bu tepenin/ höyüğün altında tarih öncesinden hatıralar saklı. Burası dümdüz olan Konya Ovası’ndaki belki de tek yüksek mıntıka. Zamanında Friglerden Selçuklular’a ve Osmanlı’ya kadar yerleşim yeri olmuş bu tepede yer alan parkta biraz dinlenebilir, yaşanmışlıklar üzerine tefekkür edebilir, parkın dört köşesinden Konya eski yerleşim yerlerini temaşa edebilirsiniz.
Alaeddin tepesi parkının batı yakasında, caddenin karşısında İnce Minareli Medrese, parlayan çinileriyle, tarihi suretiyle selam veriyor.
İnce Minare (Medresesi) Taş ve Ahşap Eserler Müzesi
Vaktiyle Konya’da avlusunun üzeri kubbeyle örtülü üç medreseden biriymiş burası; 1270’li yılların Selçuklu Veziri tarafından Hadis enstitüsü olarak yaptırılmış. Bu sebeple Sâhib Ata Dârülhadisi adıyla da anılmakta. Medresenin bitişiğinde mescidin sırlı tuğlalarla süslenmiş çinili minaresi onu İnce Minareli namına kavuşturmuş. Anadolu’da Selçuklu döneminde yapılmış en ihtişamlı taç kapılardan birine sahip. Kitâbesinde Fetih Suresi ve kapının iki yanında kitabe şeridinde ise sülüs hattıyla Yasin Suresi yer almakta. Günümüzde mescidden eser kalmamış, medrese binası ise Taş ve Ahşap Eserler Müzesi olarak ziyaret edilebiliyor. Müzede Selçuklu ve Karamanoğlu Devrine ait kitabeler, rölyefler, çeşitli ahşap malzemelerle, oyma tekniği ile yapılmış kapılar ve sandukalar sergileniyor. Müze hergün açık; yaz mevsiminde 09.00-19.00, kış mevsiminde 09.00-17.00 saatleri arasında hizmet veriyor.
Alaeddin tepesi parkının batı yamacını gezdik; parkın kuzey yamacında II. Kılıçarslan Köşkü’nü geride bırakınca, Karatay Medresesi kavşağın diğer tarafında kendini gösteriyor.
Karatay Medresesi Çini Eserler Müzesi
Karatay Medresesi, Sultan II. İzzeddin Keykavus devrinde, Emir Celaleddin Karatay tarafından 1251 yılında yaptırılmış. Devrinin ilim yuvası bu medrese, Anadolu Selçuklu çini işçiliğinde önemli bir yer teşkil ediyor. Günümüzde Çini Eserler Müzesi olarak hizmet veriyor. Sâhib Ata Türbesi, Nalıncı Baba namı diğer Nizâmiye Medresesi, 2. Kılıçaslan Köşkü, Kubâdâbâd sarayı gibi günümüzde yıkık yahut tamir altında olan nice önemli Selçuklu ve Osmanlı eserinde yer alan çiniler bu müzede asıl düzenine uygun bir şekilde sergileniyor.
Duvar çinileri, çini ve cam tabaklar, Orta Asya’dan Selçuklu’ya miras kalan hayvan motiflerinin ve sultan isimlerinin işlendiği plakalar, seramik tabaklar, kandiller, alçı kabartmalar ve daha niceleri derin sanat zevkinize ve tarih bilginize hitap ediyor.
Alaeddin tepesini merkezimize aldık, etrafındaki tarihi ve müzeyyen yapıları ziyaret etmeye devam ediyoruz. Bu sefer tepenin güney yamacından inerek 10 dakika yürüyüşün ardından Konya İslam Eserleri Müzesi’ne ulaşıyoruz.
Konya (İslam Eserleri) Etnografya Müzesi
Konya’da yaşayan medeniyetlerin tarih boyunca çeşitlendirdiği, her ilçenin kendine has bir sanat eseri olan halılarının sergilendiği müze burası, başka neler sergilenmiyor ki:
Bindallı, salta, cepken, kaftan, işlik ve bohçalar, peşkirler, yağlık ve mendiller, yazmalar, yemeniler, çoraplar, keseler ve eldivenler gibi hanım kıyafetlerinin unsurları.. Süs eşyalarından oyalar, gümüş gerdanlık, hamail, bilezik, kaşbastı, tepelik gibi Osmanlı döneminin en güzel örneklerini oluşturan eserler..
Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nden gelen 8.asır yıldızlı halı parçası ve 15. asır halısı.. Kula, Lâdik, Karapınar ve Gördes halıları. Müzenin Küçük Muhsine, Sille, Obruk gibi Konya çevresinin halı merkezlerinden gelen çok zengin bir halı ve kilim koleksiyonu mevcut. Müzenin salonunda birçok eşya da günlük kullanıma uygun olarak yerini alıyor: Kahve takımları, kahve soğutucuları, tesbihler, sofra takımları, nakışlı ve yazılı kaşıklar, ağaç ve tunç havanlar, bakır kazanlar, tencere ve tabaklar, porselen mutfak kapları, ibrikler, buhurdanlık ve gülâbdanlar, aydınlatma araçları bunlardan bazıları. Osmanlı kitap sanatlarıyla ilgili yazı takımları, sedef kakmalı rahleler, tezhipli mushaflar, nâdir hat ve deri cilt örnekleri...
Şehir merkezinde kadim medeniyetin zarif yapılarını ve eşyalarını bir bir inceliyoruz, bu medeniyet kuşkusuz bugüne kadar yaşamaya devam eden bir mutfak kültürünü de içeriyor.
Dillere destan Konya mutfağı
Anadolu Selçuklu Devleti’ne 200 yıl başkent olan Konya’nın mutfağı Osmanlı fetihleriyle genişleyen coğrafyanın kültüründen de beslenmiş. Konya yöresinde yemeğe de hazırlayana da ayrı bir hürmet gösteriliyor ki Mevlâna'nın aşçıbaşısı Ateşbâz-ı Velî’nin de ziyaret edilen bir türbesi bulunuyor.
Konya’nın baş tacı ev yemekleri bir yana Fırın Kebabı, Etli ekmek ve Peynirli Pide gibi enfes tatlar şehrin dört bir yanında fırın ve lokantalarda tadılabiliyor. Etli ekmek ince çıtır çıtır bir pide hamurunun üzerinde aynı oranda et ve sebze kullanılarak yapılıyor. Etin kuzu eti olması tercih ediliyor. Fırın kebabı da keza kuzu etiyle yapılıyor, taş fırında pişiriliyor ve elle yeniliyor.
Konya'da en sevilen yemeklerden birisi de olan tirit yine kuzu eti, sebzeler, yoğurt ve kuru ekmek parçalarıyla yapılıyor. Konya’ya gelince olmazsa olmaz bir yemek de geleneksel öğünün tam ortasında servis edilen Kuru Bamya çorbası. Kendine has bulamaç kıvamında hamuruyla acılı tavuk çorbası Arabaşı’nın da kış sofralarında yeri ayrı. Mercimek çorbası ve su böreğini günümüzde her yerde bulabilirsiniz ama Konya’daki lezzeti almak pek mümkün olmayabilir. Bunca lezzeti tattıktan sonra tatlıya yer ayırdıysanız ocağın üstünde, iki saçın arasında, üstünde odun közleriyle pişirilip şerbetlenen “Saçarası” ve kaymaklı bir un helvasını andıran “Höşmerim”i de deneyebilirsiniz.
Tarihi şehir merkezinde ilim, kültür ve sanat havası teneffüs ettikten, gönlümüz gibi midelerimizi de doyurduktan sonra Konya’nın doğal güzelliklerine de ibret nazarıyla bakmak isterseniz seyahatimizin diğer bölümüne bekliyoruz.
◀️ Konya’ya kültür ve irfan yolculuğu - 1. Bölüm
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.