Hocamız, Gönül Dostumuz, Mürebbi'miz Mahmud Es'ad Coşan'ın, ruhun şifası olarak tevbe ve istiğfarı, musibetler karşısında tutumumuz üzerine hadis-i şerifleri anlattığı sohbetinin bir bölümünü istifadenize sunuyoruz:
Allah’ın selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.
Hepinize bütün milletimize başsağlığı diliyorum. Çok büyük bir âfetle, felâketle başbaşa bulunuyor milletimiz. Allah vefat edenlere rahmet eylesin. Hadîs-i şerîflerde müjde var; ölüm şekilleri böyle duvar devrilmesi, duvar altında kalmak şeklinde olunca, Cenâb-ı Hak onlara şehit sevapları veriyor. Allah vefat eden kardeşlerimize şehit sevapları ihsan etsin. Kalanlara sabr-ı cemîl, ecr-i cezîller ihsân eylesin.
Kura ile açtığım hadis kitabının sayfasından hadisler... Birisi -duyunca herhalde uygularsınız ve memnun olursunuz diye tahmin ediyorum bu hadîs-i şerîfi- Ebû Hüreyre radıyallâhu anh’ten Deylemî Müsnedü Firdevs’inde kaydetmiş.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyuruyor ki;
“Kim Aziz ve Celil olan Allah’a her namazın arkasından 70 defa istiğfar eylerse; estağfirullah derse…Her namazın arkasından… dediği Allahu a’lem her farz olan beş vakit namaz demek; sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı namazlarının arkasından bir insan 70 defa estağfirullah el-azîm derse... O zamana kadar iktisap etmiş olduğu, bulaşmış, işlemiş olduğu bütün zünubu; zevkleri, günahları mağfiret oluyor.”
Çünkü estağfirullah demek “Yâ Rabbi! Ben affımı, mağfiretimi istiyorum.” demek. Allah duaları kabul edicidir. Tabi namaz kılınca da insan temizleniyor; bunlar benim izahım ve hadîs-i şerîften de anladığım.
Biliyorsunuz insan abdest alınca günahlardan temizleniyor, namaz kılınca günahlardan bir kere daha temizleniyor. Her namaz -insanın evinin önünden tertemiz suyu olan bir nehir akıyor da içine girip yıkanıyor; terleri, kirleri akıyor gibi- bir su gibidir, günahlardan temizler. Abdest alınca da abdest âzâlarından sular damlarken günahlar af olur. Güzel bir abdest temizliği ile orada biraz günahlar af olduktan sonra, namazı kıldıktan sonra da günahları af olduktan sonra arkasından da tam Allah’ın huzuruna çıkmış -biliyorsunuz, namaz mü’minin mirâcıdır- 70 defa estağfirullah diyor; “Affet beni Allah’ım, ben senden affımı mağfiretimi istiyorum.” diyor. Her namazın arkasından olunca 5x70=350 eder, bir günde 350 defa estağfirullah demiş oluyor.
Bir; Allah onun işlemiş olduğu günahları affeder.
Bu vazifeleri de yapalım: Her namazın arkasından 70 defa estağfirullah demek. Ebû Hüreyre radıyallâhu anh rivayet etmiş, Peygamber Efendimiz böyle buyurmuş, diye başkalarına da söylersiniz.
İkinci hadîs-i şerîf yine tevbe ve istiğfarla da ilgili. Yine Deylemî, Enes radıyallâhu anh’ten rivayet etmiş. Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki;
من استبطأ الرزق فليكثر من التكبير ، ومن كثر همه وغمه فليكثر من الاستغفار.
Men istebtae’r-rızka fe’l-yüksir mine’t-tekbîr ve men kesure hemmuhû ve gammuhû fe’l-yüksir mine’l-istiğfâr. Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev kemâ kâl.
Bu ikinci hadîs-i şerîfin mânası, meâli nedir?
Men istebtae’r-rızk. “Kim kendisinin alnına yazılmış kısmeti olan rızkın geciktiği kanaatine gelirse, o kanıda olursa, geciktiğini düşünürse ‘Allah benim rızkımı yazmıştı ama elimde bir şey yok, bugünkü rızkım gecikti…’ filan gibi bir endişelenme olursa, rızkının geciktiği kanaatine sürüklenirse, kendisi heyecanlanır acele eder de öyle bir kanaate gelirse…”
Ne yapsın?
Fe’l-yüksir mine’t-tekbîr. “Allahu Ekber demeyi, tekbir getirmeyi çoğaltsın!” Ve men kesure hemmuhû ve gammuhû. “Tasaları, gamları, üzüntüleri çok olan kimse de ‘Bugün çok efkârlıyım, çok dertliyim, çok gamlıyım, içim çok sıkılıyor; aman…’”
Büyüklerimiz; rahmetli annelerimiz, anneannelerimiz; “Üf, demek doğru değil! Üf, deyince şeytan gelir, insana şeytanı çağırmak…” derdi, Allahu Teâlâ hazretleri hepsine, cümle mevtâmıza şu mübarek Cuma gününde rahmet eylesin, nur içinde yatsınlar…
Bir insan; “Aman bugün derdim çok, çok sıkıntılar bastı, hafakanlar bastı, bir sürü üzücü olaylarla da karşılaştım, canım çok sıkılıyor…” diyorsa; hemmi ve gammı üzüntüleri ve tasaları çoğalmış ise o ne yapsın?
Fe’l-yüksir mine’l-istiğfâr. “Estağfirullah demeyi çok yapsın!”
Estağfirullah; demek ki insanın gamını, kederini, tasasını, iç sıkıntısını, üzüntüsünü izale ediyor. Öyle bir mânevî gücü var.
Tabi bu üzüntüleri insana veren; neşelendiren de üzen de, yaşatan da öldüren de, yükselten de alçaltan da Allahu Teâlâ hazretleridir. Bir insan Allah’ı bilir, Allah’ı zikrederse… Allah’ı zikretmek, tevbe ederek zikretmek, istiğfar getirerek, tekbir getirerek zikretmek; bunların hepsi zikrin çeşitleridir.
Allah’ı zikredeni Allah da zikreder, Kur’ân-ı Kerîm de öyle buyurmuş:
Bismillahirrahmanirrahim
فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ
Fezkurûnî ezkurküm. “Ey kullarım! Siz beni zikredin, ben de o zaman sizi zikrederim, zikredeyim. Siz zikredin ki ben de zikredeyim!” buyurmuş.
Onun için bunların çok faydası var.
Demek ki sizlere bu cuma gününde tevbe ve istiğfarın çok getirilmesini tavsiye eden bir hadîs-i şerîfi okuduk. Faydası; insanın kederinin, gamının, tasasının dağılması.
Bir insan rızkının genişlemesini istiyorsa da çok Allahu Ekber diyecek, tekbiri çok getirecek.
Bir de her namazın arkasından birinci hadiste nasıl geçmişti?
Bir insan 70 defa tevbe istiğfar ederse; estağfirullah el-azîm derse Allah o zamana kadar işlemiş olduğu günahlarını affeder. Hepimiz için birer mânevî ilaç gibi. Bunları kullanın!
Aziz ve sevgili kardeşlerim!
Üçüncü hadîs-i şerîfe geçiyorum.
من استرجع عند المصيبة جبر الله مصيبته وأحسن عقباه وجعل له خلفا صالحا يرضاء.
Men isterce‘a inde’l-musîbeti ceberallâhu musîbetehû ve ahsene ukbâhu ve ce‘ale lehû halefen sâlihan yerdâu.
Bu üçüncü hadîs-i şerîf İbn Abbas radıyallâhu anh’ten.
Demin iki hadîs-i şerîfte güzel şeyler öğrendik. İnşaallah tekbiri ve istiğfarı çok yaparsınız.
Burada da bir başka konuyu bize bildirmiş oluyor. Şifa tavsiyesi mahiyetinde, bu da güzel:
Men isterce‘a inde’l-musîbeti. “Başına bir üzücü olay, canını sıkan musibet geldiği zaman; malına, sıhhatine, çoluğuna çocuğuna, ticaretine, yaşantısına, bir musibet gelen bir insan eğer innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn derse…”
Men isterce‘a ne demek?
İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn demek.
Bunun mânası ne?
Bu sözü söylemek çok güzel, bu Kur’ân-ı Kerîm’de tavsiye ediliyor:
الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ
Ellezîne izâ esâbethüm musîbetün kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. diye Kur’ân-ı Kerîm’de böyle denilmesi tavsiye ediliyor. Hadîs-i şerîfte de şimdi karşımıza gelmiş oldu.
Bunun anlamı ne? Bunu söyleyen insan ne olur?
Ceberallâhu musîbetehû. “Allah o musibetin yarasını sarar.”
Cebere; bir yarayı sarmak, bir kırık kemiği doğrulsun diye sarmak demektir. Mesela insanın ayağı kırılıyor, eli, bileği kırılıyor. Sarmaya Arapça’da “cebretmek” derler.
Ceberallâhu musîbetehû. “Allah o musibetin kendisine verdiği kırıklığı sarar, şifaya götürür. Kırıklığı kalmaz, iyi olur!” demek.
Yarasını sarar, Allah onun musibetten hâsıl olan o yarasını sarar.
Ve ahsene ukbâhu. “İşin sonunu da onun için iyi eder, hayır eder.”
Musibet musibettir, kötüdür; ama arkasını, sonunu hayır eder. Allah, o musibete uğrayan innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn diyen insanın yarasını sarar, sonra da işin sonucunu, âkıbetini güzel yapar, öyle dedi diye sonucu güzel olur.
Ce‘ale lehû halefen sâlihan. “Bu musibetin de arkasından ona salih bir durum, iyi bir hal nasip eder, verir, halk eder, halini iyiye tebdil eder.”
Yerdâhu. “Kendisinin memnun olacağı, hoşnut olacağı ‘Oh! Elhamdülillah rahata erdim.’ diye hoşnut, razı olacağı bir durumu o musibetin yerine ikame eder. Musibet gider, yerine hoşnut olacağı, razı olacağı bir hoş hal, salih durum, iyi bir durum kendisine nasip olur.”
Bu sözü söylemek o kadar önemli.
Bu sözün anlamını açıklayalım.
İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn
Bir müslüman, -Kur’ân-ı Kerîm’in emriyle, Peygamber Efendimiz’in tavsiyesi ile- musibetle karşılaştığı zaman bu sözü söylüyor.
İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn ne demek?
İnnâ lillâh. Biz Allah’ın kullarıyız. Bizi yaratan O, yaşatan O; varlığımızı, kudretimizi, kuvvetimizi, melekelerimizi, kabiliyetlerimizi, hislerimizi, âzâmızı, aklımızı, fikrimizi her şeyimizi veren O, her şeyimiz O’nun, O’ndan. Biz O‘nun kullarıyız.
İnnâ ileyhi râciûn. O’nun kulu olduğumuza göre “O’ndan tarafayız Biz O’nun huzuruna döneceğiz. Şimdi dünya hayatında imtihan için bulunuyoruz, sonunda O’na döneceğiz.
Ve ileyna turce‘ûn. Allahu Teâlâ hazretleri Kur’ân-ı Kerîm’de bütün insanlara hitaben böyle buyuruyor.
İnsan Allah’tan, dinden, imandan, ibadetten ne kadar kaçsa nereye gidecek?
Yine Allah’ın huzuruna gidecek! Yani kaçan kâfir de olsa, müşrik de, dinsiz de, ateist de olsa, inançsız da olsa ne olursa o da Allah’ın huzuruna çıkacak, mü’min de... Şöyle bir düşünelim: Allah’ın huzuruna kaçkın, kaçmış, kaçak bir kul olarak, yakalanmış, suçlu, âsî, mücrim, yüzü kara, mahcup mu gelmek iyi yoksa Allah’a aşk ve şevk ile kavuşmak aşkıyla yaşamış, Allah’a kavuşmayı isteyerek hareket etmiş, şehit olmuş gazi olmuş, hüsn-i hâtimeyle, âhirete göçmüş Allah’ın sevdiği bir kulu olarak mı Allah’ın huzuruna çıkmak iyi?
Elbette Allah’ın huzuruna âsî, mücrim, eli kolu bağlı, yüzü kara, suçlu çıkmak kötü bir durum, onu hiç kimse istemez. Ama fiilen Allah’ın emirlerine âsî olunca sonuç itibariyle öyle olmuş oluyor. Âsî kul olmuş, Allah’tan kaçmış oluyor, ibadet kaçkını, namaz-niyaz kaçkını oluyor, din iman düşmanı oluyor.
İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn. “Biz Allah’ın yarattığı kullarız. Kendi başımıza bir şeyimiz yok ki! Her şeyimiz Allah’tan! Dilerse felç eder, dilerse yok eder, öldürür, dilerse yaşatır, dilerse hoş hallere erdirir, dilerse musibetlere, felaketlere uğratır... Biz O’na döneceğiz.”
O’na dönmenin sorumluluğunu, O’nun huzuruna varacağımızın heyecanını şimdiden taşımalıyız, hareketlerimize dikkat etmeliyiz. İnsan sorumluluğunu bilmeli, kulluğunun sorumluluğunu idrak etmeli. Allah’a karşı kulluk görevleri olduğunu, teşekkür borcu, şükür borcu, Allah’ın yarattıklarına hamdetmesi, kendisine verdiklerine hamdetmesi, şükretmesi gerektiğini unutmamalı, onu hatırında tutmalı.
Başına musibet geliyor.
Bunu kim nasip etti?
Allah, çünkü mukadderatı alnına yazan, takdir buyuran Allahu Teâlâ hazretleri.
“Musibet iyi kullara gelir mi? Niye bana geliyor?”
Gelir! En büyük musibetler peygamberlere gelmiş. İmtihandır, derecesi artsın diye gelir. Bu musibeti kaderine, alnına Allah’ın yazdığını bilip sabredecek. “Ben Allah’ın kuluyum, O’nun huzuruna varacağım, dünyadaki imtihanımdan hesaba çekileceğim, aman imtihanı kaybetmeyeyim, musibet geldi diye yoldan, raydan çıkmayayım, âsî olmayayım, karşı gelmeyeyim, rızasızlık, sabırsızlık göstermeyeyim, edepsizlik etmeyeyim…” diye düşünmesi lazım.
Bunun da sözünü söylemesi lazım; İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn. Bu hatırlama sözü.
“Ben Allah’ın kuluyum, ben O’nun huzuruna döneceğim, ben O’nun her şeyini severim; Kaderini severim, hayrını severim… Musibet gelirse ne yapalım? Bu da imtihandır, diye sabrederim, hükmüne rızam vardır, Kur’ân-ı Kerîm’ini severim, Peygamber-i zîşânını severim, ahkâmını severim, haramlarının haram olmasını isabetli bulurum, kaçınırım, severim. Bu hükmün böyle olmasını severim. Haram oluşuna rıza gösteririm, helallerin helal oluşuna şükrederim, sevinirim. Her şeyine sevinirim, her şeyine rıza gösteririm.”
Kulun, Allah’a kulluk eden bir müslümanın, mü’minin en yüksek ruhsal durumu nedir?
Rıza makamıdır, razı olmaktır! Allah’tan hoşnut ve razı.
“Razıyım yâ Rabbi! Neylersen güzel eylersin, biliyorum, razıyım yâ Rabbi!..” demek çok iyi bir durum ve böyle bir insanın ruh kuvveti, metaneti çok fazla olur, böyle bir kimseyi kimse alt edemez, kimse böyle inanan, böyle düşünen bir mübarek, ihlâslı, imanı sağlam insanın sırtını yere getiremez.
Bu insan sabr-ı cemîl gösterir, sevap kazanır, toplumu birbirine karıştırmaz, feryâd ü figân edip hem kendisini hem başkalarını üzmez. Her şey güzel olur.
Kim gibi güzel olur?
Yunus Emre gibi olur, Mevlânâ gibi olur, o ârif, kâmil, imanın inceliklerini bilen, zarif, edib kullar gibi olur.
Onun için biz de bu üçüncü hadîs-i şerîften hissemizi alalım: Hayatın, mukadderâtın, kaderin cilveleri vardır, insan bazen iyi olaylarla karşılaşır, bazen de hoşuna gitmeyen olaylar başına gelir. Mesela hasta olur, ağrısı sızısı olur, dişi ağrır, başı ağrır, kulağı ağrır, midesi ağrır… Sancılanır, kıvranır. Romatizmaları rutubetten azar… Çoluk çocuğunun başına bir şey gelir… Başarısızlık, iş hayatında bir terslik, arıza, kaza…
Bunların hepsi hayatın cilvesi!
Onun için innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn sözünü öğrenelim, alışalım ve musibetli anlarda bunu söyleyelim. İnsan rahatlar. İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn. O zaman olayları sabr-ı cemîl ile karşılar.
Sabr-ı cemîl ne demek?
Güzel bir sabırla, zarif, sakin, hoş bir sabırla olayları karşılar, ortalığı velveleye vermez. Onurlu, hürmetli, izzetli bir kimse olur.
Demek ki sakin olacağız! Ne yapalım? Hayatta insanın başına neler geliyor?.. Biz hayatta insanın başına neler gelir diye etrafımıza baktığımız zaman çok misaller görüyoruz.
Ne yapması lazım?
Bunlara hazırlıklı olması lazım! Ben bunları düşündüğüm için bir de kardeşlerime karşı hizmet arzusu ile onları hayata yetiştirmek için rica ettim: “Aman hanımlarımızı yetiştirelim. İlkyardım kursları açalım. Araba kazası oldu, yaralılar var. Kadın çıktı; çocuğu yaralı, kocası yaralı…”
Ne yapacak?
O da feryad u figân etse, bayılsa yardımcılar gelinceye kadar dağın başında kim yardım edecek. Metîn olması lazım!
Kaza olursa ne yapmak lazım? Kanama olursa nasıl bağlamak lazım? Yarayı nasıl sarmak lazım? Nasıl davranmak lazım?.. Çeşitli güzel şeyler. Bunların hepsini bilmek gerekiyor.
Hayat bu! Hayatta insana her şey lazım olur. Karşısına musibet de gelir. Onların karşısında ruhen de hazır olmak lazım, musibetin darbesi geldiği zaman yıkılmamak, metîn olmak, karşı tedbir almak lazım…
Aziz ve sevgili kardeşlerim!
İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn da derse Allah onun musibetinin yarasını sarar, işinin akıbetini hayreder, iyi eyler ve ondan sonra ona iyi bir hal nasip eder. Razı olacağı, hoş olacağı, iyi olacağı bir razı durum nasip eder.
O halde kişisel, ailevî, toplumsal sıkıntılarınız varsa, innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûnu çok söyleyin.
Mahmud Es'ad Coşan - Cuma Sohbeti- 05.06.1998
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.