Çocukların ‘dijital dünya’da geçirdikleri süre arttıkça, kimlik ve zaman algısı bozuluyor. Bu durumda da çocuğun dijital ortamdaki kimliği yani ‘avatar’ları, gerçek kimliğinin önüne geçebiliyor. İşte çocukları ‘avatar’larından korumak için 5 öneri...
Yapay zekânın da hayatımıza girmesiyle öğretmenler, ebeveynler ve eğitim uzmanlarının son zamanlarda yanıtını aradıkları soru hep aynı: Çocuklar için dijital teknolojiler nasıl yararlı hale getirilebilir ve onları çağın bu kaçınılmaz teknolojisinin sakıncalı yanlarından nasıl koruruz? Öğretmen ve veliler, teknolojiden uzak bırakılan çocuklarda sorun çözme becerisinin azaldığını belirtiyor. Ancak uzmanlara göre araştırmalar bu gözlemi doğrulamıyor. Uzmanlar, rastgele seçilen ve denetlenmeyen dijital içeriklerin çocuklar üzerinde ciddi zararlara yol açabileceğinin altını çiziyor.
Gerçeklikten uzaklaşıyor
Prof. Dr. Tuncay Dilci, denetimsiz teknoloji kullanımı sonucunda çocuklarda kimlik algısının giderek dijital ağlar üzerinde şekillenmesi anlamına gelen ‘ağ kimliği’ kavramının ortaya çıkabileceğini belirterek şunları söyledi:
“Günümüzde çocukların teknolojiyle etkileşimi, bilişsel, duygusal ve sosyal gelişim alanlarında önemli bir belirleyici haline geldi. Bazı öğretmen ve velilerin gözlemleri, teknolojiden uzak kalan çocukların problem çözme becerilerinin azaldığı yönünde olsa da akademik literatür ve saha verileri incelendiğinde bunun tam tersi bir tablo ortaya çıkıyor. Araştırmalar, dijital ortamlarda geçirilen sürenin artmasının bireyin gerçek yaşam temelli sorun çözme, muhakeme ve karar verme becerilerini zayıflattığını gösteriyor. Öte yandan, dijital oyunlar veya teknolojik uygulamalar tamamen olumsuz bir alan değil. Amaçlı, planlı ve pedagojik bir çerçeveyle tasarlanmış eğitsel dijital içerikler, çocukların belirli bilişsel becerilerini destekleyebilir.

Sanal dünyada sanal roller
Plansız, rastgele ve denetimsiz dijital temas alışkanlıkları çocuklarda kişilik bütünlüğünün zedelenmesine, rol karmaşasına, zaman algısının bozulmasına ve ‘ağ kimliği’ temelli yeni bir kişilik formunun ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Böylece dijital ortamdaki varlıklarını gerçek kimliklerinin önüne koyabiliyorlar. Bu da sosyal izolasyon, duygusal mesafe ve gerçek yaşamla bağların zayıflaması gibi ontolojik sonuçlar doğuruyor. Yani çocuk, kendi benliğini gerçek sosyal ortamlar yerine dijital ortamlardaki beğeniler, takipçiler, yorumlar, avatarlar ve sanal roller üzerinden tanımlamaya başlıyor. ‘Ağ kimliği’nin oluşmasıyla birlikte çocuklar, gerçek dünyada sosyal etkileşimlerini azaltabiliyor, yalnızlık hissi yaşayabiliyor, empati kuramıyor ve gerçek zamandan kopabiliyor.”
Dilci, önerilerini 5 başlıkta sıralıyor:
1. Gerçek yaşam etkileşimlerini güçlendirerek: Aile içi sohbet, yüz yüze etkinlikler, doğa ve grup temelli aktiviteler yapılmalı.
2. Dijital öz düzenleme eğitimiyle: Çocuğa veya gence dijital mecrada ‘nasıl görünmek istediği’ değil, ‘kim olmak istediği’ üzerine düşünme becerisi kazandırılmalı.
3. Amaçlı dijital kullanımıyla: Sosyal medyayı üretim, öğrenme, paylaşım amacıyla kullanması sağlanmalı.
4. Aile ve öğretmen rehberliğiyle: Ergenle dijital davranışlar üzerine konuşulmalı. Yasaklamak yerine anlaması sağlamalı.
5. Ödüllendirmeyle: Dijital başarıdan ziyade gerçek yaşamda gösterilen çabayla gelen başarı bir biçimde ödüllendirilmeli.