Kritik analitik düşünme biçiminde, düşünmenin ve doğru bilgiye ulaşmanın bir adımı olarak doğru soruları sormak öne çıkıyor.
Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Yücel Ağargün, AKRA’da katıldığı bir programda şu bilgileri paylaştı:
“Doğru soruları sormak ya da soruları doğru sormak”
Analitik, kritik düşünme tarzını geliştirmede çok önemli bir yeri olduğu için doğru soruları sormak gerekiyor. Burada maksat doğru cevabı bulmak aslında, doğruyu yakalayabilmek. Yanlışla doğruyu ayırt edebilmek. Gizliyle aşikarı ortaya koyabilmek bu anlama geliyor.
Soruları ne şekilde doğru sorarız?
Genel olarak aslında soru zihnimizde oluşan düşüncenin bir yansımasıdır. Bir düşünce geliştirmek için soru sorar insanoğlu. Bir kuşkuyu gidermek için sorabilir. Bilmediğini öğrenmek için sorabilir. Amacı doğru cevabı bulabilmektir. Bu doğru cevap, hayatın tüm alanlarıyla ilgili olabilir ama kritik analitik düşünme bakış açısıyla bakıldığında soruları sormaktan maksat doğru cevaba ulaşmak ama bunu yaparken aslında ortada var olan bir durumu ya da bir hipotezi neden kabul etmek durumunda olduğumuzu sorgulamak demektir.
Bunun hemen paralelinde “acaba kabul etmeli miyim” gibi kendi kendine bir soru sormak geliyor, ikna edilmeye çalıştığım konu ve bunun detaylarıyla ilgili yeterince bilgiye sahip miyim? Yeterince donanımım var mı? Bana söylenmeye çalışılan şeyi, kavramı ya da bilgiyi acaba kabul etmeli miyim?
Bunu irdelemek anlamında soru soruyoruz yani pasif konumdan aktif bir konuma geçmek. Daha belirleyici olmak ve doğru cevapları bulmak için soru soruyoruz.
Doğru soruları sormanın günlük yaşantıdaki faydası nedir?
Her şeyden önce bir birey olarak durumumuzun farkında olmamızı sağlayacak. Birey olarak aile içinde ya da toplum içinde günlük hayatımızda karşılaştığımız birçok durum, birçok bilgi, bunların ayrıştırılması, sınıflandırılması, yanlıştan doğrunun ayırt edilmesi gibi konularda farkındalık artışımız sağlanacak.
Bizim diğer insanlarla ilişkilerimizin belirlenmesinde, faydayı elde etmede, doğruya ulaşmada ya da inandığımız değer yargılarını hayatımıza yön verdirmede daha özgür, daha özgün ve daha özerk bir konuma girmemizi sağlayacak.
Sorduğumuz soruların bilgi dağarcığımıza, öğrenmemize katkısı ne olur?
Tabii ki öncelikle doğruyu öğrenmemize katkı sağlayacak. Doğruyla yanlışı ayırt edebilmemize katkı sağlayacak. Yanlış yönlendirilmekten kendimizi korumamıza katkı sağlayacak. Sosyal, ekonomik ve daha birçok alanda yanlış kulvarda yer almaktan korunmamızı sağlayacak.
Bir bilgiyle karşılaştığımızda, bir haberle karşılaştığımızda doğru bilgiye ulaşmada işimize yarayacak soruları doğru bir şekilde sorabilirsek o zaman elbette ki yanlış kulvarda yer almayız. Haktan batılı ayırt edebiliriz. Hak üzerinde durabiliriz ve insanlığa fayda üretebiliriz.
Doğru cevaba ulaşmak için çok soru sormak gereksiz ayrıntılarla uğraştırır mı? Soru sormanın tekniği var mıdır?
Hangi teknik, hangi sistematik üzerinde gitmeliyiz ki ayrıntılarda kaybolmayalım da arzu ettiğimiz doğru cevaba ulaşmayı gerçekleştirebilmiş olalım.
İşte tam da bu noktada doğru soruları sormak yerine soruları doğru sormak ifadesini kullanmanın daha doğru olduğunu söyleyebiliriz. Çok soru sormak yerine, ayrıntılı soru sormak yerine özü yakalamak, verilmek istenen ana mesajı görebilmek anlamında soru sormak gerekiyor.
Ayrıntılar sadece ana mesajı algıladıktan sonra daha derinliğine düşünebilmek için faydalı olabilir ama çok soru sormak yerine özlü soruları sormak daha uygundur.
Ağargün, “Somut olarak söylemek gerekirse bir metin okuduğumuzu düşünelim, bir gazete haberi okuduğumuzu düşünelim. Bu gazete haberinin ya da metninin veya bir kitabın, internet kaynaklı bir haberin tutarlılığını, doğruluğunu, işimize ne kadar yarayacağını, genel mi, özel mi olduğunu, taşıdığı özel anlamları, bunların hepsini sorgulamak adına kullanabileceğimiz sorulardır bunlar. Kritik analitik düşünmenin olmazsa olmaz soruları gibi de görebiliriz
Önce başlangıç sorusu olarak konunun ne olduğunu anlamamız gerekiyor. Burada esas iyiyi, kötüyü, doğruyu, yanlışı ayırt etmektir. Konu ya da problemi belirledikten sonraki aşamada sonucu bulmamız gerekiyor. Sonuç bir yazarın ya da bir konuşmacının bizim kabul etmemizi istediği ve vermeye çalıştığı mesajdır” dedi.
İnancımızda sorgulamanın, soru sormanın yeri nedir? Neyi sorgulamalıyız?
Kur'an'ı Kerim'de Hazreti İbrahim ile ilgili ayetler vardır. Hazreti İbrahim (As.) önce Ay, yıldızlar, Güneş, bunları acaba Rabbi mi diyerek araştırmış, Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle. Bunların hiçbirinin olmadığını anlamış. Ay gündüz olunca ortadan kalkıyor. Güneş gece olunca ortadan kalkıyor. Yıldızlar ortadan kalkıyor. Sonunda “Benim Rabb'im öyle bir Rab olmalı ki ne batmalı ne sönmeli. Bir başka etkenin, gücün etkisiyle ortadan kalkmamalı. Bunları da yaratan bir Rab olmalı” sonucuna varmış. Tabii bunu yaparken hakikaten ne kadar incelikli düşündü, çok incelikli düşündüğü muhakkak ama burada mesela bir kritik analitik düşünme silsilesi kullandığı anlaşılıyor.
İnanç çok öte bir şey. O inanışınızı kelimelere dökmek ya da birtakım kanıtlar ortaya koymak durumunda olmamalısınız. İnanmak beş duyu organıyla sadece açıklanabilecek bir şey değildir. İnanmışsanız, inanmışsınızdır.
Allah'a inanmışsanız bu tam bir imandır. Tam bir inançtır. Onu kelimelerle anlatamazsınız. Ama inanmışsınızdır. Kesinlikle eminsinizdir. Asla dönmeyecek derecede eminsinizdir. İman böyle bir şeydir. Kişinin kalbinde hissettiği, gönlünde hissettiği vazgeçilmez tartışılmaz bulduğu, mutlak anlamda doğru kabul ettiği ve asla bir başkasının değiştirmeye gücünün yetmeyeceği kadar kuvvetlice inandığı bir kavramdır.
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.