İlke ve Değerlerinden Ödün Vermeden
Özgür Yayın Platformu Olarak Kalsın Diye
Akşam20:03 Yatsı21:34 İmsak04:22 Güneş05:59 İşrak06:39 Öğle13:07 İkindi16:56
Hava - Hava durumuParçalı Bulutlu 16°C Nem %66
Türkçe
18 Şevval 1445 27 Nisan 2024 Cumartesi
18 Şevval 1445
İkindi
16:56
Akşam
20:03
Yatsı
21:34
İmsak
04:22
Güneş
05:59
İşrak
06:39
Öğle
13:07
Giriş Yap

Tufandan kurtuluş, HZ. NUH (AS.)

24.02.2024    |

O, marangozların, gemicilerin ve denizcilerin piriydi…

Zaman aktı. İnsanlar yaşadı, çoğaldı. Millet hayatı başladı. Başlayan bu yeni hayat biçimiyle birlikte, inanç yönünden önemli sapmalar da oldu.

Kalp nasıl kirlenir, vicdan nasıl körelirdi? İnsan nasıl azgınlaşır, nasıl inançsızlık karanlığına düşerdi? Bunların hepsi olurdu; kişi Allah’a kul olmayınca... İlâh diye puta tapınca... İnsan, Allah’ı tanımak ve O’na ibadet etmek için yaratılmıştı. Nuh milleti, kulluk yapıyordu ama, Allah’a değil, putlara tapıyordu.

Allah, Nuh’u (As.) gönderdi. Nuh’un (As.) görevini Kur’ân’da şöyle haber verdi: “Kendilerine can yakıcı bir azap gelmezden önce, onları uyar” diye Nuh’u milletine gönderdik.” (Nuh 71/1)

Nuh’un (As.) Özellikleri

Nuh (As.) Peygamber oldu. “Ulu’l–azm” peygamberlerin ilki sayıldı. Allah’tan vahiy aldı. (Nisa 4/163) Nuh (As.) her şeyden önce inanmış bir kuldu. Çok şükredendi. Duası makbûldü. Kendisinden mîsak alınmıştı. Sapıklıkta direnenleri apaçık ve şiddetle korkutucu idi.

Tevhid Mücadelesi

Nuh (As.) peygamberlik görevine başladı. Şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. O’ndan başka ilâhınız yoktur.” (A’raf 7/59)

“Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş, güvenilir bir peygamberim. Allah’tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak Âlemlerin Rabbine aittir. Artık Allah’tan sakının ve bana itaat edin.” (Şuarâ 26/106-110)

“Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Doğrusu ben, hakkınızda can yakıcı bir günün azabından korkuyorum.” (Hûd 11/25-26)

“Milletin inkârcı ileri gelenleri; “Senin ancak kendimiz gibi bir insan olduğunu görüyoruz. Daha başlangıçta sana bizim ayaktakımı dışında kimsenin uyduğunu görmüyoruz. Sizin bizden bir üstünlüğünüz de yoktur.” (Hûd 11/27)

“Biz senin apaçık bir sapıklıkta olduğunu görüyoruz” dediler.” (A’raf 7/60)

Nuh’un (As.) milleti, içinde bulundukları sapıklıktan kendilerini kurtarmaya çalışan peygamberi sapıklıkla suçladılar. Hastalıklarını, Allah elçisinde görmeye ve göstermeye başladılar. Bu ne garip tecelliydi?

Nuh (As.) sapıklara şöyle cevap verdi: “Ey Kavmim, bende bir sapıklık yoktur. Ancak ben âlemlerin Rabbinin peygamberiyim. Rabbimin sözlerini size bildiriyor, öğüt veriyorum, Sizin bilmediğinizi Allah katından ben biliyorum. Sakınmanızı ve böylece rahmete uğramanızı sağlamak üzere, sizi uyarmak için aranızdan biri vasıtasıyla, Rabbinizden size haber gelmesine mi şaşıyorsunuz?” (A’raf 7/61-63)

“Ey Kavmim, söyleyin bakayım, fikriniz nedir? Eğer ben, Rabbimden verilen açık bir delil üzerinde isem; bir de Allah bana kendi katından bir peygamberlik vermiş de size onu görecek göz verilmemişse, istemediğiniz halde onu size zorla mı kabul ettireceğiz?.. Ey Kavmim! Buna karşılık ben sizden bir mal istemiyorum. Benim ücretim Allah’a aittir.” (Hûd 11/28-29)

Nuh’un (As.) davasını anlama yerine milletin ileri gelenleri, etrafındakilere baktılar. Mü’minlerin fakir ve zayıf oluşlarını başına kaktılar. “Sana mı inanacağız? Sana en rezil kimseler uymaktadır.” dediler. (Şuarâ 26/111)

Nuh (As.) davası kadar, davasının bağlılarını da savundu. İthama uygun cevapta bulundu. “İnananları kovacak değilim. Çünkü onlar Rablariyle karşılaşacaklar. Fakat ben sizi cahil bir millet olarak görüyorum. Ey Kavmim, onları kovarsam, Allah’a karşı beni kim savunur? Düşünmez misiniz?”( Hûd 11/99)

“Küçük gördüklerinize Allah iyilik vermeyecektir diyemem. İçlerin de olanı Allah daha iyi bilir.” (Hûd 11/31)

Azap İsteği

Sapıklar gözetim uygulamasında başarılı olamadılar. Nuh’u (As.) görevinden alıkoyamadılar. Onun karşısında yenik düştükçe azdılar. Azgınlıkta son hadde vardılar. Kendi belâlarını kendileri istediler: “Ey Nuh! Bizimle tartıştın. Hem de çok tartıştın. Doğru sözlü isen tehdit ettiğin azabı başımıza getir! dediler.” (Hûd 11/32)

Nuh (As.), peygamberin yetki sınırını ve Allah’ın tasarrufunu onlara hatırlattı. “Dilerse, onu başınıza ancak Allah getirir! Siz O’nu âciz bırakamazsınız. Allah sizi azdırmak isterse, ben size öğüt vermek istesem de faydası olmaz. O sizin Rabbinizdir. O’na döneceksiniz.” (Hûd 11/33-34)

Ölümle Tehdit

Söz yetiremedikleri Nuh’u (As.) ölümle tehdit ettiler. Öldürmek; her azgın ve zâlimin en belirli âdetiydi. Onlar da böyle yaptılar. “Ey Nuh! Sen bu dediğinden vazgeçmezsen, gerçekten taşlanmışlar dan olacaksın!” (Şuara 26/116)

Bir peygamber için taşlanmak değil, davadan vazgeçmek ölüm ifâde ederdi. Kâfir, sapık, azgın bunu nereden bilirdi? Bilemediler. Bilemeyeceklerdi de... Uzun yıllar geçti. Çok az kişi hakkı seçti. Çoğunluk, giderek düşmanlıkta derinleşti.

Düşmanlıkları öldürme tehdidiyle kesinleşti. Nuh (As.) için, bir kişiyi daha îman aydınlığına çıkarabilmek, en büyük hedefti. Bunun için her gün artan bir gayret sarf etti. Geceyi gündüze kattı. Sapıkları îmana kavuşturma arzusu, arttıkça arttı.

Gerçeğin En Katısı

Ne hikmettir ki, Nuh (As.) ile milleti arasındaki tevhid mücadelesi olanca hızıyla devam ederken, Allah’tan gelen bir emirle iş, başka bir yön aldı.

Allah’ın emri şöyleydi: “–Haberin olsun, önceden îman edenlerden başka, milletinden hiçbiri asla îman etmeyecek. O halde yaptıkları şeylerden (eziyet ve yalanla malarından) ötürü kederlenme.” (Hûd 11/36 )

“Milletinden hiçbiri asla îman etmeyecek!”

Nuh (As.) gerçeğin en katısıyla karşılaşmıştı. Milleti demek ki inanmayacaktı. Azgınlık ve putçuluk karanlığından kurtulamayacaktı. Milletini îman ışığına kavuşturamayacaktı. Allah’ın “îman etmeyecekler” hükmü karşısında Nuh (As.) durdu. Belki üzülecekti. Teselliyi, “O halde yaptıkları şeylerden ötürü kederlenme” meâlindeki Allah emrinde buldu. Geçmiş yılları hatırladı. Yaptıklarını andı ve şöyle dedi: “Ben yenildim. Bana yardım et!” (Kamer 54/10)

“Rabbim! Milletim beni yalanladı. Benimle onların arasında sen hüküm ver! Beni ve beraberimdeki inananları kurtar.” (Şuarâ 26/117-118)

Peygamberlik Hesabı Nuh (As.), ilâhî hükme elbette râzıydı. Onun görevi, insanları iman aydınlığına kavuşturmak için çalışmaktı. Çalıştı.

Nuh (As.) ile milleti arasındaki tevhid mücadelesi ve bu mücadelede kullandığı usuller, kendi adını taşıyan sûrede, şöyle özetlendi:

“Rabbim! Doğrusu ben, milletimi gece–gündüz çağırdım. Fakat benim çağırmam; sadece benden uzaklıklarını artırdı. Doğrusu ben, senin onları bağışlaman için, kendilerini her çağırışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar. Elbiselerine büründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler. Sonra, doğrusu ben, onları açıkça çağırdım. Sonra, onlara açıktan açığa, gizliden gizliye de söyledim. Dedim ki, Rabbinizden bağışlanma dileyin. Doğrusu O çok bağışla yandır. Size gökten bol bol yağmur indirsin. Sizi mallar ve oğullarla destekle sin; sizin için bahçeler var etsin, ırmaklar akıtsın, Ne oluyorsunuz ki, Allah’a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz? Halbuki sizi merhalelerden geçirerek O yaratmıştır. Allah’ın göğü yedi kat üzerine nasıl yarattığını görmez misiniz? Aralarında aya aydınlık vermiş ve güneşin ışık saçmasını sağlamıştır. Allah, sizi yerden bitirir gibi yetiştirmiştir. Sonra sizi oraya döndürür ve yine oradan çıkarır. Allah yeri bir döşek yapmıştır, onun geniş yollarında gezesiniz diye… Rabbim, doğrusu bunlar bana baş kaldırdılar ve malı, çocuğu kendi sine sadece zarar getiren kimseye uydular; birbirinden büyük düzenler kurdular. İnsanlara; “Sakın tanrılarınızı bırakmayın. Vedd, Suva’, Yeğus, Yeuk ve Nesr putlarından asla vazgeçmeyin.” dediler. Böylece birçoğunu sapıttılar. Rabbim! Sen bu zâlimlerin sadece şaşkınlığını arttır. Rabbim! Yeryüzünde hiçbir inkârcı bırakma. Doğrusu sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; sadece ahlâksız ve çok inkârcıdan başkasını doğurup yetiştirmezler. Rabbim! Beni, anamı, babamı, evime inanmış olarak gireni, inanan erkek ve kadınları bağışla. Yalnız zâlimleri yok et.” (Nuh 71/5-28)

Nuh’un (As.) bu arz-ı hâlinin amacı birinci derecede peygamberlik görevinin hesabını vermekti. (A’raf 7/6)

Bu arada tevhid mücadelesinin dayandığı temelleri ve kullandığı usulleri göstermekti.

Nuh (As.) milletini hakka çağırırken durmadı, yorulmadı, bıkmadı. Tek tek söyledi. Topluca çağırdı. Açıktan konuştu. Gizli anlattı. Yüksek sesle seslendi. Dış dünyaya, göklerin yaratılışına, ayın ışık alışına, güneşin ışık dağıtışına, yağmurun yağmasına, toprağın yetiştiriciliğine, Allah’ın kendilerine verdiği çocuk ve mal nimetlerine dikkat etmeye, öz nefislerini incelemeye ve bunlardan ibret alıp Allah’a inanmaya çağırdı.

Hak davetçilerinin vasıflarını ve çalışma usullerini ilk defa açıkladı. Bu yönde ilk örnek oldu. Usul güzeldi. Çalışma yerindeydi. Ama te’sir Allah’a aitti.

İlk Gemi

Nuh (As.) hiçbir peygamberin arzu etmediği ve etmeyeceği bir noktaya gelmişti. Milleti, putperestliği yüzünden helâk olmak üzereydi. Helâkı son anda bizzat kendileri istemişti. Ama nasıl helâk olacaklardı? Mü’minler nasıl kurtulacaktı? Allah Nuh’a (a.s.) buyurdu: “–Bizim denetimimiz ve vahyimizle gemi yap! (Mü’minûn 23/27 )

Gemi neydi? Nerede gezerdi? Nasıl bir şeydi? Bilinmiyordu. Nasıl yapılacaktı? Ayette bildirilen şuydu: “Gemi Allah’ın emri üzerine, O’nun denetimi altında yapılacaktı.”

İlk gemi vahiy eseriydi. Niçin yapılacaktı? O da Kur’ân’da açıklandı: “Denetimimiz altında ve vahyimiz gereğince gemi yap! Hem o zulmedenler hakkında azabın kendilerinden kaldırılması için bana duâ etme. Çünkü onlar suda boğulacaktır.”(Hud 11/37)

Geminin görevi inananların kurtuluşuna vasıta olmaktı. Nuh (As.) emre uydu. Gemi yapmaya koyuldu. “(Nuh) gemiyi yapıyordu. Milletin inkârcı ileri gelenleri yanından geçtikçe, her defasında, onunla alay ediyorlardı.”

Nuh; “Bizimle alay ediyorsunuz ama alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz. Rezil edici azabın kime geleceğini ve kime sürekli azabın ineceğini göreceksiniz, dedi.” (Hûd 11/38-39)

Ve Tufan…

Gemi hazırdı. Tahtadan yapılmış ve mıhla çakılmıştı.” (Kamer 54/13)

“Bunun üzerine biz de gök kapılarını boşanan sularla açtık.” “Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık. Her iki su belirlenen bir iş için birleşti.” (Kamer 54/11-12)

Tufan başlamıştı. Gök boşalmış, yer kaynaklaşmıştı.

Gökten sel iniyor, yerden su fışkırıyordu. Aman yâ Rabbî, bu ne haldi?..

Allah’ın emri Nuh’a (As.) geldi. “Her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu gemiye bindir.” “Zaten pek az kimse îmanda onunla beraberdi.” (Hûd 11/40 )

Nuh (As.) emri yerine getirdi, şöyle dedi; “Binin gemiye. Onun yüzmesi de durması da Allah’ın adıyladır. Hiç şüphe yok ki Rabbim, çok bağışlar ve merhamet eder.” (Hûd 11/41)

Bindiler. “Gemi fayrab etti.” Allah’dan emir geldi; “Ey Nuh, sen ve beraberindekiler gemiye yerleşince; Bizi zâlim milletten kurtaran Allah’a hamd olsun, Rabbim! Beni bereketli bir yere indir, Sen indirenlerin en hayırlısısın! de!” (Mü’minûn 23/28-29)

Bu duayı ettiler. “Gemi Allah’ın korumasında akıp gitti.” (Kamer 54/14 )

“Gemi dağlar gibi dalgalar içinde, içindekileri götürüyordu.” (Hûd 11/42)

İnanmayan Oğul Nuh (As.), gemi dışında kalmış oğlunu gördü, bağırdı:

“–Ey oğulcağızım! Gel bizimle beraber, bin. Kâfirlerle birlik olma!” (Hûd 11/42 )

Baba!.. Oğul, babadan bir parça!.. Nuh da baba!... Tufan ortada. İnanmayan oğul, karşı tarafta. Baba yüreği! Peygamberlik görevi!.. Baba şefkat gösteriyor, peygamber görev yapıyordu. Oğul, babaya uyacak mıydı? Oğul, kurtuluşu bulacak mıydı?

“–Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır! dedi.” (Hûd 11/43)

Allah emri kesindi. Tufana dağ ne desindi? İmansız oğul, dağa güvendi. İmansızlar Nuh’un (As.) bu oğluna ne kadar benzerdi... Hiç’e güvenirdi... Günün birinde mutlaka tepelenirdi. Nuh (As.), oğluna cevap verdi. Oğlunun yanlışlığını düzeltti: “–Bugün Allah’ın buyruğundan –O’nun rahmet ettikleri dışında–kur tulacak yoktur.” (Hûd 11/43)

Bir kurtaracak varsa, o da Allah’tı. Oğlu direnince, Nuh (As.) ellerini Allah’a açtı, yalvardı: “–Rabbim! Oğlum benim âilemdendir. Senin (ailemi kurtaracağına dair) va’din de haktır. Sen hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.”

Allah; “–Ey Nuh, o senin âilenden değildir. O kötü işlidir (kâfirdir). Öyleyse, bilmediğin şeyi benden isteme. Ben seni cahillerden olmaktan men ederim, buyurdu.” (Hûd 11/45-46)

Allah, Nuh’a; “haksızlık yapanlar için bana dua etme”emrini vermişti.

Nuh’da (As.) babalık şefkati ile inanmayan oğlu için dua etmişti. Oğlunun, ailesinden sayılmadığını öğrenince, Nuh tevbeye geldi. Şöyle dedi: “–Rabbim! Bilmediğim şeyi senden istemekten sana sığınırım. Beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, kaybedenlerden olurum.” (Hûd 11/47 )

Nuh (As.) kusurundan hemen döndü, ama oğlu küfründen dönmedi. Baba oğul birbirine bakıştı. “Aralarına dalga girdi, oğlu da boğulanlara karıştı.” (Hûd 11/43; el-Mû’minûn 23/28-29)

Hidayet ve Kurtuluş…

Hidayet başka şeydi. Onu Allah ihsan ederdi. Allah nasip etmezse, baba peygamber de olsa, neylerdi?... Nasipsizlikte oğul, yanız değildi. Nuh’un (As.) karısı da ‘hakkında hüküm geçmiş’lerdendi. Küfrü seçmişlerdendi.

Tufan, kesin olarak bilinmeyen kapsamda, Allah’ın takdir ettiği sürece devam etti. Mü’minler, gemiyle yüzdü. Kâfirlerin boğulduğu yüzde yüzdü...

Allah’tan emir geldi; “–Ey arz! Suyunu yut! Ve ey gök! Yağmuru tut!..” Su çekildi. İş de bitti; gemi Cûdi’ye oturdu.” (Hud 11/44)

“Onlar günahları yüzünden suda boğuldular, ateşe sokuldular, kendilerine Allah’tan başka yardımcı bulamadılar.” (Nuh 71/25)

Yardım ancak Allah’tandı. Onlar yardımı putlardan ummuşlardı. Allah, onlara yardım yapmadı. Allah’ın yardımı, inananlaraydı, hak inancı yaşayanlaraydı... Geçmişe, hale, geleceğe şâmil bir kanun konuldu; “Haksızlık yapan millet, Allah’ın rahmetinden uzak olsun!”du. (Hud 11/44)

Mü’minler necat buldu, kurtuldular.

“Biz de Nuh’u ve beraberinde bulunanları, dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık.” (Şuara 26/119)

“Onları ötekilerin yerine geçirdik, halifeler yaptık.” (Yunus 10/73)

Gemi Cûdi’ye oturmuş, gemidekiler kurtulmuştu… Sular çekilmiş, yeryüzü kurumuştu... Gemiden iniş, biniş gibi emirle oldu. Ay Muharrem, gün ondu.

 “Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan topluluklara bizden bir selâmet ve bereketle gemiden in.” ( Hud 11/48)

İndiler... Yurt edindiler... Artık yeryüzü kâfirden, onlar küfürden temizdiler... Gemi, uzun ömürlü Nuh (As.) ve milleti, sonrakilere birer ibrettiler.

Hem ne ibrettiler!..

Sallallahu aleyhi ve sellem

­

 

 

 

 

Kabe
Canlı Yayın
Şuan canlı Yayın
Bir Mucit Bir İcat
AKRA CANLI
 / 
close icon close icon
AKRA CANLI
Bir Mucit Bir İcat
Bir Mucit Bir İcat Add Icon volume up
 / 
Canlı Yayın
fast rewind
fast forward
Playlist
Bu özelliği kullanabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir
  
Fikrini Paylaş
TAAHHÜTNAME

Hazırlamış olduğum ve sitenize gönderdiğim/ teslim ettiğim, tamamen orjinal ve bana ait olan, projemin/görüntü veya kaydımın, AKRA MEDİA tarafından kendisine ait kablolu/karasal/uydu, şifreli/şifresiz, free/paralı TV, video, DVD, VCD,VHS ,radyo, kaset, sinema ve sair mevcut yada ortaya çıkacak her türlü İşaret, ses ve /veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı ve tüm internet siteleri ve sosyal medya platformlarında yayınlamasına, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, işleme hakkı ve temsil hakkının kullanılmasına süresiz olarak müsaade ediyorum.

Projemin/görüntü veya kaydımın, bant, CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player, dijital kayıt vb. tüm yollarla kayıt, çoğaltma ve dağıtım haklarını, bilişim veya iletişim ortamında görüntülenmesini, iletilmesini, okunmasını, izlenmesini, dinlenmesini vb. interaktif veya normal CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player vb. şekilde basılarak veya ses kayıtlarının metin haline getirilip kitap olarak piyasaya sunulmasını sağlayacak her türlü materyal üzerine kaydı ile çoğaltılması, kullanılması, işlenmesi, yeniden ve genişletilmiş şekilde sesli, yazılı ya da görüntülü yayın haklarını, bu suretle de çoğaltılarak kullanılması, dağıtılması, pazarlanması vb. fikri, mali ve manevi haklarımın tamamını, programda gerekli görülen değişiklikleri yapma haklarımı bila bedel olacak şekilde, AKRA.MEDİA sitesine ve bu site'nin yetkilisi ve sahiplerine devir ve temlik ettiğimi, beyan, kabul ve taahhüt ederim.

Şehir Seçin
Close