Okullarda sessiz kalan çocuklar çoğu zaman “utangaç” olarak etiketleniyor. Ancak uzmanlara göre bu sessizlik her zaman kişilik özelliğinden kaynaklanmıyor; bazen fark edilmemiş bir sosyal kaygı bozukluğunun habercisi olabiliyor.
Dr. Ümran Gül Ayvalık Baydur, yaptığı açıklamada, sosyal kaygı yaşayan çocukların başkaları tarafından olumsuz değerlendirileceği korkusuyla konuşmaktan ya da etkinliklere katılmaktan kaçındığını belirtti.
Baydur, “Sosyal kaygı bozukluğu olan çocuklar, hata yapmaktan ya da küçük düşmekten yoğun korku duyar. Bu durum hem özgüveni hem de akademik başarıyı olumsuz etkiler.” dedi.
Uzmanlar, utangaçlık ile sosyal kaygı arasındaki farkın belirtilerin süresi ve şiddetiyle anlaşıldığını ifade ederek, “Utangaç çocuklar zamanla ortama uyum sağlar. Ancak sosyal kaygı bozukluğu kalıcıdır ve yaşam kalitesini düşürür. Altı aydan uzun süredir devam eden kaçınma davranışları dikkate alınmalıdır.” uyarısında bulundu.
Sosyal kaygı yaşayan çocuklarda genellikle sosyal ortamlardan kaçınma, öğretmenle konuşmada zorlanma, sunum veya gösteri gibi durumlarda yoğun stres, fiziksel belirtiler (terleme, çarpıntı, mide bulantısı) ve “rezil olma” korkusu öne çıkıyor.
Uzmanlar çocukların kendini güvende hissedebileceği ortamlar oluşturmanın önemine dikkat çekiyor. Yazı, resim ya da oyun gibi alternatif iletişim yollarının da çocuk için rahatlatıcı olabileceğini belirtiyor. Küçük sosyal adımların sözel övgüyle desteklenmesinin ise sosyal cesareti güçlendirdiğini ifade ediyor.
Son olarak Baydur, ebeveyn ve öğretmenlere şu çağrıda bulunuyor:
“Her sessizlik huzurun göstergesi değildir. Bazen çocuk sessizliğiyle yardım ister. Önemli olan, o sessizliğin dilini anlayabilmektir.”