Malum Kur'ân-ı Azîmüşşân'ı müslüman olan her kimsenin, hele böyle büyük şehirlerde oturan insanların muhakkak ve muhakkak bilmesi farz-ı ayındır diyeceğim. Çünkü bugün fransızcayı öğrenmek için hoca tutuyor insan. İngilizceyi öğrenmek için hususi hoca tutuyor, bir çok paralar da veriyor, vakitlerini de harcıyor;
"Bu iki lisana ihtiyacımız vardır" diyerekten bunu öğrenmeye çalışıyor da bizim ebedî saadetimizin kökü olan Kur'an'ımızı bilmemek kadar cehalet ve saygısızlık olur mu?
Size bırakıyorum...
Onun için her müslüman, kendi de dahil, muhakkak evindeki her ferdi Kur'ân-ı Azîmüşşân'ı öğretmeye mecbur ve mükelleftir. Çünkü dininin esası odur. Onu bilmeyen ve onu okumayan evler şeytanlara karargah olur ki rahat yüzü görmezler demek. Evlerinin içerisi fitne fesat, kavga gürültü, betsiz bereketsiz bir hayat ile çekilir giderler buradan.
Onun için Kur'an okuması hiç de zor değildir ha! Fransızca zordur, ingilizce zordur, almanca zordur fakat Kur'an okuması hiç de zor değildir. Ne kadar gabî bir insan olsa birkaç ay içersinde muhakkak güzelce öğrenir. Çünkü üzerinde harekeleri var.
Bizim Türkçemizin mesela eskiden harekesi yok idi fakat o güzelce yazılıp okunabiliyordu. Ama burada harekeler de olduğu için gayet kolaylıkla insan gayret ettimiydi pek az zamanda öğrenir, okur ve ezberleye de bilir.
Rahmetlik hocamız bize ders okuturken iki de bir de hafız olamadığından şikayet ederdi.
Onun için sen ne yap da yap kardeşim, Kur'ân-ı Azîmüşşân'ı öğren.
Çünkü hayruküm. Bakın tâbire! Hayruküm. "Sizin hayırlınız."
Peygamber Efendimiz söylüyor, Buhari ve Müslim'de.
Sizin hayırlınız ne parası çok olandır, ne serveti çok olandır, ne bilgisi çok olandır;
Hayrüküm men te'alleme'l-kur'âne. "Kur'anı öğrenen." Ve allemehû. "Sonra da öğretendir."
Öğrenmekle kalmayacaksın, aynı zamanda öğrendiğini de öğretmekle Cenâb-ı Peygamberimiz bizleri mükellef ve muvazzaf kılıyor.
Demek bizim Kur'an'a itibarımız neyle anlaşılacak?
Kur'an yerlerine olan itibarımızla ölçülür.