HZ. SÜLEYMAN (AS.)
Sad 30.
Biz Davud’a (oğlu) Süleyman’ı bahşettik. (Süleyman) ne güzel kuldu! Çünkü o daima (tesbih ve ibadetle Allah’a) yönelirdi.
Enbiya 79
Biz bu (hükmü) Süleyman’a hemen (ilhamla) anlattık. Biz her birine hüküm (hikmet ve peygamberlik) ve ilim verdik. Dağları ve kuşları, Davud ile beraber (Allah’ı) tesbih etsinler diye (ona) boyun eğdirdik. (Bunların hepsini) yapan bizdik.
Neml 15
Andolsun ki biz, Davud’a ve Süleyman’a bir ilim verdik de onlar: “Bizi, inanan kullarının bir çoğuna üstün kılan Allah’a hamdolsun.” dediler.
Neml 16.
Süleyman, Davud’a (peygamberlik ve idarede) mirasçı oldu. Dedi ki: “Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi ve bize her şeyden bolca verildi. Şüphesiz ki bu, apaçık (bir) lütfun ta kendisidir.”
Neml 17.
Süleyman’ın cinler, insanlar ve kuşlardan oluşan askerleri toplandı. İşte bunlar (onun tarafından düzenli bir şekilde) sevk ve idare olunuyorlardı.
Neml 18.
Nihayet karınca vadisi üzerine geldikleri zaman, (beyleri olan) bir karınca: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkında olmadan sizi aman ha ezip telef etmesin!” dedi.
Neml 19.
(Süleyman) onun sözüne gülercesine tebessüm etti: “Ey Rabbim! Bana, anneme ve babama lütfettiğin nimetine şükretmemi ve senin razı olacağın iyi bir iş yapmamı bana ilham et (beni muvaffak kıl). Rahmetinle beni iyi (mü’min) kullarının arasında (cennete) koy.” dedi.
Neml 20.
(Süleyman) kuşları teftiş (ettik)ten sonra dedi ki: “Hüdhüd’ü neden göremiyorum, yoksa kayıplara mı karıştı?”
Neml 21.
“(Gelince) kesin bir delil (makul bir mazeret) getirmediği takdirde, kesinlikle çetin bir azaba uğratacağım, yahut onu keseceğim!”
Neml 22.
Derken çok geçmeden (Hüdhüd) gelip dedi ki: “Ben senin bilmediğin (bir hakikat)i öğrendim ve sana (Yemen’deki) Sebe (kavmin)den doğruluğu kesin bir haber getirdim.”
Neml 23.
“Hakikaten ben, orada onlara hükümdarlık yapan bir kadın gördüm. Kendisine, (bir hükümdara gereken) her şey verilmiştir ve onun büyük bir tahtı da vardır.”
Neml 24.
“Onun ve halkının, Allah’ı bırakıp güneşe secde ettiklerine de şahit oldum. Şeytan, onlara yaptıklarını süslemiş de kendilerini hak yoldan alıkoymuş. Bu yüzden onlar doğru yolu bulamıyorlar.”
Neml 25.
“Göklerde ve yerde gizlenen (yağmur, bitki ve diğer) şeyleri ortaya çıkaran, (nefislerinin) gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilen Allah’a secde etmeleri gerekmez mi?
Neml 26.
“O Allah ki kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur, büyük arşın Rabbi (sahibi)dir.”
Neml 27.
(Süleyman da Hüdhüd’e:) “Doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız!” dedi.
Neml 28.
“Bu mektubumu götür, onu kendilerine bırak. Sonra onlardan (biraz) uzaklaş da bak ne yapacak (ve ne cevap verecek)ler?”
Neml 29.
(Hüdhüd mektubu götürüp atınca, Sebe melîkesi Belkıs) dedi ki: “Ey ileri gelenler! Doğrusu bana çok önemli bir mektup bırakıldı.”
Neml 30-31.
“O, Süleyman’dan (gelmekte)dir. O, Bismillâhirrahmânirrahîm (ile başlamaktadır). Bana karşı (gelerek) büyüklük taslamayın ve bana müslümanlar olarak (teslim olup) gelin’ diyor.”
Neml 32.
“Ey ileri gelenler! Bana (bu) işimde bir fikir verin. Siz benim yanımda hazır bulunmadıkça ben hiçbir işi kestirip atacak değilim.” dedi.
Neml 33.
Dediler ki: “Biz hem güçlüyüz hem de (gerçekten) savaşçı bir milletiz. Emir sana aittir. Sen neyi (uygun görüp) emredeceksen, artık bak gör!”
Neml 35
“Ben onlara bir hediye göndereceğim. Sonra da elçiler ne ile dönecek, bir bakacağım!”
Neml 36
Bunun üzerine (elçi, hediyelerle) Süleyman’a gelince (Süleyman) dedi ki: “Bana mal ile yardım mı ediyorsunuz? Allah’ın bana verdiği (nimetler), size verdiğinden (çok) daha iyidir. Fakat siz hediyenizle sevinir/böbürlenirsiniz.”
Neml 37
“(Ey elçi! Hediyelerinle) dön onlara! (Eğer teslim olup gelmezlerse) andolsun ki onlara, (asla) güç yetiremeyecekleri bir ordu ile geliriz ve kendilerini (esaretle) hor ve hakir olarak oradan çıkarırız.”
Neml 38
(Sonra Süleyman, emrindeki başkanlara:) “Ey ileri gelenler! Onlar bana müslüman olarak (teslim olup) gelmeden önce, hanginiz onun tahtını bana getirir?” dedi.
Neml 39.
Cinlerden bir ifrit (kuvvetli bir cin): “Sen makamından kalkmadan önce, ben sana onu getiririm. Benim, bunu yapabilecek gücüm ve (bu konuda kendime) güvenim var.” dedi.
Neml 40.
Kendisinde Kitab’dan bir ilim bulunan kimse (olan veziri Âsâf b. Berhiyâ) da: “Gözünü kırpmadan evvel, ben onu sana getiririm.” dedi. (Süleyman) o(nun tahtı)nı yanında yerleşmiş olarak görünce: “Bu, Rabbimin (bir) lütfudur. (Bu da) şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni imtihan etmek içindir. Kim şükrederse, ancak kendi (faydası) için şükretmiş olur. Kim de nankörlük yaparsa, şüphesiz ki Rabbim zengindir (hiçbir şeyinde noksanlık olmaz), çok kerem sahibidir.” dedi.
Neml 41
(Yine) dedi ki: “Tahtını onun tanıyamayacağı hâle getirin (değişiklik yapın). Bakalım tanıyacak mı, yoksa tanımayacak mı?”
Neml 42.
Artık (Melike) gelince (ona): “Senin tahtın böyle mi?” denildi. (O da:) “Sanki bu odur. Zaten bundan önce bize ilim verilmiş (Allah’ın kudretini ve senin peygamberliğini anlamış) ve müslüman olmuştuk.” dedi.
Neml 43.
(Fakat önceleri) Allah’tan başka taptığı şeyler (müslüman olmaktan) onu alıkoymuştu. Çünkü o inkâr eden bir kavimden idi.
Neml 44.
Ona: “Köşke gir!” denildi. Onu(n avlusunu) görünce derin bir su zannetti ve ayaklarını aç(ıp sıva)dı. (Süleyman:) “O billurdan (döşenip) düzeltilmiş bir avludur.” dedi. (Melike:) “Ey Rabbim! Hakikaten ben kendime yazık etmişim. (Şimdi) Süleyman ile birlikte, âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.” dedi.
Sebe 12.
Süleyman’(ın emrin)e de, sabah estiğinde bir aylık, akşam dönüşünde yine bir aylık yol alan rüzgarı verdik. Erimiş bakırı da kaynağından sel gibi akıttık. Cinlerden bir kısmı da, Rabbinin izniyle, onun önünde (emrinde) çalışırdı…
Sebe 13.
Ona (Süleyman’a) kalelerden, timsallerden, büyük havuzlar gibi çanaklardan ve sabit kazanlardan dilediğini yaparlardı. (Allah buyurdu ki) “Ey Davud ailesi! (Allah’a) şükür için çalışın.” Kullarımdan (layıkıyla) şükreden azdır.
Sebe 14.
Sonra onun ölümüne hükmettiğimiz zaman, (dayandığı) âsâsını yemekte olan ağaç kurdundan başkası onun ölümünü göstermedi. Bu suretle (kurdun yediği âsâ kırılıp da, uzun müddet ona dayalı duran Süleyman’ın cesedi) yere yıkılınca anlaşıldı ki, cinler gaybı bilmiş olsalardı, o zilletli azabın (o meşakkatli çalışmanın) içinde kalmazlardı.