Bismillâhirrahmânirrahîm.
El-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben müberaken fîh. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtuve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.
Emmâ ba'd:
Fağlemû eyyühe’l-ihvân fe inne efdale’l-hadîsi kitâbullah ve efdale’l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedün sallallahu aleyhi ve sellem ve şerre’l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesetinbid’ah ve külle bid’atin dalâleh ve külle dalaletin ve sâhibehâ fi’n-nâr ve bi’s-senedi’l-muttasili ile’n-Nebiyyi sallallahu aleyhi ve selemle ennehu kâl:
Peygamber sallallahu aleyhi ve selem hazretleri bir hadîs-i şerîflerinde buyurmuşlar ki;
Efdalu’l-fedâ’ili en tasile men kata’te ve tu’tiye men harameke ve ta’fuve an men zalemeke. “Faziletlerin, güzel huyların, ahlâkın en üstünü, en faziletlisi en güzeli; seninle ilgisini kesmiş olana, senin gitmendir!”
Küsmüş, darılmış,defterden silmiş; senin dostluğunu hiçe sayıyor.Seni hor görüyor, beğenmiyor, istemiyor;ahbaplık kesilmiş, bitmiş.Sende gitmesen ipler tamamen kopacak,iş bitecek ama faziletlerin en üstünlerinden bir tanesi: gelmeyen insana senin gitmendir, en büyük fazilet!
Ve tu’tiye men harameke.“Seni mahrum bırakan,bir şeye ihtiyacın olduğu zaman, istediğin hâlde sana vermeyen, esirgeyen,pintilik, cimrilik yapan, bahillik eden kimseye o bir şey istediği zaman senin vermendir.O vermedi, o vermediği hâlde senin ona vermendir!”
Ve ta’fuve an men zalemeke. “Sana zulmetmiş kimseyi senin affetmendir!”
Sana zulmetmiş, haksızlık etmiş üzmüş,hakkını çiğnemiş, gadretmiş, seni mağdur eylemiş ama sen onu affediyorsun.
Neden?
Yaradandan ötürü!
“Sevabını istiyorum, ben Allah’ın rızasını istiyorum, ben Rabbim’in beni sevmesini istiyorum...”
Olsun, affetmek zor gelir! İnsanın içinde çeşitli duygular çırpınır, kaynaşır, çeşitli itirazlar yükselir. Kızgınlığı boğazına kadar gelir, istemez.
Ne yapacak?
Onu tutacak ve affedecek. Faziletlerin en büyükleri bunlar, diye bildirilmiş.
Peygamber Efendimiz her şeyi 20-30 tane sıralamazdı. Konuştuğu zaman karşı tarafın anlayacağı miktarda verirdi. Dozajını ayarlardı; hatırda kalacak, ezberlenebilecek gibi, herkesin anlayabileceği gibi söylerdi. Tabii daha nice faziletli işler vardır ama ârife işaret kâfidir, her şeyi uzun boylu söylemeye lüzum yok! İlim İrfan meclislerinde bulunmuşunuzdur, gitmişsinizdir görmüşsünüzdür; konuşmalar az olur!
Büyük bir zatın meclisine gittiğiniz zaman;
[Mehmed Zahid] Hocamız’ın meclisini, ona gidenleri-gelenleri hatırlayın; küçücük bir işaretle bakarsınız, dervişin gözü yerdedirama pürdikkat hocasının emrine işaretinebakıyor. Hemen bir bakarsın şöyle bir kıpırdandı; [Mehmed Zahid] Hocamızşunu istedi, hemen o gelir. Şöyle bir işaret oldu, hemen bakarsın, o yapılıyor.
Neden?
el-Ârifu yekfihi’l-işâretü. “Ârife işaret kâfidir.”
Hatta ârife tarif gerekmez;ârif anlar, sezer,takip eder. Bu zât-ı muhteremin, neye ihtiyacı var, sezer ve onu yapar.İrfan o, âriflik o; söylemeden anlar,leb demeden leblebi diyeceğini anlamakveya hiç demeden ihtiyacı ne olabilir diye düşünmek, onu getirmek.
Bu küçük işaretlerden gerisini anlamak lazım.
Peygamber sallallahu aleyhi ve selem Efendimiz bu küçük üç cümlede neyi anlatıyor?
Üç şeyi anlatıyor:
Birincisi:
Tesilu men kata’ake. “Gitmeyene sen gideceksin!”
“Hocam, zor. Nasıl yaparım?!.. İzzet-i nefsime dokunur, yapamam, zor gelir…”
Nefsin izzeti mi var!
Bizim işimiz nefsimiz muhalefet etmek değil mi? Ramazan’da onu öğrenemedik mi,biz Ramazan’da ne yaptık?
Nefsimizi yenmeyi öğrendik. Askerî talim!
“Hocam, bizim en büyük düşmanımız nerede, göster; linç edelim, kalabalığız, yan bakana yan çakarız,evvelallah tepeleriz.En büyük düşmanımız kim, bize göster?..”
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem gösteriyor:
A’dâ aduvvüke nefsüke’lletî beyne cenbeyke. “İçindeki nefsin en büyük düşmanın!”
Namaza kaldırtmayan o, kavga ettirten o,haram yedirten, günahlara daldırtan, her türlü kusuru işlettiren o!İnsanın en büyük düşmanı, nefsi!Biz nefsi yenmek için; askerî bir kampta, silahlı bir eğitim gördük,Ramazan’da bir ay üniforma giydik,bayağı talimli eğitim gördük.
Neden?
Nefsi, en büyük düşmanı yenmek için bir ay eğitim gördük!Ramazan bitiyor,adamın ilk işi bir sigara yakmak!
“Bir tanede sen al…”
Kendisine destek arıyor,bir de sana veriyor; “Bir tanede sen al!”
Yahu aziz kardeşim,biz Ramazan’da niye oruç tuttuk?
Kötülükleri bırakabilmek için!Hemde bıraktık!Bir ay bırakabildin, ondan sonra tekrar niye bulaşıyorsun,daha nefsi yenmeyi öğrenemedin mi? O kadar idman yaptın,pazın kuvvetlenmedi mi vücudun o kabiliyeti kazanamadı mı?..İçmeden oluyor!
Nefsi yenmeyi öğreneceğiz.
Güzel ahlâklı,takvâ ehli olmak nereden geçiyor?
Nereden geçtiğini hadîs-i şerîften anlıyoruz: “Sana gitmeyene sen gideceksin!”
“Hocam, galiba bayramdır-seyrandır diye sözü yavaş yavaş,‘Dargın olduğun kimseye git,sen barış…’ diye oraya getireceksin galiba?..”
Elbette,tabii iş oraya gelecek!Bu bayramda gideceksin; kim elini önce uzatırsa sevabı o kazanıyor,bir müslümanın bir müslümana üç günden ziyade dargın kalması helal değil!
Helal değil ne demek?
Haram!
Bir müslümanın bir müslümana üç günden fazla dargın kalması helal değil, haram!
İçki içermisin?
“Estağfirullah,tevbe yâ Rabbi!Ne demek hocam, hiç sorulur mu?Haramdır, içmem!..”
Bu da haram, dargın kalmak da haram!
“Olsun, o haram ama herkes yapıyor!”
Sen herkesin yaptığına ne bakıyorsun! Sen yapmayacaksın; senin ana prensibin haramlardan uzak durmak, helalleri, sevaplı işleri işlemek!Ramazan’da niye oruç tuttun, niye geceleyin geldin burada hatimle namaz kıldın?..
Camimiz doldu arka taraflar doldu. Maşallah kardeşlerimiz Kadir gecesinde bir tesbih namazı kılmış, cami yetmemiş, camiyi nereden büyüteceğiz diye onu düşünmeye başladık.
Gecenin yarısında bayağı uzun sürer hatimle namaz, arkasından tesbih namazı,arkasından teheccüd namazı… Uyku yok, durak yok!
İnsan bunları neden yapıyor?
Sevap kazanmak için!
İnsan niye masraf ediyor hacca gidiyor?
Sıcaklar var, sıkıntılar, üzüntüler var;bir sürü şey…misâli çok!
Sevap kazanmak için,Allah’ın rızasını kazanmak için cevri cefayı göze alıyor. Çünkü umumi bir kaidedir: Kişi sevdiği için, bazı fedakârlıklarda bulunur!
Kerem ile Aslı hikâyelerine bile yazılmış; Kerem Aslı’nın yüzünü göreyim diye otuz iki dişini çektirmiş, derler. O çektirme esnasında görecek diye razı olmuş. Dişler gidiyor ama görebiliyor diye, otuz iki dişini çektirmeye razı olmuş, derler.Seven, sevdiği için bazı fedakârlıklar yapar, diye halk hikâyelerine bile girmiş. Bu irfan işi, alimlerin, müslümanların işi!
Müslüman bunu yapacak; dargına sen gideceksin,sevabın büyüğünü almak için eli önce sen uzatmaya gayret edeceksin.
“Hocam,karşıdaki adamın ne yapacağı belli olmaz, kovabilir de…”
Kovarsa daha büyük sevap alırsın,cihat etmiş insan gibi sevap alırsın!
Neden?
Allah ,büyük mükâfat verir.Allah, ibadetin meşakkatinin zorluğuna göre mükâfatı büyütüyor.Zor ama yaptığın zaman, mükâfatı büyük.İnsanın Allah’ın rahmetine nereden ereceğibelli olmaz, nasıl ereceği belli olmaz.Bir küçük edep, bir güzel jest; “Affettim seni kulum, hadi bağışladım,günahlarını sildim,seni pak ettim…” demeye sebep olabilir, bir edepsizlik insanı, tepe taklak cehenneme düşürebilir.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz;“Bir adam sözüne dikkat etmez,laf arasında Allah’ın hoşuna gitmeyecek bir söz söyler, bir sürü malayani konuşmaların arasında bir söz söyler;cehennemin yetmiş yıllık derinliğindeki uçurumuna uçar,yuvarlanır gider!” diyor.
Bir söz, insanı mahvedebilir.Edebe riayet edilmediği zaman, bir söz insanı mahvedebilir.
Şeytan, rahmet-i Rahmân’dan tard olunmuş, ilâyevmi’d-dîn Allah’ın lanetine, mâruz duruma düşmüş; neden?
Kibirden! Âdem aleyhisselam’a niye secde etmedin, diye sorulduğunda diyor ki;
Ene hayrün minhü halaktenî min nârin ve halaktehû min tîn. “Ben o Âdem’den daha hayırlıyım, sen onu çamurdan,topraktan yarattın; ben ateşten yaratıldım, ben ondan daha hayırlıyım!”
Uhruc. “Defol!” diye rahmetten tard olunuyor.
Neden?
Kibirden; bir kötü huydan, bir kötü jestten, insan böyle mahvolur gider.
Demek ki dargın olan kimseye gideceğiz, fedakârlığı biz yapacağız, sevabı biz kazanacağız,ecir çok; savaş gibi, savaşta yara almış gibi ecir kazanırsın!O sana bir ters yüz gösterdi;peki, dersin,lafı büyütmezsin.Elini uzatmadı,döner gelirsin;savaşta gazi olmuş gibi gelirsin, o kadar sevap alarak gelirsin!
Onun için, Allah bu işe neden böyle büyük mükâfat veriyor?
Allah Müslümanların birbirlerini sevmesini istiyor, kardeş olmalarını istiyor; kardeş etmiş:
İnneme’l-mü’minûne ihvetün.“Müslümanlar birbirlerinin has kardeşleridir, başka bir şey değildir,has kardeşidir!” Bu sebepten bu böyle!
İkincisi :Ve tu’tiye men haremeke. “Sana vermeyene sen vereceksin!”
“Fırsat geldi, ben de ona vermeyim, şimdi orta yerde kalsın, kıvransın; o bana geçen sefer vermemişti,ben de şimdi ona istediğini vermem,tam sıkıştı, vermeyeyim de evvelki sefer vermediğini görsün!..”
İnsan böyle yapabilir, kazancı elden kaçırır; vermeyene sen verdiğin zaman faziletlerin en büyüklerinden bir tanesine sahip olmuş olursun.
Ve ta’fuvean menzalemeke. “Zulmedeni de affetmek!”
Bütün bunlarda insanın zorlandığı şeyler ve nefse ağır gelecek şeyler tarif ediliyor.Müslümanın böyle yaptığı zaman büyük sevaplar kazanacağı bildirilmiş oluyor.
Aziz ve muhterem kardeşlerim!
O bakımdanAllahu Teâlâ hazretleri; bu faziletlerin en güzellerini, iktisap etmeyi nasip eylesin ve bunları icrâ edip sevapları kazanmayı nasip etsin.
Peygamber sallallahu aleyhi ve selem EfendimizRamazan’ın son on gününde dozajı daha da artırırdı.Peygamber Efendimiz son on gününde evi de terkederdi, hâne-i saadetini terk ederdi; mescidi ev edinirdi, evde kalmazdı.
Mescitte yatardı, mescitte ibadet ederdi.İbadetin dozu; daha yoğunlaşıyor,daha da fazlalaşıyor.Artık evde çeşitli ev hâlleri olur, boşça vakit geçirme olur;vakit hiç boş geçmesin, devamlı sevapla geçsin diye Peygamber Efendimiz camiye gelirdi.
Ona ne denir?
Ona “itikâf etmek” denir.Mescidde itikâf eylemek, mescide Allah rızası için ibadet maksadıyla girmek.
İbadetlerin, işlerin, davranışların, yapılacak işlerin en faziletlileri şunlardır:
Entudhile alâ ehike’l-mü’mini sürûren.“Mü’min kardeşinin gönlüne sevinç sağlayabilmendir,sevindirebilmen, onun gönlünü hoş edebilmendir. Onun gönlüne neşe, sürur verecek bir davranışta bulunmaktır,mü’min kardeşini sevindirmektir.”
Nasıl sağlayabilirsen; hediye mi verirsin,işini mi görürsün, yardımcı mı olursun,yoldaş mı olursun…Yerine göre değişir: Adam-kadın evdedir,yalnızdır; sen gidersin, yoldaş olursun, ondan memnun olur.Borcu vardır, sıkıntısı, başka bir problemi vardır;gidersin, yardımcı olursun.Müslümanların hâlini gözleyeceksin, gönlünü almaya çalışacaksın.Bunu Yunus Emre güzel anlamış. Yunus Emre rahmetullahi aleyh büyük,ârif kimse, diyor ki;
Ben gelmedim dâvâ için
Benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim
Kısaca herkesin anlayacağı gibi söylüyor ama ben biraz izah edeyim.
Ben gelmedim dâvâ için
Şimdi“dava” kelimesini Türkçe’de biz,“mahkemeye dilekçeyle müracaat etmek,mahkemelik olmak”filan diye anlarız. Yunus bu mânaya kullanmıyor. “Dava” demek “boş iddia, böbürlenmek” demek.
Ben gelmedim dâvâ için demek “Ben bu dünyaya palavra için gelmedim,benim bu dünyaya gelişim boş palavralar, olmadık şeyler için değil!..” demek.
Davulun içi boş olduğundan, tokmağı vurdun mu koca koca gümbür gümbür ses çıkıyor,neden?
İçi boş da ondan!
“Ben dava için, palavra için,boş laf için gelmedim;bir vazifem var!”
Efe-hasibtüm enne mâ halaknâküm abesen ve enneküm ileynâ lâ turce’ûn.“Ey insanlar!Biz sizi boş yere mi,abes yere mi yarattık sanıyorsunuz,öyle mi sandınız,düşündünüz?Biz insanı, insanoğullarını boş yere mi yarattık,bu hayat abes yere mi? Bu insan hayatı, insanlığın yaratılması,dünya hayatı abes mi,bunlar boş yere mi?..”
Hayır; bir sebeple, bir hikmetle bir plan var, bir gaye var! Onun için;
Ben gelmedim dâvâ için
Ben, hayata gelişimin şuuru içindeyim,dünyaya gönderilişimin şuuru içindeyim; ben buraya boş dava için, kuru palavra için gelmedim!
“Yunus, söyle bakalım neden geldin?Dilinin altındaki nedir,sen palavra için gelmedin de neden geldiğini düşünüyorsun?”
Ben gelmedim dâvâ için
Benim işim sevi için
“Benim işim gücüm sevgi!” diyor, o zamanın tabiriyle“sevi” diye söylediği şey,“sevgi”.
Kısaca söylemiş, yedi sekiz heceden ibaret bir mısra, kısaca söylemiş; sevi için geldim diyor sevgi için geldim diyor,bu nedir?
Sevgilerin en güzeli,en kıymetlisi Yaratan’ı sevmek;muhabbetullah dediğimiz,aşkullah dediğimiz şeydir!
Ariflerin sıralamalarına göre insanın, dört mertebesi var:
Ârif, evliyâlluhtan bir zât onu ayırıyor,mü’minleri alıyor;mü’minlerdört sınıftır, diyor.
Aşağıdan yukarıya doğru, alçaktan daha yükseğe doğru sıralıyor:
1. Âbidler
2. Zahidler
Zahidlik âbidlikten daha üstün;âbidlikte namaz kılmak, oruç tutmak, ibadetleri zahiren yapmak var ama zahidlikte biraz daha fedakârlık var,dünyaya metelik vermiyor.Zühdü takvâ sahibi;gözü tok, parada pulda gözü yok.Adamı rüşvetle kandıramazsın,doğru yoldan saptıramazsın;dünyaya meyli yok, hayır hasenât yapmaya çalışır, ahrete rağbeti var. Bu biraz daha yüksek, biraz daha fedakâr,evsafı ötekisinden biraz daha yüksek.Âbidler birinci tabaka,onun üstündeki daha kaymaklı tabakası zahidler.
3. Ârifler
Bu daha üstün, neden?
İrfan sahibi de ondan,mârifetullaha ermiş, Allahu Teâlâ hazretlerinin varlığını-birliğini sezmiş ve içine sindirmiş.Ârif; irfan sahibi,mârifetullah sahibi.
Tasavvufun uzun eğitimi vardır, insanın irfana ermesi, ârif bir kimse olması için riyazetler vardır; uykusuzluklar vardır,zikirler vardır. Her tarikatın metodu farklıdır,sonunda olgun insan olsun diye çeşitli tasavvufî eğitimleri vardır.
Mesela İbrahim Hakkı-iErzurumî hazretlerinin Marifetnâme’sini okursanız, İmâm-ı Gazzâlî’yi, İhyâ u ulûmi’d-dîn’i okursanız orada göreceksiniz, daha başka büyük dev ahlâk eserlerini Avrupalılar’ın bile alıp tercüme ettikleri, okudukları, muazzam kıymetteki İslâm’ın büyük klasiklerini, çok kıymetli eserlerini okuduğunuz takdirde göreceksiniz, âriflik güzel bir sıfat!
el-Ârifu yekfîhi el-işâreti.“Ârif oldu mu, insana işaret kâfidir, leb demeden leblebiyi anlar, sezgisi kuvvetlidir,her şeyi yerli yerincedir, irfana ermiştir!”
“Hocam, bu güzel, iyi; anlattığına göre bayağı heves ettim…”
Allah bize de mârifetullahı ihsan eylesin,bizi de âriflerden eylesin,bizi de irfan sahibi eylesin, âmin.
Bir de bunun üstünde daha yüksek şey var:
4. Muhibler-âşıklar.
Aşk;Allah’ı sevmek, Allah’ın yolunu sevmek, dinini,emrini, yasağını sevmek, kaderini,mukadderatını, başa geleni sevmek, her şeyini sevmek. Her şeyden hoş,adam derya gibi bir adam; ne sinirlenir ne kızar ne ürker ne yılar ne yıkılır…
Neden?
Âşık, Hak âşığı, âşık-ı sâdık; onun için buna top tesir etmez.Yanında atom bombasını patlasın; atom bombası patlar, parça parça olur,bu sağlam durur!
Neden?
Bu âşık,Allah âşığı. En yüksek mertebe aşk mertebesi!
Allahu Teâlâ hazretlerini sevmek, nasıl olur?
O da uzun bir iş, uzun bir eğitim;takvâdan geçer, takvâ ehli olur.Allah sevecek, ondan sonra o da Allah’ın sevgisi sayesinde olgunlaşacak.Şairin birisi diyor ki;
Aşk odu evvel düşer mâşuka andan âşıka
Şem’i gör kim yanmadan yandırmadı pervâneyi
“Aşk ateşi, sevgi ateşi, önce maşukta başlar,yanar;sonra oradan âşıka geçer!”
Âyet-i kerîmede de ne deniliyor:
Yuhibbühüm ve yuhibbûnehu men yertedde minkum an dînihî.“Ey mü’minler! Siz Müslümanlığı ‘Ben müslüman oldum!’ diye Allah’ın başına kakmayın!”
Hâşâ sümme hâşâ!
Kul lâ temunnû aleyye İslâmekum.“Müslüman olduk diye, baba hindi gibi kabarıp kabarıp ortada dolaşmayın!
”Beli’llâhu yemunnu aleyküm en hedâkümli’l-îmân.“Allah size asıl minnet etmek hakkına sahip,çünkü sana bunca nimetlerin en büyüğü olan Müslümanlığı nasip etmiş, daha ne istiyorsun;sana cennetin yolunu, o sıfatı vermiş. Daha ne istiyorsun?!..”
Âyet-i kerîmede;
Men yerteddeminküm an dînihî.“Sizden biriniz İslâm’ın kadrini kıymetini anlamadı, bir şeye kızdı, İslâm’dan döndü,İslâm’ı bıraktı; cehenneme kadar yolu var, bıraktıysan bırak, defol!..”diyor
Men yertedde minküm an dînihî fe sevfeye’tillâhu bi-kavmin yuhibbuhüm ve yuhibbûnehû. “Kim sizden dininizin bırakıp irtidad eder,mürted olursa,dönerse Allah’ın size minneti yok; isterseniz hepiniz kâfir olun ama bilin ki vaad-iilâhîsi var: Allah öyle bir kavim getirecek,göreceksiniz, Allah müslümanların içinden öyle bir kavim getirecek ki; Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever! Allah onları seviyor, razı; onlar da Allah âşıkı!Siz daha hamsınız, ‘Müslüman olduk!’ dediniz,kalbinizin içine iman tam girmedi, sallantıdasınız, dinden dönerseniz dönün ama göreceksiniz ki Allah, öyle bir kavim getirecek ki Allah onları seviyor, onlarda Allah’ı seviyor,âşık-ı sâdıklar!”
Hz. Ömer zamanında bir kabilenin reisi avenesiyle, şatafatıyla üzerindeki kabile reisi elbisesiyle çarşıda pazarda dolaşırken; bedevînin birisi kalabalıkta bunun ayağına basmasın mı; ayıkla pirincin taşını! Adamcağız sendeledi, geldi [kabile reisinin] ayağının üstüne bastı. Kabile reiside bir gazaplandı bir celallendi, pat bir tokat patlattı adamı yıktı, yıktı ama yanlış iş yaptı!
İslâm gelmişti,eski devir geçti, Müslümanlık geldi;adamın haberi yok,eskiden olsaydı bedevi boynunu büker kenara çekilirdi,kabile reisiyle uğraşılır mı?!..Şimdi uğraşılır.
Neden?
İslâm var, Hz. Ömer var, adaletli emîrü’l-mü’minîn Hz. Ömer var,gitti dedi ki;
“Yâ emîrü’l-mü’minîn, çarşının ortasında bir kaza oldu, yanlışlıkla ayağına bastım;falanca adam beni tokatladı!..”dedi. Hz.Ömer çağırttı.
Niye tokatladın?
“Ayağıma bastı…”
“Sende buna bir tokat vuracaksın; ceza, sen de buna!..” dedi.
“Ben kabile reisiyim, koca ağayım, rütbeliyim,kavmimin seyidiyim, efendisiyim; nasıl olur?..”
Yaptın,kısas.
el-Hürrü bi’l-hürri ve’l-abdübi’l-abdi ve’l-ünsâbi’l-ünsâ.
Kısas âyetini uyguluyor;“Madem evvela sen tokat vurdun; sen bir tokadı yiyeceksin, oda sana çat diye bir tokadı patlatacak!”
“Olmaz!..” filan dedi, bir fırsatını buldu kaçtı; Medine’den kaçtı, Bizans’a iltica etti, irtidad etti, kâfir olarak öldü, ebedî azaba uğradı! Bir tokatla kurtulacaktı, bir tokadı yememek için cehenneme gitti, irtidad bu; gidebilir!
Fe sevfe ye’tillâhu bi-kavmin yuhibbuhüm ve yuhibbû nehû.“Siz hepiniz dönseniz Allah, örnek olarak bir kavim getirecek, Allah onları sever, onlar da Allah severler!”
Göreceksiniz; İslâm tarihi bunu yazacak, Allah âşıkı.
Onun için Yunus da galiba onlardan biri
Göstereceğim, numune bir kavim gelecek diye bazıları diyorlar ki; işte İslâm’a sonradan gelen kavimler Araplar’dan sonra gelen, nice kavimler oldu böyle Allah yolunda nice böyle mücahedeler ettiler İslâm tarihi onların [kahramanlıklarını]şanlı şanlı yazdı.
Selahaddîn-iEyyûbîler,eski kahramanlar, mücahitler; Yunus da onlardan biri!
Ben gelmedim dâvâ için
Palavra için gelmedim; benim işim sevgi,Allah sevgisi, müslümanları sevmek, onlara şefkatle muamele etmek, hakkı sevmek,adaleti sevmek vs. Yunus Emre;
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim
“Madem ki Allah; insanın gönlüne nazar ediyormuş,gönlüne yerleşiyormuş,madem ki mü’minin kalbi dostun evi, Kâbe gibi muazzezmiş,mükerremmiş, kıymetliymiş;gönül yapmaya geldim!” diyor.
Muhterem kardeşlerim!
Onun için amellerin en hayırlısı bir mü’min kardeşinizi sevindirmektir. Bu bayram bu fazileti de kaçırmayın,paraları bir soktuğunuz zaman bir defada çekilecek gibi bozdurun,cebinize koyun;el öperken vs.tutuşturuverirsiniz,konuyu komşuyu, fukarayı, çocukları sevindirirsiniz.Sevindirin,mü’mini sevindirmek amellerin en faziletlisidir!
Entakdiye anhu deynen. “Veyahut onun borcunu ödemektir.”
Adamcağız ödeyemiyor, sıkıntıda, çoluk çocuğu dokuz tane, on bir tane… Ödeyiverirsin, sevap kazanırsın.
Ev tut imehu hubzen. “Veyahut da karnını doyurursun, açtır açıktır, çıplaktır giydirirsin!..”
Aziz ve muhterem kardeşlerim!
Müslüman müslümana böyle yardımcı olacak, destek olacak.
Allahu Teâlâ hazretleri bizi fazâil-i a’mâle ve efâdil-i ahlâka nail eylesin. Amellerin en faziletlilerini hadîs-i şerîflerden, dinimizden öğrenip uygulamayı, ahlâkın en güzeline de sahip olmayı nasip eylesin. Ramazan’da iktisap ettiğimiz güzellikleri, Ramazan’dan sonra kaybetmemeyi nasip etsin. Allah’ın evliyâsı olarak, Allah’ın âşık-ı sâdıkları, ârifler, kâmiller olarak inşallah Ramazan’dan sonraki devri de bir daha ki Ramazan’a kadar daha sonraki ramazanlara kadar…
Nice Ramazanlar’a sıhhatle-saadetle, afiyetle,elemsiz-kedersiz, mutlu-bahtiyar, sevdiklerinizle, yakınlarınızla, dostlarınızla nice nice bayramlara erdirsin. Bayramların en güzeli olan, bayramların en büyüğü olan; Rabbimiz’in huzuruna varıp da onun rızasına ermek, cennetiyle cemâliyle müşerref olmak bayramına da Allah cümlemizi kavuştursun!