Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.
el-Hamdü li’llâhi Rabbi’l-âlemîn. Ve’s-selâtü ve’s-selâmü alâ seyyidi’l-evvelîne ve’l-âhirîn Muhammedini’l-Mustafâ ve âlihî ve sahbihî ve men tebi’ahû bi-ihsânin ilâ yevmi’d-dîn.
Emmâ bâ’dü:
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ " لَتُؤَدُّنَّ الْحُقُوقَ إِلَى أَهْلِهَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ حَتَّى يُقَادَ لِلشَّاةِ الْجَلْحَاءِ مِنَ الشَّاةِ الْقَرْنَاءِ "
Ve an ebî hüreyrate radıyallahu anhu enne rasulallahi sallallahu aleyhi ve selleme kâle le-tüeddünne’l-hukûka ilâ ehlihâ yevme’l-kıyâmeti hattâ yükâdü li’ş-şâti’l-celhâi mine’ş-şâti’l- karnâi.
Peygamber sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz, İmam Müslim’in sahîh isimli kitabında kaydettiğine göre, Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet olunmuş.
Buyurmuş ki;
Le-tüeddünne’l-hukûka. Hakları siz sahiplerine ödeyeceksiniz, haklarını.
Kimin hakkı?
Sizin üzerinize geçmişse, onları sahiplerine ödeyeceksiniz. Ya da. Le-tüeddünne’l-hukûka. Bu haklar sahiplerine muhakkak verilecektir. Ödenecek. Kimin kimde hakkı varsa, o hakkı ondan alınacak, ona verilecek. Aynı manaya. Ya tüeddünne. Muhatapsa zamiridir ya da hukuk kelimesi, cem’i müennesi olduğu için fiilde müennestir. Kıyamet gününde haklar sahiplerine verilecek. Kimin kimde hakkı varsa o hak alınacak, sevap olarak buna verilecek. Sevabı yok. O zaman bunun günahından alınacak ona yüklenilecek. Böylece öyle veya böyle ödenecek.
Hatta o kadarki;
Yükâdü li’ş-şâti’l-celhâi mine’ş-şâti’l- karnâi. Boynuzsuz koyun için, boynuzlu koyuna bile kısas yapılacaktır. Onun bile hakkı ondan alınacaktır. Boynuzlu koyun boynuzsuzu tosluyor, süsüyor, eza veriyor. Onun bile hesabı olacaktır.
Yani her hak, sahibine verilecek. O halde kimsenin hakkını dünyada iken üzerimize geçirmiyelim bir. Eğer istemeden hakkı üzerimize geçmiş kimseler varsa, götürelim, hakları dünyada iken onlara ödeyelim. Ödenecek şey değilse, gönlünü alalım, helalleşelim, helallik isteyelim. Affet beni haklarını helal et kardeşim diyerek, ahirete kul hakkı ile varmayalım. Çünkü ahirette hepsi mahkeme-i kübra da istenecek, ödenecek. Ödemenin şeklide orada dinar dirhem, para pul, maddi şey yok. Orada sevaplar alınır veya sevabı yoksa, bu adamın günahı hafiflesin diye onun günahları alınır. Hakkı yemiş olan insana o günah yükletilir.
Ya ben şu günahı işlememiştim dünyadayken. İyi ama falancaya falancaya borcun vardı.
O borcunu nasıl ödeyeceksin?
Sevabın kalmamış. Sevabın kalmayınca, onun günahını getirdiler, sana yüklediler. O kadar günahı yüklediler. Onun günahı o kadar azaldı. Çünkü sen sevabı verseydin, o sevap kadar mukabil günah yok olacaktı. Sen sevap veremiyorsun, o zaman bu günah ona veriliyor.
O bakımdan kul haklarına dikkat etmek lazım. Bir insanın sizin üzerinizde hakkı varsa biliyorsanız, bununla gidip helalleşmek kolaydır. Ahmed Efendi hakkını helal et kardeşim. Allah razı olsun vs. falan.
Amma birde milletin hakkını yiyenler var. Toptan. Bankaları boşaltıp, hazineyi soyup, haksız kazançlar sağlayıp, aldatıp, hırsızlayıp, dolandırıp, kandırıp, nüfuzunu kötüye kullanıp, mevkiini makamını alet edip, bu işi yapanlar, onların hali haraptır. Ahirette onların hali haraptır.
Allahu Teâlâ hazretleri bu durumlara düşürmesin. Hiç birimizi düşürmesin. Evlatlarımızı düşürmesin. Öyle şerli insanlarıda başımızdan def eylesin. Onlardan kurtulmayı nasib eylesin. Ümmet-i Muhammed’in başına, işlerin başına muttaki, haramdan sakınan, dürüst insanları geçirsin Allah. Hırsızlar, arsızlar, yüzsüzler, edepsizler, haram yiyiciler defolsunlar gitsinler. Allah ya islah etsin ya defetsin.
وعن ابن عمر رضي الله عنهما قال: كنا نتحدث عن حجة الوداع، والنبي صلى الله عليه وسلم بين أظهرنا، ولا ندري ما حجة الوداع، حتى حمد الله رسول الله صلى الله عليه وسلم، وأثنى عليه، ثم ذكر المسيح الدجال فأطنب في ذكره، وقال: “ ما بعث الله من نبي إلا أنذره أمته: أنذره نوح والنبيون من بعده، وإنه إن يخرج فيكم فما خفي عليكم من شأنه فليس يخفى عليكم، إن ربكم ليس بأعور، وإنه أعور عين اليمنى، كأن عينه عنبة طافية. ألا إن الله حرم عليكم دماءكم وأموالكم ، كحرمة يومكم هذا، في بلدكم هذا، في شهركم هذا، ألا هل بلغت؟” قالوا: نعم، قال: “اللهم اشهد -ثلاثًا- ويلكم، أو ويحكم، انظروا، لا ترجعوا بعدي كفارًا يضرب بعضكم رقاب بعض" ((رواه البخاري ، وروي مسلم بعضه)).
An ibni umera radıyallahu anhümâ kâle künnâ netehaddesü an hacceti’l-vedâ’i ve’n-nebiyyü sallallahu aleyhi ve sellem beyne anhürinâ ve lâ nedrî mâ haccetü’l-vedâ’i hattâ hamidallahe rasûlullahi sallallahu aleyhi ve sellem ve esnâ aleyhi sümme zekera’l-mesîha’d-deccâle fe-atnabe fî zikrihî ve kâle mâ be’asallahu min nebiyyin illâ enzerahû ümmetehû ve enzerahû nûhun ve’n-nebiyyûne mim ba’dihî ve innehû en yahruce fîküm fe-mâ hafiye aleyküm min şe’nihî fe-leyse yahfâ aleyküm inne rabbeküm leyse bi-a’vera ve innehû a’veru ‘ayni’l-yümnâ ke-enne aynahû ‘anebetün tâfiyetün elâ innallahe harrame aleyküm dimâeküm ve emvâleküm ke-hurmeti yevmiküm hâzâ fî belediküm hâzâ fî şehriküm hâzâ elâ hel bellağtü kâlû ne’am kâle allahümme’ş-hed selâsen veyleküm ev vehaküm ünzurû lâ terci’û ba’dî küffâren yadribu ba’duküm rikâbe ba’din.
Revâhu’l-buhariyyu ve ravâ müslimu ba’dahû.
Bu hadîs-i şerifi, İmam Buhârî sahîhinde rivayet etmiş. Hadîsin bazı cümlelerinide İmam Müslim hadîs kitabında, sahîh kitabında kaydetmiş. Diyor ki Abdullah İbn Ömer radıyallahu anhuma. Hz. Ömerin oğlu, fakih, fıkıh bilgisi kuvvetli Abdullah’tan.
Künnâ netehaddesü an hacceti’l-vedâ’i ve’n-nebiyyü sallallahu aleyhi ve sellem beyne anhürinâ. Peygamber sallallahu aleyhi vessellem aramızda iken, ahirete irtihal etmemiş iken, dünyada iken, aramızda iken Resûlullah. Biz ve haccetü'l-vedâ’dan bahsediyorduk. Vedâ haccından bahsediyorduk.
Ve lâ nedrî mâ haccetü’l-vedâ’i. Biz vedâ haccının mahiyetini de bilmiyorduk. Ne demek olduğununda farkında değildik. Biliyorsunuz hac, kabe-i müşerrefeyi, arafat’ı ziyaret etmek, vakfe yapmak, tavaf etmek vazifeleri yapmakla oluşan bir ibadet, hac ibadeti.
Hacce, bir hac yapış demek. Nev’ü merre mazhar binai marra”. Haccetü'l-vedâ, öyle bir hac ki, vedâ haccı, yani o hac ile Peygamber Efendimiz vedâ ediyor. Çünkü o sene haccetti, ondan sonraki birdahaki seneye çıkmadan vefat etti. Meğerse vedâ haccıymış, meğerse ayrılık, elveda haccı imiş meğerse. Biz o vedâ haccını konuşuyorduk kendi aramızda. Resûlullahta daha henüz sağdı aramızdaydı, daha bu haccında vedâ haccı olduğunun da hiç farkında değildik. Tahminde etmiyorduk, bilmiyorduk Peygamber Efendimizin vefat edeceğini de ama meğerse vedâ haccıymış.
Hattâ hamidallahe rasûlullahi sallallahu aleyhi ve sellem ve esnâ aleyhi. Peygamber Efendimiz bu hac esnasında, bu haccı yaparken bu vedâ haccı adını alan bu hac vazifesini yaparken, Peygamber Efendimiz Allah’a hamd etti. Elhamdûlillah, hamden kesiran falan hamd etti.
Ve esnâ aleyhi. Ve Cenâb-ı Hakk’ı güzel sıfatlarını sayarak med’ü sena eyledi. İşte yeri göğü yaratan odur, rızkımızı veren odur gibi şeyler cümleler senadır. Çok şükür ki bizlere türlü nimetler vermiştir. Evlat vermiştir, sıhhat afiyet vermiştir falan bunlar medh ü senadır. Hamd etti, medh ü senada bulundu.
Sonra. Zekera’l-mesîha’d-deccâle. Gözü kör deccalden bahsetti.
Fe-atnabe fî zikrihî. Ve bu hususta da uzun uzun uzun konuştu. Bu kör gözlü deccalin halinden uzun konuştu.
El mesîha’d-deccâle. Noktasız ha iledir mesih diye. Bazı rivayetlerdede noktalı ha iledir. Mesih diye, burada noktasız olarak mesih diye şey yapıyor.
Mesih, şöyle eliyle mesh eden. Mesela ayağımıza giydiğimiz ayakkabıların üstüne meshetmek diyoruz elimizle. İsa aleyhisselam’ın sıfatı mesihtir. İsa mesih diyoruz. Çünkü İsa aleyhisselam Allah’ın emri ile, iyi olmaz hastaların vücutlarına elini sürdüğü zaman o hastalık geçer. Abras illeti falan geçer. Yani böyle sürdüğü zaman, eli peygamber eli, mübarek mucize olarak iyi olurdu. Onun için Hazreti İsa’nın lakabı da mesihtir. Yani meshediyor, hastalık geçiyor. Deccalında sıfatı mesihtir. Çünkü oda yalancı bazı hünerler gösterecek, insanları kandıracak. Amma bazı rivayetlerdede mesih hı iledir. Onun manası tabi bu meshetmek değil, daha başka bir manaya geliyor. O da yani gözü kapatılmış, kör edilmiş manasına geliyor. Ama zaten deccalın bir gözü kördür. Sol gözü kör olacak. Bunu uzun uzun anlattı, deccalin tehlikesini, geleceğini, alametlerini, uzun uzun anlattı.
Ve buyurdu ki;
Mâ be’asallahu min nebiyyin illâ enzerahû ümmetehû. Allah hiç bir Peygamber göndermemiştir ki, O Peygamber bu deccalden bahsedip ümmetini uyarmasın.
Aman ha!
Dikkat edin ha!
Belki sizin yaşadığınız zamana denk gelir. Deccal diye bir varlık çıkacaktır. Sakın aldanmayın o deccale ha. Çünkü bazı sahte hünerler, hokkabazlıklar gösterecektir. Bazı insanlar kanacaktır, aman siz kanmayın diye. Bütün Peygamberler, deccal tehlikesinden, ümmetlerini uyarmışlar, korumaya çalışmışlar, nasihatlemişler, vasiyet etmişlerdir.
Çünkü Peygamberler karşılarındaki insanlara konuşuyorlar ama, Peygamberden sonra o insanların çocukları olacak, onlarda o din üzere olacak. Onların torunları olacak, onlarda o din üzere olacak, yani bunlar görmese bile belki o ilerdeki torunlar görür diye Peygamberler ümmetlerine aman deccale karşı uyanık olun, aman aldanmayın kanmayın, aman dikkat edin, Allahın istemediği duruma düşmeyin diye söylemişler. Hepsi söylemişler. Hiç bir Peygamber göndermemiştir ki Allah, O Peygamber ümmetini o deccalden uyarmış olmasın. Nasihat etmiş olmasın.
Ve enzerahû nûhun. Nuh da, ta evvelki zamanlardaki Nuh aleyhisselam’da ümmetini deccali anlatıp, uyardı.
Ve’n-nebiyyûne mim ba’dihî. Ondan sonra gelen Peygamberlerde ümmetlerini uyardılar hepsi.
Hz İsa da.
Biliyorsunuz Adem aleyhisselam’dan sonra, Adem aleyhisselam’ın evlatları, torunları çoğaldılar, Peygamberler geldi, ondan sonra kavimler meydana çıktı, sonra puta tapıcılar türedi, Nuh aleyhisselam zamanında, Nuh aleyhisselam bu puta tapanları ikaz etti. Puta tapmayın, bırakın bu putları diye. Onlarda Nuh aleyhisselam’a inanmadılar. Nuh aleyhisselam’ın nasihatlerini dinlemediler. Sen cin çarpmışsın, sihire maruz kalmışsın, mecnunsun dediler, alay ettiler, şuna bak dediler, deniz olmayan yerde gemi yapıyor dediler.
Halbuki Allah gemi yap diye emretti. Evet burda deniz yok ama tufan olacak. O gemi yapınca alay ettiler. Geçerken ah ah gemimi yapıyorsun falan diye alay ettiler. Tüm insanlar helâk oldu, Allahın müstesna kıldıkları var tabi. Ondan sonra insanlar, Nuh aleyhisselam’ın ümmetinden yeniden türedi. Onun için Nuh aleyhisselam’a beşerin ikinci babası derler. Birinci babası Adem aleyhisselam. Ondan sonra yok oldu insanlar. Nuh aleyhisselam’dan sonra tekrar çoğaldılar. İkinci baba. Onun için Nuh aleyhisselam’da ikaz etmiştir. Ondan sonra gelen Peygamberlerde ikaz etmiştir diye bildiriyor.
Ve innehû en yahruce fîküm. Muhakkakki, gerçek şu ki, bu deccal sizin zamanınızda çıkacak. Çünkü Peygamberimiz ahir zaman Peygamberi. Peygamberimizin ümmetide ahir zaman ümmeti. Bunun içinden çıkacak işte bu deccal. İçinizden çıkacak.
Fe-mâ hafiye aleyküm min şe’nihî. Sakın onun oyunları, işi, hilesi size meçhul kalmasın, gizli kalmasın.
Fe-leyse yahfâ aleyküm. Aşikâr, hiç gizli bilinmeyen bir şey değil, bilinen bir şey ki;
İnne rabbeküm leyse bi-a’vera. Sizin Rabbınız bir gözü kör bir Rab değildir. Ama deccalin bir gözü. Deccal bir gözü körken çıkacak, ben sizin Rabbınızım diyecek, bak diyecek şunu yapıyorum bunu yapıyorum diyecek, milletde bakacak aaa! Demek bu bizim Rabbımız diye inanacaklar.
Hiç şüphesiz ki, kesin olarak biliyorsunuz ki, hiç birinize gizli değil ki, Cenâb-ı Hak Teâlâ kör değildir. O kör. O halde o köre kanmamanız lazım.
İnne rabbeküm leyse bi-a’vera ve innehû a’veru ‘ayni’l-yümnâ. Halbuki Rabbınız kör değil ama, deccalin sağ gözü kör.
Ke-enne. Sağ. Aynahû. Sağ gözü kör diyor burda. Sağ gözü kör, sağı görmüyor, sağ gözü kör. Solu görüyor, sağ gözü görmüyor, sağ gözü kör.
Ke-enne aynahû. Sanki gözü. ‘anebetün tâfiyetün. Sol gözü de, sanki böyle dışarı fışkırmış bir vaziyette, sanki bir üzüm tanesi gibi. Yani yerinden patlak göz yani, dışarı çıkmış durumda. Salkımın böyle bir yerinden dışarı çıkmış, fışkırmış, yaş üzüm tanesi gibi.
Şimdi başka konuya geçiyor.
Ben deccal hakkında biraz bilgi vereyim.
Deccal hakkında çok hadîs-i şerîfler var. Biz bunları bir konuşmamızda Melbourne de epeyce bir anlattık, onlarda banta alındı.
Deccal nasıl olacak?
Neler konuşacak?
İnsanları nasıl kandıracak?
Mü’minler nasıl onun kâfir olduğunu anlayacaklar?
Nasıl kendisine inananları, kendisinin cenneti gibi bir şeye yerleştirecek?
Ama asıl o cehennem.
Nasıl inanmayanlarıda cehennem gibi bir yere şey yapacak?
Ama aslında o taraf cennet.
Böyle bu aykırıkları hadîs-i şerîfler de anlattım.
Şimdi bu deccal, Medine-i Münevvereye, Mekke-i Mükerremeye giremeyecek. Melekler kılıçlarını çekmiş vaziyette, o diyarlara, o deccalı sokmayacaklar.
Şimdi bu deccal acaba nedir?
Hakikaten bir mahlukmu yoksa bir zihniyetmi?
Buna aldanıyor. Medeniyete aldanıyor. Gerçekleri bırakıyor. İmanı bırakıyor. Küfür, zina, eğlence, günah, harama dalıyor. Aldanıyor. Kapılıyor herkes. Yani böyle yapışıyor mıknatısa, demir parçalarının yapıştığı gibi, tehlikeli yani. Ama mü’minler anlıyor ki; bunun cafcaflı görünüşüne aldanmamak lazım. Asıl olan imandır. İslam’dır. Kur’andır. İşte aldanmamak bu önemli.
Yani bu nasıl olur?
Kur’an-ı Kerîme sarılmakla aldanmaz insan. Öyle kurtulur Peygamber Efendimizin hadîsi şerîflerine sarılmakla kurtulur. Çünkü Kur’an-ı Kerîmin de açıklaması hadîs-i şerîfler de var.
Kur’an-ı Kerîm’in kısa olarak emrettiği şeyleri, geniş geniş Peygamber Efendimiz anlatmış.
Zekât verin diyor Kur’an-ı Kerîm.
Zekâtı vereceğiz ama. Ne kadar vereceğiz?
Nasıl vereceğiz?
Koyundan nasıl vereceğiz?
Deveden nasıl vereceğiz?
Maldan paradan nasıl vereceğiz?
Bunların hepsi, hadîs-i şerîfler de anlatılmıştır.
Namaz kılın diyor Kur’an-ı Kerîm. Kılalım.
Ama nasıl kılalım?
Şu bizim namazı nasıl kıldığımızı Peygamber Efendimiz öğretmiştir.
Abdest alın diyor. Abdestin nasıl alınacağını, gusül vs.
Onun için Kur’an-ı Kerîm’e ve hadîs-i şerîf’e sarılan, Allah’a tevekkkül eden kanmaz, ötekiler kanar.
Yani kanılabilecek kuvvette bir yalancı. Kandıracak pek çok kimseyi. Onun için çok uyanık olmamız lazım. Çoluk çocuğumuzuda uyarmamız lazım. Aman ha, öyle olur olmaz her şeye birden kapılı vermeyin, aldanmayın, kanmayın. Dini, imanı bırakmayın demek lazım.
Allaha çok yalvarmamız lazım. Çok müteyakkız olmamız lazım. Bütün Peygamberlerin ve Peygamber Efendimizin deccal tehlikesinden bahsettiği gibi, buna benzer tehlikeler olabilir. Aman evladım gözünüzü açın. Aman kanmayın. Aldanmayın diye çoluk çocuğumuza ikazda bulunmamız lazım.
el-Fâtiha!