Bismillâhirrahmânirrahîm.
El-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmâin ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.
Emmâ ba'dü:
Fe kâle Resûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem:
إِنَّمَا تَفْسِيرُ حُسْنِ الْخُلُقِ: مَا أَصَابَ مِنَ الدُّنْيَا يَرْضَى، وَإِنْ لَمْ يُصِبْهُ لَمْ يَسْخَطْ. حل عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ.
İnnemâ tefsîru husni’l-huluki mâ esâbe mine’d-dünyâ yerdâ ve in lem yusibhü lem yeshat.
Ebû Hüreyre radıyallahuanh’den rivayet olunduğuna göre Hulvânî kitabına kaydetmiş.
Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;
İnnemâ tefsîru husni’l-huluki.
Güzel huy ne demektir?
Bunun açıklaması sadece şudur.
Hangi adam güzel huyludur?
Hangi adam çirkin huyludur?
Güzel huy ne demektir?
Bunun açıklaması nasıl olabilir?
Açıklaması şudur;
Mâ esâbe mine’d-dünyâ. Dünyalıktan, para pul, mal mülk güzel, salîha hatun, efendim güzel geniş ev, iyi bir binek, vesaire vesaire, mevki makam, memuriyet, güzel iş güç, dünyalık, dünyada insan peşinde koştuğu, sevdiği, elde edince sevindiği şeyler. He. Bu dünyalıktan kendisine bir şey gelirse, bir kısmet nasip gelirse.
Yerdâ. Elhamdûlillah. Çok şükür der, razı olur, güzel huylu adam. Güzel huy bu demektir.
Ve in lem yusibhü. Bir şey gelmezse, bir şey gelmedi yok. Efendim o zamanda;
Lem yeshat. O zaman kızmaz, gazap etmez, o zaman da sabreder.
Yani iyi huylu insan ne demektir?
Nasıl insan iyi huyludur?
Dünyalıktan, nasibine güzel bir şeyler gelirse sevinir. Gelmezse, gelmezse kızmaz. Çünkü zenginlikte, fakirlikte Allah’ın imtihanıdır, kullar içindir. Bazen verir, bazen alır. Bazen verdiğinden alır. Bazen, zengini fakir eder. Bazen fakiri nimetlere gark eder, zengin eyler. Tabi zengin olunca, nimet alınca, insan sevinir. O zaman şükredecek, bu tamam. Bu kolay, bu işin kolay tarafı.
Asıl iyi huyun belli olacağı, zurnanın zırt dediği, bam telinin koptuğu yer neresidir?
Dünyalık isabet etmezse ne yapacak?
Dünyalık gelmediği zaman ne yapacak?
Kimisi isyan ediyor, kimisi ileri geri konuşuyor, kimisi sabırsızlık gösteriyor, kimisi sağa sola çatıyor, kimisi harama kayıyor. Kimisi hırsızlık, arsızlık, yüzsüzlük, edepsizliğe bulaşıyor. Haa, güzel huylu değil. Güzel huyluluk asıl asıl o zaman belli olacak, gelmediği zaman.
Cenâb-ı Hak vermediği zaman; dilini tutacak, kafası bozulmayacak, tepesinin tası atmayacak, sigortası patlamayacak, kızmayacak. Kızdı mı, haa sabırsız. Demek ki Cenâb-ı Hakk’ın kaderinden, kısmetinden, takdirinden, haberdar değil. Demek ki; iyi huylu bir kul değil.
Onun için aziz ve muhterem kardeşlerim.
Sabır, sabrı öğrenmeliyiz, öğretmeliyiz çoluk çocuğumuza. Sabır. Sabır ya hacı. Ey hacı sabır. Hacılara en çok söyledikleri şey, “ısbır ya hacc”. Sabret ey hacı diyorlar. Çünkü sabır imtihanıdır, hac. Çünkü sabırsızlıktan, acelecilikten, tahammülsüzlükten orada kaybeder insan, ayağı kayar, sevaplar elden gider, havaya uçar. Onun için orada çok, sabret diyorlar. Dedelerimiz; bize güzel huylar bırakmışlar, adetler bırakmışlar. Bir insan bir şeye kızdığı zaman, çok kızdığı zaman, iyice yüzü kızardığı zaman;
اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَ ﴿١٥٣﴾
İnnallâhe me’a’s-sâbirîne. (2/Bakara 153.)
Diyor.
Ne demek bu?
Bu Allah sabredenlerle beraberdir, sabredeyim demek. Ama kimse bunun anlamını şimdi bilmeden söylüyor.
Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh diyor.
Ne demek yani?
Her türlü güç kuvvet Cenâb-ı Haktandır. Cenâb-ı Hakk’ın elindedir. Bu Cenâb-ı Hakk’ın takdiridir. Sabredeyim demek yani. Ama bunları unutmuş millet, anlamlarını unutmuş, mahiyetlerini unutmuş, sabretmesi gerektiğini unutmuş. Sabır önemli.
İslam dininin başarının yarısı nedir?
Sabırdır. Faaliyetlerimizin yarısı sabırdır. Oruç sabırdır, hac sabırdır, çalışmak sabırdır, helalini kazanmak için uğraşmak sabırdır, haramının karşısında direnmek sabırdır, günaha bakmamak sabırdır, sabırdır, sabırdır, sabırdır. İslam dini, sabırla yürür. Şükrü, herkes yapar, herkes şükrü yapar, eline bir nimet geldi mi yüzü güler, sevinir. Thank you very much der. A lat of thanks falan der, bir şeyler der, her dilde vardır, filin dank efendim, danke filmanks bilmem ne. Teşekkür etmek kolay. Asıl öbür tarafına gel bakalım. İşin sabır tarafından ne olacak vaziyet?
Yüzün buruşacak mı, kırışacak mı, ağzından ne laflar çıkacak?
Hiç unutmuyorum, her zamanda söylüyorum, beni çok şaşırtmıştır, zaten ben bu dünyada boyuna şaşırıyorum. Olaylara bakıyorum şaşırıyorum, adamlara bakıyorum şaşırıyorum, davranışlara bakıyorum şaşırıyorum, kendime bakıyorum şaşırıyorum, benim işim şaşırmak daima.
Bizim fakülteden birisi, başörtülü, tatlı dilli, güleç yüzlü, hizmet ehli efendim örtülü, kapalı, bir kız. Çocuğu oldu. Dünya güzeli bir bebek. Gül yanaklı, böyle bakmaya kıyamazsın, o kadar tatlı. O kadar güzel bir bebek. Öyle bir güzel bebek, kolay kolay görülmez yani, resmini çekip arşive kaldırmak lazım. O kadar güzel, bir hafta sonra öldü. Çok zor. Herkes üzüldü. Ana baba çok daha beter üzülür tabi, hep üzülür insan. Üzüldü. Çocuk oynattı neredeyse yani anne. Ne laflar söyledi Cenâb-ı Hakk’a, ne laflar söyledi Cenâb-ı Hak k’a. Eyvah dedim. Lafta dinlemiyor, teselli de kabul etmiyor, ne isyanlar, ne küfürler diyeyim artık. Kendisini. Sonra da sonu fena oldu, ayağı kaydı gitti yani.
Sabırda belli olur. Çoluk çocuğumuza sabrı öğreteceğiz.
İmam Gazâlî rahmetullahi aleyh diyor ki; zengin bile olsan, çocuğuna biraz bazen mahrumiyeti göster. Bazen evde kuru ekmeği koy önüne. Bundan başka bir şeyimiz yok evladım, sabret de.
Neden?
Sabrı öğrensin. İlle ben kaymaklı kadayıf isterim, ekmek kadayıfı isterim, tel kadayıfı isterim, baklava börek isterim, yok şöyle olmazsa almam yemem filan olmaz.
Sabrı, sabrın her çeşidini öğreneceğiz. Haramlara karşı sabır, ibadetleri yapmakta sabır, Allah’ın mukadderatının yaşanmasında sabır, yaşarken sabır.
Hepimizin, hepimizin hayatında acı ve tatlı olaylar olur. Elbet olacak.
Annen baban mı daha çok yaşayacak?
Sen mi daha çok yaşayacaksın?
Sen evvel öleceksen, anne babana acı. Elem, üzüntü, keder, annen saçını başını yolar, baban hüngür hüngür ağlar, koca adam ak sakalıyla. Onlar ölürse, sen ağlayacaksın. İşte al sana ölüm bir acı olay. Ölüm acı bir olay. Mutlaka herkesin başına buna benzer şeyler gelir. İşi rast gider, işi rast gitmez, ters gider, olmadık olaylarla karşılaşır, benim gibi şaşıracağı [1]olaylarla karşılaşır. Ummadığı insanlardan, ummadığı muameleler, acayip davranışlar, kötü huylar, her şey, her şey mümkün.
Sabredeceğiz. İnnallâhe. Hiç şüphe yok ki Allahu Teâlâ hazretleri, me’a-ssâbirîn, sabredenlerin yanındadır, sabredenleri sever.
وَاللّٰهُ يُحِبُّ الصَّابِر۪ينَ ﴿١٤٦﴾
Vallâhu yuhibbü’s-sâbirîne. 3/Âl-i İmrân 146.
Allah sabredenleri sever. Allah tarafından sevilmek istiyorsan, sabırlı olacaksın.
اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ
İnnallâhe yuhibbü’l-müttekîne. 3/Âl-i İmrân 76; 9/Tevbe 4, 7.
Allah muttaki kulları sever. Allah’ın sevgisini kazanmak istiyorsan, muttaki kul olacaksın.
اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ ﴿١٩٥﴾
İnnallâhe yühıbbü’-muhsinîne . 2/Bakara 195; 5/Mâide 13.
Allah muhsin kulları sever. Muhsin kul olacaksın.
Muhsin kul ne demek?
Yaptığı her işi güzel yapan demek. Güzel güzel ibadeti de, her işini güzel yapan demek. Konuşması güzel, sözü güzel, fiili güzel, hali güzel, huyu güzel. Elhamdûlillah böyle olacak.
İkinci hadîs-i şerîf.
إِنَّمَا مَثَلُ الصَّلَوَاتِ الْخَمْسِ كَمَثَلِ نَهَرٍ جَارٍ عَلَى بَابِ أَحَدِكُمْ، يَغْتَسِلُ مِنْهُ كُلَّ يَوْمٍ خَمْسَ مَرَّاتٍ، مَا يُبْقِي مِنْ دَرَنِهِ. هب عَنْ أَبِي هَرَيْرَةَ.
İnnemâ meselü’s-salavâti’l-hamsi ke-meseli nehrin cârin ‘alâ babi ehadiküm yağtesilü minhü külle yevmin hamse merrâtin mâ yebkâ min derenihî.
Peygamber sallalahu aleyhi vesellem buyuruyor k;
Beş vakit namazın temsili nedir?
Nasıl anlatılabilir?
Beş vakit namaz neyin nesidir?
Bu kıldığımız günde beş vakit namaz?
Neye benzer?
Nasıl anlatalım?
Nasıl bir temsil verip anlatalım?
Bunun temsili şudur;
Ke-meseli nehrin. Beş vakit namaz, berrak bir nehir gibidir.
Cârin ‘alâ babi ehadiküm. Sizin birinizin, kapısının önünden akan berrak bir nehir gibidir, beş vakit namaz. Efendim water front river front. Bir evin olsa, hem de o river’ın suyu da böyle tertemiz olsa, çamurlu değil, kirli değil, bulanık değil, pis değil, pasaklı değil, yapraklı değil, çok güzel, dibi görünse, kumları sayılsa, balıklar oynaşsa hoşuna gitmez mi?
Evinin önünde akan, kapısının önünde akan beş vakit namaz gibidir.
Yağtesilü minhü külle yevmin hamse merrâtin. Günde beş defa o suyun içine girip yıkanıyor. Hava biraz sıcak cump dalıyor yıkanıyor, yüzüyor çıkıyor. Ondan sonra bir daha cump giriyor, yıkanıyor çıkıyor, cump yüzüyor çıkıyor. Beş defa, o berrak suya, tertemiz, pırıl pırıl efendim suya insan girse;
Mâ yebkâ min derenihî. Kirinden, pasından ne kalır bu adamın üzerinde?
Kir, pas, ter, koku, bir şey kalır mı?
Beş defa yıkanıyor. İşte beş vakit namaz böyledir. Sabah yıkanmak lazım. İnsanların içine gireceğiz. Öğlen yıkanmak lazım. Yarı yarıya günü yarı ettik, yorulduk. İkindi yıkanmak lazım. Çalıştık, çabaladık, terledik, bilmem ne. Akşam yıkanmak lazım. Gün bitti, yeni gün başlıyor. Yatsı yıkanmak lazım. Gecenin son vakti, yatıyoruz, ya kalkarız, ya kalkamayız, ya ömrümüz biter, ya bitmez, ertesi sabah çıkıp çıkmayacağımızı Allah biliyor.
Günde beş vakit ne güzel zamanlarda, ne güzel vesilelerle, Cenâb-ı Hak bize abdest almayı, namaz kılmayı emretmiş. Ne kadar güzel efendim her namaz evvelki namazla aradaki günahları da affettiriyor.
Allah bize, namazı sevdirsin. Çünkü; Peygamber sallalahu aleyhi vesellem efendimiz; sizin dünyanızdan bana üç şey sevdirildi. Üç şeye muhabbet duyuyorum. Başka bir şeye muhabbet duyduğum yok yani. Üç şey.
Birisi güzel koku.
Birisi zevcelerim, hanımlarım, yani bir aile muhabbeti.
Üçüncüsü de;
Kurreti ‘aynî fi’s-salâti. Gözümün şenliği, gönlümün hoşluğu namazda. Namazı seviyorum. Gözümün şenliği namaz. Gönlümün sururu namaz. Halbuki; bizde yirminci yüzyılda, ülkelerimizde, namaz zorla, angarya gibi, öf be, aman yav filan diyerek kılınan bir ibadet durumuna gelmiş. Çocuklar ana babasının zoruyla kılar. Hanım kocasından korktuğu için kılar. Anlatıyor Bursa’dan birisi. Adam sabahleyin camiye giderken, hacı baba sarığıyla bastonuyla Bursa da camiye giderken, bastonuyla tık tık tık vuruyormuş oğlunun gelinin kapısına, ses yok. Vuruyormuş.
Gelin:
es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi, es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi. Tamam tamam babacığım diyormuş. Adam da müsterih camiye gidiyor. Yatakta söylüyor. Daha kalkmadı. Ne es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi. Yalan söylüyor. Daha üstelemesin kapıyı, daha bastonuyla küt küt vurmasın diye, yataktayken, es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi, es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi.
Hacı babayı da aldatırsın ama, Cenâb-ı Hakk’a nasıl hesap vereceksin ahirette?
Sevememiş namazı. Namazın bir güzel ibadet, müminin miracı olan, şerefli bir muazzam işlev olduğun farkında değil, bir daha ki namaz gelse de gene şu huzura çıksam, bir daha ki namaz gelse de gene şu camiye gitsem, mükâfatları alsam.
Şimdi bu camide; her vakit namaz kılana, biner Avustralya doları verilecek. Beş vakit namazda, her gelene. Namazı kıldın mı, çıkarken tık tık tık tık tık on tane yüzlük, al bu namazın harcı dense, bu camiye gireceğim diye insanlar, izdihamdan birbirini ezer kapıda. Eve gitmeyiz, burada yatar kalkarız, ya bir gidersem burayı kaçırırım, yani buradaki mekanım kayboldu mu ondan sonra bir daha giremem dışarıda kalırım diye eve gitmeyiz. Yani günde bin dolar kim kazanıyor?
Dükkanı filanda bırakırız, kaç defa bırakırız, beş bin burada.
Ee Allahu Teâlâ hazretleri beş bin dolarla ölçülecek kadar mı veriyor mükafatı, çok daha fazla mı?
Vallahi, billahi, tallahi mukayese edilmeyecek kadar çok daha büyük sevap veriyor. Amma o sevapları bilemediğimiz, göremediğimiz, takdir edemediğimiz için buraya koşmuyoruz. Halbuki, çok sevap. Halbuki; sevabını, mükâfatını görebilse, bilebilse, efendim nasıl koşturacak?
Allah bize huzuruna çıkmanın, müminin miracı, namazın kıymetini bilmeyi, zevkine varmayı, aşk ile şevk ile özleyerek, isteyerek; ya beş vakit ne kadar az ya biraz daha sık olsa da daha sık gitsem diye böyle özleyerek, namaz kılmayı nasip etsin bize ve çoluk çocuğumuza, hanımlarımıza.
Şimdi telefon ediyor Türkiye’den bir hatuncağız. Kaynanası maynanası buna, yani bizde Müslümanız, ya ne lüzumu var, bu kadar böyle, inat etmeye, açıverseydin bilmem ne filan, bir sürü dert. Amma rüyada Resûlullah efendimizi görmüş. Resûlullah efendimize sarılmış, efendim elbisesini vesairesini örtmüş. Aman Ya Resûlullah! Ben bu makama layık değilim filan deyince. “Evladım, seni teselli etmeye geldim” demiş, Peygamber Efendimiz rüyada. Hem de rüyada değil, tesbih çekerken, rüya gibi, uyanıklık gibi, ne güzel bir hal,
Allah işte işin zevkine varıp, esrarını anlayıp, o iltifatlara ermeyi nasip eylesin.
Üçüncü hadîs-i şerîf.
إِنَّمَا بُعِثْتُ خَاتِمًا فَاتِحًا، وَأُعْطِيتُ جَوَامِعَ الْكَلِمِ وَفَوَاتِحَهُ، وَاخْتُصِرَ لِيَ الْحَدِيثُ اخْتِصَارًا، فَلَا يُهْلِكَنَّكُمُ المُتَهَوِّكونَ. هب عَنْ أَبِي قِلَابَةَ مُرْسَلًا.
İnnemâ bü’istü hâtimen fâtihan ve u’tîtü cevâmi’u’l-kelimi ve fevâtihahû va’h-tusira li-ye’l-hadîsü’h-tisâran fe-lâ yühlikennekümü’l-mütehevvikûne.
Diyor ki, Peygamber Efendimiz sallalahu aleyhi vesellem;
Kendisi hakkında bilgi verirken.
İnnemâ. Ben sadece ve sadece. Bü’istü. Peygamber olarak gönderildim. Hâtimen. İşin, peygamberlerin hâtemî olarak. Sonuncusu olarak. Mühürü olarak gönderildim. Peygamberlik bitiyor artık. Benden sonra peygamber gelmeyecek. Ben peygamberlerin sonuncusuyum. Ahir zaman peygamberiyim bir.
Ve fâtihan. Fethedici olarak, açıcı olarak gönderildim. Yani hayırların kapılarını fethedici olarak, cennetin kapısını fethedici olarak, Allah’ın rahmetini fethedici olarak, yani açıcı olarak, cennetin kapılarını açıcı olarak, Allah’ın rahmetine kapıları açıcı olarak, diyarları açıcı olarak, İslam’ın yolunu açıcı olarak, fatih olarak gönderildim. Fatih, açıcı demek.
Peygamber Efendimiz, bütün bu saydığım sıfatlara sahiptir. Miftâhu’l cenne’dir. Miftâhu’l rahmedir ve fatihtir.
Ve u’tîtü cevâmi’u’l-kelimi. Ve Cenâb-ı Hak bana, özlü söz söylemeyi ihsan eyledi. Bu bir meleke kabiliyet. Peygamber Efendimize;, fasih, özlü, çok kısa, fakat çok anlamlı güzel söz söyleme kabiliyeti, güzel söyleri söylemek bana nasip oldu. Takdir olundum ben bu işe.
Ve fevâtihahû va’h-tusira. Çeşitli manaları açan sözleri söylemek, anlamları gizli, anlaşılmayan anlamları esrar-ı ilahiyeyi, açan sözleri söyleme kabiliyeti verildi.
Va’h-tusira li-ye’l-hadîsü’h-tisâran. Ve söz bana kısaltıldı da kısaltıldı, yani o kadar özlü. Üç kelime, beş kelime efendim tamam. Bütün anlamlar derya gibi içinde.
Fe-lâ yühlikennekümü’l-mütehevvikûne.
Yani günahkârlar, cüretkârlar, ileri geri konuşanlar, sakın sizi şaşırtıp, ayağınızı kaydırıp sizi helâk etmesin. Aman dikkat edin. Sakın, sizi böyle günahkârlar helâk etmesin diyor Peygamber Efendimiz.
Evet aziz ve muhterem kardeşlerim. Allah’ın imtihanıdır. İslam’ın sevilmesine, beğenilmesine ve kabul edilmesine engel olmak isteyen bir sürü. Hem de insanların arasında. Kimisinin eli kalem tutar, kimisinin dili laf yapar, aldatan aldatana, bir sürü sahtekar, bir sürü mütehevvik, bir sürü cüretkâr, bir sürü haddini bilmez insan. İleri geri, ileri geri, ileri geri, ileri geri konuşur dururlar.
Ne yapacağız?
Bu bir imtihandır bileceğiz. Allah’ın, Kur’an-ı Kerîm’ini okuyacağız. Peygamber Efendimizin hadîs-i şerîf’lerini okuyacağız. Böyle abuk sabuk, yalan yanlış, yamuk, eğri büğrü söz söyleyenlerin, laflarına, palavralarına, kandırmacılarına, aldatmacalarına, itirazlarına aldanmayacağız. İmtihan. Kardeşim diyor boş ver ya diyor, aziz kardeşim ya diyor. Bu dünyaya bir defa gelir insan diyor. Boş ver ye, iç, yan gel keyfine bak, zevkine bak. Ne yaparsan kârın diyor. Yoksa diyor ölüp gideceksin, ölmeden evvel her yapacağın haltı karıştır yap. Ne yapacaksan yap demek istiyor ve öyle gidiyor. Ne haram, ne günah, ne zulüm olduğu, ne haksızlık olduğu hiç engelleyemiyor, hiç onlara aldırdığı yok, yeter ki keyfi yerine gelsin.
İki milleti birbirine çarpıştırıyor, milyonları helâk ediyor. Malları satılsın diye. Falanca yerde filanca maden var, onu çıkartayım diye. Filanca yerdeki ticaretim engellenmesin diye. Afyon satışımı engellemesinler diye. O kadar, o kadar acayip işler var.
Allah bizi aldanmayanlardan eylesin. İslam’ın güzelliğini anlayıp, sımsıkı sarılanlardan İslam’a sarılanlardan eylesin. Bir de İslam’ı koruyanlardan eylesin. Bazıları İslam’ın fedaisi, Allah’ın sevgili kulu, İslam dinine hizmet eden kimseler. Allah onlara, çok büyük mükâfat verecek. Bazıları da öyle işte gevşek.
Allah bizi İslam’a; en güzel şekilde hizmet eden, malıyla, parasıyla, sözüyle, davranışıyla, gecesiyle, gündüzüyle İslam’a hizmet etmeyi nasip eylesin. Nasıl seviniyoruz böyle bir yerde bir cami açtık mı. Nasıl seviniyoruz bir insan bizim davetimizle camiye geldi mi. Nasıl seviniriz çocuğumuz candan bir namaz kıldı mı.
Allah hayatımızı İslam’a faydalı eylesin.
Allah, bizi sevdiği kul eylesin. Dünyada ve ahirette iyiliklere mazhar eylesin. Yüksek dereceler ihsan eylesin ama lütfuyla keremiyle, kahrına gazabına uğramadan, büyük musibetlere, fitnelere, belalara düçar kalmadan, lütfuyla keremiyle bizi yüksek derecelerin sahibi eylesin. Cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin. Tevfîkini her zaman, her yerde refîk eylesin. Şükrü yerinde, şükredilecek şeylere şükretmeyi nasip eylesin. Sabredilecek hususlarda da edebimizi muhafaza edip, takdire rıza gösterip, çünkü rıza en yüksek makamdır. Sabredip o dereceleri kazanmayı nasip eylesin.
Bi-hürmeti Esmâihi’l-Hüsnâ. Ve Habîbihi’l-müctebâ. Ve bi-hürmeti esrârı sureti’l-Fâtiha.