Şair Mehmet Akif Ersoy’un hikmetli bir tespitiyle başlamak istiyoruz söze…
“İz bırakanlarla senin aranda basit bir fark var sadece. Sen ömür boyu hayret ediyorsun, onlar ömür boyu gayret ediyorlar.”
İz bırakan nice kimseler vardır ki, hayatları İslâm ve irfan yolunda gayretle geçmiştir. Nice gönüller fethetmişler, ektikleri manevi tohumlarla iman ve ibadet neşesini yeşertmişlerdir.
Bahsettiğimiz bu gayretli ve iz bırakmış seçkin insanlardan biri de, Hacı Bektâş-ı Velî’dir.
Onun hayatı hakkında bilgi veren çok az kaynak vardır. Bu kaynakların en değerlisi, ömrünün altı yılını Hacı Bektâş-ı Velî’yi ve eserlerini tanımaya, anlamaya ve anlatmaya vakfeden Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan’a aittir.
Coşan, bu konuya nasıl merak duyduğunu ve yıllar süren araştırma sürecini şöyle anlatmaktadır:
“Üniversitedeki çalışmalarım esnasında, Hacı Bektaş hazretlerini doçentlik tezi olarak seçmiştim. Önce niçin bu konuyu seçtiğime dair çeşitli sebepleri arz etmek istiyorum:
Fakültedeki çalışma konum Türk-İslâm Edebiyatı’ydı. Hacı Bektâş-ı Velî Efendimizin Makâlât’ı da, Anadolu’daki Dini Türk Edebiyatı’nın ilk çağlarına ait, nadir ve çok müstesna örneklerden birisiydi. Dili, içerdiği konular ve sevilen bir kimsenin eseri olması bakımından da oldukça önemliydi.
Biz bütün insanları Hz. Âdem’den kardeşlerimiz olarak görüyoruz. Aynı cevherden yaratılmış olduğumuzdan, hepsine karşı kardeşlik borcumuz var.
Bu kardeşlik borcu;
Mümine hizmet götürmek, mümin olmayana hidayete ermesi konusunda yardımcı olmak, henüz İslâm ile müşerref olamamış olan insanlara İslâm’ı götürmek, anlatmak; “Bakın, böyle bir hazine, bir cevher var. Siz de bilin!” demek tarzındadır.
Büyük kitleleri ilgilendiren bir şahsın hayatını, doçentlik tezi olarak bu düşüncelerle ele aldım. Beş altı sene doçentlik için çalıştım. Ondan önceki doktora çalışmalarımda da konunun içine girmiştim. Doktora tezimin mevzuu içinde karşıma çıkmış, oradan dikkatim bu konuya çekilmişti.
Demek ki bu konu üzerinde çalışma yapmak, Allah tarafından kaderde varmış diye düşünüyorum. Kendi şahsî düşüncem böyle...”
Makâlât 14. veya 15. asır başında mensur olarak Türkçe’ye tercüme edilmiş bir eserdir. İki defa Osmanlı Türkçesiyle İstanbul’da basılmış, bir kere de Latin harfleriyle neşredilmiştir. Yine konu düzeni bozulmuş bir mensur tercüme 1409’da Hatiboğlu Muhammed tarafından İznik’te nazma çekilmiş, dedesi Ahî ve belki de Bektâşî olan Çandarlı II. Halil Bey’e sunulmuştur.
Makâlât eserinin mevcut tüm nüshalarını incelemek, edebî ve tarihî vesîkalar eşliğinde değerlendirmek suretiyle eleştirel sağlam aslî neşri Prof. Dr Mahmud Esad Coşan tarafından 1972 yılında yapılmıştır. Kendisinin yıllar süren araştırmaları neticesinde derlediği bilgilerle günümüz Türkçesine uyarlanarak sadeleştirilmiş Makâlât eseri de 2020 yılında Server yayınları tarafından 6 ciltlik bir kitap serisi halinde basılmıştır.
Doçentlik tezi olarak Hacı Bektaşi Veli’nin Makâlât eserini seçen Prof.Dr. Mahmut Es’ad Coşan şöyle devam ediyor.
Bu eserin bir kısmını inceledik.
Eserde; “Hacı Bektâş-ı Velî hazretlerinin Hz. Ali Efendimiz’in soyundan geldiğini, Seyyid olduğunu kabul etmek için şartlar müsaittir.” deniliyor.
Kendisi Makâlât’ı Arapça yazmış. Demek ki Arap soyundan da onun için Arapça yazmış. Açık, çok net olarak onun öyle olduğunu gösteriyor.
Sıradan bir insan olmadığı muhakkak, çünkü sıradan bir insan, etrafında bu kadar sevgi ve saygı halkası, asırlara uzanan bir hareket meydana getiremezdi. Olağanüstü meziyetleri olan bir kimse olduğunu buradan çıkarabiliriz.
Araştırmamızın önsözünde:
‘Biz edebiyat tarihçisiyiz. Makâlât’ını ortaya koyduk. Öbür eserleri şüphelidir. Çünkü ona isnat edilmiş eserler olabilir ama Makâlât onun... Bunu okursanız, Hacı Bektâş-ı Velî hakkında çeşitli kanaatleri oradan çıkarabilirsiniz. Bu çalışmaların yapılması lâzım.’ dedik.
Böylece altı yıllık araştırma ve çalışma süreci de tamamlanmış oldu.