Bizim İslâm dinimiz, Peygamber Efendimiz'le ortaya çıkmış bir din değil. İslâm dini Hz. Âdem atamızla başlayan bir din. Ennebiyyûne'llezîne eslemû… âyet-i kerîmesinde, "O peygamberler ki onlar İslâm olmuşlardır." Diye, geçmiş bütün peygamberlerin de İslâm üzere olduğu bildirilmiştir. Hz. İbrahim, Hz. Nuh, Hz. Musa, Hz. İsa aleyhimüsselâm'ın hepsinin aynı yolda olduğunu Kur'ân-ı Kerîm'in âyetleri bildiriyor. Demek ki; hakikat Hz. Âdem'den beri, Peygamber Efendimiz'e kadar aynı. Sadece Allah'a inanmak, O'na teslim olmak ve tevekkül etmek. Zaten İslâm, kendisini teslim etme, Allah'ın iradesine teslim olma, râm olma, O ne derse buyruğunu tutmaya razı olma, boyun verme mânasına geliyor. O'na ibadet ve itaat, O'ndan gayrıya tapınmaktan, şiddetle kaçınmak. Daha önceki bütün peygamberlerin de icraatı bu.
Nuh aleyhisselâm diyor ki:
Rabbi innî deavtü kavmî leylen ve nehârâ. "Yâ Rabbi! Ben kavmimi gece gündüz hak yola davet ettim. Şu şu şu putlara tapmayın diye söyledim." Ama;
Felem yezidhum duâî illâ firârâ. "Ne söylediysem, benim söylemem, onların benden firarını artırdı. Firar ettiler yanımda durmadılar."
Ve innî küllemâ deavtühüm li-tağfira lehüm ce'alû esâbi'ahüm fî âzânihim… "Ben onlara hakkı söylemek istediğim zaman, kulaklarını tıkadılar…" diye böyle onların menfî tavırlarını anlatıyor.
Hz. İbrahim aleyhisselam "Niye böyle ellerinizle yaptığınız putlara taparsınız? Ben bunların hakkından geleceğim, haberiniz olsun. Bunların hiç tapılacak bir tarafı yoktur. Bunlara suikast düzenleyeceğim." dediğini ve hakikaten putları kırdığını biliyoruz.
Hz. Musa aleyhisselam’ın Firavun'un, "Ben varken size başka bir rab tanımıyorum. Şu Mısır mülkü, şu Nil nehri benim değil mi? Ancak bana ibadet edeceksiniz. Ben sizin rabbinizim." demesine karşı çıktığını ve onunla büyük mücadele verdiğini, Allah'ın varlığına, birliğine davet ettiğini biliyoruz. Kavminden buzağıya tapanları şiddetle cezalandırdığını, kendisi Tûr dağına çıktığı zaman, bazı kimselerin Mısır'daki alışkanlıklarıyla bir altın buzağı heykeli yapması durumunu görünce hırsından, kardeşi Harun aleyhisselâm'ın başına ve sakalına yapıştığını biliyoruz.
Yebne ümme! Lâ te'huz bi-lıhyetî ve lâ bi-re'sî "Benim başımı, saçımı sakalımı çekiştirip durma, ey anamın oğlu! Ben söyledim, dinlemediler." diye mazeret beyan ediyor. Aynı Allah'ın varlığını, birliğini onun söylediğini biliyoruz.
Hz. İsa aleyhisselam, "Yâ Rabbi! Ben sana başka bir şey yapmış olsam malumdur. Sen bana ne emretmişsen ben onlara onu söyledim. U'budu'llâhe rabbî ve rabbeküm "Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. dedim. Beni ve anamı tanrı edinin demedim, yâ Rabbi!" buyurduğunu biliyoruz.
Demek ki İslâm insanoğluyla, inancın ilk başladığı insanla beraber günümüze kadar gelen, hak inanç. Kur'ân-ı Kerîm bütün eski kitapların özü.
Fîhâ kütübün kayyime "İçinde eski kitapların muhtevasının bulunduğu kitap." İnne hâzâ le-fissuhufi'l-ûlâ. Suhufi İbrâhîme ve Mûsâ. "Şu anlatılan hakikatler eski kitaplarda, mushaflarda sahifelerde, suhufta vardır. İbrahim'in ve Musa'nın suhufunda da mevcuttur." diye bazıları hakkında, bazı sûrelerde bilgi veriliyor. O halde İslâm dini, insanlığın dinidir. Bugün de öyledir. Bütün insanlığı birleştirecek dindir. Çünkü bütün peygamberleri tanıyor. Bütün peygamberler İslâm ile, meşru peygamber olma tasdikini, vesikasını elde etmiştir. İslâm, onların hak peygamber olduğunu tasdik etmeseydi, herkes onların isimleri üzerine tereddüt ederdi.
Onun için hâtemen nebiyyin Peygamber Efendimiz, peygamberlerin sonuncusu olarak mührü basıp, o peygamberlerin tasdikçisi olmuştur. Selahiyetli kişi, vesikanın altına mührü basar, "evet bu böyledir" der. Hz. İsa, evet Allah'ın peygamberidir. Hz. İbrahim, Allah'ın peygamberidir. O tasdiki yapan bizim dinimizdir. Hıristiyanlar bunu bilmezler. Hıristiyanlar, kendi peygamber tanıdıkları şahısların, müslümanlar tarafından da peygamber tanındığını bilmezler, halk olarak kendilerine intikal etmemiştir. O halde o peygamberleri tebcil eden, birleştiren İslâm'dır. İlâhî kitap Kur'ân-ı Kerîm, bütün semavî dinlerin hakikatlerini içinde toplamıştır. İnsanlığa lâzım olan bütün malzeme Kur'ân-ı Kerîm'dedir.