el-Hamdülillahi rabbilâlemîne vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn ve men tebi’ahû bi-ihsânin ilâ yevmiddîn. Emmâ ba’dü;
فَقَالَ النبي صلى الله عليه وسلم : ذَلِكَ يَوْمٌ وُلِدْتُ فِيهِ ويوم بعثت او أُنْزِلَ عَلَىَّ فِيهِ.
Fe-kale’n-nebiyyü sallallahu aleyhi ve sellem; zâlike yevmün vulidtü fîhi ve yevmün bu’istü ev ünzile aleyye fîhi.
Ravâhü müslimün. Sadaka Rasûlullah fimâ kâl ev kemâ kâl.
Ebû Katâde radıyallahu anh’ten rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurmuş ki;
“O benim doğduğum gündür.” Bu’istü. “Ve bana peygamberlik verilip vazifeli olarak gönderildiğim gündür.” Ev ünzile aleyye fîhi. “Yahut da bana Kur’an’ın indirilmeye başladığı gündür.” buyurmuş.
Doğduğu gün, peygamber olduğu gün, üstüne Kur’ân’ı Kerîm’in inmeye başladığı gün.
Pazartesi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Pazartesi günü doğdu. Böylece bu hadîs-i şerîfe göre [doğduğu gün] tereddütsüz kesinleşmiş oluyor.
وَعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى الله عَلَيه وسَلَّم قَالَ : تُعْرَضُ الأَعْمَالُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ في كل يوم خميس وإثنين فأنا أحب أن يعرض عملي و أنا صائم.
Ve an ebî hüreyrete radıyallahu anh an resûlillah sallallahu aleyhi ve sellem kâle tu’radu’l-a’mâlü yevme’l-kıyâmeti ve’l hamîsi ve uhibbu en yu’rada amelî ve ene sâimun.
Ravâhu’t-tirmiziyyü ve kâle hadîsun hasenün ve ravâhu müslimün bi-ğayri zikri savm.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’ten rivayet edilmiş ki;
Tu’radu’l-a’mâlü. “Ameller sunulur, arz olunur.” Yevme’l-isneyni. “Pazartesi günü. Ve yevme’l-hamîsi. “Ve Perşembe günü Cenâb-ı Hakkk’a arz olunur.” Ameller, insanların işlediği iyilikler, kötülükler, faaliyetler Pazartesi ve Perşembe günü Cenâb-ı Hakk’a arz olunur buyuruyor Peygamber Efendimiz.
Fe-uhibbü. “Ben de seviyorum.” En yu’rada amelî ve ene sâimün. “Ben oruçlu iken amellerimin Allah’a arz olunmasını seviyorum.” Onun için Pazartesi, Perşembe günü oruç tutuyorum, tutmayı seviyorum, tavsiye ediyorum buyurmuş oluyor Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz.
Cenâb-ı Hakk Teâlâ ve Tekaddes hazretleri her yerde hâzır ve nâzırdır.
وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Vallâhu bimâ te’melûne basîr. [1] “Her yaptığınızı Cenâb-ı Hakk görüyor.”
وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ
Ve hüve me’aküm eyne mâ küntüm. [2] Siz nerede olursanız olun O sizin yanınızdadır.”
وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Ve nahnü akrabü ileyhi min habli’l-verîd. [3] “Ben kuluma onun şah damarından bile daha yakındayım.” buyuruyor Cenâb-ı Hakk ama Cenâb-ı Hakk’ın dergâhına işlediğimiz faaliyetler, işler, yaptığımız iyilikler, kötülükler haftada iki gün arz olunuyor.
Neden?
Cenâb-ı Hakk fırsat veriyor ki arz olununcaya kadar tevbe ederse günahları silinsin diye.
Yani Pazartesi, Salı, Çarşamba üç gün var. Cuma, Cumartesi, Pazar, Pazartesi arada günahlar, yani bu benim kendi tahminim, yorumum ki Cenâb-ı Hakk arada affedilirse günahları siliyor. Hatta sağ omuzdaki melek, sol omuzdaki melekten rütbece daha yüksekmiş, onun âmiri durumundaymış. Kul kötülük işlediği zaman, “Yazma daha, dur bakalım deftere yazma, belki tevbe eder.” diye emredermiş. Tevbe etmezse kötülükler deftere ondan sonra yazılırmış. Onun için her gün en aşağı 100 defa estağfirullah diyelim, tevbe edelim, akşamları, sabahları, namazların arkasından tevbe edelim de Cenâb-ı Hakk günahlarımızı yazmasın.
Ravâhu’t-tirmiziyyü. “Bu hadîs-i şerîfi Tirmizî rivayet etti.” Ve kâle hadîsün hasenün. “Bu hadîs-i şerîfe hasen hadistir.” buyurdu. Ve ravâhu müslimün. “Bunu İmam Müslim de rivayet etti. Bi-ğayri zikri savm. “Oruç meselesini söylemeden.” Yani “Ameller Pazartesi, Perşembe günü Cenâb-ı Hakk’a arz olunur.” o kadar. Yani “Ben de arz olunurken oruçlu olmayı seviyorum.” kısmı onda yokmuş.
عن عائشة قالت كان رسول الله صلى الله عليه وسلم يتحرى يوم الاثنين والخميس.
Ve an âişete radıyallahu anhâ kâlet kâne resûlallahi sallallahu aleyhi ve sellem yeteharrâ yevme’l-isneyni ve’l-hamîsi. Ravâhü’t-tirmiziyyü ve kâle hadîsün hasenün.
“Âişe-i Sıddîka validemiz’den rivayet olunmuş buyurdu ki.” Kâne resulallah sallallahu aleyhi ve sellem yeteharrâ. “Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem araştırırdı.”
Yeteharrâ. “Araştırırdı, fırsat kollardı, yapmaya çalışırdı.” Yani fırsatını bulunca yapardı.
Neyi?
Sâme’l-isneyni ve’l-hamîsi. “İsneyn ve hamîs günü orucunu yani Pazartesi ve Perşembe günü.”
Pazartesi, isneyn, yevmü’l-isneyn’dir. Pazar günü yevmü’l-ehad birinci gündür. Yevmü’l-ehad Pazar günü, yevmü’l-isneyn Pazartesi günü, yevmü’s-sülesâ Salı günü, yevmü’l-erbi’â Çarşamba günü, yevmü’l-hamîs Perşembe günü, yevmü’l-Cumu’a Cuma günü, yevmü’s-sebt Cumartesi günü.
Sebt, Cumartesi gününün ismi, eskiden kalma bir isim. Herhalde biraz yahudilere “o gün çalışmayın” denilmesi ile ilgili. Haftanın [günleri] Pazar günü başlıyor demek ki, sıralama birinci gün Pazar olduğuna göre, hafta Pazar’dan başlıyor diye düşünüyorlar, herhalde Cumartesi de hafta bitiyor. Pazar’dan başlıyor diye düşünüyorlar ki birinci gün yevmü’l-ehad, birinci gün değil de ehad, ehad’in günü, yevmü’l-isneyn ikincinin günü, yevmü’s-sülesâ, yevmü’l-erbi’â...
Biz bu kelimelerin daha ziyade Farsçasını kullanmışız. Pazar gününü herhalde çarşı pazar o zaman mı kuruluyordu nedense Pazar günü demişiz. Pazartesi ondan sonraki gün diye kullanmışız. Salı, Çarşamba. Çâr Farsçada dört demek. Çarşamba yevmü’l erbi’â, erbaa da erbaa’dan geliyor, o da dört demek, tam tercümesi. Perşembe’nin aslı pençşembe. Penç, tavla oynayanlar bunları bilir, tıkır tıkır tıkır tıkır tıkır düşeş.
Şeş ne demek Erol? Dü ne demek?
Düşeş iki tane altı. Tavlada iki tane altı geldi mi adam sevincinden nerdeyse uçacak, pulları çat pat vurarak çok büyük şey [heyecan] oluyor. düşeş geldi yani “attığı zaman çok iyi bir rakam yakaladı” mânasına. Demek ki şeş altı demek.
Şeşi beş görmek ne demek?
Şaşırıp da altıyı beş görmek demek, artık farsça rakamları unutmazsınız.
Penç “beş” demek. Pençe, arslanın pençesi, 1,2,3,4,5. Beş tırnaklı olduğundan pençe deniliyor, pençe. Çâr veya çehâr o da “dört” demek. Çâr çövbe, “çerçeve olmuş dört tane tahta” demek. Çövbe “tahta” demek. Çâr çövbe çerçeve, dört.
Se “üç” demek, sepâ ne demek sehpa?
Sepâ “üç ayakla yapılmış olan küçük masa” demek. Eskiden üç ayaklı sehpayı geleneksel olarak çok yaparlarmış, Kutadgu Bilig’te hakkında şiir de var. Üç ayaklı oldu mu diyor her yerde durur, hiç sallanmaz. Dört ayaklı masa, bir ayağı tam denk gelmezse sallanır ama üç ayaklı oldu mu iki ayağı durur, üçüncü nereye gelirse hiç sallanmaz. Üç ayaklı sehpa hiç sallanmadığı için makbul; dağda, derede, tepede, bayırda, bahçede, evde, halıda her yerde sallanmadan durur, sehpa. Se, üç ayaklı, pa “ayak” demek. Pâpuş “ayağı örten şey” demek. Puşi’den örtmek demek. Pâpuş “ayağı örten” yani “pabuç” yapmışız, her şeyi bozmuşuz. Evirmiş, çevirmiş, tıkmış Türkçe’ye sokmuşuz ama biraz sağı solu bozulmuş. Farsçada rûz “gün” demek, rûze de “oruç” demek, rûze “bir günde aç kalmak.” Oruç, rûze. Oruç kelimesi oradan geliyor. Çünkü biz “r” harfinin başına bir şey ekleriz. Iramazan, İrecep, ırâzı; Allah bundan ırâzı gelmez, böyle yapma.
Irâzı, bu “ı” sı nereden çıktı?
Türkçe’de “r” harfi ile kelime başlamadığı için başına kelime eklerler. “L” harfi ile de başlamaz. Limon demez ilimon, “ilimon ektim taşa, ay aman yar aman, amanın askerlik geldi başa yar aman yar aman” türküsü var ya, nasılsa işte. İlimon; limon onun gibi.
Yek “bir” demek.
Gel seninle yeke yek güreşelim, var mısın?
Ben, ben de korkarım.
Yeke yek “teke tek, tek tekine, karşı karşıya” demek. Yek, du. One, two. Du ile two aynı. Aynı dilden beraber geliyorlar. One two, yek du. Se, three orada da biraz benzerlik var gibi. Yek, du, se, çâr. Çâr, four, penç five, six şeş.
Demek ki “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz” Yevmü’l-isneyn ikinci gün, ikincinin günü, yevmü’l-isneyn ve yevmü’l-hamîs, “Pazartesi ve Perşembe günü orucunu severdi.”
Mevlid’de, Peygamber Efendimiz’in Mevlidi’nde nasıl geçiyor?
Ol rebiülevvel ayın nicesi,
On ikinci gece isneyn gecesi,
Doğdu ol saatte ol sultân-ı dîn,
Nura gark oldu semâvât ü zemin.
İsneyn gecesi, Mevlid’in sahibi arapça kelimeyi aynen kullanmış, Pazartesi dememiş; “Ol rebiül evvel ayın nicesi, on ikinci gecesi isneyn gecesi” doğdu Peygamber Efendimiz diye. Rebiülevvel ayının on ikisinde doğdu diye buyurmuş.
Burada, açılan bu bölüm[ün]de Peygamber Efendimiz’in Pazartesi, Perşembe günleri oruç tutmayı sevdiğini öğrenmiş olduk. Birkaç sebep var. “Ben bugünde doğdum, bugünde peygamber olarak görevlendirildim, bana Kur’ân-ı Kerîm inmeye başladı.” buyuruyor. Bir şey daha var Pazartesi günü, Peygamber Efendimiz’in vefatı da yine Pazartesi günü. Pazartesi günü vefat etti. Bir de, “Ameller Pazartesi, Perşembe arz olunur, ben o günlerde oruçlu olmayı severim.” diyor. Haftada iki gün oruç.
Tabii artık Ramazan yaklaşıyor, Ramazan yaklaştığı için Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz nasıl olsa Ramazan geliyor diye Şaban’ın 15’inden sonra oruç tutmayı uygun görmemiş. Berat gecesi, Şaban’ın ortası gecesi, berat gecesi de birkaç gün geçti, demek ki Ramazan’a çok az bir şey kaldı.
Tabii oruç tutmanın faydası ne?
Sıhhî faydası var, çok faydası var, oruç tutan sıhhat bulur yani sıhhî faydası çok.
Başka faydası ne?
Nefsi ıslah eder. Nefis yemeği çok yediği zaman azgınlaşır, arzuları coşar, taşar. Yemek az olduğu zaman miskinleşir, büzülür, insanı azdırmaz. Onun için nefsin ıslahında faydası var. İradeyi kuvvetlendirir. Vücuttaki fazlalıkları yaktırır, fazla tapon mal bırakmaz. Çünkü kaldı mı [vücuda zarar.]
Yağlar ne demek?
“Tapon mal” demek. Ne zamandan beri satılmamış, yakılmamış, atılmamış, birikmiş. Adam tapon malları oradan oraya taşıyor. Eğer olması gereken kilodan 20 kilo fazla ise bir teneke taşıyor, 40 kilo fazla ise iki teneke daima her yere taşıyor demektir.
Nasıl olmalı?
Tapon mallar satılmalı, gıcır gıcır, tertemiz, sapasağlam, selvi gibi, sırım gibi, çelik gibi olmalı. Onun için de işte oruç gerekiyor, orucun çok faydası var.
İnşallah Ramazan’a sağlıkla, afiyetle erişiriz. Cenâb-ı Hakk bizleri Allah’ın rızasına erenlerden, cennetine girenlerden, cemalini görenlerden eylesin. Cehenneminde yanmayan, cehenneme düşmeyen, cehennemden âzat olan, cehennemden kurtulanlardan eylesin.
İnsan bir cennete girdi mi bütün ömrü meşakkat olsa “hiç görmedim vallahi” diye bir de yemin edermiş; hiç gam, keder görmedim dünyada diye. Tüm ömrü nimetle, lezzetle, balla kaymakla geçen kâfir de, cehenneme bir girdi mi “vallahi dünyada hiçbir güzel gün görmedim diye yemin edermiş.” Ufacık, azıcık bir şey fani dünya, gelip geçecek, bitecek, bizden sonrakiler bir zamanlar şudur budur diyecekler, falanca varmış diyecekler, tarih yazarsa yazacak, çocuklar anarsa anacak, anmazsa anmayacak, unutulacağız, gideceğiz.
Allah âhiretimizi mamur eylesin.
"An ibni Ömere radıyallahu anhümâ enne rasûlallah sallallahu aleyhi ve sellem kâne ize's-tevâ alâ ba'îrihi hâricen ilâ seferin kebbera selâsen sümme kâle -sübhânellezî sehhara lenâ hâzâ ve mâ künne lehû mukrinîn ve innâ ilâ rabbinâ le-munkalibûn. - Allâhümme innâ nes'elüke seferinâ hâzâ el-birra ve't-takvâ ve mine'l-ameli mâ terdâ. Allâhümme hevvin aleynâ seferenâ vatvi annâ bu'dehû. Allâhümme ente's-sâhibu fi's-seferi ve'l-halîfeti fi'l-ehli Allâhümme ûzü bike min va'sâi's-seferi ve izâ race'a kâlehünne ve zâde fîhinne âyibûne tâibûne âbidûne li-rabbinâ hâmidûne. Ravâhu Müslim rahmetullahi aleyh.
Abdullah b. Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre; "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz." Kâne ize's-tevâ alâ ba'îrihi. "Bineğinin, devesinin üstüne oturduğu zaman." Hâricen ilâ seferin. "Bir yolculuğa niyet edip çıkmak üzereyken." Kebbera selâsen. "Üç defa Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber derdi." Sümme kâle.
"Sonra şu duayı okurdu."
Demin okuduğum duayı, manasını söyleyelim;
Sübhânellezî sehhara lenâ hâzâ. "Bize bu hayvanı kullanma imkanını bahşeden Allah'a tesbihler olsun, O'nun şânı ne kadar yücedir." Ve mâ künne lehû mukrinîn. "Yoksa biz, Allah bize bu bineği nasip etmeseydi nereden elde edecektik, elde edemezdik." Yani yaklaşamazdık, böyle bir fırsatı yakalayamazdık. Ve innâ ilâ rabbinâ le-munkalibûn. "Hiç şüphe yok ki biz Rabbimize muhakkak ki dönüp gideceğiz."
Allâhümme. "Ey benim Rabbim, Mevlâ'm, Allah'ım!" İnnâ nes'elüke. "Biz isteriz." Fî-seferinâ hâzâ. "Bu yolculuğumuzda, çıkmak üzere olduğumuz, şu başlamak üzere olduğumuz şu yolculuğumuzda senden isteriz." el-Birra ve't-takvâ. "İyiliği ve müttakî olmayı, iyi iş yapmayı ve müttakî olmayı senden dileriz."
Birr, "iyilik yapmak" demek, özellikle anne-babaya iyilik yapmak, ama herkese karşı. Yani genel olarak herkese karşı, bilhassa anne-babaya karşı iyilik yapmaya, iyi davranmaya birr derler.
"Bu seyahatimizde herkese karşı iyilik yapmaya." Ve't-takvâ. "Ve müttakî olmaya yani haramlardan, günahlardan korunmaya senden tevfikini refik etmeni dileriz."
Ve mine'l-ameli mâ terdâ. "Ve senden bu yolculuğumuz boyunca yapacağımız işlerden razı olacağın işleri yaptırmanı dileriz." Hoşnut olacağın, razı olacağın işleri yaptırmanı dileriz yâ Rabbi! Allâhümme hevvin aleynâ seferenâ hâzâ. "Yâ Rabbi! Bu çıkmakta olduğumuz yolculuğumuzu bize kolaylaştır, hafifleştir." Vatvi annâ bu'dehû. "Gideceğimiz uzak mesafeleri bize kısalt." Katla, dür, kısalt, nasıl gittiğimizi bilmeyelim, çarçabuk varıverelim, bitmez tükenmez gibi olmasın.
Allâhümme ente's-sâhibu fi's-seferi. "Yâ Rabbi! Yolculukta arkadaş sensin, yoldaş sensin, sohbetdaş sensin.."
Sâhip, "bir insana yolda, bir yerde refakat eden, onunla sohbet eden kimse" demek. "Yolculuğumuzda yoldaşımız yâ Rabbi! sensin."
Ve'l-halîfeti fi'l-ehli. "Çıkıp gidiyoruz, geride bıraktığımız aile efradımız konusunda da vekilimiz sensin." Geride bıraktığımız, onlara bakacak olan da sensin.
Kime bırakıyoruz?
Sana bırakıyoruz yâ Rabbi!
Allâhümme innî eûzü bike min va'sâi's-seferi. "Yâ Rabbi! Ben yolculuğumuzun sıkıntılarından, felaketlerinden, şiddetinden sana sığınırım." "Üzücü bir durumla karşılaşmaktan sana sığınırım yâ Rabbi!" "Malca, aile efradı bakımından ve çocuk bakımından geri döndüğümüz zaman kötü bir durumla karşılaşmaktan, onları kötü bir durumda bulmaktan da sana sığınırım yâ Rabbi!" Gidiyorum, döndüğüm zaman onları o konuda böyle kötü bir duruma düşmüş görmekten de sana sığınırım, yani o duruma düşürme diye dua ederdi.
Ve izâ race'a kâlehünne. "Döndüğü zaman da bunları söylerdi, bu duayı ederdi." Ve zâde fîhinne "Bir de bu duasına şu sözleri eklerdi:" Âyibûne tâibûne âbidûne li-rabbinâ hâmidûne.
Âyibûne. "Dönücüleriz, dönüyoruz." Tâibûne. "Tevbe ediciler olarak." Yani hatalarımız varsa, her ne türlü kusur işlemişsek, onlardan tevbe edici olarak sana dönücü olarak, sana sığınıcı olarak dönüyoruz yâ Rabbi! Âbidûne. "Sana ibadet edici olarak, ibadetini dileyerek." Li-rabbinâ hâmidûne. "Rabbimiz, Mevlâ'mıza da hamdedici olarak dönüyoruz." derdi.
Yani döndük, dönüyoruz ama nasıl?
Tevbekâr olarak, ibadet edici olarak ve hamdedici, hamdederek dönüyoruz, hamdler olsun demiş oluyor.
Bu sefer duasıdır.
Ve an Abdillah ibni Sercise radıyallahu anhu kâle kâne resûlallah sallallahu aleyhi ve sellem izâ sâfera yete'avvezu min va'sâi's-seferi ve keebeti'l-munkalebi ve'l-hûrî ba'de'l-kûri ve da'veti'l mazlûmi ve sûi'l-manzari fi'l-ehli ve'l-mâli.
Müslim rahmetullahi aleyh'in rivayetine göre ravisi Abdullah b. Sercis radıyallahu anh.
İzâ sâfera. "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz yola çıktığı zaman." Yete'avvezu. "Allah'a sığınırdı." Min va'sâi's-seferi. "Seferin zorluklarından." Ve keebeti'l-munkalebi. "Yürek yakıcı bir geri dönüşten, yani üzücü bir geri dönüşten." Ve'l-hûrî ba'de'l-kûri. "Yükseldikten sonra aşağı düşmekten." Ve da'veti'l mazlûmi. "Ve mazlumun bedduasına uğramaktan." Ve sûi'l-manzari fi'l-ehli ve'l-mâli. "Aile efradı ve mal konusunda geri döndüğü zaman kötü bir hal görmekten, onları kötü bir halde, bıraktığından daha kötü bir halde görmekten Allah'a sığınırdı." diye bildiriyor, sözlerini söylemiyor. Demin sözlerini söylemişti, nasıl dua ettiğini, burada böyle yapardı diye bildiriyor ve bazı ufak farklar var.
Mesela, burada mazlumun bedduasına uğramaktan, yani zulm edip de o da mazlum olup da karşısındaki bana beddua etmesinden de sığınırım diyormuş demek ki. Sonra yükseldikten sonra alçalmaktan, makbul olduktan sonra merdut olmaktan da sığınırmış, o da yok.
Sonuncu hadîs-i şerîf;
An Aliyy-ibni Rebî'ate kâle şehidtü Aliy-yebne ebî Tâlibin radıyallahu anhu ütiye bi-dâbbetin li-yerkebehâ fe-lemmâ vada'a riclehû fi'r-rikâbi kâle bismillahi fe-lemme'stevâ alâ zahrihâ kâle elhamdülillahillezî sehhara lenâ hâzâ ve mâ künnâ lehû mukrinîn ve innâ ilâ rabbinâ le-munkalibûne sümme kâle elhamdülillah selâse merrâtin sümme kâle Allahu Ekber selâse merrâtin sümme kâle sübhâneke innî zalemtü nefsî fağfirlî innehû lâ yağfiru'z-zunûbe illâ ente sümme dahike ve yâ emîra'l-mü'minîne kâle reeytü sallallahu aleyhi ve sellem fe'ale kemâ fe'altü fe-kultü yâ Resûlallahi min eyyi şey'in dahikte kâle inne rabbeke ya'cebu min abdihî izâ kâle iğfirlî zünûbî ya'lemü ennehû lâ yağfiru'z-zünûbe ğayrî.
Ravâhu Ebû Dâvûde ve't-Tirmiziyyü ve kâle hadîsun hasenün ve fî ba'di'n-nusehı hasenün sahîhün ve hâzâ lafzu Ebî Dâvûd.
Bu hadis-i şerif Ali b. Rebî'a isimli kişiden rivayet edilmiş, o da demiş ki;
Şehidtü Aliy-yebne ebî Tâlibin. "Ebû Talib'i gördüm, Hz. Ali radıyallahu anh ve kerremallahu veche Efendimizi gördüm." Ütiye bi-dâbbetin li-yerkebehâ. "Binsin diye kendisine bir hayvan, at getirildi." Fe-lemmâ vada'a riclehû fi'r-rikâbi kâle bismillahi. "Özengiye ayağını koyduğu zaman bismillah dedi." Fe-lemme'stevâ alâ zahrihâ. "Hayvanın üstüne yerleşince de dedi ki;" Elhamdülillahillezî sehhara lenâ hâzâ ve mâ künnâ lehû mukrinîn ve innâ ilâ rabbinâ le-munkalibûne. "[Bineğin] üstüne oturunca bu âyet-i kerîmeyi dedi."
Sümme kâle elhamdülillah selâse merrâtin sümme kâle Allahu Ekber selâse merrâtin. "Üç defa elhamdülillah demiş sonra, üç defa da Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber demiş." Sümme kâle. "Sonra da demiş ki;" Sübhâneke innî zalemtü nefsî. "Yâ Rabbi! Seni tesbih ederim ki sen noksandan münezzehsin." Zalemtü nefsî. "İtiraf ediyorum ki nefsime ben zulmettim." Fağfirlî. "Benim günahımı afv ü mağfiret eyle." Yani günah işledim, iyi kulluk yapmadım, böylece kendimi tehlikeye düşürdüm, nefsime kötülük getirecek bir durum yapmış oldum, beni afv ü mağfiret eyle. İnnehû lâ yağfiru'z-zunûbe illâ ente. "Hiç şüphe yok ki günahları senden başkası afv ü mağfiret edecek değildir, sadece sen afv ü mağfiret edeceksin."
Sümme dahike. "Böyle dedikten sonra, bu zâtın gözü önünde ata binip bu sözleri, duaları yapınca Hz. Ali Efendimiz gülmüş." "Ona denmiş ki;" Yâ emîra'l-mü'minîne "Ne sebepten güldün ey mü'minlerin emiri?"
Demek ki halife olduğu sırada böyle bu duayı yapmış, Ali b. Rebî'a da o zaman duymuş demek ki. "Ey emîra'l-mü'minîn! Ne sebepten güldün?"
Kâle reeytü sallallahu aleyhi ve sellem fe'ale kemâ fe'altü. "Diyor ki, görmüştüm ki Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz de benim yaptığım gibi yapmıştı." "Sonra da gülmüştü." Bu sözleri söylemişti, böyle yapmıştı, sonra da gülmüştü. Fe-kultü yâ Resûlallahi min eyyi şey'in dahikte. "Ben de ona demiştim ki tıpkı sizin bana dediğiniz gibi, ne sebepten güldün yâ Resûlallah! 'Ey Allah'ın Resûlü ne sebepten güldün?' demiştim."
Kâle. "Buyurmuştu ki," İnne rabbeke ya'cebu min abdihî izâ kâle iğfirlî zünûbî. "Ey Ali! Rabbin sübhânehû ve Teâlâ hazretleri kulunun Allahümmağfirlî zünûbî demesini sever, hoşlanır." Ya'lemü ennehû lâ yağfiru'z-zünûbe ğayrî. "Bu kulum benden başka birisinin günahları affetmeyeceğini biliyor der, ondan güldüm."
Yani Allahu Teâlâ hazretleri Allahümmağfirlî zünûbî. "Yâ Rabbi! Benim günahlarımı afv ü mağfiret eyle." deyince kulunu seviyor. Kulum günahları benim affettiğimi, benden başkasının affetmediğini anladı diye kulunu seviyor. O sevdiğini Resûlullah Efendimiz bilince gülmüş. Çünkü duasında Allahümmağfirlî zünûbî dedi, Allah'ın memnun olduğundan dolayı gülmüş, gülmesinin sebebi oymuş.
Ravahu Ebû Davud ve't-Tirmizî. "Bu hadîs-i şerîfi Ebû Davud ve Tirmizî rivayet etmişler ki iki büyük hadis âlimi, üstadı, büyük allâmesi, imamı. Ve Tirmizî hadîsün hasenün demiş. Bazı Tirmizî nüshalarında da hadîsün hasenün sahîhun. "Hasen ve sahih hadis." demiş. Ve hâzâ lafzu Ebî Davud. "Bu yukarda okuduğumuz metin Ebû Davud'un rivayeti."
Allahu Teâlâ hazretleri Efendimiz'in şefaatine erdirsin.
Tabii sefer duasını öğrenmiş olduk. Hz. Ali Efendimiz'in rivayet ettiği hadisten de Allah'ın celle celâlühû ve tebâreke ve teâlâ hazretlerinin Allahümmağfirlî zünûbî deyince kulunu sevdiğini de öğrenmiş olduk.
Allahu Teâlâ hazretleri ibadetlerimizi kabul eylesin. Sevdiği kul olmayı nasip eylesin. Huzuruna sevdiği kul olarak varmayı nasip eylesin.