Aziz ve muhterem kardeşlerim;
Allah hepinizden razı olsun.
Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem Efendimiz; İbnü'n-Neccâr ve İbn Asâkir'in, Hazreti Ali Efendimizden rivayet ettikleri bir hadîs-i şerîfte buyuruyor ki;
مَنِ اشْتَاقَ إِلَى الْجَنَّةِ، سَابَقَ إِلَى الْخَيْرَاتِ؛ وَمَنْ أَشْفَقَ مِنَ النَّارِ، لَهَا عَنِ الشَّهَوَاتِ؛ وَمَنْ تَرَقَّبَ الْـمَوْتَ، صَبَرَ عَنِ اللَّذَّاتِ؛ وَمَنْ زَهِدَ فِي الدُّنْيَا، هَانَتْ عَلَيْهِ الْـمُصِيبَاتُ. هب كر وَتَمَّامٌ وَابْنُ النَّجَّارِ عَنْ عَلِيٍّ.
Men iştâka ile’l-cenneti sâbega ile’l-hayrâti. Ve-men eşfega mine’n-nâri lehâ ‘ani’ş-şehevâti. Ve-men terakkabe’l-mevte sabera ‘ale’l-lezzâti. Ve-men zehede fi’d-dünyâ hânet ‘aleyhi’l-müsîbâtü.
Sadaka rasûlüllâhi fî-mâ kâl, ev-kemâ kâl.
Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfinde buyuruyor ki;
Men iştâka ile’l-cenneti sâbega ile’l-hayrâti.
"Bir insan cenneti seviyorsa -cennete şevk duyuyorsa, iştiyak duyuyorsa, cenneti arzuluyorsa- cenneti arzulayan hayırlara koşuşturur." Hayır işlemeye, cenneti kazanmasına sebep olacak hayırlı işleri yapmaya koşuşturur. Hayır yapmaya; müsabaka edercesine, yarışırcasına koşar. Çünkü bir insan hayırlı işleri yapınca sevap kazanıyor. Sevap kazanınca da Cenâb-ı Hak taltif etmek için, mükâfatlandırmak için cennetine sokuyor.
Onun için âyet-i kerîmelerde Allahu Teâlâ Hazretleri buyuruyor ki;
Mesela bir âyet-i kerîme;
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالنَّصَارٰى وَالصَّابِـ۪ٔينَ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۖ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
İnnelleżîne âmenû velleżîne hâdû ve’n-nesârâ ve’s-sâbiîne.
"İman edenlerden; Yahudilerin iman edenlerinden, Hristiyanların iman edenlerinden, Sâbiîlerin iman edenlerinden"
Men âmene billâhi ve’l-yevmi’l-âhiri.
"Allah'a doğru inanıyorsa ve ahiret gününe inanıyorsa" Ve-amile sâlihan. "Ve salîh amel işliyorsa."
Ve-lâ havfün aleyhim ve-lâhüm yahzenûn.
"Böyle bir mümin insan için ahirette korkulacak bir durum yoktur." Korkmasına lüzum yoktur. Korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklar; memnun olacaklar, mesrur olacaklar. Allahu Teâlâ hazretleri onları taltif edecek.
Burada ne buyuruyor?
Men âmene billâhi. "Allah'a inanacak." İnancı doğru olacak. Allah'ı bilmesi, inancı doğru olacak.Ve’l-yevmi’l-âhir. "Ahiret gününe inancı olacak." Ondan sonra; Ve-amil-i salîha. "Ve salîh, iyi, güzel, sevaplı işler yapacak."
Şimdi insanlar nerelerde takılıyorlar?
Bir; iman etmiyor, takılıyor, eleniyor. Çürük, elekten düşüyor. Kurt yenmiş içi bozuk tane gibi. İman etmedi mi bitti. Hayat kalmıyor.
İçini kurt yemiş olan bir tohum eksen biter mi?
İçi boşalmış bitmez.
Bir; iman etmedikleri için, imana gelmedikleri için kaybediyorlar, eleniyorlar.
İkincisi; iman etmiş de, "benim imanım var." Var ama ne biçim imanım var.
Men âmene billâhi. "Allah'a inanacak, doğru inanacak." Tanrı'ya inanacak demiyor, Allah'a inanacak. Biliyorsunuz Allah bir tane! Hak Tanrı var, kavimlerin batıl tapındıkları tanrılar var. "Aburjinlerin taptığı, Kızılderililerin taptığı, pokantoların, Afrikalıların taptığı tanrıları" denilebilir ama Allahları denmez. Çünkü Allah bir tane. Allah özel isim. İsmi has. Onun için tanrı kelimesini kullandığın yerde Allah kelimesini kullanamazsın.
Men âmene billâhi. "Allah'a inanacak." İn god. I belive in god. "Ben Tanrı'ya inanıyorum."
God değil!
God yetmez!
Çünkü god'tan ne kastediyorsun?
Gel bakalım, god deyince senin aklına ne geliyor.? Söyle bakayım.
Oradan çürüğe çıkar. Allah'a inanacak. Çünkü Hristiyan'a "Tanrı kim?" diye soruyorsun.
"Jesus Christ" diyor. Gitti, elendi. Çünkü Jesus Christ; Hazreti İsa, Allah'ın kulu ve Peygamberi, mübarek kulu ama tanrı değil! Allah'ın kulu ama Tanrı değil. I belive in god kabul değil, I belive in Allah. Allah'a inanacaksın. Allah'a inancı doğru olacak. "Ben Allah'a inanıyorum. Benim inancıma göre Allah şöyle böyle." Öyle senin inancına göre filan değil. Kur'an ne diyor?
Allah'ın mübarek peygamberleri, Allah'ı nasıl anlatmış?
Kur'an-ı Kerîm buyuruyor ki;
لَيْسَ كَمِثْلِه۪ شَيْءٌۚ
Leyse ke-mislihî şey'ün. "Ona benzeyen bir başka şey yok ki! Benzeri yok ki!
لَا تُدْرِكُهُ الْاَبْصَارُۘ وَهُوَ يُدْرِكُ الْاَبْصَارَۚ
Lâ tüdrikühü’l-ebsâru ve hüve yüdrikü’l-ebsâra."Gözleri onu göremez. Ama o gözleri algılar, idrak eder." O gözleri görür ama gözler onu göremez.
Leyse ke-mislihî şey'ün.
"Onun benzeri olan hiçbir şey yoktur." Allahu Ekber! En yüce, en büyük...
وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ
Vesi’a kürsiyyühü’s-semâvâti ve’l-ardı.
"Kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmış."
Allah öyle heykeli yapılan değil. Veya gökyüzünde parlayan bir şeye tapınıyor; güneşe tapınıyor. Niye güneşe tapınıyorsun sen? Ne var yani güneşte?
"Gündüz çıktığı zaman gökyüzünde çok büyük. Baya aydan da büyük, yıldızlarda büyük."
Sen yakında olduğun için onu büyük görüyorsun. Gökyüzünde, güneşten milyonlarca kere daha büyük nice büyük varlıklar var. Güneşe tapılır mı?
Güneş, gökyüzündeki varlıklardan biri. Senin eğer God dediğin zaman kastın eğer, Japonlar gibi güneşse hapı yuttun. Sen de elendin. Çünkü güneş Tanrı değil. Güneş; Allah'ın yaratığı, mahlûku... Allah dünyayı ısıtsın yaratmış. Öyle güzel ısıtıyor ki, öyle kararlı ısıtıyor ki; kebapçılar bu işi bilir. Ateşi fazla yaklaştırırsan yanar. Uzak dursa istediğin çabuklukta, istediğin kıvamda pişmez. Öyle güzel yere koymuş, öyle güzel ısıtıyor. Bir ısıtıyor bir döndürüyor. Geceleyin soğutuyor, gündüz ısıtıyor.
Subhanallah... Rabbim'in herşeyi ne kadar güzel. Allah'ın her şeyi güzel... Aman God deyip başka şeyi düşünürse hapı yutar. Herkes hapı yutar. Allah deyince; Allah'ın vasıflarını, evsafını doğru bilmezse o da çürük, o da eğri.
Men âmene billâhi ve’l-yevmi’l-âhiri. "Ahirete de inanacak."
Ben duydum ki bizim mahallede sivri sakallı, ütülü pantolonlu, papyon kravatlı birisi vardı. Üniversitede bilmem nerelerde okumuş. Avrupalardan, Amerikalılardan gelmiş, bizim lokalde konuşurken "cennet de cehennemde bu dünyada." dedi.
O da hapı yuttu. O da gitti.
Neden?
Ahirete inanmıyor; 'cennet de, cehennem de bu dünyada' dedi. Gitti. Bu dünyadan sonra ahiret var. Öldükten sonra dirilmek var.
Ve’l-ba`sü ba`de’l-mevti hakkun. "Öldükten sonra dirilmek hak." diyecek.
El-cennetü hakkun ve’n-nâru hakkun. "Cennet haktır, cehennemde haktır."
Cennette, cehennemde, bu dünyada... Hayır! Sırp’ın, alçakça öldürdüğü zavallı, masum, mübarek insan senin gözüne göre azap görüyor ama o mazlum olarak öldüğü için cennete gidecek. Mümin... O katil, o sırp cehenneme gidecek.
"Cennet de cehennemde bu dünyada dersen ne oldu?"
Olur mu öyle şey?
Allah'ın adaleti var; zalimleri cezalandıracak, mazlumları mükâfatlandıracak. Zalimi pişman edecek.
Onun için God a değil Allah'a inanacak. God Allah... Allah'a inanacak. Öyle kelimenin arkasına saklanmak yok! Dobra dobra yeri göğü yaratan Rabbu'l alemin -alemlerin Rabb'i- olan, kainatın sahibi, yaratıcısı olan yeri cinni yaratan, seni yaratan, seni rızıklandıran Allah'a inanacaksın. Oraya yükselememiş, çürük gitti. Onu da kurt yemiş. O da gitti. Allah'a inanacak, ahiret gününe inanacak. Ot gibi yaşamış. O da olmadı. Ne kokar ne bulaşır, hiçbir işe yaramaz. Olmadı.
Allah'a inanan insan, Müslüman olan, insan yerinde duramaz. Bağlasan zincirleri kopartır, zincir kâr etmez. İlahide; "zincir bana kâr etmez" demiyor mu?
Müminin imanını zincir bağlayamaz, elini kolunu bağlayamaz. Mümin nereye gitse bir şeyler yapar. Ot gibi yaşar mı? Hiçbir işe yaramaz. Sıfır... Böyle şey olmaz.
Ve-amile sâlihan. "Salîh amel işleyecek." İyi iş yapacak! İş yapacak! Tembel durmayacak! Sıfır olmayacak! Olumsuz olmayacak! Eksi, nakîs olmayacak!
Artı, üretici, hayır yapıcı, faydalı, giderken arkasından ağlayacaklar "bizi bırakıp nereye gidiyorsun" diye hüngür hüngür ağlayacak geride kalanlar. "Ne iyi insan idi, Allah rahmet eylesin." diyecek. Cenazesinin arkasından camları açıp "hocam bizi bırakıp nereye gidiyorsun?" diye feryat eden, ağlayan insanlar olacak.
Sen doğduğun zaman sen ağlıyordun. Etrafındakiler gülüyorlardı. Baban, annen, akrabalar, hepsi ooo bir çocuğumuz dünyaya geldi maşallah, maşallah. Hem de erkek, oh nur topu gibi bilmem ne filan. Herkes gülüyordu, sen ciyak ciyak ağlıyordun. Doğduğunu, ağlamandan anladılar. 'Hah! Bizim çocuk doğdu.'
Nereden belli?
Yumurcak içeride cıyak cıyak ağlamaya başladı demek ki doğmuş. Doktor bey nasıl? Hemşire hanım ne âlemde Sıhhatli mi?
İçeridekiler de "aman nur gibi çok güzel. Biraz sonra getireceğim. Durun sabredin."
Herkes gülüyor. Sen ölürken herkes ağlayacak. Öyle yaşayacaksın! Sen güleceksin! Ahirete gülerek gideceksin! "Allah Allah son nefeste adamcağızın yüzünde bir tebessüm...Allah Allah ne mübarek insandı ya. Yüzüne bir nur yayıldı." O gülerek gidecek.
Bizim sekreter Fevzi Bey'in anlattığına göre bir adamcağız yatağında komada yatıyormuş. Üç gündür, beş gündür konuşmuyor, yemiyor, içmiyor, kendinde değil. Bir şey söylense cevap vermiyor. Birden zıp dikilmiş "zahmet buyurdunuz Ya Resûlullah" demiş. Ondan sonra 'Eşhedü en-lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü' ruhunu teslim etmiş.
Demek ki Resûlullah gelmiş "Hadi gel gidelim." demiş. "Zahmet buyurdunuz. Buraya kadar neden geldiniz ya Resûlullah. Benim gibi naçiz bir kimseye gelinir mi?"
Almış götürmüş.
Almanya Münih'teki bir kardeşim anlattı. "İnşallah iyi olursun, kalkarsın, daha çok uzun ömürlü yaşarsın bu hastalık geçer." demişler. "Ben öleceğimi biliyorum. Biraz sonra ben öleceğim. Biraz sonra şeyhim baş ucuma gelecek. Ben öleceğim." demiş.
"Yahu vallahi az sonra kapı çalındı, şeyhi geldi, başına oturdu. Adamcağız güzel güzel ruhunu teslim etti." diyor. Öyle ölecek.
Allah'ın rızasına uygun ömür geçirecek. Boş değil... Çalışacak, uğraşacak, ter dökecek, sevap kazanacak, Allah'ın rızasını kazanacak işler yapacak.
Hiçbir işe yaramıyor, kahvede oturuyor, Caminin avlusuna kütüğü devirmişler; kumrular gibi diziliyorlar, oturuyorlar.
"Ya hacı baba, burada neden oturuyorsun?"
"İşte güneşleniyorum."
Güneşleniyor... Camiye gir, Kur'an oku. Sureleri biliyor musun? Okumasını biliyor musun?
Hiçbir şey bilmez. Ömrü boşa gitmiş. İbadet vakti gelir dışarıda durur. İçeride Kur'an okunur, hoca vaaz verir. Dışarıda güneşlenir, sigara içer. Neresinden baksan yamuk. Allah ıslah eylesin.
Cenneti isteyen, cennete iştiyak duyan hayırlara koşturur. Yarışırcasına koşuşur. Çünkü bu hayat fani, bitecek. Hepimizinki bitecek. Şu anda biz uzak görüyoruz.
"Dur bakalım ben orta yaştayım. Daha çocuklarım yeni büyüyor." diyoruz. Herkes ölecek, hepimiz öleceğiz. Öldüğü zaman defteri dürülecek. Dürülmeden evvel hayırlara koşması lazım.
Ve-men eşfega mine’n-nâri. "Kim cehennemden korkuyorsa." Cehennemi düşününce şafak atıyorsa, kalbi güp güp güp güp 'eyvah benim halim ne olacak' diyorsa, tüyleri diken diken oluyorsa... Cehennemin varlığını biliyor ve korkuyor. Korkunç bir yer.
Lehâ ‘ani’ş-şehevâti. "Şehvetlerine takılmaktan vazgeçer." Şehvetlerine eğilemez. Şehavatına boş verir.
Neden?
Cehennemden korkuyor. Canı istiyor ama cehennem var. Yapmaz! Cehennemden korktuğu için; günahlı şeylere kalbi takılsa bile, canı istese bile yan çizer.
"Ben Müslümanım yapmam, haram yemem, içki içmem. Şöyle yapmam, böyle yapmam." Cehenneme dair bilgisi olan, şuuru olan, cehennemden korkan, şafak atan, korkan; şehvetlerine takılmaz. Şehvetlerinin kurbanı, esiri olmaz.
İnsanların çoğu şehvetlerinin kurbanıdır. Hele burada. Misal istiyorsanız etrafınıza bakın. Hepsi şehvetlerinin peşindedir; gezmek, tozmak, plajlar, eğlence yerleri, şehrin merkezi...
Şehrin merkezine gitmek istemezsiniz.
Biz Newcastl'ın merkezine, gecenin on birinde cami aramak için arkadaşlarla girdik. Sokaklarda, caddelerde gördüğüm manzaradan benim ödüm patladı. Elhamdülillah burası şehrin kenarı, merkezi değil. Tam böyle eğleneceği yerleri değil... Burası temiz, ailelerin oturduğu mahalle, banliyö..
Allah saklasın. Herkes nefsinin esiri, şeytanın esiri... Nefsi ne derse onu yapmak peşinde. Konuşmalar, giyimler, kuşamlar, yemeler, içmeler, içkiler, kumarlar, zevkler, barlar, pavyonlar... Hep öyle gidiyor. Ama cehennemi bilen onlara aldırmaz, onlara bakmaz bile. Bakası gelmez, istemez. "Ben öyle istemem. Ben harama bakmam, haram yemem. Öyle eğlence eksik olsun." der.
Ve-men terakkabe’l-mevte sabera ‘ale’l-lezzâti. Ölümün karşısında olduğunu gören, ölümün hakikatini hisseden, ölümü karşısında gelecek diye gören insan, lezzetlere sabreder."
Lezzetli, keyifli şeylere sabreder. "Ölüm var neme lazım." der, sabreder. Oruç zamanında oruç tutar, sabır zamanında sabreder. Cazip, günahlı şeylerden uzak durur. Çünkü ölüm var! Çünkü hayat fani!
Ve-men zehede fi’d-dünyâ. "Kim dünyanın faniliğini anlayıp ona değer vermez, zahid olursa, züht duygusunu yakalarsa."
Hânet ‘aleyhi’l-müsîbâtü. "Başına gelen musibetler, belalar, kaderin cilveleri ona hafif gelir."
Aldırmaz.
Neden?
Çünkü dünya ne ki? Dünyanın topu ne ki?
Kendisi ne ki?
Dünya bir cife... Dünyanın isteklileri, leş peşinde koşan köpekler.
الدُّنيا جِيفةٌ ، وطُلَّابُها كلابٌ.
Ed-dünyâ cîfetin ve tâlibüha’l-kilâbü.
Dünyanın ne kıymeti var?
Ne yapar?
Musibet geldi. Gelsin, ne yapalım? Cenâb-ı Hak, insanın alnına bazen nimet yazar, bazen musibet yazar, kaderin cilvesidir. Musibete sabreder; çocuğu öldü sabreder, hastalandı sabreder. İşinde bir sorun oldu sabreder. Başka bir şey oldu sabreder. Vefasızlık gördü sabreder, cefa gördü sabreder.
Neden?
Dünya ne ki?
"Dünyanın tamamının değeri ne ki ben bu ufak şeyden dolayı aldırayım." Aldırmaz! Kale gibi sağlam durur. Görüyorsunuz Müslümanlığın hiç cazip bir tarafı var mı?
Dışarıdan bakan ehli dünya, keyif ehli bir insanın; bu devirde, bu dünyada, bu zamanda müslüman olası gelir mi?
Şu hale bak ya Müslümanlar her yerde mazlum, mağdur, perişan, eza, cefa... Kafkasya öyle, Balkanlar öyle, Keşmir öyle, Cezayir öyle, Mısır öyle, her taraf öyle, Somali öyle...
Cenâb-ı Hak, cenneti ve İslam'ı meşakkatli şeylerin arkasına koymuş. Oradan geçeceksin çare yok.
"Hocam şimdi ben başımı açayım mı, açmayayım mı?"
Açmayacaksın.
"Neden?"
Allah açma dediği için.
"Hocam ben bu sakalı keseyim mi, kesmeyeyim mi? İşimden atacak." Kesmeyeceksin. Peygamber Efendimiz'in sünnetinde yürüyeceksin.
"Benim bu işimde patron 'cuma namazına gitme' diyor.
Cuma namazına gideceksin. Çünkü Allah cuma namazına git diyor. Senin patronun mu büyük, Allah celle celalühü mü büyük.
"İşimden olurum."
Dünyada bir tane mi iş var? Başka hiç iş kalmadı mı? Hep cumasız iş mi var?
Cumalı işçi arayan Allah Allah diye arayan nice Müslüman iş adamı da vardır. Onu bul.
"Bizim semtte yok."
Öbür semte taşın.
"Bizim şehirde yok."
Öbür şehre git.
"Bizim memlekette yok."
Öteki bir memlekete git, göç et.
وَمَنْ يُهَاجِرْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ يَجِدْ فِي الْاَرْضِ مُرَاغَمًا كَث۪يرًا وَسَعَةًۜ
Ve men yühacir fî sebîlillâhi yecid fi’l-ardı murâğamen kesîran vese’aten.
"Allah duygusuyla Allah için hicret edene Allah genişlik verir. Yeryüzünde nice ferah yerler bulur.
Dinini esas alacaksın. Dinimi koruyacağım. Korumam için ne yapmam lazım? Şuraya gitmem lazım.
Karga peyniri aldı mı, tilki yemesin diye dalın üstüne çıkıyor. Aşağıda dursa kaptıracak. İmanını kaptırmayacaksın. Tehlikeli yerden tehlikesiz yere gideceksin. Hicret edeceksin, göç edeceksin ama mümin kalacaksın.
"Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar, kaldırırım." diyeceksin.
"Göç edemedim hocam, vize vermiyorlar, izin vermiyorlar, pasaport vermiyorlar."
O zaman İslam için olduğun yerde sabredeceksin. Her ne olursa olsun, Müslüman olarak yaşayacaksın İmtihan... Allah öyle imtihan ediyor.
Cenâb-ı Hakk'ın işine akıl vermez. "Sen benim iyi kulumsun" diye her zaman zevki safa vermiyor.
Peygamber Efendimize vermiş mi?
Peygamber Efendimiz, Allah'ın en sevgili kulumu değil mi?
En sevgili kulu, en sevdiği kul!
Zevkli, sefalı mı yaşamış? Padişahlar gibi mi yaşamış? Yoksa bir gün tok, iki gün aç, evde üç ay yemek pişmiyor, mahrumiyet, meşakkat, eziyet, cevr, cefa, hakaret, muhalefet, küfür, inat... Peygamber Efendimiz ne kadar üzüntüler çekmiş.
Bu hayatın yapısı bu. Bu dünyanın boşluğunu bilen insan bunlara aldanmaz. Denizi yara yara giden, kocaman bir gemi gibi, dalgaları yara yara Cenâb-ı Hakk'ın yolunda dosdoğru gider dalgalar parçalanır, dalgalar yarılır. Musibetler, olaylar dalga gibidir. Müslüman koca bir transatlantik gibi, okyanusları geçen bir gemi gibi, dalgaları yara yara gider. Sarsılmaz. On yedi katlı, yirmi katlı gemi; yüzme havuzları, kamaraları, salonları... Dalgadan etkilenmiyor, gidiyor. Müslüman musibetlere aldırmaz.
Allahu Teâlâ hazretleri bizi hakiki Müslüman eylesin.
Biz çok zayıf kullarız. Ben öyle
kabadayılık yapmaktan da çok korkuyorum. Çok korkuyorum. Çünkü kabadayılık yapanlara Allah "hadi bakalım yap da görelim. Halep oradaysa arşın burada, yap bakalım" diyor. Ben acizim, naçizim, biçareyim çok korkuyorum ama gerçekler bu. Gerçek Müslümanlık bu. Allah imtihan etmesin. Ama imtihan ederse imtihanı da başarmayı nasip etsin.
Peygamber Efendimiz diyor ki;
"Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin. Ama karşılaştığınız zaman da sabredin, sebat edin, direnin, dayatın, gerilemeyin, çarpışın, vuruşun. Ama istemeyin."
Temenni yok.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ
Yâ eyyuhellezîne âmenû lime tekûlûne mâ lâ tef'alûn.
"Yapamayacağınız şeyleri niye söylüyorsun?"
كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللّٰهِ اَنْ تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ
Kebura makten ‘ındallâhi en tekûlû mâ lâ tef'alûn.
"Yapamayacağınız şeyleri palavra sıkmak, atmak, tutmak Allah indinde çok kızgınlık çekici, kötü bir olaydır." Allah'ın gazabını çekici bir şeydir. Mütevazi olacaksın.
Çok hoşuma gidiyor. Büyüklerden bir tanesi, bir başka büyüğü ziyaret etmiş. "Eline cazip bir olay çıksaydı gene beni ziyarete gelir miydin? Yolunu kesecek senin aklını çelecek bir şey olsaydı, yine beni ziyarete gelir miydin? Niye geldin?" diye sormuş.
"Allah rızası için seni ziyarete geldim."
"Peki yolda karşına çok cazip bir şey çıksaydı yine gelir miydin?"
Böyle bir soruya bizler ne cevap veririz bilmiyorum? Sizler ne cevap verirsiniz?
"Bir şey diyemem. Allah beni öyle bir imtihana tabi tutmadı." demiş. Aldırmam, gelirim melirim demiyor. "Bilemem öyle bir imtihan etmedi." diyor.
Allah zorlu imtihanlara uğratmasın ama iyi kulluk yapmayı da nasip etsin.
Rütbelerin en üstünü şehitlik, en yükseği şehitlik. Tabii bu canı Allah yoluna vermek. En fedakârca imanın en kuvvetli derecesi şehitlik...
Allahu Teâlâ hazretleri canı gönülden şehitliği isteyen kimseye, yatağında ölse bile şehit rütbesini verirmiş. Ama harp darp olursa, mecburiyet olursa, önümüze gelirse; o zaman Cenâb-ı Hakk'ın yolunda gerekeni yapmak lazım.
Haddimizi bilelim, kulluğu güzel yapmaya çalışalım, dünyanın fani olduğunu unutmayalım. Cenneti unutmayalım, cennete koşturalım. Cehennemi unutmayalım. Cehennemden, cehenneme düşecek işlerden kendimizi koruyalım. Başımıza musibet gelirse, sıkıntı gelirse sabredelim; fakirlik, yoksulluk, hastalık, acı, ağrı, sızı, dert, bela, üzüntü...
Ne yapalım?
Öyle bir şey gelirse sabredelim. Nefsin peşinde, arzuların peşinde koşmamaya dikkat edelim.
Allah yardımcımız olsun. Allah tevfîkini refîk eylesin. Eğer Allah yardım ederse başarırız. Yardım etmezse halimiz zor olur. Rabbim bizi yardımına mazhar eylesin. Bize tevfîkini refîk eylesin, yolda koymasın. Cennetine, cemaline erişmeyi, ulaşmayı nasip eylesin. Cenneti de cemaliyle müşerref eylesin.