Bismillâhirrahmânirrahîm.
El-Hamdü lillâh, El-Hamdü lillâh, El-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn. Hamden kesîran tayyiben müberâken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn.
Eşhedü en lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlühü’s-sâdıku’l-va’di’l-emîn. Sallallâhü teâlâ aleyhi ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebi’ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.
Emmâ ba’dü fe-yâ ibâdallâh itteku’llâhe ve atî’û innallâhe mea’llezîne’t-tekav ve’llezîne hüm muhsinûn.
Kâlellahu tebâreke ve teâlâ fî kitâbihi’l mübin.
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِه۪ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ ﴿١٠٢﴾
Yâ eyyuhellezîne âmenü't-tekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtünne illâ ve entüm muslimûn. [3/Âl-i İmrân, 102]
Sadakallahülazim.
Ve kâle nebiyyünâ Muhammedini'l-Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem.
أَكْثَرُ مَا يُدْخِلُ النَّاسَ الْجَنَّةَ؟ تَقْوَى اللهِ، وَحُسْنُ الْخُلُقِ.
Ekseru mâyudhilu'n-nâse'l-cennete takvallahi ve husnü'l-huluki.
Sadaka Resulullah fîmâkâl ev kemâkâl.
Aziz ve muhterem cemaat-i müslimîn, değerli kardeşlerim!
Hepimiz Allah'a inanıyoruz. Hepimiz cenneti istiyoruz. Hepimiz cehenneme düşmekten Allah'a sığınıyoruz.
Allahu Teâlâ hazretleri okumuş olduğum âyet-i kerîmede buyuruyor ki:
Yâ eyyuhellezîne âmenû. "Ey mü'min kullarım. Ey iman etmiş olan kullar."
Ey Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, gayba, âhirete, kıyâmete, mahşere, hayrın ve şerrin Allah'tan geldiğine, kadere inanan mü'min kullar! Ey imanlı kullar! Ey müslüman kullar! Ey Resûlullah Peygamberim Muhammed Mustafâ'ya tâbi olan mü'minler! Ey ümmet-i Muhammed!
İttekullâhe hakka tukâtihî. "Allah'tan hakkıyla korkun yahu."
Allah'tan, gerçek mânası ile korkun. Tam takva sahibi olun; yarım yamalak müslüman olmayın! Tam müslüman olun. Sakının Allah'tan. Allah'ın dini oyuncak değil. Allah'ın cezası var, azabı var, ikâbı var, cehennem var, mahkeme-i kübrâ var, hesap var.
Mahşer yerinde insanların defterleri açılacak. Mücrimlere kitapları; yaptıkları amelleri meleklerin yazdığı defterler verilecek;
"Al defterini oku!"
هَٓاؤُ۬مُ اقْرَؤُ۫ا كِتَابِيَهْۚ ﴿١٩﴾
Hâümü’k-raû kitâbiyeh. [69/Hâkka, 19]
Oku bakalım ne yazmış buraya. Melekler neler yazmış?
Senin yaptıklarını yazdı.
Ne diyecekler, o mücrimler?
Kitapta, defterde, amel defterinde her türlü günahın, kötülüğün hiç kaçırılmadan yazıldığını görenler diyecek ki:
… مَا لِ هٰذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً اِلَّٓا اَحْصٰيهَاۚ … ﴿٤٩﴾
Mâlihâze'l-kitâbi.
"Allah Allah! Allah nasıl tespit etmiş, nasıl yazmış?"
Lâ yuğâdirusagîraten ve lâ kebîraten illâ ahsâhâ. [18/Kehf, 49]
"Küçük büyük her şeyi yazmış. Hiçbir şey atlanmamış, unutulmamış, ihmale gelmemiş, her şey yazılmış." diyecekler.
Böyle bir ince tespitle her şey tespit ediliyor.
Bak ben şimdi burada konuşuyorum, karşıdaki makine, video kamera benim konuşmalarımı, seslerimi ve hareketlerimi renkli olarak alıyor, başkaları seyredecekler. Ben öleceğim, vefat edeceğim, hâlâ bunlar seyredilecek. Bak nasıl, dünyadaki insanlar bile nasıl tespit ediyor. "İnnâlillâhi ve innâileyhirâci'ûn. Allah rahmet eylesin! Bu hoca Stockholm'den geldi, bak konuşma yapmıştı." diyecekler.
İnsanlar böyle tespit ederse; Allah'ın amelleri nasıl tespit ettiğini anlayın.
Allahu Teâlâ hazretleri mahkeme-i kübrâda insanları muhakeme edecek; iyiler cennete girecek, kötüler cehenneme düşecek.
O halde bizim en çok düşünmemiz gereken şey ne?
"Ne yapayım hocam, şu cennete nasıl girerim. Şu cennetin yolunu bana göster. Ne yaparsam cennete giderim?" diye herkesin, bunu öğrenmesi lazım. Her şeyden önce herkesin bunu öğrenmesi lazım. "Hocam ne yaparsa insan, ayağı kayar da cehenneme düşer. Neleri yapmamam lazım. Bunları bana öğretiver." demesi lazım.
Bunları herkesin bilmesi lazım.
Anne baba evladını sevmez mi?
Onun için çalışıyor, onlar için kazanıyor, onlar için harcıyor. Eğer siz evladınızı seviyorsanız ilk önce çocuklarınıza bunları öğretmelisiniz.
"Evladım şunları şunları yaparsan, cennete gidersin. Şunları şunları sakın yapma. Bunları yaparsan da cehenneme gidersin. Çıra gibi, cayır cayır yanarsın. Milyonlarca sene yanarsın. Aman evladım!" diye bunları öğretmek lazım.
Eğer bir baba evladına müşfik ise, merhametli ise, şefkatli ise, iyiliğini düşünüyorsa ilk öğreteceği şey bu. Bale değil dans değil, eğlence değil, buzda kaymak değil, oyun değil, futbol değil, okuma yazma değil, "elif-be-te-se-cim" değil. İlk önce bunları öğretmemiz lazım. İlk önce hayatta lazım olan bu, âhirette mühim olan bu.
Cennete kazanacak şeyleri öğretmemiz lazım, cehenneme düşeceği şeyleri, tehlikeleri de öğretmemiz lazım.
Ne diyoruz?
"Evladım oraya yaklaşma o ateştir. Aman onu tutma! O elektriklidir, çarpar ha!"
Küçük çocuğa bile, konuşmasını bilmeyen küçük çocuğa bile, "Cız!", sobaya doğru gittiği zaman "yapma cız!" diyoruz. O da hemen şöyle bakıyor, "Gel bu tarafa!" diyoruz.
Neden?
Ateşten koruyoruz. Dünyadaki elektrikten, tehlikeden, ateşten koruyoruz. Merdivenin yanına geldiği zaman düşmesin diye koşup yakalıyoruz. Arabanın altına girmesin diye sokakta dikkat ediyoruz. E cehenneme girmesine nasıl razı oluruz!
İlk önce onu öğretmemiz lazım.
Bir hadîs-i şerîfi okudum şimdi [hutbenin başında]. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem Efendimiz buyuruyor ki:
Ekseru mâyudhilu'n-nâse'l-cennete takvallahi ve husnü'l-huluki.
İnsanları en çok cennete ne sokacak? Hangi amellerle insanlar cennete girecek?
"Takvasından dolayı girecek."
İnsanları cennete en çok sokan sebep, takvalı olması.
Başka?
Husnü'l-huluki. "Güzel huylu olması."
Takva ve güzel huylu olmak!..
"Takva nedir hocam? Takva ne demek, böyle bir acayip kelime. Ben bunu ilk defa duyuyorum. Neymiş bu?"
Sen ilk defa duyuyorsun ama Kur'ân-ı Kerîm'de çok yerde geçiyor bu takva. "Takvalı ol, takvalı ol! Muttakî kul ol!" diye çok yerde geçiyor. Bu kelimeyi öğreneceksin.
Takva ne demek?
"İnsanın kendisini koruması, korunması, sakınması." demek.
Nereden korunmak, korunmak neye karşı olacak?
Cehennemden korunmak, Allah'ın gazabından, azabından korunmak, tehlikeden korunmak, sû-i hâtimeye uğramaktan korunmak. Sakınacak yani tehlikeye karşı uyanık olacak. Tehlikeden kendisini koruması. Takva bu.
Bir müslümanın mutlaka takva ehli olması lazım.
اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ
İnnallaheyuhibbü'l-muttekîne. [9/Tevbe, 4, 7]
"Allah takva ehli kulları seviyor."
Herkesi sevmiyor Allah.
Herkesi sevmiyor, kimi seviyor?
Sakınan kulları, titiz müslümanları seviyor. Günahlardan kaçınmaya dikkat eden kulları seviyor. Haramları günahları bilip de onlardan uzak durmaya, çok dikkat eden kulları seviyor.
Ebu Bekir Sıddîk Efendimiz ne yapmış?
Yemek gelmiş önüne, bir almış ağzına sonra aklına gelmiş [hemen sormuş;]
Nereden bu yemek?
Haram bir yerden.
Hemen kusmuş.
Neden?
Haram bir lokma yersen, onu ancak cehennem ateşi paklar. Cehenneme düşerim de yanarım da ondan sonra affolurum diye, hemen kusmuş ağzından. Halbuki masum kendisi. Kölesi getirdi, "al şunu ye" dedi.
Takva işte bu! Takva, hatalı bir şey yapmamak için insanın dikkat etmesi.
Sahâbe-i kirâm diyorlar ki:
"Biz Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in zamanında; birçok helal şeyi bile acaba günah olur mu diye, korkumuzdan yapmazdık."
Bu zamanın insanı, haram olduğunu bildiği şeye doludizgin yürüyor. Doludizgin at tabiridir. At filan kalmadı şimdi yani 180 ile gidiyor. Gaza basarak gidiyor. Şimdi biz bunu söyleyeceğiz, doludizgin filan kalmadı. Frensiz gaza basarak gidiyor. Günah, haram! Hatta öyle adamlar var ki;
"Hocam sen yemiyorsan, bana ver ben yiyeyim." diyor bana.
Alay ediyor! "Sen yemiyorsan ben yiyeyim, ver bana." diyor.
"Bu haram!" diyorsun.
"Hocam tamam, bana ver ben yiyeyim." diyor.
Nasıl doludizgin cehenneme gaza basıp gidiyor!..
Takva yok.
Eskiler; helallerin bile, "Acaba şüpheli bir şey filan olur mu?" diye korkusundan yapmıyordu, şimdi haramı bile bile Allah'tan korkmuyor, yapıyor.
Böyle cennete gidilmez.
Cennete nasıl gidilir?
Allah'tan korkulup gidilir, sakınılıp gidilir, dikkat edilip gidilir. Titiz müslüman olur da öyle gider insan. Bir şeyin günah olduğunu bildi mi canı çekse bile yapmaz. Bir şeyin sevap olduğunu bildi mi canı istemese bile yapar.
Bu nasıl olacak?
İrade terbiyesi ile olacak. İnsanın kendisine hakim olmasıyla, aklı; hareketlerine rehber etmekle olacak.
O nasıl olur?
O da terbiye ile olur.
İrade eğitimi, nefis terbiyesi ile olur.
O ne zaman oluyor?
İşte Ramazan'da her müslüman her yıl bir ay irade terbiyesi yapıyor. Ramazan'da oruç tutar, suyu içmeyerek, yemek yemeyerek, nefsinin arzularını yapmayarak kendini tutar. Hem de en kuvvetli arzular: Açlık arzusu, şehevât-i nefsâniye… Onları tutarak eğitim görüyor. Bir ay eğitim görüyor, ondan sonra salıveriliyor. İnsanoğlu, Ramazan bittikten sonra salıveriliyor.
Neden?
Ramazan'dan sonra, bakalım eğitim tuttu mu diye.
Bakalım görülecek!..
Bir insanın Ramazan'da ibadetlerinin, oruçlarının, kıyamlarının, teravihlerinin, hayırlarının, hatimlerinin kabul olmasının alâmeti nedir?
Acaba kabul oldu mu olmadı mı, alâmeti nedir?
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
"O adam Ramazan'dan sonra da Ramazan'daki gibi yaşayabiliyorsa Ramazan'ı kabul olmuştur."
Tutmuş maya. Eğer Ramazan'dan sonra gene bozulduysa, eski tas eski hamam. Sigara, içki, kumar, radyo, televizyon, müstehcen yayın, gezme tozma, eğlenme… Ramazan tutmamış demek. Yoğurt olmamış, peynir tutmamış, ağaç tutmamış, fidan tutmamış... Öyle demek.
Ramazan'ın kabulünün alâmeti, Ramazan'dan sonra adamın er kişi olması, has müslüman olması. Olamamış; Ramazan tutmamış. Bir dahaki Ramazana kaldı. Geçti fırsat, bir dahaki Ramazan'a kaldı.
Onun için, aziz ve muhterem kardeşlerim, fırsatları kaçırmayın. Nice kardeşlerimiz var geçen sene bayramlaştık da bu sene aramızda yok. Kimin gideceği belli olmuyor. Abisi duruyor da kardeşi ölüyor. Benim Adapazarı'nda bir tanıdığım var, turp gibiydi. Lastik gibiydi ben onu lastik gibi düşünürdüm. Yürüdüğü zaman yaylanırdı. Şişmancaydı biraz, pehlivan gibiydi, öldü gitti ya! Kara toprağın altında. Geçen sene sağdı. Kimin öleceği belli olmaz.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
عجلوا بالتوبة قبل الموت
Accilûbi't-tevbetikable'l-mevti. "Ölmeden evvel tevbenizi çabuk yapın yahu."
Ne zaman öleceği bilinmez ki insanın. Ben buradan yarın uçağa bineceğim, Türkiye'ye gideceğim.
Ya düşerse, ya Türkiye'de bir şey olursa, ya trafik kazası olursa, ya buradan uçağa giderken olursa, ya şimdi olursa, ya kalp krizi gelirse?
Ben böyle bir Ankara Kalaba'da hutbe okuyordum. Arkada bir gürültü koptu. Ben de şöyle göz ucuyla baktım. Hutbeyi devam ettirdim. Gittik, adam ölmüş. Cuma'da ölmüş! Ölümün ne zaman geleceği belli olmaz.
Halkı bostan edinmiştir, dileğin üzer ölüm.
Üzmek ne demek?
Eski Türkçe'de "koparmak" demek.
Bostan tarlası gibi, Azrail geliyor birilerini koparıp gidiyor. Kimin kopacağı belli olmaz; tevbeyi yapacaksın!
"Ben yaşlı değilim. Ben daha gencim, daha çok yaşayacağım."
Belli olmaz!
Gencim, ölmem, arzular kanımda bir çağlayan,
Şırıl şırıl...
O senin kanaatin.
Sen öyle diyorsun ama bakalım Azrail'in elindeki listede ismin var mı yok mu?
Bu belli olmaz.
Onun için bir daha ki Ramazan'a bekleme. Bir daha ki Ramazan'a bekleme, bu Ramazan'da erkişi olmaya çalış. Hakiki müslüman olmaya çalış, Allah'ın sevdiği kulu olmaya çalış. İyi müslüman olmaya çalış. Ramazan'ı boşa geçirmiş olma. Boşuna aç ve susuz kalmış olma. Boşuna gece uykusuz kalmış olma. Boşuna yatıp kalkıp yorgunluk edinmiş olma. Sağlam yap yaptığın işi.
Bir; takvadan dolayı insan cennete girecek. İki; güzel huydan dolayı.
İnsan ne zaman güzel huylu olur?
Nefsine hâkim olduğu zaman, kötülükleri yapmadığı zaman, iyilikleri zor da olsa yaptığı zaman. O da Ramazan'da kazanılır, o da nefsin terbiyesi sonunda olur. Nefis terbiye olursa insanın ahlâkı güzel olur, nefis terbiye olmazsa insanın ahlâkı güzel olmaz.
Onun için; güzel huyun kazanıldığı, takvanın öğrenildiği, insanın iyi kul olması için her türlü maddî mânevî, semâvî arazî şartlarının sağlandığı bu ayda…
Semâvî, maddî manevî diyorum, ne demek?
Göğün kapıları açılıyor, cennet süsleniyor, cehennemin kapıları kapanıyor, şeytanlar bağlanıyor. Bu ayda kolay müslüman olmak. Her türlü şart hazırlanıyor. Maddî mânevî şart, semavî arazî şart, hepsi hazır, tâ ki sen iyi bir müslüman ol diye her türlü şart hazırlanıyor.
Yarısı gitti. Bugün ayın 15'i; Ramazan'ın 15'i. Yarısı gitti. Çabuk geçer güzel günler. Çabuk geçer.
Tez geçer, sağışlı gün demiş Yunus Emre.
Ne demek?
Sayılı gün çarçabuk geçiverir.
Onbeşi de geçer, bir de bakarsın Ramazan kaçmış gitmiş. Ramazan gitmeden Allah'ın mağfiretine ermeli.
Peygamber Efendimiz; "Ramazan'ın evveli rahmettir, ortası mağfirettir, sonu da cehennemden âzâd olmaktır." diyor.
Evvela Allah'ın rahmeti yağacak yağacak. Yağdıysa yağdı, aldınsa aldın.
İmam Gazzâlî diyor ki;
"Allah'ın rahmeti gökten yağmur gibi herkesin üstüne yağar ama kabını ters çevirenin kabına bir şey gelmez."
Sen tencereyi ters çevirmişsen yağmur girer mi içine, rahmet girer mi?
Girmez.
Kabı ters olan, kafası ters olan insana, rahmet gelmez. Rahmet geldi, gitti.
Şimdi namaz kıldık, oruç tuttuk, Kur'an okuduk, hayır yaptık, iftar verdik filan diye Ramazan'ın ortası afv u mağfiret zamanı. Sonu da cehennemden âzâd olmak.
"Hadi seni affettim. Sen affedilmişler arasına girdin. Hadi bakalım cehennemliklerin arasından çık. Hadi bakalım cennetliklerin arasına gir." diye cehennemden azad olmaya gayret edin.
Onu kazanmaya gayret edin.
el-Hamdülillah elhamdülillah elhamdülillahi hamde’l-kâmilîn. Ve’s-salâtü ve’sselâmü alâ seyyidi’l-evvelîne ve’l-âhirîn Muhammedini’l-Mustafâ Mahmûdi’l-Emîn. Ta’zîmen li-Nebiyyihî ve tekrîmen li-fahâmeti şe’ni şerefi safiyyi fe-kâle azze ve celle min kâilin muhbiran ve âmirâ: İnnallâhe ve melâiketehû yüsallûne ale’n-nebiyyi yâ eyyühellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ.
Lebbeyk Allahümme lebbeyke ve sa’deyke. Allahümme fe-salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedini’l-Mustafâ ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebi’ahû bi-ihsânin zevi’s-sıdkı ve’l-vefâ ecmaîne’t-tayyibîne’t-tâhirîn.
Husûsen minhüm hulefâi rasûlillâh eimmeti’l-müslimîn Ebî Bekrini’s-Sıddîk ve Ömeru’l-Fârûk ve Osmâne’z-zinnûreyn ve Aliyyini’l-Murtezâ ve sâiri aşereti’l-mübeşşerati ve âli beyti’l-Mustafâ ve’l-Ensâri ve’l-Muhâcirîne ve’t-tâb’îne lehüm ilâ yevmi’l-cezâ.
Allahümme’rham ümmete Muhammeden rahmeten âmmeten. Allahümme innâ nes’elüke’l-afve ve’l-âfiyete ve’l-muâfâti’d-dâimete fi’d-dîni ve’d-dünyâ ve’l-âhireti. Teveffenâ müslimîne ve elhıknâ bi’s-sâlihîn.
Allâhümme bârik lenâ fî şehrinâ hâzâ fî şehri ramazân. Allâhümme tekabbel minnâ sıyâmenâ ve kıyâmenâ ve veffıknâ li-mâ tühibbü ve terdâ ve neccinâ mine’n-nâri.
Allâhümmağfir lenâ ve li-vâlidînâ ve’l-mü’minîne ve’l-mü’minâti.
Allahümme’n-sur islâme ve’l-müslimîne. Allahümme’n-sur men nasara’d-dîn. Vahzül men hazele’l-müslimîne. Ve’k-tübü’s-selâmete aleynâ ve ale’l-huccâci ve’l-guzâti ve’l-müsâfirîn ve’l-mü’minîne fî berrike ve bahrike ve cem’î’i min ümmeti Muhammedin ecma’îne’t-tayyibîne’t-tâhirîn.
İbedallah. İnnallâhe ye’müru bi’l-adli ve’l-ihsâni ve îtâi zî’l-kurbâ ve yenhâ ani’l-fahşâi ve’l-münkeri ve’l-bağyi ye’izüküm le’alleküm tezekkerûn. Üzküru’llâhe yezkürküm. Ve’ş-küru’llâhe yezidküm. Estağfirullâhe yağfir leküm ve ekîmü’s-salâte ve inne’s-salâte tenhâ ani’l-fahşâi ve’l-münker ve le-zikrullâhi ekber. Vallâhü ya’lemü mâ tesna’ûn.