Bir insan düşünün…
Sporu evrensel bir mesaj haline dönüştüren ve kutlu bir tebliğ vesilesi yapabilen…
Bir insan düşünün…
İsmini, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’dan almış olduğunun bilinciyle hareket eden ve adını yere düşürmeyen…
Bir insan düşünün…
'Koruman var mı?' diye soran bir spikere, 'Bir korumam var. Evet. Gözleri olmasa bile görebilen, kulakları olmasa bile duyabilen, hafızası olmadan her şeyi hatırlayan. Bir şeyi yaratmak istediğinde ona sadece 'ol' demesiyle oluverir. Ama bu söz dilin söylediği veya kulakların duyabileceği gibi bir söz değildir. En gizli düşüncelerini bile duyandır. Tahmin et bu kimdir? O Allah'tır. O benim korumamdır. O senin de korumandır.' diyerek yanıt veren…
Onun adı Muhammed Ali…
Müslüman kimliğiyle hafızalara kazınan efsanevi boksör…
Sporu adeta evrensel bir mesaj haline dönüştüren efsanevi boksör Muhammed Ali, Afro-Amerikan ve İrlanda kökenli bir ailenin çocuğu olarak, 17 Ocak 1942'de Kentucky Louisville'de dünyaya geldi. Ailesi ona 19. yüzyılda köle ticaretine karşı olarak bilinen Cassius Marcellus Clay'in ismini vermişti. Küçük yaşlarda boksla tanışan Muhammed Ali, başarısı sayesinde kısa sürede National AAU ve Altın Eldiven Şampiyonası'nda amatör kayıtlara girdi.
Boks sevdalısı bu genç 18 yaşındayken katıldığı Roma Olimpiyatları'nda altın madalya kazandı. Clay bu zaferden sonra, Amerika'da popülaritesini artırmaya başladı. 1960 Roma Olimpiyatları'ndan döndükten iki gün sonra, bir lokantada sadece beyazlara servis yapıldığını öğrenince, altın madalyasını Ohio Nehri'ne atmıştır. 1996 Atlanta Olimpiyatları'nda, kendisine o madalyanın yerine başka bir altın madalya verilmiştir. Bu hadise onun güvenini ve temsil ettiği kitlelere olan bağlılığını daha da artırır.
Ringlere çıkarken söylediği şu sözler, hafızalara kazanmıştır:
'Alt tarafı bu da bir iş… Otlar büyür, kuşlar uçar, dalgalar kumları yalar. Ben de insanları döverim… Ben Amerika'yım. Tanımadığınız yönüyüm onun. Alışın bana. Siyah, öz güvenli, kendinden emin... Benim adım bu, sizin değil. Benim dinim, sizin değil. Benim amaçlarım, sizin değil. Alışın bana…'
O yıllarda Amerika Birleşik Devletlerinde Afro-Amerikan olarak yaşamanın zorluklarını çeken Clay, 1964 yılında Angelo Dundee emrinde boks maçlarına katılıyordu.
Cassius Clay ringdeki başarısını sürdürdü ve Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu Sonny Liston'la unvan maçına çıkacak kadar yükseldi. Liston, rakibini genç, güçlü ve çok hareketli görünce onunla baş edemeyeceğini anlayarak omzundan sakatlandığını söyleyip maçtan kaçtı ve Clay 22 yaşında Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu oldu.
Bu zaferden sonra dinini değiştirdiğini, İslam'a geçtiğini ve bundan sonra 'Muhammed Ali' diye çağrılmasını istediğini söyledi. Böyle dediği için genç boksöre kızan hâkim zümre, Muhammed Ali'nin kameralar karşısında özür dilemesini istedi. Bu isteği geri çeviren efsanevi boksörün cevabı netti:
'Neyin özrünü dileyeceğim? Elinizden geleni ardınıza koymayın!'
Dünya Ağır Sıklet şampiyonu unvanını aldıktan 24 saat sonra, bir gazeteciyle aralarında şu diyalog geçti:
Gazeteci: Neden Muhammed Ali denilmesinde ısrar ediyorsunuz?
Muhammed Ali: Bu hocamın bana verdiği isim. Elijah Muhammed benim hocamın ismi. Muhammed Ali benim esas ismim. Cassius Clay bir köle ismiydi. Artık köle değilim.
Gazeteci: Anlamı ne?
Muhammed Ali: Muhammed tüm övgülere mazhar, Ali ise en yüksek mertebe demek…
Gazeteci: Bu isimle mi dövüşeceksin?
Muhammed Ali: Evet! Bu isimle anılmak istiyorum. Bu isimle imzalar atıyorum. Dünya’nın her yerinde bu isimle tanınmak istiyorum…
Muhammed Ali, tüm zamanların gelmiş geçmiş en iyi boksörü olarak kabul edildiği yıllarda, kibirlenmek şöyle dursun tevazuu elden bırakmıyor, söylediği cümlelerle gönüllerdeki yerini bir kez daha pekiştiriyordu:
'Şampiyon olduğum zaman, eski kot pantolonumu üzerime geçirip, eski bir şapka takıp, sakal bırakarak, beni kimsenin tanımadığı bir kasabanın sokaklarında yürüyüşe çıkacağım ve beni, sadece ben olduğum için sevecek bir insan bulana kadar da yürüyeceğim.'
Kariyerinin zirvesinde olduğu dönemlerde, Kuzey Vietnam'ın ABD donanmasına ait bir savaş gemisine ateş açmasıyla başlayan ve 1975'te Güney Vietnam'ın işgali ve ABD'nin mağlubiyeti ile sonuçlanan Vietnam Savaşı'na karşı çıktı. Savaşın en şiddetli dönemlerinden biri olan 1967'de, askere çağrılanlar arasında Muhammed Ali de vardı. Sağlık muayenesinden geçtikten sonra:
''Vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadılar ki ben onlarla savaşayım.'' diyerek askere gitmeyi reddetti ve şimşekleri üzerine çekti.
1967 yılında, bu sözlerinden dolayı hakkında soruşturma açıldı. Suçlu bulunarak elinden altın kemeri alınan ve spordan 3,5 yıl men cezası alan ünlü boksör, pes etmeyerek uzun yıllar sürdürdüğü hukuk savaşından galip ayrıldı. İnsan öldürmek için geçerli bir neden olmadığı sürece savaşın yanlış olduğu düşüncesine, bizzat destek verdi.
Bu savaşın haksız ve dine aykırı olduğunu düşünen Muhammed Ali’nin sarf ettiği şu sözler, o dönem dünya basınında geniş bir yankı buldu:
'Ne beni kalıba sokmalarına izin vereceğim ne de olmam istediğim kişiden, istediğim gibi düşünmekten geri kalacağım. '
Lisansı ve pasaportu elinden alınan efsanevi boksör, dava süresince maddi sıkıntılar yaşadı ve iflas ettiğini açıkladı. Ailesinin yardımı ve üniversitelerde para karşılığı yaptığı konuşmalarla geçimini sağladı.
'Bütün yasaklar karşısında dini inançlarımı yaşamamın cezası neyse çekmeye hazırım. Makineli tüfeklerin karşısına çıkmam gerekecekse, onu da yaparım.' diyerek hiçbir cezanın kendisini etkilemeyeceğini ifade etti.
1970'te temyiz davasını kazanıp ringe tekrar döndüğünde, profesyonel boks kariyerinde ilk defa Joe Frazier ile çıktığı Asrın maçında kaybetti. Daha sonra Ken Norton ile yaptığı boks maçında Norton'a sayı ile yenildi. Birçok kişi Muhammed Ali'nin kariyerinin bittiğini zannederken, o azmedip içinde Ken Norton ile olan rövanş maçı da dâhil olmak üzere, çıktığı tüm maçları kazandı.
1964, 1974 ve 1978 yıllarında dünya ağır sıklet boks şampiyonluğunu 3 kez kazanan Muhammed Ali, bu unvanı rakipleri karşısında 19 kez korumayı başardı. Kariyeri boyunca çıktığı 61 maçın 56'sından galibiyetle ayrıldı ve boksu 1978 yılında zirvedeyken bıraktı.
Hollywood Bulvarı'ndaki şöhretler kaldırımında tüm ünlülerin isimleri ve yıldızları yer alıyordu. 3 kez dünya şampiyonu olan efsanevi boksörün ismini bu bulvarda yaşatmak isteyen yetkililer, Muhammed Ali için konulan yıldızı, yere değil ilk kez duvara monte ettiler. Zira Muhammed Ali 'Peygamberim Hz. Muhammed'in adını ayaklar altına koydurmam' deyip, bu konuda ısrar edince, organizatörler talebini kabul etmişler ve Muhammed Ali'nin yıldızını üstüne basılmaması için Kodak Theatre'ın duvarına asmışlardır.
Boks kariyerini sonlandırmasının ardından parkinson hastalığına yakalanan Muhammed Ali, hastalığını gizleyip Larry Holmes ve Trevor Berbick ile maça çıktı fakat kaybetti. 1996'da Atlanta'da Olimpiyat Meşalesini yaktığı sırada titriyor olması hafızalara kazınmış, doktorlar Parkinson hastalığını, efsane boksörün kariyeri sırasında rakiplerinden aldığı yumruk darbelerine bağlamıştı…
Hayatı boyunca sporu bir tebliğ vesilesi haline getiren, zorluklar karşısında cesaretini ve azmini asla kaybetmeyen, hatta bu uğurda sağlığını dahi kaybeden Muhammed Ali, güzel bir hedefe sahip olmanın önemini şu sözlerle anlatıyor:
'12 yaşında ne yapacağımı biliyordum. Hayatta her şeyin bir amacı vardır. Her insanın bir amacı vardır. Herkesin ruhunu doldurmasını sağlayan şey, o amacı bilmektir. Hayattaki amacımı ve tam olarak nereye gideceğimi biliyorum. Kibirli değilim, azimliyim. '
Uzun süre danışmanlığını yapan Gene Kilroy ise, onun hakkında şunları söylüyor:
'Ali tüm zamanların en iyi dövüşçüsü ve en iyi dostumdu. Muhammed Ali’nin yanında olmak benim için bir lütuftu. Benim gibi Ali’nin etrafında vakit geçirmek için milyon dolarlar verecek milyarderler vardı.'
Muhammed Ali ile sağlık sorunlarının ciddi boyutlara ulaşmadığı 20 yıl öncesinde Filistin meselesi, Bosna Hersek soykırımı ve Chicago'daki fakir insanlara yönelik çalışmalar olmak üzere, birçok faaliyette bir araya geldiklerini anlatan yakın arkadaşı Mücahit ise, 'Ali'nin çok güçlü bir kişiliğinin olduğunu, insanlara sürekli İslam’ı anlattığını' söylüyor ve sözlerine şöyle devam ediyor:
'Muhammed Ali sürekli yanında İslam dinini tanıtan kitapçık taşırdı ve insanlara bu kitapçıktan dağıtırdı. Hazreti İsa'nın neden 'Tanrının oğlu' olmadığını anlatırdı. Sahip olduğum her şeyden vazgeçmem gerekse de, boksu bırakmam gerekse de, giyilecek tek bir elbisem de kalsa, bir yerde bir iş bulup çalışır ve Allah ve elçisi Muhammed ile olduğumu herkese gösteririm. Tek çare buysa her şeyi bir kenara bırakırım.' derdi…
2001 yılındaki 11 Eylül saldırıları üzerine Muhammed Ali, başında New York İtfaiye Müdürlüğü şapkası ile Sıfır Noktasına giderek destek ve dayanışmasını göstermek gereği duymuş ve:
'Beni asıl inciten, teröre 'İslam' adının bulaştırılması, 'Müslüman' adının bulaştırılması ve sorun çıkarılıp nefret ve şiddete yol açılması. İslam, katil dini değildir. İslam, barış demektir. Evde öylece oturup insanların sorunun kaynağı olarak Müslümanları yaftalamalarına seyirci kalamazdım.” demiştir.
Muhammed Ali, bir muhabirin:
'Bu dehşetin meydana gelmesine sebep olan teröristlerle aynı dinin bir mensubu olarak neler hissediyorsunuz? ' sorusuna da, tarihe geçen bir yanıt vermiştir:
'Siz Hitler ile aynı dini paylaşan bir mensup olarak, neler hissediyorsanız aynısını.'
1964 yılında 'Malcolm X'ten etkilenerek Müslüman olan ve Cassius Marcellus olan adını Muhammed Ali olarak değiştiren efsanevi boksör, 1976 yılının Ekim ayında Türkiye'ye gelmişti. Atatürk Havalimanı'nda karşılanan Muhammed Ali, burada kendisini bekleyen binlerce kişiyle birlikte Sultanahmet Camii'ne gidip Cuma namazı kılmıştı. Ali, 24 saat süren bu ziyaretinde Topkapı Sarayı'nı ziyaret ettikten sonra Boğaz'da tekne gezisi yapıp ülkesine geri döndü.
Yapmış olduğu ziyaretlerin amacında, İslam’a hizmet ve kardeşlik duygularının pekişmesi vardı. Bir gün bir TV programında sunucunun:
'Seni İslam’a çeken şey neydi? ' sorusuna, bu amacı doğrultusunda şöyle cevap verdi:
'İslam’da hiçbir güç yapısı yok. Ona kimse karşı çıkamaz. Afrikalıların, Amerikalıların, İtalyanların kendi isimleri var. Ama bizim yok. Muhammed Ali atalarımızın ismi.
Sahip olduğumuz isimler köle ismi. Bunu duyduğumda kiliseden, Hristiyanlıktan uzaklaştım. Çünkü onlar bize hiçbir zaman gerçeği öğretmedi.'
Muhammed Ali, 'Kendisine en çok neden korktuğu' sorulduğunda, önce şakayla eşini işaret eder, daha sonra 'Allah'ın beni cennetine koymamasından korkuyorum' cevabını verirdi. Bu cevap, onun yüksek maneviyatına ve içindeki Allah korkusuna güzel bir örnektir…
1981 yılında Vietnamlı olduğu iddia edilen 21 yaşında bir genç intihara kalkıştığında onu kurtarmaya çalışanlar ne istediğini sordu. 'Muhammed Ali ile konuşmak istiyorum' dediğinde, şaşkınlıkla etrafına bakınanlar koskoca Muhammed Ali’nin bu gencin ayağına geleceğine ihtimal vermiyorlardı. Ancak o yine büyüklüğünü gösterdi ve intihar etmek isteyen genci yarım saat dil dökerek ölümden kurtardı. Olayın sonunda gazeteler Muhammed Ali’nin şu sözlerini yazdı:
'Bir hayat kurtarmak, dünyanın bütün şampiyonluklarından daha değerlidir. '
Muhammed Ali’nin insan sevgisini ve insan onuruna karşı hassasiyetini Kızı Maryum Ali de şöyle anlatıyor:
'Markete gittiğimizde bile arabamızın etrafını 50 kişi sarardı. Hiçbir yere gidemezdik. Babam orada durur onlarla konuşurdu. İnsanları sever, onları eğlendirirdi. Çok sevgi doluydu. Sabahları beni öperek uyandırırdı. Öyle bir boksörün o kadar sevgi dolu bir adam olduğunu düşünemezsiniz. '
Ali kızına, her zaman zamanın uçacağını yaşlanacağını söyler ve ne yapmak istediğini sorarmış.
Kızıyla yaptığı bir telefon konuşması, hepimize ibret ve örnek olacak niteliktedir:
M.A. : Meryem?
M: Efendim?
M. A. : Artık 11 yaşındasın. Üniversite’ye gitmek istiyor musun?
M: Evet.
M.A. : Ne yapmak istiyorsun? Allah’ın yarattığı her şeyin bir amacı var. Ağaçların bir amacı var. İneğin amacı nedir?
M: Bize süt verir.
M.A. : Peki güneşin amacı ne?
M: Güneş?
M.A. : Evet, Güneş.
M: Bize ışık ve sıcaklık verir.
M.A. : Ve canlıların büyümesini sağlar. Allah’ın yarattığı her şeyin, ineklerin, atların, ayın, güneşin, karıncaların, her şeyin bir amacı var. Peki, senin amacın ne? Sen bir insansın. Allah güneşlere bir amaç verdiyse insanların da bir amacı vardır. Hayattaki amacını henüz biliyor musun?
M: Evet.
M.A. : Herkesin bir amacı varsa sence seninki ne?
M: İnsanların iyi hissetmesini sağlamak ve onları iyileştirmek.
M.A. : Güzel. Çok güzel, Meryem.
1990’lara gelindiğinde, kendi tabiriyle kelebek gibi uçup arı gibi sokan savaşçı, parkinson hastalığı ile mücadele etmeye çalışıyordu. Ancak tüm bunlar içindeki savaşçıyı hâlâ yenememişti. 1990’lar tüm dünyanın gözünü Irak’a çevirdiği yıllardı aynı zamanda. Kuveyt’in işgalinin ardından 2.700 yabancı rehin alınmıştı. Bir Müslüman olarak devreye giren Muhammed Ali, Bağdat’a bizzat gidip rehinelerin serbest bırakması konusunda görüşmelerde bulundu.
'Bağdat’a bir politikacı olarak değil, bir Müslüman olarak geldim' diyerek, o gün 15 rehineyi kendisiyle beraber Amerika’ya geri götürmüştü. Bu hamlenin işe yaradığını gören diğer devletler de aynı taktiği uyguladı. Japonya, İslamiyet’i seçen Muhammed Ali’nin eski rakiplerinden Antonio Inoki’yi Irak’a gönderdi.
Efsanevi boksörün hayatından ilginç kesitler derlemeye çalıştığımız programımızda da dinlediğiniz gibi, o demir bir yumruk olmasına karşın yumuşak bir kalbe sahipti.
Avukatı Jim Brown, onun hakkında şunları söylüyor:
'İnsanları severdi. İnsanları iyi hissettirirdi. 'Jim yürüyüşe çıkıp insanlarla konuşalım' derdi. Beyaz insanlardan hoşnutsuzluk duymazdı. Onların savunduğu şeyleri sevmezdi. İnsanlara duyduğu şefkat, siyahlara duyduğu şefkatten büyüktü ve insanların bunu bilmesi önemli.
Çok cesurdu. Almak zorunda olduğu risk, dışlanması, unvanının alınması ve zar zor geçinebilmesi, bunlar zordu. Kendine karşı tutumunu koruması zordu. Ali: 'Özgür olmazsanız en iyi sporcu unvanınız hiçbir işe yaramaz. Ağır sıklet unvanım ve bir kaç dolar, halkımın özgürlüğü için ne işe yarayacak?' derdi.'
Röportajların sık sık söylediği bir cümleyi de yeri gelmişken paylaşmak istiyoruz:
'Bir numara benim, şampiyon benim, zamanımın en iyisi benim.'
Muhammed Ali böylelikle, İslam dünyasına güven veriyor, ırkçılığın pençesinde kalmış siyahi halkı motive ediyordu. Çok sonra, 'İslam inancını, kendine bir özgürlük fırsatı verdiği için, bir Hıristiyan olarak hissedemediği ırksal bir haysiyet hissettirdiği için benimsediğini' söyleyecekti…
Hayatı boyunca birçok önemli maça çıkan, spor yaşantısının yanı sıra Müslümanlara ve ABD'deki siyahi hareketlere desteğiyle de tanınan Muhammed Ali, 2014 yılından beri sağlık sorunları nedeniyle zaman zaman hastanede tedavi görüyordu.
3 Haziran 2016 yılında 74 yaşında iken hayatını kaybeden Müslüman Boksör, geride unutulmayacak anılar bıraktı. Sözleriyle ve yaşayışıyla çoğu insana örnek olan başarılı sporcu, esprili ve korkusuz yönüyle de tanınıyordu.
Ali’nin bu yönünü kardeşi Rahaman Ali şöyle anlatıyor:
'Komik ve kendini seven biriydi. Her zaman farklıydı. Muhteşem olmak için doğmuştu. 1953’te Lousville’de Pazartesi gecesiydi. Bir festivale gitmiştik. Her yıl büyük bir karnaval vardı. Bisikletlerimizle gitmiştik. Karnavaldan döndüğümüzde bisikletlerimiz çalınmıştı. Ağlamaya başladık. Ufak çocuklardık ağlıyorduk. Binadan çıkan birini durdurup çalınan bisikletlerimizi polise şikâyet etmek istiyoruz polis nerden bulabiliriz diye sorduk. O da aşağıya inin aşağıda polisler var dedi. Aşağısı boks salonuydu. Polis, bir çocukla konuşuyordu.
Burdan sonra hikâyeyi polis ve boks koçu olan Joe Martin anlatıyor:
'Farklı bir tavrı vardı. Sana hiç kimse nasıl dövüşüleceğini öğretmedi mi? diye sordum. ‘Hayır’ dedi. Ona buraya gelip nasıl dövüşüleceğini öğrenmesi gerektiğini söyledim. ‘Ondan sonra dövüşebilirsin’ dedim. Her şeyin başlangıcıydı. Salona gelmeye başladı çok disiplinli bir çocuktu. 12 yaşında 39 kiloydu. Böyle başlamıştık.'
Kardeşiyle bahçeden taşlar toplarlar sonra o taşları kendisine atmasını söylermiş. Böylece ringte yumruklardan sıyrılmayı öğrenmiştir.
12 yaşında boksla tanışan efsane isim Muhammed Ali, yaşamı boyunca hem sporculuk anlayışı hem de bir dava adamı oluşuyla kitleleri peşinden sürükledi. Onun maç yaptığı saatlerde dünya Müslümanları tek yürek oldu ve attığı her yumruk mazlumun zalime indirdiği demir bir yumruk olarak hatıralarda yer aldı.
O; haksızlığa gösterdiği tepki, barışsever oluşu ve cesareti, tevazuu, sıra dışı kişiliği, zalime korku mazluma güven verişi, mübelliğ oluşu, tevekkül ehli olarak Allah’a dayanması, iyi kalpli, birleştirici, insanlara verdiği değer ve her şeyden önemlisi İslam’a olan büyük sevgi ve hassasiyeti ile gönüllerde unutulmaz izler bıraktı…
Allah ondan razı olsun…