es-Selâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtühü
Aziz ve sevgili Akra dinleyicileri,
Size Avustralya'nın güzel bir şehrinden, Brisbane'den hitap ediyorum.
Ramazanınız mübarek olsun, Allah oruçlarınızı kabul eylesin, teravihlerinizi-gece namazlarınızı, hayrınızı-hasenâtınızı makbul eylesin. Dualarınız müstecâb olsun, her şey gönlünüzce olsun. Gönlünüz nur dolsun. Allahu Teâlâ hazretleri'nin rızasına uygun ömür sürmek, güzel işler yapmak hepinize nasip olsun.
Ramazan'ın pek çok güzelliği ve özelliği var. Ve hatta bence pek çok isimle isimlendirilebilir. Ben bu isimlendirmeler arasında üç şey söyleyeceğim ve arkadan da onların açıklamasını yapacağım.
Bir; Ramazan ğufran ayıdır. Mâh-ı ğufrân, şehr-i ğufrân, ğufran ayı… Mâh Farsça'da ay demek, şehr Arapça'da ay demek. Mâh-ı ğufrân, ğufrân ayı; şehr-i ğufrân, o da ğufran ayı, bağışlama ayı demek; ama o Arapça. Ramazan mâh-ı ğufrândır, bir.
İkinci bir bakışla, Ramazan mâh-ı Kur'ân'dır, şehr-i Kur'ân'dır, Kur'ân-ı Kerîm ayıdır.
Üçüncü bir sıfatla nitelendirmemiz gerekirse Ramazan mâh-ı irfândır, şehr-i irfândır, irfan ayıdır. Şimdi bunları açıklayayım.
Aziz ve muhterem kardeşlerim!
Biliyoruz ki Allahu Teâlâ hazretleri Ramazan ayında kullarını aff u mağfiret ediyor. ''Ramazan'ın evveli rahmet; ortası mağfiret yani ğufran; sonu da cehennemden âzat olmaktır. diye hadîs-i şerîf var. Ve daha başka hadîs-i şerîfler de var.
Ğufran ve mağfiret. İkisi de ğafara kökünden mastarlardır. Birisi fu'lân vezninde mastardır, birisi de mastar-ı mîmî derler. İkisi de aynı mânaya; Allahu Teâlâ hazretleri'nin günahları örtmesi, silmesi, bağışlaması, affetmesi manasına geliyor.
Ramazan'da Allahu Teâlâ hazretleri kulları affediyor. Bu husustaki bir hadîs-i şerîfi okuyalım. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'den rivayet olunmuş ki, rivayet eden Ebû Said el- Hudrî radıyallahu anh;
Bu mübarek râvî buyurdu ki; Kâle Resûlullah aleyhi ve sellem, kendisine salât u selâm olsun, Efendimiz Muhammed-i Mustafâ hazretleri buyurdular ki:''
İnne lillâhi tebârake ve teâlâ utekâu fî külli yevmin ve leyletin fî Ramazân. Ve inne li-külli müslimin fî külli yevmin ve leyletin da'vetün müstecâbetün.
Bu hadîs-i şerîfte iki müjde var. Mânasını söylediğimiz zaman siz de anlayacaksınız.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
İnne lillâhi tebârake ve teâlâ utekâu fî külli yevmin ve leyletin. ''Her gün ve gecede Allahu Teâlâ hazretlerinin âzat ettiği insanlar vardır.'' Allahu Tebârake ve Teâlâ hazretlerinin, yüce ve ulu Rabbimiz'in her gün ve gece âzat ettiği kullar vardır.
Peygamber Efendimiz bu sözlerinde hangi zamanı kastetmiş?
Fî Ramazân, Ramazan'da. Ramazan'ın her gündüzünde, her gecesinde Allah'ın âzatlıları vardır.
Azatlı ne demek?
Esir demek, bir yere bağımlı, bir yere kayıtlı demek. O kayıtlar, bağlar çözülünce âzat oluyor.
Nereye bağımlı?
Cehennemlik olmuş, cehenneme müstahak olmuş, cehenneme girecek duruma düşmüş, cehenneme bağımlı hale gelmiş, cehennemin esiri olmuş; eli-kolu, ayağı zincirlere bağlanmış, esir gibi cehenneme atılacak duruma düşmüş. Allahu Teâlâ hazretleri günahkâr bir kulu bağlarından çözüp âzat edecek.
Allahu Teâlâ hazretleri günahkâr bir kulu bağlarından çözüp âzat edecek.
Allahu Teâlâ hazretleri her gece ve her gündüz bu durumda olan bazı kimseleri aff u mağfiret edecek demek. Mağfiret, ğufran. Demek ki Ramazan ğufran ayıymış, kulların mağfiret olunması, günahlarının bağışlanması, silinmesi, affedilmesi, kulun cehennemden âzat olması ayıymış.
Sonra, ikinci müjde nedir? Hadîs-i şerîf bazen birkaç konuyu birden içine alıyor. Onun için bir şeyi söylerken okuduğumuz hadîs-i şerîfin içinden bir başka mücevher, bir başka müjde daha çıkıyor.
Ve inne li-külli müslimin fî külli yevmin ve leyletin da'vetün müstecâbetün. ''Her gün ve gecede Ramazan'da, her müslüman için müstecâb dua vardır.''
Müstecâb ne demek?
Makbul, kabul olmuş, kabul olunacak dua vardır. Demek ki her müslüman kulun, Ramazan'da, gecede ve gündüzde kabul olunan duaları vardır. Dua ederken duaları kabul edilecek.
Aziz ve muhterem kardeşlerim!
Demek ki Ramazan mâh-ı ğufrânmış, kulların bağışlanması ayı imiş.
Peki, Allah hangi kulları affeder? Allah'ın mağfiretine ermek için kulun ne gibi şeyler yapması lazım? Nasıl aff u mağfiret olunur?
Ramazan'da herkesin dinimize karşı bağlılığı, ilgisi artıyor. Dinî konuşmaları dinleyenler çoğalıyor. Dinî bilgisi az olanlar, bu konudaki gerçekleri daha az duymuş kimseler de, Allah razı olsun, vaazlara geliyorlar, dinliyorlar. Böylece onlar da öğrenmiş oluyorlar.
Bir kulun affolunmasının şartı nedir? Allah bir kulu affedecek ama kimi affeder, neler yaparsa affeder?
Bir; kulun önce tevbe etmesi, günahından dönmesi lazım. Tevbe, dönüş demektir; dönecek.
Kul günahta ısrar ederken, günahı yapmayı sürdürürken Allah affeder mi?
Hayır affetmez. Suç devam ederken yapıyor ve yapacak. Bugün de yapıyor dün de yapmıştı, bugün de yapıyor yarın da yapacak, devam ediyor; böyle kimse mağfiret olunmaz.
Suçtan bir pişmanlık, nedamet hâsıl olacak; ''Ah, ben bu suçu niye işledim, tevbe yâ Rabbi, dönüyorum, vazgeçtim. Bu yanlış, yolumun yanlışlığını anladım, pişman oldum, dönüyorum yâ Rabbi.'' diyecek. Pişman olacak, ciğerini pişmanlık duygusu yakacak; ciğeri yanacak, içi yanacak. ''Ben bu kusuru niye işledim!..'' diye pişman olacak. Günahı durduracak, kesecek, dönecek bir de; ''Döndüm yâ Rabbi.'' diyecek, dönmeye kesin niyet edecek, sonra Allah'tan aff u mağfiret isteyecek.
Ama istemek olmadan da Allah aff u mağfiret ediyor. Başka hadîs-i şerîflerde geçiyor, biliyoruz; Allahu Teâlâ hazretleri kulun kalbine pişmanlık düştüğünü gördü mü, ''Bak bu kulum üzüldü, yaptığı günaha pişman oldu, hatasını anladı...'' O içindeki ateş, o pişmanlık ateşi içini yakmaya başladığı zaman telaffuz etmese, ''Affet beni Allah'ım'' demese bile Allah afv u mağfiret ediyor.
Söz çok önemli değil; içinin duygusu önemli. Zaten Allahu Teâlâ hazretleri insanların dış şekline, formaliteye, dış görünüşe bakmıyor. Vücutlarının, bedenlerinin, yüzlerinin, giyimlerinin, dış görünüşlerinin güzelliği önemli değil. Gönül güzelliği, kalp güzelliği, iç temizliği önemli. Allahu Teâlâ hazretleri insanın kalbine, niyetlerine, düşüncelerine, duygularına bakıyor.
Demek ki günahtan pişmanlık duyup da işlememeye içinde bir arzu olunca afv u mağfiret eder. Onun için bir, istemeden de -tabi istemek de daha iyi olur- o acıyı duydu deyince, duyduğunu görünce, Allah affediyor. Ama Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri Ramazan'la ilgili tavsiyelerinde buyuruyor ki; bu Ramazan ayı içinde, insan bazı sözleri söylemeyi çok yapacak.
Neleri çok yapacak?
Bir; Eşhedu en lâ ilâhe illallah diyecek, bu sözü çok söyleyecek. Veyahut eşhedusunu söylemese de sadece lâ ilâhe illallah, lâ ilâhe illallah, lâ ilâhe illallah… diyecek.
İki; estağfirullah'ı çok söyleyecek, ''Yâ Rabbi! Beni afv u mağfiret eyle, yâ Rabbi beni bağışla.'' diyecek. Dendiği zaman tesirinin çok olacağını Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in tavsiyesinden biliyoruz.
Onun için pişman olacak, bir daha işlememeye azmedecek, kastedecek, kuvvetli bir şekilde niyet edecek ve ''Affet beni Allah'ım.'' diyecek. Tabi günahların bir kısmı kullarla ilgiliyse, bazı kulların haklarına bağımlı ise kul haklarını ödemeden günah affolunmaz. Kul haklarını ödeyecek, o da şart.
Aziz ve muhterem kardeşlerim.
Ramazan afv u mağfiret ayı, ğufrân ayı, mâh-ı ğufrân, şehr-i ğufrân olduğu için çok tevbe ve istiğfar edip, Allah'tan af dileyip, günahlara pişmanlık duyup, bir daha işlememeye azm ü cezm ü kast eyleyip, mâh-ı ğufrânın-mağfiret ayının bu güzel yönünden istifade edip, afv u mağfiret olunmaya çalışmalıyız; bu bir.
Bu hususta beni çok korkutan bir husus var, söylenmesi gereken bir nokta var.
Ramazan geçtiği halde afv u mağfiret olunmayacak insanlar var. Ramazan geçecek, Ramazan yaşanacak, bu güzel aylar, bu oruçlar, bu ibadetler, bu teravihler, bu mübarek-mukaddes zaman geçecek, bir kişi afv u mağfiret olunmayacak… Bu çok kötü bir şey.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayet edilmiş ki;
Peygamber Efendimiz bir keresinde minbere çıktı, her basamaktan yukarı çıkarken âmin dedi ve ikinci defa bir basamaktan daha çıktı, yine âmin dedi; üçüncü bir basamaktan daha çıktı, yine âmin dedi.
Minberden aşağı indiği zaman dediler ki:
Yâ Resûlallah lekad semi'nâ minke'l-yevme şey'en mâ künnâ nesme'uhû. ''Ya Resûlallah! Bu sefer senden daha önce duymadığımız bir şey duyduk.'' Eskiden böyle yapmıyordun, şimdi minbere çıkarken üç defa, her basamakta âmin, âmin, âmin dedin. ''Niye dedin?'' diye sordular.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
Kâle inne Cibrîle arada lî. ''Cebrail bana göründü, karşıma geldi.'' Fe kâle bu'den li-men edrake Ramazâne ve lem yuğfer lehû. ''‘Ramazan'a yetişmiş, Ramazan'ı idrak etmiş olduğu halde Allah'ın mağfiretini kazanamamış, afv u mağfiret olunamamış kimseye yazıklar olsun, rahmetten uzak oldu, dedi; ben de âmin dedim.''
Demek ki Ramazan'a girdiği halde affolunmayacak insanlar olabiliyor, bu da çok fena bir durum. Cebrail bedduayı söyleyince Peygamber Efendimiz de âmin demiş, ''Öyle olsun.''demiş.
Belki ikincisini merak edersiniz.
Peygamber Efendimiz'in adı müslümanların yanında anıldığı zaman ne demesi lazım?
Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ve sellim demesi, salât u selâm getirmesi lazım.
''Cebrail aleyhisselam; ‘Yâ Resûlallah! Adın anıldığı halde bir yerde, birisi sana salât u selâm getirmezse, getirmemişse o da rahmetten uzak olsun, burnu yerde sürtsün.' dedi, ben de âmin dedim.''
Demek ki biz Efendimiz anıldı mı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e sevgimizin, bağlılığımızın gereği olarak ne yapacağız?
es-Salâtu ve's-selâmu aleyke yâ Resûlallah veya Muhammed aleyhi's-salâtu ve's-selâm diyeceğiz. Veyahut Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim diyeceğiz.
Bir çeşit salât u selâm ile salât u selâm getireceğiz. ''Bir müslüman salât u selâm getirmediği takdirde Allah'ın rahmetinden uzak olsun.'' diye Cebrail beddua ediyor, Peygamber Efendimiz de âmin diyor. Bu, ikinci âmin'in sebebi.
Üçüncüsü de nedir?
Ana babasının hayatında, yanında olmuş; yani bazı insanlar öksüz kalıyor, ana babasını göremiyor, onlarla beraber yaşayamıyor; annesi babası ile beraber yaşamış, annesi babası onun yanında veya bir tanesi, ikisi birden bazen olmayabilir; bir tanesi yanında olmuş, beraber yaşamış, sonra vadesi yetince âhirete göçmüş ama o adam cenneti kazanamamış.
''Annesi babası dua etmiş olsa, ‘Yâ Rabbi, ben bu evladımı seviyorum, bunu afv u mağfiret eyle.' dese Allah annenin babanın bu duasını kabul edecek; ama demek ki annesinin babasının duasını alamamış ve cenneti kazanamamış; ona yazıklar olsun, burnu yerde sürtsün dedi.' ben de âmin dedim.''
Demek ki aslında, anne baba büyük bir ganimettir, nimettir. İnsanın annesi babası yanındaysa, sağsa, yaşıyorsa, evindeyse baş tâcı etmeli, onun duasını kazanmalı ve cenneti o dualar bereketiyle elde etmiş olmalı, bu bir.
Bu sözlerimizle neyi anlatmış oluyoruz?
Ramazan ğufran ayıdır; afv u mağfiret olunmalıyız, olunmamak çok fena bir şey, çok felaket, kötü bir durum. Bu duruma düşmemeye dikkat etmeliyiz. Bu arada, zamanın müsaade ettiği kadar bazı soruları da kendi kendimize soralım.
Ramazan olduğu halde bir insan neden afv u mağfiret olunmaz?
Çünkü Ramazan'da oruç tutmaz, teravihe gitmez, kötülüklerden vazgeçmez. Oruç tutsa bile usulüne uygun tutmaz, yemek yemez, su içmez ama gözüyle harama bakar, diliyle haram söyler, kulağıyla haramı dinler, eliyle harama uzanır, haram lokmayla iftar eder, ayağıyla günah yerlerine gider, Ramazan geldiği halde bar-pavyon, kahve-gazino, günah yerleri neresiyse...
Bizim bir komşumuz vardı; ben ortaokuldayken kiracı olduğumuz üst kattaki evde hatırlıyorum. Maalesef içkili bir yer çalıştırırdı ama Ramazan oldu mu kapatırdı. Hiç olmazsa Ramazan'a böyle bir saygısı vardı.
Bazı insanlar Ramazan'ın gerektirdiği güzel ibadetleri yapmadıkları için afv u mağfiret olunmuyorlar. Oruçları tutsalar bile iyi tutmadıklarından onlar kabul olunmadığı için mağfirete mazhar olamıyorlar. Allah bizleri bu duruma düşürmesin. Dikkat etmek, gayret etmek, müeddep olmak, bu duruma düşmemeye çalışmak lazım.
İkincisi neydi?
Mâh-ı ğufrân, mâh-ı Kur'ân, mâh-ı irfân.
Ramazan'ın Kur'an ayı olması nedir?
Cebrail aleyhisselam her gün Peygamber Efendimiz'in yanına gelirdi, Kur'ân-ı Kerîm'i okurlardı. Bir rivayete göre Cebrail okur, Peygamber Efendimiz dinlerdi, bazıları da, ''Peygamber Efendimiz okurdu, Cebrail dinlerdi.'' diyor. Böylece Kur'ân-ı Kerîm'in bir tekrarı olurdu.
Onun için Ramazan Kur'ân-ı Kerîm'in çok okunduğu, tekrar okunması gerektiği, tekrar edilmesi gerektiği, hafızaların tazelenmesi gereken bir aydır. Kur'ân-ı Kerîm'e çok önem vermeliyiz
Bugün de nasip oldu, teravihten sonra kardeşlerime burada Kur'ân-ı Kerîm bilgisi üzerine bazı hatırlatmalarda bulundum. ''Bakın, Kur'ân-ı Kerîm Allahu Teâlâ hazretlerinin bize gönderdiği kitap, biz müminlere hitabı, Allah'ın kelamı, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e göndermiş.'' dedim.
Bir müslüman Allah'ın mektubunu, hitabını, kitabını, kendisine gönderdiği bilgileri öğrenmezse çok ayıp oluyor, çok yanlış oluyor. Böyle iyi Müslümanlık olmaz. Onun için Kur'ân-ı Kerîm'i hem okumayı öğrenmeye, hem anlamını öğrenmeye, hem izahını-ahkâmını öğrenmeye çok dikkat etmek lazım. Kur'ân-ı Kerîm'in şefaatini kazanmak lazım.
Biliyorsunuz, âhirette Kur'ân-ı Kerîm şefaat edecek: ''Yâ Rabbi! Bu kulun beni çok okurdu, beni çok severdi; sen bunu afv u mağfiret eyle.'' diye şefaat edecek. Kur'ân-ı Kerîm'in şefaat hakkı var. Kabirde yoldaş olma durumu var. Kıyamette şefaatçi olma durumu var. Onun için bu Ramazan'da, Ramazan aylarında, Kur'ân-ı Kerîm'i okumaya da çok çok dikkat ve gayret göstermelisiniz.
Allahu Teâlâ hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'in sevgisini sizin ve evlatlarınızın içine yerleştirsin. Kur'ân-ı Kerîm'in ehli olun, hakikî Kur'an ehli insanlardan olun. Kur'ân-ı Kerîm'i bilen, seven, ahkâmını öğrenen, ahkâmını hayatında uygulayan kimselerden olmaya gayret eyleyin.
Mâh-ı Kur'ân olmasını siz de sağlayın. Ramazan sizin için de Kur'an ayı olsun. Hatim indirmeye çalışın. Mukabeleleri, camilerde hafız efendilerin güzel kıraatlerle okuduklarını, radyodan televizyonlardan okunan Kur'ân-ı Kerîm'leri konuşmadan, can kulağıyla, büyük bir ilgiyle, sevgiyle dinleyin ve kendi okumanızı da çoğaltın.
Evet, mâh-ı Kur'ân olmasını da böylece söylemiş oldum.
Üçüncüsü ne demiştim?
Mâh-ı irfân.
İrfan ne demek?
İrfan arefe kökünden geliyor. Bilmek demek, irfan veya mârifet, mârifet de bilmek demek. O da aynı kökün, fiilin mastar-ı mîmîsi; o da bir çeşit mastarı. Mârifet ve irfan, ikisi de bilmek demek.
Mârifet ve irfan neyin karşılığı oluyor?
Bu kelime; Allah bilgisinin, mârifetullahın, Allah'ı bilmenin, Allah'ın iyi kulu olmanın, Allah'ın yakın kulu olmanın, Allah'ın sevgili kulu olmanın karşılığı; yani tasavvufun karşılığı. Ramazan mârifetullah ayıdır, irfan ayıdır; onun için Allahu Teâlâ hazretlerine yakınlaşma ayıdır. Bu hususta çok gayret etmek lazım.
İbadetleri ârifâne, irfanla; mârifetullaha sahip insanların haliyle, edasıyla, aşkıyla, şevkiyle yapmak lazım. Orucu öyle tutmak, teravihi öyle kılmak, Kur'an'ı öyle okumak lazım, çok önemli. İnsan bu irfan ayını boş geçirmemeli, irfanına irfan katmalı, içini iyice nurlandırmalı.
İkinci hadîs-i şerîf olarak bu konuları ve deminki ikazı içine alan bir hadîs-i şerîf vardı, onu da okuyayım.
Übade b. Samit radıyallahu anhden rivayet edilmiş ki:
Enne Resûlallah sallallahu aleyhi ve sellem kâle yevmen ve hadaranâ Ramazân. Übade hazretleri, ''Ramazan geldiği zaman bize hitap etti.'' diyor.
Peygamber Efendimiz ne buyurmuş, onları kısaca söyleyelim:
Etâküm Ramazân. ''Ramazan ayı size geldi.'' Müjde olsun ey müslümanlar, Ramazan ayı geldi. Şehrü bereketin.
Ne ayıdır?
Bereket ayıdır. Pek çok sıfatları var, bir adı da bereket ayı olmasıdır. İnsanın kesesi, sofrası, maaşı, kazancı, günü bereketlenir, her şeyi bereketlenir. Çünkü bereket ayıdır.
Yağşâkumullahu fîhi. ''Allahu Teâlâ hazretleri bu ayda kullarını rahmetiyle kaplar.'' Fe-yünzilu'r-rahmete. ''Ve rahmetini kullarına indirir.'' Ve yahuttu'l-hatâyâ. ''Günahları mağfiret eder.'' Ve yestecîbu fîhi'd-du'â. ''Duayı bu ayda kabul eder.''
Deminki hadîs-i şerîfte de bu müjde vardı. Allah bu ayda, her gün ve gecede kulun duasını kabul ediyor; duayla çok meşgul olmalıyız.
Yenzurullâhu teâlâ ilâ tenafisiküm fîhi. ''Allahu Teâlâ hazretleri bu Ramazan ayında sizin ibadetlere karşı gayretinizi, koşuşmanızı, aşk ile şevk ile, ibadeti tatlı tatlı yapmakta birbirinizle yarışmanızı memnunlukla seyreder, nazar eyler.'' Ve yubâhî bi-küm melâiketehu. ''Ve sizinle meleklerine övünür.''
''Bak benim kullarıma, siz ‘Kan döken mahlukları mı yaratacaksın, yeryüzünü fesada veren mahlukları mı yaratacaksın?' dediniz; bak içlerinde nasıl mü'min, nasıl ibadet ehli, nasıl âşık-ı sâdık, nasıl irfan ehli kullar var.'' diye meleklerine metheder.
Fe edvallâhe min enfüsiküm hayran. Binaenaleyh Peygamber Efendimiz; ''O halde bu ayda Allahu Teâlâ hazretleri aşkına, onun rızası için hayırlarınızı edâ ediniz. Oruçlarınızı güzel tutun, namazlarını güzel kılın ve diğer hayrât ve hasenâtınızı güzel yapın.'' Demiş.
Hadisin sonuncu cümlesi tehdit;
Fe-inne'ş-şakiyye men haruma fîhi rahmetullahi azze ve celle.
Asıl eşkıyâ, asıl şakî kimdir?
''Bu ayda Allah'ın rahmetine erişememiş, onu kazanamamış kimsedir.'' Asıl eşkiyâ bu kimsedir. Ramazan gelmiş geçmiş ve bu rahmet, irfan, ğufran ayında Allah'ın rahmetine nail olamamış.
Aziz ve muhterem kardeşlerim!
Onun için Ramazan'da çok çok dikkatli olmanızı rica ediyorum ve bu ayda, bir irfan ayı, yani tasavvuf ayında; tasavvufla, irfanla ilgili bazı şeyleri Peygamber Efendimiz tavsiye ettiği için ben de tavsiye ediyorum…
Bir; lâ ilâhe illallah zikrini çok yapın; estağfirullah zikrini çok yapın. Demek ki elinizde tesbih, dilinizde zikrullah olacak; bu bir.
İrfan ayı olduğu için başka neyi çok yapacaksınız?
Duayı çok yapacaksınız; çünkü Allahu Teâlâ hazretleri duaları kabul ediyor. Kulun gece gündüz yaptığı duayı kabul ediyor. Allah'ın ârif kulları çok dua ederler, ama başkalarına dua ederler. Ümmet-i Muhammed'e dua ederler, yakınlarına, dostlarına, tanıdıklarına dua ederler.
Hatta birisiyle konuşuyoruz, ayrılacağımız zaman ne deriz?
''Haydi, Allah'a ısmarladık, gidiyoruz, duanızı bekliyoruz, bizi duadan unutmayın.'' deriz. Mü'minin mü'mine duası çok önemlidir. Bu irfan ayında yapacağınız çalışmalardan birisi de geçmişlerinize, dedelerinize, babalarınıza, ecdadınıza, akrabanıza, ölmüşlerinize-göçmüşlerinize dua edeceksiniz. Hayatta olan çoluk-çocuğunuza, arkadaşlarınıza, ümmet-i Muhammed'e dua edeceksiniz. Biliyorsunuz duanın en makbulü; allahümme'rham ümmete muhammedin rahmeten amme demektir.
Duayı çok yapacaksınız. ''Allah, ümmet-i Muhammed'i her türlü dertten, sıkıntıdan kurtarsın, hayırlara erdirsin, şerlilerin şerlerinden korusun.'' diye dua edin. Çünkü başkasının iyiliği için dua yapmak son derece kıymetli bir şey.
İsteyeceğimiz iki şey var. Ama onu da şu hadîs-i şerîften sonra söyleyeyim.
An Ebî Hureyrete kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem…
Üçüncü ve sonuncu hadîs-i şerîfi okuyorum. Ahmed b. Hanbel rivayet etmiş, Tirmizî; ''hasen hadis'' demiş, İbn Huzeyme, İbn Hibban sahihlerinde rivayet etmişler, bu hadîs-i şerîf Terğip'te de varmış.
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz ne buyurmuş?
Selâsetün lâ türaddü da'vetehum. ''Üç insanın duası reddedilmez, hemen kabul olur.'' es-Sâimu hattâ yuftır ve'l-imâmü'l-âdil ve da'vetü'l-mazlûm yerfa'uhallâhu fevka'l-ğamâmi ve tuftehu lehâ ebvâbu's-semâi ve yekûlu'r-rab ve izzetî le-ensuranneke ve lev ba'de hîn. Sadaka Resûlullah.
Üç kimsenin duası reddolunmaz, kabul olur.
Bir, es-sâim, her oruç tutanın duası makbul olur. Ramazan'a mahsus değil. Başka zaman oruç tutarsa o zaman da makbul olur. Ama biz şu anda Ramazan'dayız, oruç tutmaktayız. Herkese farz olduğu için üzerine farz olan herkes orucu tutuyor. Demek ki oruçluların duası makbul olacak. Bu ayda, bu irfan ayında kendimize ve başkalarına çok dua edelim.
Hattâ yuftıra, ağzı oruçluyken, o oruç tuttuğu, oruçlu olduğu esnada iftar edinceye kadar duaları makbuldür. Onun için vaktimizi boşa geçirmeyelim, dua ile geçirelim. Kendimize, çoluk çocuğumuza, dostlarımıza, ümmet-i Muhammed'e dua edelim.
Peygamber Efendimiz; ''İki şeyi çok söyleyin.'' diyor.
Bir; ''Yâ Rabbi, beni cehennemden uzak eyle, ırak eyle, cehennemden kurtar, âzat eyle.'' diye kendiniz ve yakınlarınız için cehennemden kurtulmayı isteyeceksiniz.
İki; ''Yâ Rabbi, beni cennetine dahil eyle, cemalinle müşerref eyle, selâmına mazhar eyle, Firdevs-i a'lâ'ya dahil eyle, Habîb-i Edîbin'e komşu eyle.'' diye cenneti isteyeceksiniz.
Ne mutlu, bu güzel ayda herkes oruç tutuyor. Kendimize, çevremize ve ümmet-i Muhammed'e çok çok dua edelim.
İkincisi, el-imâmü'l-âdil. Buradaki imam önder demek. Zaten namazda da imam öne geçtiği için, önder olduğundan onun adı da imam oluyor. el-İmâmü'l-âdil deyince buradan anlıyoruz ki adaletli önder, devleti yöneten önder.
Camide namazı kıldıran kişi değil de adaletli görevli kimdir?
Yöneticidir. Yönetici olan, idareci olan hükümdar, önder, devlet başkanı, reîsicumhur, bakan, başbakan -kimse yönetim görevinde olan- adaletli hükümdarın duasını da Allah hiç reddetmez, hemen kabul eder.
Onun için hükümdarların adaletle hareket etmesi lazım. Allah'ın, duası müstecâb kullarından olabilmesi için, Hz. Ömer gibi, Ömer b. Abdülaziz gibi, tarihteki mübarek adaletli hükümdarlar gibi… Çok sevdiğim kimseler var, mesela; o Malazgirt zaferini kazanan merhum Alparslan. Daha nice böyle adaletle tanınmış yöneticiler var. Allah onların da dualarını kabul ediyor, seviyor.
Ve da'vetü'l-mazlûm. ''Allah, zulme uğramış insanın duasını da kabul eder.'' Duası reddedilmez. Yerfa'uhallâhu fevka'l-ğamâmi. ''Allah onun duasını bulutların üstüne çıkartır, yükseltir.'' Ve tuftehu lehâ ebvâbu's-semâi. ''Ve göğün kapıları bu mazlumun duası için hemen açılır. '' Ve yekûlu'r-rab azze ve celle. ''Allahu Teâlâ hazretleri, âlemlerin Rabbi, Mevlâmız buyurur ki:'' Ve izzetî. ''İzzetime and olsun ki'' Le-ensuranneke. ''Mutlaka sana yardım edeceğim. Ey mazlum, o zalimden senin intikamını alacağım, sana mutlaka yardım edeceğim.''
Ve lev ba'de hîn. ''Hikmetim icabı, herhangi bir sebepten, artık sebebini kendisi bilir, biraz zaman geçse bile.'' Gecikse bile, gecikme yoktur da bir sebebi vardır, bir zaman fasılasından sonra bile olsa sana yardımcı olacağım ey mazlum, diye Allahu Teâlâ hazretleri kendi izzetine yemin eder.
Aziz ve sevgili kardeşlerim!
Demek ki zulmetmemeye de dikkat etmeliyiz. Zulmetmenin iki çeşidi var, onu da söylemeden geçemeyeceğim. İnsanın bir başkasına zulmetmesi vardır; işte eziyor, üzüyor, hakkını alıyor, dövüyor, sövüyor... Bu, başkasına karşı zalim, başkasına zulmediyor.
Bir de kendisine zulmetmesi vardır.
İnsanın kendisine zulmetmesi nedir? Eline bıçak alıp, göğsüne jilet alıp cart curt yırtması mı?
Hayır, günah işleyen kimse kendisine zulmediyor.
Zâlimun li-nefsihî; Kur'ân-ı Kerîm böyle kimselerden ''kendi nefsine zulmeden'' diye bu tabirle bahsediyor.
Kendi nefsine zulmeden günah işleyince nasıl zalim oluyor?
Çünkü günah işleyince cezasını çekecek; cehenneme atılacak, cayır cayır yanacak. Böylece kötü bir duruma düşmesine kendisi sebep olduğundan kendisi kendisine zulüm etmiş oluyor. Demek ki zalim olmaktan kaçınmalı. Hem başkasına zulmetmekten kaçınmalı; eza, cefa, cevr, baskı, dövme, sövme yapmamalı, hem de kendisine zulüm yapmamalı. İnsan günah işleyip de başını âhirette derde sokmamalı.
Aziz ve sevgili kardeşlerim!
Allahu Teâlâ hazretleri her şeyin çok çok tatlı bir şekilde cereyan ettiği bu güzel ayda, bu mâh-ı ğufrânda mağfiret olunmayı nasip etsin.
Bu mâh-ı Kur'ân'da Kur'ân-ı Kerîm'in şefaatini kazanmayı nasip etsin. Kur'ân-ı Kerîm'le güzel güzel meşgul olmayı, teravihlerde, mukabelelerde Kur'ân-ı Kerîm'i dinlemeyi nasip etsin.
Ve bu mâh-ı irfânda, irfana ermeyi, mârifetullaha ermeyi, Allah'ın sevgili kulu olmayı, dostları arasına katılmayı nasip eylesin.
Allahu Teâlâ hazretleri dualarla, zikirlerle, Kur'an'la vakit geçirip, bu ayı güzel değerlendirip, rahmete nail olup, bu aydan kârlı çıkmayı cümlemize nasip eylesin.
Size kıtalar arası uzaklardan, güney yarımküreden sevgiler, saygılar. En içten, en halis duygularla dualar ve temenniler ederim.
es-Selâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtuhû.