es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!
Aziz ve sevgili dinleyiciler,
Allahu Teâlâ'nın selamı, rahmeti, ihsânı, ikramı dünyada ve âhirette üzerinize olsun. Mübarek ramazan ayına girdik, oruç tutuyoruz. Allah bu güzel ayın her türlü mânevî ikramâtına, cümlenizi sevdiklerinizle beraber erdirsin. Sebeb-i mağfiret eylesin, sebeb-i duhûl-i cennet eylesin. Bu Ramazan'daki ibadetleriniz cennete girmeye vesile olsun. Nice nice Ramazan'lara da sağlıkla, afiyetle, dostlarla, sevgililerle erişmeyi Cenâb-ı Hak nasip eylesin.
Oruç çok güzel bir ibadet.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Buhârî'nin Müslim'in, Tirmizî'nin, Neseî'nin, Ahmed b. Hanbel'in, Tahâvî'nin rahmetullahi aleyhim ecmaîn -çok kıymetli hadis âlimleri bunlar - Ebû Saîd el-Hudrî hazretlerinden rivayet ettikleri bir hadîs-i şerîfte şöyle buyuruyorlar:
Men sâme yevmen fî sebîlillâhi ba'ade'llâhu beynehû ve beyne'n-nâri bi-zâlike'l-yevm seb'îne harîfâ.
"Kim Allah yolunda fî sebîlillâh bir gün oruç tutarsa Allahu Teâlâ hazretleri bu gün hürmetine bu günün sevabı, mükâfatı olarak bugüne karşılık olarak onunla cehennemin arasını 70 mevsim, 70 bahar uzaklığı kadar –harif; ilkbahar demek ama bir bahardan bir bahara bir sene olduğu için 70 sene denmek isteniyor, 70 bahar demek, 70 sene- cehennemle arasını 70 sene uzaklığa kadar uzaklaştırır ve cehennemden kurtuluşuna vesile olur. Geçmiş günahları affolunur."
Geçtiğimiz haftaki hadîs-i şerîfte okuduğumu hatırlıyorum. Sonra başka rivayetler var. İbn Asâkir, Câbir radıyallahu anh'ten rivayet etmiş:
Men same yevmen fî sebîli'llâhi azze ve celle celâlühû beyne ve beyne'n-nâr seb'a hanadika külli handekın kemâ beyne seb'i semâvâtin ve seb'i aradîn.
Bilgiler burada da aynı noktaya geliyor. Hadîs-i şerîfler birbirlerini teyit ediyor Efendimiz buyuruyor:
"Kim Allah yolunda fisebilillah bir gün oruç tutarsa Allah onunla cehennemin arasına yedi tane hendek koyar yani cehennemi uzaklaştırır."
Hendekler, büyük mani. "Düşman gelmesin." diye Peygamber Efendimiz hendek kazdırdı, savunmayı öyle yaptı. Böyle korunmak için Cenâb-ı Hak 70 tane hendek yaratır. Her hendeğin arası, her bir hendek yedi semâvat, yedi kat gök ve yedi kat yer gibi. O kadar geniş. Yani bu güzel ay; günahlardan kurtulmaya, cehennemden kurtulmaya, uzaklaşmaya, cennete yaklaşmaya, iyi kul olmaya vesile olmuş oluyor.
Yalnız burada önemli olan, çok önemli olan, ilk günden beri söylediğim her vesile ile geçtiğimiz yıllarda da hatırlattığım bir husus var; yapılan şeyin güzel olması lazım. Çürük çarık olmaması lazım, eksik gedik olmaması lazım, tam olması lazım, mükemmel olması lazım. Zaten müslümanın her işinin mükemmel olması gerekiyor. Hüsn ile olması gerekiyor.
Hüsn ne demek?
"Güzellik" demek, güzel olması gerekiyor. İbadetin, kulluğun, mesleğin güzel olması gerekiyor, mesleğindeki ortaya koyduğu eserin güzel bir eser olması gerekiyor, yaptığı her işin güzel olması gerekiyor.
Buna ne diyoruz?
İhsan, yani "güzel yapmak, hüsn'lü yapmak. İhsan da hüsn mastarından çıkmış if'al bâbında.
Ramazan orucunun tutulması, o sevapları kazandırıyor ama ne şartlarla?
Ebû Saîd el-Hudrî hazretlerinden -radıyallahu anh- sahabeden bu zât-ı muhterem.
İbn Abdilber, İbn Hibban, Hulvânî, Beyhakî gibi alimlerin Ahmed b. Hanbel gibi alimlerin rivayet ettiği bir başka hadîs-i şerîften bunun biraz daha teferruatını öğreniyoruz. Onu okuyayım, anlatayım.
Men sâme Ramadan fe-arafa hudûdehû ve yetehaffazü mimmâ yenbeğî en yetehaffeze minhü küffire mâ kablehû. "Kim Ramazan'ı oruçlu olarak geçirir, orucunu tutarsa hadlerini bilirse…"
-Hudut; "hadler, sınırlar" demek. Bir işin nasıl yapılacağını belirleyen çizgiler var, sınırlar var, onun aşılmaması lazım. O aşıldığı zaman "Haddi tecavüz etti." demek, olmayacak bir iş yaptı, taşkınlık yaptı, bozdu demek.-
Orucun çizgilerini sınırlarını yani hududunu bilip onları çiğnememek. Onların ötesine geçmemek.
Ve yetehaffazu. "Ve kendisini korumak." Mimmâ yembeğî en yutehaffaze minhü. "Nelerden korunulması gerekiyorsa onlardan kendisini korumak."
Şimdi burada men sâme Ramadân ve arafe hudûdehû diyor sonra yetehaffazü denmiş herhalde burada "y" var ama tehaffaza mâzi olsa daha uygun olur. Herhalde mimmâ yenbeği en yutehaffaza minhü ikinci yutehaffaza'ya bakarak belki hattat bir kalem hatası yapmış olabilir. Sakınılması gereken her sakıncadan, çekinceden, günahtan, haramdan, haddi aşma, tecavüz, azgınlık ve taşkınlıktan korunursa, kendisini korursa, o durumlara o hatalara düşmezse bu Ramazan orucunu tutan kimse sınırları iyi bilip de sakınması gereken şeylerden güzel sakınırsa o zaman geçmiş günahları affolunur.
Demek ki orucun güzel tutulması isteniyor, tarif ediliyor. Peygamber Efendimiz böyle bildiriyor. O bakımdan orucun sınırlarını, çizgilerini, şartlarını, oruçluyken nelerden sakınılması gerektiğini, bütün kardeşlerimizin çok iyi bir şekilde öğrenmesi lazım. Zaten herhangi bir işi yaparken kardeşlerimizin yapacakları iş hakkında bilgi sahibi olması gerekir.
Diyelim ki bir ticaret yapacak, diyelim ki bir mal alıp satacak, diyelim ki bir yere seyahat edecek önceden oralar hakkında, o iş hakkında bilgi edinmek bilgili olmak iyidir. Hatta öğrencilerin derse başlamadan önce hocadan o gün hangi konuyu anlatacağını önceden öğrenerek o konuyu hazırlanarak okula gitmesi uygun olur. Hocası, öğretmeni, öğreticisi, muallimi o zaman az çok bildiği bir konuyu anlatmış olacak; o zaman aklına daha iyi girecek. Bir de anlamadığı yerleri sorma imkânı olacak. O bakımdan daima bir usul olarak, önemli bir usul olarak, yapacağı iş hakkında kardeşlerimin önceden araştırma yapmasını kitap karıştırmasını inceleme yapmasını tavsiye ederim.
Ramazan'a geliyoruz. O zaman "Ramazan orucu nasıl tutulur?" diye bütün ilmihal kitaplarındaki Ramazan bahsini okumalı. Bütün hadis kitaplarındaki Ramazan'la ilgili hadisleri okumalı, Kur'ân-ı Kerîm'deki oruçla ilgili âyetleri bilmeli; ona göre ayağını denk almalı.
Hacca gidecek. Ramazan bittikten iki ay sonra kurban bayramı gelir. Tavsiye ederim; hacca gidecek kardeşlerim şimdiden hac kitaplarını okusunlar, haccın âdâbını öğrensinler. İmam Gazzâlî gibi. "İbadetlerin Allah tarafından kabul edilmesi için ne gibi mânevî şartlar gerekli, ne gibi gönül şartları gerekli" bunları yazan kitaplardan okuması, iyice hazmetmesi, yaptığı işi bilerek yapması uygun olur.
Biz de âcizâne ilk evlendiğimiz zaman hemen "Bir çocuk nasıl bakılır, nasıl büyütülür?" diye ilgili kitapları almıştık, tekrar tekrar okumuştuk. "Daha çoluk çocuk sahibi olmadan bakımı hakkında bilgi sahibi olalım da sonradan bir yanlışlık yapmayalım." diye. Bazı tecrübesiz anneler babalar çocuklarına iyi bakamıyorlar, ölümüne sebep oluyorlar. Mesela hatırlıyorum bizim bir hoca kardeşimiz bana kendi memleketinde yaşanmış bir hadise nakletmişti:
Anne çocuğunu doktora getirmiş ama çocuğun derisi kaplumbağa derisi gibi olmuş, pörsümüş. Çektiği zaman öyle kalıyor. Yani içinde su kalmamış; çocuğun bütün suyu gitmiş. Çünkü çocuk ishalmiş; son kerteye, son raddeye geldiği zaman doktora gitmişler. Doktor, çocuğun annesine;
"Hanım! Sen bu çocuğun ağzına hiç su vermedin mi?" demiş.
İshalde en mühim şey, su kaybı oluyor. Tabi su kaybı olunca da suyun telafi edilmesi, tedarik edilmesi lazım. Bol bol su verseydi böyle olmayacaktı. Annenin bilgisizliğinden dolayı çocuk kurtulamamış maalesef.
İshal olunca çocuğa su verilmesi gerekir. İshal önemlidir. Bazıları bazı hastalıkları önemsemiyor; iyice yatağa esir duruma düşmeden veyahut yürümeyecek hâle gelmeden veya düşüp bayılıp sedyelik olmadan doktora gitmiyor. Çok yanlış, çok yanlış, çok yanlış!
Bilmiyorum kardeşlerimiz hala devam ettiriyorlar mı? Doktor kardeşlerimizden bir oda rica etmiştim; nöbetleşe oraya gelsinler, Allah rızası için isteyenleri fakirleri, cemaatimizi, ihvanımızı muayene etsinler. Sağlıklıyken muayene etsinler, hastayken değil sağlıklı bir insanı muayene etsinler:
"Gel bakayım seni bir muayene edeyim. Kanının basıncını bir ölçeyim, nasıl? Kalbin nasıl? Şekerin yüksek mi? Bir şikâyetin var mı?"
Bazı insanlar kendisini sağlıklı sanıyor da aslında hasta oluyor, bilmiyor. Sonradan da iş işten geçmiş oluyor. Rahmetli Mustafa kardeşimiz de nur içinde yatsın cümle ihvanımıza bu vesile ile bu mübarek Ramazan'da Cenab-ı Mevlâ'dan Rabbü'l-âlemîn er-hamü'r-rahimîn Mevlâ'mızdan rahmet diliyorum nur içinde yatsınlar, kabirleri nur dolsun, ruhları şâd olsun. Doktora gittiği zaman, gençti, delikanlıydı, ateşliydi, hareketliydi, kendisini sağlam sanıyordu ama vücudu gitmiş. Artık tamir edilemeyecek, yükü çekemeyecek hâle gelmiş.
Doktor; "Yahu Kardeşim! Sen dağ başında mı yaşadın? Hiç doktor, hastane olmayan bir diyarda mı yaşadın? Hiç kendini muayene ettirmedin mi?" demiş.
Halbuki dikkat etseydi tedavi edilmeyecek hastalık yok. Her hastalığı Cenâb-ı Hak indirmiş, devasını da indirmiş. Dikkat etmek lazım. "Şartlarına riayet etmek gerekir." deyince şartlarını önceden bilmek lazım. Yapacağı şey hakkında önceden bilgi sahibi olmak lazım.
Seneler önce fakültedeyken beni Güney Afrika'ya çağırmışlardı. "Gelsin bize İngilizce vaaz versin." diye. Ben hemen aldım ansiklopedilerden Güney Afrika Cumhuriyeti'ni okudum; "Neresiymiş, neyin nesiymiş, ne kadar müslüman varmış?" diye ama hayret ettim. Ansiklopediler "Güney Afrika'da müslüman var." diye göstermiyor. "Şu kadar puta tapıcı var, bu kadar şu dinden var, bu kadar şu dinden var." diye azınlıkları, çoğunlukları söylüyor ama müslümanın sayısını es geçmiş. Es geçmek musiki tabiri yani susmuş bir şey söylememiş. Nota olmayan yere "es" koyuyorlar. Türkçe'de "sükut" mânasına da geliyor, İngilizce'de silent "sessiz olmak" demek; herhalde birbirine denk düşmüş.
Halbuki Güney Afrika'da bir hayli müslüman var; dernekleri, neşriyatları var, çok güzel, kıymetli eserler neşrediyorlar. İşte o vesileyle ansiklopediye bakınca bir şey öğrendim; bu ansiklopediler terceme olduğu için doğru bilgileri, tam bilgileri vermeyebiliyorlar. Kendi işimizi kendimiz görsek, araştırmaları kendimiz yapsak neler bulacağız, neler bileceğiz. Eğer böyle araştırma yapan insanlar olsak elimizde ne kadar fırsatlar olduğunu göreceğiz.
O kadar fırsat, o kadar imkân var ama kardeşlerimiz içlerine kapanmışlar; sözleri dinlemiyorlar, tavsiyeleri tutmuyorlar, gösterilen işaretlere de koşmuyorlar. Halbuki ateşli, hareketli, faal, cevval olmak lazım.
Enes radıyallahu anh'ten Deylemî hazretleri ve Hâkim Müstedrek'inde neşretmiş ve kaydetmiş ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuşlar:
Erbaun men faale hünne kaviye alâ siyâmihî en yekûne evvelü fıtrihî alâ mâin ve lâ yedau's-sehûr ve la yedeu'l kâile ve en yeşümme şey'en minti.
Bu hadîs-i şerîf yine oruç konusuyla ilgili. Oruç tutmakla ilgili Peygamber Efendimiz'in bazı tavsiyelerini bize bildiriyor.
Nedir bu tavsiyeleri?
Anlayacağız.
Erbaun. "Dört şey vardır." Men faale hünne. "Bu dört şeyi kim yaparsa." Kaviye alâ sıyâmih. "Orucuna güç yetirir, kuvvetli olur, yapmaya muktedir olur, orucunu sağlam tutabilir, dinç olabilir."
Elhamdülillah dünyanın her yerinden kardeşlerimiz sesimizle dinliyorlar.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem "Dört şey vardır ki kim onları yaparsa orucuna kuvvet kazanır."
Bayılmaz, halsizleşmez orucunu sağlam sağlam, kuvvetli kuvvetli tutar.
En yekûne evvele fıtrihî alâ mâ. "İlk orucunu bozması su ile olursa."
Zemzem varsa zemzemle içmek daha güzel. Zemzem yoksa hurma da güzel, Suud'da umreye gitmiş olanlar zemzemle hurmayla açıyorlar ama sair kimseler suyla orucunu açarsa bu da orucuna kuvvet kazandırır. Yalnız bir şeyi ben kendim tecrübeme dayanarak size hatırlatmak isterim; su soğuk olmayacak yani "Hararet bastı." deyip buzdolabından suyu alıp bir bardak suyu midenize indirirseniz biraz sonra hasta olursunuz. Yatağa bile düşersiniz, boğazınız şişer, sesiniz kısılır. Suud'da bile olsanız, Arabistan'da bile olsanız böyle olabilir. Su soğuk olmayacak; hele boş mideye, aç karnına soğuk su olmayacak. Aksine sıcakta ısınmış ılık bir su olacak ki soğutulmamış bir su olacak ki mideye dokunmasın.
Ve lâ yedeu's-sahûr. "Oruçlu sahuru terk etmeyecek."
Umumiyetle gecesi kısa olan yerlerde kardeşlerimiz; "Sahura kalkmayayım; işte akşamdan yerim, dayanırım." diyorlar. Bu doğru değil. Çünkü sahura kalkmayı Peygamber Efendimiz tavsiye ediyor; "Sahurda bereket vardır." diyor. Hayır var, bereket var, mânevî fayda var, sevap var.
Sahura kalktığı zaman teheccüd namazını kılacak. O vakitlerde uyanık olmak, dua etmek çok sevap. Onun için sahurun önemli bir iş olduğunu unutmamak lazım.
Sahur bizim ile başka milletlerin oruçları arasında önemli bir farklılıktır; biz sahura kalkarız. Gecenin o vaktinde kalkmak da nefsi ıslahın bir yoludur. Oruçla nefis ıslah oluyor; bir de terbiye oluyor. "Hadi bakalım, o vakitte kalk da nefsin uyku bakımından da terbiye olsun." diye düşünmeli.
Orucun kuvvetli ve iyi tutulması için de sahura kalkmak lazım. Sahurda bir şeyler yenildiği için elbette herkes kabul ediyor, edebilir, doğru anlayabilir, Efendimiz'in sözlerinin doğruluğunu tasdik eder.
En lâ yedea's-sahûr ve lâ yedau's-sahûr. "Sahuru terk etmeyecek."
Bu en başında geçti.
En yekûne evvelü fıtrihî alâ mâ ve ellâ yedea. mânasına olduğundan ben üstün okudum. Yine öyle o takdirce ve lâ yedau'l-kaile kaileyi de terk etmeyecek.
Kaile ne demek?
Kaf elif hemze lam te kâile, kaile; "gündüz uykusu" demek. Öğleden önce veya öğle namazından sonra oruçlu bir ara uyursa rahat eder.
Bu arada söylememiz lazım; müslüman, bir kere sabah namazında camiye gidip namazını camide kılmaya dikkat eder. Daha iyi müslüman sabah namazından önce sahurda kalkmış olur, teheccüd namazı kılar. Demek ki gece daha bitmeden, sabah girmeden uyandı. Teheccüd namazını kıldı, camiye gitti, sabah namazını kıldı. İyi müslüman olduğu için işrak vaktine kadar da bekledi, sonra dükkânı, işi gücü varsa oraya gitti. Öğle vakti olduğu zaman artık onun gününde bayağı bir faaliyet olmuştur, bir kaç saat çalışmıştır. Bir ara da uyuyacak.
"Ben memurum."
Tamam, sen de dairende uyukla. Ayağını biraz masaya koy, arkaya sandalyene yaslan, gözlerini kapat. 15-20 dakika hareketsiz, sessiz, gözün kapalı dur. Hele bir de uyku gelir de bir dalar çıkarsan bu gündüz uykusu çok faydalı. Hem insana sıhhat kazandırır hem de gece ibadetine kuvvet verir. Orucu da kolay tutar insan.
Onun için kaile denilen kaylule de deniliyor buna, çok faydalıdır. Bunu yapana kailün deniliyor ve hüm kailün "onlar gündüz uykudayken" demek. Âyet-i kerîmede geçiyor. Gündüz uykusunu da bir ara uyuyacak; memur da olsa işçi de olsa usta da olsa namazını kıldıktan sonra bir kenarda biraz dinlenecek. Zaten Ramazan'da yemek olmadığı için başkalarının yemek vaktinde bu biraz uzansa çok iyi olur.
Ve en yeşümme. Bakın burada yine en geldi.
Ve en yeşümme şey'en min tîb. "Güzel kokudan da bir şeyi koklarsa güzel koku koklarsa."
Güzel koku da insanın ruhunu rahatlandırır, gönlünü açar; güzel kokuyu da Peygamber Efendimiz tavsiye buyuruyor. Oruçlunun oruç tutmasına yardımcı olur. Onun için bu hususlara mümkün olduğu kadar siz de riayet etmeye çalışın. Orucunuzu neşe ile neşat ile tatlı tatlı, rahat rahat, dinç dinç tutarsınız. İbadetin neşat ve dinçlik ile yapılması, şevkle yapılması iyi olur. Teravihte uyuklamazsınız, güzel olur.
Bu güzel şeylerin yanında bir de bazı tehlikelere karşı sizi uyarmak istediğim için sonuncu hadîs-i şerîfi; yapılmaması gereken işlere dair olan bir hadisten seçtim. Deylemî Firdevs kitabında Enes radıyallahu anh'ten rivayet etmiş:
Hamsün yüfattirne's-sâimûne ve yenkudne'l-vudû' el-kezibü ve'l-gıybetü ve'n-ni'metü ve'n-nazaru bi'ş-şehveti ve'l-yemînü'l-kazibe.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu dikkat etmemiz gereken hadîs-i şerîfinde şöyle buyuruyor:
Hamsün. "Beş şey vardır." Yüfettırne's-sâimûne. "Oruçlunun orucunu sanki iftar etmiş gibi, bir şey yemiş gibi bozar, sevabını kaçırır."
Yemek yemese, su içmese bile bunları yaptı mı sanki iftar etmiş, bir kenarda bir şey atıştırmış gibi orucunu bozar. Bozar demekten maksat, bozmuş gibi sevabını kaçırır.
Neden "Bozmuş gibi sevabını kaçırır." diyorum da doğrudan doğruya yüftirne's-sâimûne "Oruçluya iftar ettirmiş gibi olur." diye terceme etmiyorum?
Çünkü bir insan, günahlı bazı şeyleri yapmış olsa bile oruçluyken yine akşam vaktine kadar bekleyecek. "Benim artık orucumun sevabı kalmadı, bozuldu." diye orucunu bozduğunu düşünerek bir şeyler atıştırırsa o zaman 60 gün ceza yer, 61'i hak eder. Onun için o da önemli.
Bir şeyi daha hatırlatayım; yanlışlıkla, bilmeden, unutarak bir su içmiş, yemek yemiş, sonradan; "A ben oruçluydum !" diye aklına gelmişse orucu bozulmaz ama "Orucum bozuldu." diye ondan sonra bilerek yerse o zaman 61 gün oruç tutması gerekir. İşte bunlar incelikler; bunları ilmihal kitaplarından okuyup bu durumlara düşmemeye dikkat etmek lazım.
Bu beş şey, orucun sevabını alır götürür; hayrı bırakmaz.
Başka?
Ve yenkutne'l-vudû. "Abdesti de bozar."
Abdestin de sevabı kalmaz. Adam abdestliydi ama sanki abdestli değilmiş gibi sanki abdestini bozmuş gibi olur. Çok ilginç!
Onda da hayır bırakmaz. Oruçta da hayır bırakmaz, abdestte de hayır bırakmaz. Tabi çok korkunç.
Neymiş bu şeyler?
Oruçlu yalan söylüyorsa orucun da sevabı gider, abdestinin de bereketi gider. Orucun da, abdestin de bereketi gider. Oruçlu, oruçlu ama senin orucun işte öyle oruç. Abdestli, evet abdestli ama sanki bozmuş gibi; iyi bir şey değil. Yalan söylemeyecek, müslüman dürüst olacak.
Üç yerde yalan söyleniyor; harpte, iki kişinin arasını ıslah etmek ve onları barıştırmak için bir de karı kocanın birbirlerine karşı gönlünü almak için söylediği sözler.
"Sen aslansın, bir tanesin." vesaire.
Bir tane değil ama bir tane denilir. İşte "Ay gibisin, güneş gibisin." neyse.
Acaba yalan mı söylüyorum? Dobra dobra mı söyleyeyim "çirkinsin" mi diyeyim, "Nasılsın kör kadın?" mı diyeyim?
Hayır! Öyle şey yok. Gönül almak uygun olduğundan gönül yıkmamak esas olduğundan orada caiz oluyor. Başka yerde müslüman yalan söylemez.
Harpte de caiz oluyor.
Düşmana sır mı verecek?
İki kişinin arasını düzeltmekte de caiz oluyor.
Başka yerde yalan çok fena!
İşte görüyorsunuz oruçlunun orucunun sevabını, hayrını, bereketini alıp götürüyor, mahvediyor. Abdestlinin abdestinin bereketini götürüyor. O abdestle de kıldığı namazdan sanki abdestsiz gibi bir şey kazanamaz.
Neden?
Çünkü yalan söylüyor. Bu bir, yalan bir.
İkincisi ve'l-gıybetü. "Gıybet etmek de orucun sevabını, bereketini; abdestin faziletini, bereketini götürür."
Gıybet nedir?
"Bir müslümanın, bir kimsenin arkasından; bir ayıbını, kusurunu ortaya atıp sohbet mevzuu yapıp konuşmak, söylemek."
"İşte o Ahmet var ya işte o ya, kardeşim, geçen gün bir de baktım ki çarşıda şöyle yapıyordu, ya tüh vah vesaire."
İyi, tamam, doğru, yalan söylemiyorsun, öyle ama ne diye bir kardeşinin ayıbını sohbetinin konusu yapıyorsun? Niye aleyhinde konuşuyorsun?
Sen ilk önce ona gittin mi?
"Kardeşim! Ben seni şöyle gördüm; böyle yapman doğru değil. Ben seni İslâm namına ikaz ediyorum. Kimseye bir şey söylemedim, söylemem ama senin bu yaptığın da ayıptır." dedin mi?
Demedin. Arkasından gıybet ediyorsun, aleyhte arkasından dedikodu yapıyorsun. Bu da çok günah; sevapları kaçırıyor, bereketleri izale ediyor.
Ve'n-nemîmeti.
Nemime nemmamlık demek. Eski kitaplarda "kovuculuk" diye terceme edilirdi. Kovuculuğu da kimse bilmez.
Ne demek?
Nemmamlık, nemime; "birisinin lafını, sana söylediği sözünü, sırrını gidip ötekisine nakletmek."
"Ahmet sana şöyle dedi, Hasan sana şöyle dedi benden duymamış ol."
İşte senden duyuyorum. Ne demek benden duymamış ol?
"Vallahi, o seni hiç sevmiyor, senin aleyhinde şöyle dedi."
Eyvah! "Sen onun sözünü buraya getirdin, taşıdın." diye bu adam ona kızacak, gidecek belki kavga edecek. Bu doğru değil, laf taşımak doğru değil! Buna "nemime" deniliyor, bu da çok büyük zararlı bir şey; üç etti.
Yalan, gıybet, kovuculuk, laf taşıyıcılık. Gıybet, aleyhte arkadan konuşma, yalan söyleme, birisinin lafını sırrını ötekisine taşıma.
Ve'n-nazarı bi'ş-şehveti. "Şehvet ile bakmak."
Şehvetle bakmak da orucun faziletini, bereketini yok eder, tüketir bitirir, kül eder yakar, savurur gider. Abdest ve namazın da tadını, bereketini bırakmaz.
Ve'n-nazaru bi'ş-şehveti. "Şehvet ile bakmak."
İslâm'da niye böyle bir bakışa bu kadar büyük ceza geliyor?
Çünkü İslâm, kötülükleri oluşturmadan engellemeye çalışır. Oluştuktan sonra düzeltmesi zor olduğundan oluşturmamayı esas alır.
Onun için başkasına, nâmahreme bakmamayı esas koymuştur, örtünmeyi esas koymuştur, emretmiştir. Örtünecek ki karşı tarafı kendisine baktırmayacak. İhtilatı men etmiştir; hanımlar ayrı beyler ayrı, kadınlar kısmı, erkekler kısmı... camide hanımların arkada, erkeklerin önde olması esası vardır.
Bunların hepsi daha büyük kötülükleri önceden engellemek içindir. İslâm'da kendisine helal olmayan, mahremi olmayan kimseye bakmak yoktur. Evlenince pekâlâ ama evlenmeyince hayır! İslâm böyledir.
Onun için İslâm, bakışı engelliyor. Kendisi bakmayacak, bu bakmayacak. Öbür tarafa da örtünmeyi emrediyor, örtünecek. Bir evin camından içeri bakmak, kapısından bakmak, izinsiz içeri girmek gibidir. Gözler de zina eder. Bakmak doğru değil, bakılacak yerlerini açık bırakmak karşı taraf için doğru değil; örtünmek esas.
"Başörtüsü yok eğer şöyle başının altından bizim eski usul bağlanırsa ona evet de öyle bağlanmaz da şöyle bağlanırsa ona hayırmış!"
Böyle saçma şey olmaz!
Herkesin giyim tarzının inceliklerinden sana ne?
Evet, bazıları niye öyle örtünmüyor da başka türlü örtünüyor? Bunu izah etmek lazım. Ben bizimkilerden biliyorum, yakınlarımdan biliyorum; o başörtü zamanla üst taraftan kayıyor, arkadan kayıyor; görünmemesi gereken saçlar görünüyor. Bunun kaymaması için belli şekiller düşünülüp uygulanmış. Mısır'da başka türlü, Pakistan'da başka türlü, Malezya'dakiler başka türlü çok güzel şekiller uygulamışlar. Bir şekilde işte türban bağlamak tarzında boynunu da kapatıyor vesaire.
Nasıl örterse örter. Allah'ın emrini yerine getiriyor. "Başınızı açmayın, ziynetlerinizi yabancılara göstermeyin." diye hanımlara emir olduğundan kapatıyor. Erkeklere de böyle emir; o da bakmayacak.
"Peki, hocam! Kadınların bakışına yasak yok mu?"
"Ona da yasak var. Kötü bakış, şehvetle bakış kadın için de erkek için de yasak. Orucun bereketini, sevabını kaçırır, abdestin bereketini götürür; dört.
Ve'l-yemînü'l-kâzibetü. "Yalan yere yemin de böyledir."
Orucun bereketini götürür, abdestin hayrını bereketini götürür. Bazen mahkemelerde oluyor. O çok fena! Birisinin hakkı, o yalan yeminle çiğneniyor, haksızlık yapılmış oluyor, adalet bozuluyor, adalet işletilmemiş oluyor, tahrip edilmiş oluyor; bu çok fena!
Bazen de günlük olaylarda oluyor; kişi annesine yalan söylüyor, eşine yalan söylüyor, arkadaşına yalan söylüyor, çocuğuna yalan söylüyor. O kadar hayatın içine girmiş ki bu yalan konuşmak, sabahtan akşama günlük konuşmaları kameraya çektikten sonra şöyle bir akşamüstü izlesek ne kadar yalan konuştuğumuz günlük hayatımızın içine ne kadar yalanın girdiği anlaşılır.
Müslümanın konuşması nasıl olacak?
Doğru olacak, dürüst olacak, yalansız olacak, dobra dobra olacak. Ya hayır söyleyecek ya susacak ama yalan söylemeyecek hele yalan yere yemin hiç etmeyecek. Hele hele bir de şimdi insanlar alışmış, her şeye "vallahi billahi" diye yemini basıyor.
Bu oyuncak mı?
Yalan olarak karşı tarafı kandırmak için söylediğin o söze "vallahi" deyince ne yapmış oluyorsun sen?
"Allah'a yemin ediyorum ki" diyorsun; o yalanına Allah'ı ortak ediyorsun, şahit gösteriyorsun. Allah'ın hatırını, Allah saygısını sömürüyorsun, istismar ediyorsun.
Öyle şey olur mu?
Kesinlikle olmaması lazım! Bu yalan yere yeminin de olmaması lazım.
Bunlar muhtemelen Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz'in "Dinleyenler anlasın." diye verdiği bariz misallerdir. Biz bunların arkasına "vesaireyi" ekleyebiliriz.
Bunlar ve bunun gibi kötü davranışlar ve huylar orucun sevabını, abdestin bereketini götürebilir. İnsan orucundan bir sevap kazanamaz; abdestinden, kıldığı namazdan bir ecir, sevap kazanamaz. Halbuki usulüyle olsaydı neler kazanacaktı, ne kadar mükâfatlar alacaktı; hadîs-i şerîflerde ne kadar mükâfatlar var.
"Hocam! Biz o hadîs-i şerîflerdeki mükâfatları duyuyoruz da bakıyoruz bize hiç verilmiyor galiba, hiç emaresini görmüyoruz."
Evet, verilmiyor; çünkü işte siz böyle yapıyorsunuz. Hatalı hareket ediyorsunuz. İbadetlerin kabul olması sebeplerini düşünmüyorsunuz, kabul olmamasına sebep olacak işleri de bol bol yapıyorsunuz. Yalan yere yemin, laf taşıma, gıybet, dedikodu, gözü harama baktırmak, harama dikmek vesaire vesaire vesaire… Kötü şeyleri dinlemek, söylemek ve işlemekle hayat geçiyor. Sonunda çok büyük zarar, hüsran ve pişmanlık olur.
Allahu Teâlâ hazretleri şu güzel ayda şu zalim nefislerimizi hizaya getirmeyi, terbiye etmeyi; olgun, kâmil, tatlı, hayırlı, sevimli, güzel müslüman olmayı cümlemize nasip eylesin.
es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekatüh!