es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!
Aziz ve sevgili Akra dinleyicileri,
Cuma konuşmama başlıyorum.
Bu Cuma konuşmamın konusu, Ramazan'la ilgili olacak.
Oruç temel ibadetlerden, çok mühim ibadetlerden birisidir, Ramazan ayında tutulur. Çünkü bu hususta âyet-i kerîme var. Bakara sûresinin 183, 184 ve 185. âyet-i kerîmesi Ramazan orucunu farz kılan ve nasıl tutulacağını bildiren âyet-i kerîmelerdir. Teberrüken besmeleyi çekerek mübarek kelimelerini okuyalım.
Bismillâhirrahmânirrahîm. Yâ eyyühe'llezîne âmenû kütibe aleykümü's-siyâmu kemâ kütibe ale'llezîne min kabliküm le-alleküm tettekûn.
Bu 183. âyet...
Eyyâmen ma'dûdât diye başlayan 184. âyet...
Şehrü ramadân ellezî ünzile fîhi'l-kur'ân diye başlayan da 185. âyet...
Üç âyet peş peşe. Ramazan günü ve Ramazan orucuyla ilgili Bakara sûresinin âyet-i kerîmeleri inince Ramazan orucu müslümanlara farz olmuş oldu. Kısaca mealini aktaralım.
Arapça bilmeyen kardeşlerimize Arapça öğrenmelerini de tavsiye ederek, bu mübarek Ramazan'da besmeleyi çekip başlamalarını tavsiye ederek, mübarek ümmehât-i mü'minîn olan validelerimizin lisanı olduğu için bir bakıma ana lisanımız sayılacak olan Arapça'yı güzel Türkçemiz'in yanında ikinci bir anadil olarak öğrenmelerini tavsiye ederek âyet-i kerîmeyi okuyorum.
Yâ eyyühe'llezîne âmenû. "Ey iman edenler!" Kütibe aleykümü's-sıyâmu. "Oruç sizin üzerinize farz olarak yazıldı, farz kılındı. Siz bundan sonra artık oruç tutacaksınız." Kemâ kütibe ale'llezîne min kabliküm. "Sizden önceki milletlere ve ümmetlere de Allahu Teâlâ hazretleri gönderdiği peygamberlerle oruç tutmalarını emretmişti..."
Oruç size ilk defa emredilmiş yeni bir ibadet değil, eski milletlerin de bildiği, eski milletlerin de tuttuğu bir ibadet. Sizden öncekilere yazılmış olduğu, farz kılınmış olduğu gibi size de oruç farz kılındı.
Le-alleküm tettekûn. "Ta ki, umulur ki korunur, sakınır, takvâ ehli olursunuz, takvâya ulaşırsınız, takvâlı bir tavır takınarak Allah'ın emirlerini tutarsınız. Böylece de güzel sonuçlara ulaşırsınız."
Eyyâmen ma'dûdât. İkinci âyet-i kerîmenin başı; "Belirli günlerde, sayılı günlerde..."
Bu sayılı günler Ramazan'ın günleridir. Ramazan'ın başından sonuna kadar, belirli şartlara sahip olan sıhhatli, mukim müslümanlar, seferde olmayanlar, hasta olmayanlar oruç tutmak yükümlülüğü ile yükümlü oluyorlar. Onların oruç tutmaları boyunlarına borç oluyor.
Bu Ramazan ayı, bizim bugün kullandığımız miladî takvimdeki aylar gibi değildir. Arabî aylar dediğimiz aylar, kamerî aylardır. Ayın, kamerin durumuna göre tespit edilen bir sistem, usuldür. Güneşin battığı yerde yeni hilâl göründüğü zaman, ertesi gün yeni bir ayın birinci günü demektir. Hilâle bakarak yeni ayın girdiği anlaşılır. Bu, dağdaki çobanın da, köydeki köylünün de, şehirdeki müderrisin-alimin de kolayca gözlemleyebileceği bir husustur.
Bu hususta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki;
Sûmû li-rü'yetihî ve aftırû li-rü'yetihî fe-in ğumme aleyküm fe-ekmilu'l-iddete şa'bâne selâsîne yevmen.
Revâhu'ş-şeyhân.
Revâhu'ş-şeyhân "İki şeyh rivayet etti." demek, Buhârî ve Müslim gibi ilm-i hadiste çok yüksek, şeyhlik, üstatlık makamına, çok yüksek mertebeye ulaşmış iki büyük alimin hadis kitapları -Sahihleri- içinde mevcut olan bir hadîs-i şerîf bu.
Sûmû li-rü'yetihî. "Buradaki "hî" zamiri ‘kamer'e gidiyor. "Kameri gördüğünüz zaman, ertesi gün oruç tutun."
Güneş battığı zaman ufku gözleyin; yeni ayı, incecik ayı gördüğünüz zaman, onu görünce artık ertesi gün oruç tutun. Akşam gördünüz, geceleyin hazırlıklarınızı yaparsınız, oruç tutarsınız.
Ve aftırû li-rü'yetihî. Bu da, aradan günler geçtikten sonra, artık dolunay oldu, bir ay geçti sonuna yaklaştınız, ay görünmez oldu. Yine ufku gözleyeceksiniz. Görünmediği günlerden sonra, "Dur bakalım ne zaman görünecek..." diye ufka baktığınız zaman, yeni hilâli gördüğünüz zaman da aftırû li-rü'yetihî, Ramazan ayını bırakın, Ramazan bitmiştir; bayram ayı, Şevval ayı gelmiştir. Aftırû demek, "iftar edin" demek. "Artık oruç tutmayın." demek oluyor. Müslüman güneş battığı zaman ufka dönecek, "Ortalıkta hilâl var mı?" diye bakacak.
Fe-in ğumme aleyküm. Eğer gökyüzü bulutlu olursa, sizin hilâli gözlemenize mâni olacak şekilde bulutlanmış ve kapanmış olursa, o zaman ne yapacağız?
Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfinde onu da beyan etmiş:
Fe-ekmilu'l-iddete şa'bâne selâsîne yevmen. "O zaman Şaban ayını -29 günse bile- 30 güne tamamlayın. 30'dur deyin. Göremediğinize göre, Şaban'ı 30'a tamamlayarak ondan sonraki gün Ramazan'dır diye Ramazan'a başlayın." buyuruyor.
Görüyorsunuz gayet sade, gayet kolay, gayet tatlı, gayet anlaşılabilir, gayet kolaylıkla uygulanabilir bir usul ile Ramazan'ın geldiği gözlemlenebilir. Dağın başında da olsa, çadırda da olsa, yolda da olsa, ummanda-deryada da olsa, şehirden uzakta da olsa insanlar hilâle bakarak Ramazan'ın geldiğini anlayabilirler, "Elhamdülillah Ramazan hilâli, yeni hilâl göründü." diye.
Yeni hilâl ne zaman görünür?
Yeni hilâl Batı'da, güneşin battığı yerlerin civarında, biraz yukarılarında görünür.
Neden "Yeni hilâl Batı'da görünür." diye özellikle uyarıyoruz, ikaz ediyoruz?
Çünkü hilâl her gün biraz daha kalınlaşır, kalınlaşır, kalınlaşır, daha belirginleşir ve her gün 49-48 dakika geç çıkar, o saatten, ilk gördüğünüz zamandan gecikerek çıkar. Sonunda büyür, yarım ay olur. Daha büyür, 14 gün geçince, ayın 14'ü olduğu zaman dolunay olur. Ondan sonra daha geç doğarak, daha geç doğarak küçülmeye başlar. Yine yarım olur ama bu sefer öbür tarafı, karanlık olan tarafı görünür. Ondan sonra daha da incelmeye başlar, yine hilâl olur ama buna "köhne hilâl" derler. "Köhne" Farsça'da "eski" demek, eski hilâl...
Eski hilâl ne zaman görünür?
Sabahleyin camiye giderken, seher vaktinden sonra görünür. Demek ki hilâl iki defa görünebilir; gökyüzünde hilâli insan iki sefer görebilir. Bir, kamerî ayın başlangıcında, güneş battığı zaman Batı'da. Bir de kamerî ayın sonlarında, sabah namazında camiye giderken gökyüzünde.
Bunları bilmek lazım. Sabah namazında görünen hilâli "Ben hilâli gördüm." diye Ramazan'a başlamakta kullanmamak lazım çünkü o küçülen aydır. Dolunay, yarım ay olmuştur. Yarım ay gittikçe incelmektedir, küçülmektedir, küçülmektedir, sonunda ince bir hilâl olacaktır, sonra görünmeyecektir. Artık sabahleyin görünmemeye başladığı zaman, o günlerin akşamlarında Batı'ya bakmak lazım. Güneşin battığı yerden o zaman görünebilir. Usul budur.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hesabın, kitabın olmadığı yerlerde dahi herkesin uygulayabileceği bir zamanı tespit usulü emretmiş, tavsiye buyurmuştur. Böylece bakıp, hilâlin görünmesinden sonra orucu tutmak lazım. Görünmezse Ramazan'dan bir önceki ay olan Şaban'ı 30 gün saymak lazım. Çünkü Arap ayları ya 29 gündür ya 30 gündür, buçuklu değildir. Aslında 29 gün 12 saattir bir Arabî ay ama işte o 12 saat bazen ekleniyor bazen çıkıyor, derken bazı aylar 29 günde kalıyor, bazı aylar 30 gün oluyor. Ama hiç 31 olmaz, 28 de olmaz. Şubat gibi 28 olmaz, bizim bu 31 günlük aylar gibi de 31 gün olmaz. Kamerî ayların durumu bu.
Bunların hesaplarını şimdi bilginler yapıyorlar, Diyanet İşleri Başkanlığı'nda hesapların yapıldığı, kamerin durumunun gözlendiği bölümler var, görevli insanlar var. Bunlar bu işleri gayet iyi biliyorlar; ölçüyorlar, biçiyorlar, rakamları bizlere söylüyorlar. Biz de ona göre, artık gözlem yapmasak bile, "Tamam, ilgililer bunu görmüş." diyerek Ramazan'a başlıyoruz.
Ramazan'a başlamak nasıl oluyor? Ertesi gün oruç tutulacak, ne oluyor?
Ertesi gün oruç tutulmadan evvel bir önceki gece yatsı namazından sonra teravih kılınıyor. Geceleyin de seher vakitlerinde oruç için yemek yemeye kalkılıyor. Seher vaktinde yenilen yemeğe Araplar "sahur" derler. Sahur yemeğin adıdır, vaktin adı seherdir.
Niçin böyle oluyor?
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki;
Etâküm şehrü ramadân. "Ramazan ayı size geldi." Şehrün mübârekün. "Mübarek bir ay." Farada'llâhu aleyküm siyâmehû. "Bu ayın gündüzlerinde oruç tutmayı Allah size farz kıldı."
Oruç tutmak farz kılındığı gibi geceleri de nafile, sevaplı, faziletli namaz olan teravihi kılarak da ihyâ etmeyi Peygamber Efendimiz sünnet eylemiş oluyor. Onun için bunlar bu şekilde yapılarak Ramazan'a başlanıyor.
Ramazan'ın özellikleri nelerdir?
"On bir ayın sultanı" diyoruz; davullarla, mahyalarla, ışıklarla karşılıyoruz; âlem-i İslâm'a büyük bir sevinç yayılıyor, herkes memnun, herkes heyecanlı... Nedir Ramazan'ın güzellikleri, özellikleri, onları biraz hadîs-i şerîflerden hatırlatalım:
Şehrü bereketin. Bir kere Ramazan bereket ayıdır; Peygamber Efendimiz "Bereket ayıdır." diye buyurmuş hadîs-i şerîfinde. Bereket yağar, bereket fışkırır.
Fîhi hayrun yuğaşşîkümu'llâhu. "Allah sizi hayırla kaplar; müslümanların, ümmet-i Muhammed'in üzerine hayır yayılır. Allahu Teâlâ hazretleri hayra mazhar eder, müslümanların her tarafını hayırla kaplar."
Fe-yünzilü'r-rahmete. "Ve rahmetini indirir."
Allahu Teâlâ hazretleri kullarına lütfunu, rahmetini bahşediyor bu ayda.
Ve yahuttu fîhi'l-hatâyâ. "Ramazan ayında suçluların, günahkârların, âsi mücrim kulların, müslümanların hataları, tevbe ederlerse affolunur; tevbe ettiği takdirde reddedilmez, affolunur."
Tabi tevbe etmezse, günaha devam ederse kendisi bilir; o kendisinin suçudur, cezasıdır. Tevbe etmeyene bir şey yok. "Ağlamayana süt yok, meme yok." dedikleri gibi... Tevbe etmiyor, günaha devam ediyor; onun hataları affolmaz. Herkesin toptan silinmiyor. Ağlayıp, yalvarıp, Ramazan'ın kadrini kıymetini bilip Ramazan'ı ihyâ edenlerin, geceleri namaz kılanların, yalvarıp yakaranların, gündüzleri oruç tutanların günahları affoluyor.
Ve yestecîbu bihi'd-duâ'. "Allah bu Ramazan gününde duaları kabul eder."
Kul dua eder de kulun duasının kabulü Allah'ın bileceği bir şeydir; ya kabul eder ya kabul etmez. Kulun kusurundan dolayı, birtakım suçlarından dolayı duasının kabul olmama durumları vardır. Mesela "Yediği haram, giydiği haram; Allah onun duasını nasıl kabul etsin?" buyuruyor Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîfte. "Yâ Rabbi! Yâ Rabbi!" diyor ama yediği haram, giydiği haram. Demek ki haram yiyip haram giydiği zaman; harama daldığı, bulaştığı zaman duası kabul olmuyor. Bazı insanların işlediği suçlardan dolayı kırk sabah namazı kabul olmaz, duası kabul olmaz. Suç işlemiştir, günah işlemiştir, harama bulaşmıştır; o zaman duası kabul olmaz. Ama "Ramazan'da Allah duaları kabul eder." buyuruyor. Demek ki bir müsamaha başlıyor; günahkâr kulların günahlarını bağışlıyor, dualarını kabul ediyor.
Sonra dualar kabul olunduğundan başka, Allahu Teâlâ hazretleri kullarının ibadete düşkünlüğünden, gayretinden, salâhından, güzel hallerinden memnun olur ve meleklerine bu ibadet eden mü'minleri metheder, gösterir:
Ve yubâhi biküm melâiketehû. "Meleklerine sizinle iftihar eder." diyor Peygamber Efendimiz.
Demek ki böyle güzel şeyler var.
Bir başka hadîs-i şerîfte de -şu özelliklerini ekleyebiliriz o hadîs-i şerîften alarak- buyuruyor ki Peygamber Efendimiz;
Tüftehu fîhi ebvâbu's-semâ'. "Ramazan'da semanın kapıları açılır."
Semanın kapıları teftiş içindir, gerekmeyenleri geçirmemek içindir. Eğer kul suçlu, günahkâr, riyakâr, kendini beğenmiş, kibirli vs. hataları olan bir kimseyse, ibadet yapsa bile gökteki kapıdaki melek, o kulun o ibadetini öbür tarafa geçirmez. Çünkü Allah emretmiştir; "Kibirlilerin ibadetlerini öbür tarafa geçirme! Riyakârların ibadetini üst tarafa bırakma!" diye. Onun için geçirmezler. Ama artık engelleme olmuyor Ramazan'da; semanın kapıları açılıyor, dualar, ibadetler engelsiz Allahu Teâlâ hazretlerine ulaşıyor. Bu da güzel bir şey.
Ve tuğlaku fîhi ebvâbu'l-cahîm. "Cehennemin kapıları da kapatılır Ramazan'da."
Bu da bir güzel durum. Günah işleyip cehennemlik olma ihtimali, insanın cehenneme düşmesi de Ramazan günü olmuyor. Müslümana "Oraya gitmesin." diye cehennemin kapıları kapatılıyor.
Ve tuğallu fîhi meredetü'ş-şeyâtîn.
Bir özelliği de nedir?
"Ramazan ayı içinde azılı, iri, reis, koca şeytanların elleri, ayakları, boyunları zincirlere vurulur, hareketleri engellenir. İnsanları kandırma, aldatma, saptırma, azdırma işlemlerini yapamazlar."
Onun için Ramazan'da bakarsınız, başka zamanlarda hatalı yaşayan kullarda bile bir düzelme görürsünüz. Gülersiniz, tebessüm edersiniz, memnun olursunuz. Çünkü şeytanlar bağlanmış da onları saptıramıyorlar, onun için hak yola gelebiliyor.
Ramazan'ın bir özelliği daha vardır, pek çok güzelliği arasında mühim bir özelliktir bu: İçinde bir Kadir gecesi vardır ama hangi günü belli değil. Saklanmış olan bir mükâfat. Saklanmış olan bir gece.
Ramazan'ın hangi gecesi?
Belki her yıl aynı gecede de olmayabilir. Yıldan yıla değişebilir. Gizli bir güzel gece var. Kim o geceye isabet ederse,
Leyletü'l-kadri hayrun min elfi şehr , bin aydan daha hayırlı bir geceyi yakalamış olur. O bakımdan Ramazan, içinde Kadir gecesi -bin aydan daha hayırlı bir gece- olan bir ay olması dolayısıyla da çok büyük kıymet kazanıyor.
İçinde.
Neresinde?
Kul arayıp bulacak, bulmaya çalışacak. Ramazan'ın son on gününde olma ihtimali yüksek. Ramazan'ın son on gününde itikâfa girecek, ibadet edecek, o geceyi yakalamaya ve ihyâ etmeye azmedecek. Siz de şimdiden, "İnşaallah ben de yakalarım." diye azmedin.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ın rivayet ettiğine göre, bu hususta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki;
Men sâme ramadâne îmânen va'htisâben ğufire lehû mâ tekaddeme min zenbihî. "Kim Ramazan ayında oruçlarını Allah'a inanarak, sevabını Allah'tan umarak, ümitli ümitli, bekleye bekleye, Allah rızası için Ramazan orucunu tutarsa, o zamana kadarki geçmiş günahları afv u mağfiret olunur."
Ramazan afv u mağfiret ettirici bir aydır.
Yine devam buyuruyor Efendimiz hadîs-i şerîfine;
Ve men kâme leylete'l-kadri îmânen va'htisâben ğufire lehû mâ tekaddeme min zenbihî. "Kadir gecesine de isabet edip Kadir gecesini de imanlı olarak, sevabını Allah'tan bekleyerek ibadetle geçirirse bir insan…" Kâme demek, "namaza kalkmak" demek. Namaza kalkar, namaz kılarak geceyi geçirirse o zaman geçmiş günahları affolur demek.
Ramazan'ın her akşamı teravih namazı kılıyoruz; bu bir geceyi ihyâdır. Yatsı namazından ayrı -8 kılanlar da var- bizim ülkemizde 20 rekât kılmak sünneti devam ettiriliyor. 20 rekât tatlı tatlı namazlar kılınıyor, hafızlar güzel güzel Kur'ân-ı Kerîm ezberlerini tazelemiş oluyorlar. O bakımdan her gece biraz ihyâ edilmiş oluyor.
Kadir gecesi biraz daha fazla çalışmak uygun olur. Onu yakalamak için de Ramazan'ın son on gününde, ilgili müftülüklerden izin alarak, mahallenin camisine girer, geceleri de orada yatarak itikâf ederse, bu Peygamber Efendimiz'in sünnetidir; o zaman Kadir gecesini de güzelce yakalar.
Ramazan ayının en büyük ibadeti, öbür aylardan farklı olarak en bariz, belirgin özelliği; içinde gündüzleri oruç tutulmasıdır. Oruç çok kıymetli bir ibadettir. İnsanın imkânı olduğu halde helal olan yeme-içme gibi şeyler, eşiyle ilişki gibi şeyler oruç dolayısıyla engelleniyor, yapılmıyor. Kişi kendisi isteye isteye bunları yapmıyor. Kendisini iradesi ile engelliyor. Bu da çok güzel bir eğitim; insanın kendi iradesiyle, arzu ettiği, sevdiği, ihtiyacı olan şeyleri yapmaması... Yemek bir ihtiyaçtır, su bir ihtiyaçtır. Bir müddet geçti de acıktı mı insan yemek ister. Çok su içmeyip zaman geçti mi su ister. Diğer ihtiyaçları da öyledir. Ama bunları Allah rızası için terk ediyor. Allah rızası için terk ettiği için, terk etmek bir gayret tabi, iradesinin terbiyesi olmuş oluyor, idmanı olmuş oluyor. Onun için Allahu Teâlâ hazretleri kendi rızasını düşünerek, "Emretti Rabbim." diye oruç tutanlara çok büyük mükâfat veriyor. Oruca sevabı başka ibadetlerden fazla veriyor.
Bu hususta yine -revâhu'ş-şeyhân yazmış kitabımız- Buhârî ve Müslim'in rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfi parça parça okuyup parça parça terceme edelim.
Külle ameli'bni âdeme yudâafu el-hasenetü aşaretü emsâlihâ ilâ seb'i mieti dı'fin.
İnsanoğlunun, Âdemoğlunun, yani biz insanların yapmış olduğu ibadetler, karşılığı olarak, tam tamına, terazisi terazisine, gramı gramına aynı olarak mükâfatlandırılmaz. Kat kat fazla ecir verilerek mükâfatlandırılır. Bu güzel. Yani yapılan bir iyiliği Allah 10 misli mükâfatla, 10 misli fazla yapılmış gibi büyük mükâfatla karşılar. Veyahut 700 misline kadar... 70 olur, 700 olur, aradaki rakamlar da olabilir. Yaptığı iyiliği öyle 1'e 1 değil, 1'e 10, 1'e 70, 1'e 700 mükâfatlandırır.
Kâle'llâhu teâlâ. Peygamber Efendimiz burada müjdeliyor, buyuruyor ki; "Allahu Teâlâ hazretleri buyurdu ki:" İlle's-savmu. "‘Ancak bu işten, bu hesaptan oruç müstesna.' Ve innehû lî ve ene ehdi bihî. ‘Oruç benimdir, benim içindir, onun mükâfatını da ben vereceğim. 1'e 10 değil, 1'e 70 değil, 1'e 700 değil; benim bileceğim daha fazla miktarda onun mükâfatını ben vereceğim.'"
Ne der Allahu Teâlâ hazretleri?
Yedeu şehvetehû ve taâmehû şerâbehû min eclî. "Ben onu çok mükâfatlandıracağım çünkü bu kulum şehvetini, yeme isteğini, içme isteğini benim hatırım için terk ediyor." diye mükâfatını Allah 700'den de fazla verecek, çok daha fazla verecek demek oluyor.
Ne mutlu... Allah güzel güzel oruçlar tutmayı nasip etsin.
Sonra Peygamber Efendimiz orucu methe devam etmiş;
Li's-sâimi ferhatâni. "Oruçlu için iki sevinç, ferahlık zamanı vardır."
Birisi; ferhatün inde fıtrıhî, iftar ettiği zaman, akşamleyin ezan okununca; "Oh oruç bitti, ver bakalım suyu, ver bakalım çorbayı, yemekleri..." orucu artık açıyor. O zaman yemek yerken neşe olur, bir keyif olur. O zamanki ferahlık, neşe ve keyif. Bu bir.
Ve ferhatün inde likâi rabbihî. Bir de oruçlunun âhirette ferahlığı vardır, mânevî ferahlık... Âhirette kul Rabbine mülâki olduğu, Rabbine kavuştuğu zaman orada da bir ferahlık olacak. Çünkü Allah "Sen oruçlu idin ey kulum, dünyada oruç tutmuştun." diye orucundan dolayı onu sevindirecek. Büyük mükâfatlar vereceği için Rabbine kavuştuğu zaman da oruçlu büyük bir sevinç duyacak. Allah bizi Rabbimiz'e kavuştuğumuz zaman da oruç dolayısıyla ve diğer sebeplerle sevinen kullarından eylesin.
Sonra, insan aç kaldı mı ağzı kokar; dişlerini fırçalasa da, misvaklasa da, çalkalasa da, ağzı temiz olsa da aç kaldı mı insanın ağzı kokar. Ağız kokusuna Arapça'da haluf derler. "Hı" harfiyle haluf, "ağız kokusu" demek. Buyuruyor ki Peygamber Efendimiz;
Ve le-halûfu fîhi atyebu inde'llâhi min rîhi'l-miski. "Allah indinde oruçlunun ağzındaki o oruç tutmaktan dolayı olan ağız kokusu, misk kokusundan bile daha tatlı, daha güzel, daha hoştur."
Allah daha çok sever. Çünkü o koku oruçtan dolayı oluyor. Tabi yemek yese, ağzını çalkalasa olmayacak. Misvak tutunmak, misvaklanmak oruçlu için öğleye kadar caizdir, öğleden sonra mekruhtur. Oruçlu misvaklanmadığından ağzı biraz kokacak. İşte o koku Allah indinde makbuldür, Allah misk kokusundan daha çok seviyor.
Sonra ki Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfine devamla buyurmuş;
Ve's-sıyâmü cünnetün. "Oruç bir koruyandır, koruyucudur, kalkandır."
Savaşan insanlar ok gelmesin, mızrak gelmesin, kılıç darbesi tesir etmesin diye bir eline kalkanı alıyor öyle savaşıyor ya, kendisini koruyor. Kalkanı tutuyor, karşı tarafın hücumunu defediyor. Sağ eliyle de kılıcını sallıyor, düşmanla çarpışıyor. İşte bu kalkana Araplar cünne derler.
Ve's-sıyâmü cünnetün. "Oruç bir kalkandır."
Kalkan oluşu nereden kaynaklanıyor?
Oruç tutan insan günahlardan daha kolay korunuyor. Oruçlu oldu mu nefsi azgınlaşamıyor, söz geçiremiyor, o zayıflıyor. O zaman insanın günahlara meyli olmuyor, günah işlemiyor. Böylece bir kalkan oluyor. Bir de oruçlu insanı, günahlara doğru gitmek istese bile oruç engeller. Bir de belki mânevî bakımdan, oruç tuttuğu için âhirette cehenneme düşmeyecek, cehennem azabından korunmuş olacak. Böylece cehennem ateşine karşı da kalkan oluyor mânasına da olabilir.
Ve izâ kâne yevmü savmi ehadiküm felâ yerfüs yevmeizin ve lâ yeshab. "Sizden biriniz oruçlu olduğu zaman, küfürlü, ağır, kırıcı, çirkin söz söylemesin. Oruçluyken kendisine hâkim olsun." Ve in sabbehû ehadün ev kâtelehû. "Hatta birisi kalkıp da ona sövüp, hakaret edip ağır sözler söylemeye kalksa bile veyahut onunla itişmeye, çekişmeye, savaşmaya kalkışsa bile..." Fe'l-yekul. "Desin ki:" İnnî'mrüün sâimün. "‘Ben oruçlu bir kimseyim, oruç tutuyorum, sana uymam, sana karşılık vermem.' desin, uymasın ona." diye Peygamber Efendimiz oruçluya tavsiye buyurmuş.
Oruç tutmanın âdâbı vardır, usulü vardır; o âdâba riayet etmek gerekiyor. Onlara riayet etmediği takdirde insan orucun sevabını kazanamayabilir. Sadece aç ve susuz kalmaktan ibaret değildir oruç tutmak. Bunu Ramazan'ın başında daha Ramazan gelmeden kardeşlerimize hatırlatmamız çok önemli oluyor.
Oruç tutan insan yalan söylemeyecek. Oruç tutan insan harama bakmayacak. Oruç tutan insan günah şeyleri dinlemeyecek. Oruç tutan insan günahlı yerlere varmayacak. Oruç tutan insan günaha elini uzatmayacak, gıybet etmeyecek, dedikodu yapmayacak.
Yani ne demek?
Bütün âzâlarına oruç tutturacak. Bütün âzâlarını, gözünü, kulağını, dilini, elini, ayağını günahlardan koruyacak, uzak tutmaya dikkat edecek.
Çünkü insanın aslında su içmesi, yemek yemesi helal bir şey. Oruçlu olduğu zaman helal olduğu halde su içmeyi, yemek yemeyi bırakıyor da zaten helal olmayan günahları niye bırakmasın? Elbette daha öncelikle helal olanı bile yapmayan oruçlu, haram olanı haydi haydi yapmaz. Onlardan uzak durmaya daha dikkat eder.
Dikkat etmiyor… Oruçlu ama küfrediyor; oruçlu ama harama bakıyor; oruçlu ama diliyle onu bunu incitiyor; oruçlu ama elini harama uzatıyor; oruçlu ama ayağıyla günah yerlere varıyor; sinemaydı, eğlence yeriydi veyahut günah yeriydi, varıyor.
O zaman ne olur?
Orucunun sevabı gider. Orucunun sevabını alamaz. Çünkü tam orucu tutmamış oluyor. Oruç böylece bütün şartlarına riayet edilerek tutulmalıdır.
Oruçlu insana Peygamber Efendimiz sahur yapmayı tavsiye ediyor. Birazcık su içerek, bir hurma yiyerek bile olsa sahura kalkmak lazım, sünnettir. Sahura kalkmak, sahur yemeği yemek berekettir. Onun için "Akşamdan ben işte bir şeyler atıştırırım, sahura kalkmayacağım." demeyin. Zaten kış geceleri uzun olduğundan, sahur da -seher vakti- mübarek bir vakittir, sahura kalkmayı tavsiye ederim. Sahura kalkın ve sahurda abdest alın...
Hazır kalkmışken seher vaktinde ne yapılır?
Teheccüd namazı kılınır. Teheccüd namazı kılın. Tesbihi elinize alın, tevbe edin, istiğfar edin çünkü seher vaktinde tevbe ve istiğfar etmek çok sevaptır. Kur'an okuyun, böylece o sevapları da kazanın.
Ramazan nedir?
Aynı zamanda Kur'ân-ı Kerîm ayıdır. Kur'ân-ı Kerîm'i çok okuyacaksınız, hatim indireceksiniz. Mukabele okuyan hafızlara devam edeceksiniz. Onlardan, güzel güzel okuyan hafız efendilerden güzel kıraati öğrenirsiniz. Böylece Kur'ân-ı Kerîm'le ilgili çalışmalarınızı da çokça yapın. Ezberlerinizi kuvvetlendirin, unuttuklarınızı hatırlayın. Ezberlememiş olduğunuz yerleri, ezberinizi arttırmaya çalışın. Kur'ân-ı Kerîm'le ilgili gayretleriniz de Ramazan'da artsın.
Kesenizin ağzını açın. Hayır hasenâtı çok yapın. Fakirlere sadakalarınızı, zekâtlarınızı Ramazan ayında verirseniz mükâfatı kat kat fazla olur. Başka aylarda verdiğinizden daha çok sevap kazanırsınız. Ayrıca eşe dosta da ikramı, hediyeyi ihmal etmeyin. Eşi dostu iftara davet edin, onlardan da sevap kazanın. Böylece bu Ramazan ayının feyzinden, bereketinden azamî derecede istifade etmeye var gücünüzle gayret edin.
Çünkü Peygamber Efendimiz; "Ramazan gelip geçtiği halde, Ramazan'ın feyzinden, bereketinden yararlanamamış beceriksiz, gafil, tembel, cahil veyahut günahkâr insanlar gerçekten şakîdir. Gerçekten büyük mahrumiyete uğramıştır. Bu da bir çeşit mânevî cezadır. Yazıklar olsun öylesine!" diye teessüf ediyor. Ramazan geçtiği halde hâlini düzeltemeyenlere, Ramazan'ın feyzinden, bereketinden istifade edemeyenlere teessüf buyuruyor Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz.
Allahu Teâlâ hazretleri Ramazanımızı güzel geçirmeyi cümlemize nasip etsin. Sıhhat afiyetle, huzur ve saadetle, devlet ve nimetle nice nice yıllar güzel Ramazanlara ulaşmanızı, makbul ibadetler yapmanızı, bayramlara erişmenizi, sıhhat afiyet kesbetmenizi -çünkü oruç bir taraftan mânevî sevap kazandırır, bir taraftan da insanı sıhhatlendirir- hem maddeten hem mânen, hem dünyevî bakımdan hem uhrevî bakımdan, hem bedenî bakımdan hem ruhî bakımdan azamî derecede kârlı ve istifadeli olmanızı temenni ederim.
es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtüh.