es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!
Sevgili Akra dinleyicileri,
Cumanız mübarek olsun.
Teâlâ hazretleri nice güzel günlere, cumalara sıhhat ve afiyetle huzur ve saadetle ulaşmanızı cümlenize nasip eylesin. Hac programı içerisindeyiz. Arafat'ta- vakfe olacak.
İslâm dininde, fıkhımızda adı, yevmü't-terviye, -r harfi önce terviye.-
Peygamber Efendimiz yevmü't-terviye'de Mekke-i Mükerreme'den Mina'ya gelirdi. Arafat yolunun bir merhalesi bu. Mina, Müzdelife, Arafat. Mina'da öğle namazını kılardı. Mescidü'l-hayf'da ikindi namazını kılardı, akşam namazını kılardı, yatsı namazını kılardı. Ondan sonra Mina'da kalırdı ve ertesi günü sabah namazını kılardı.
Böylece beş namaz ediyor. Ertesi günü sabah namazı kılınca; Mina'da kalışının sabahı, Arefe gününün sabahı Arafat'a hareket ederdi. Sünnet olan bu. Tabi bu sünneti şimdi binlerce, milyonlarca hacının hepsinin birden uygulaması zor. Sünnet olduğu için de bazıları doğrudan doğruya Arafat'a gidiyorlar. Hac günleri içinde olduğumuz için [hacla ilgili bilgiler vererek] oradaki kardeşlerime ve beni dinleyen dünyadaki muhtelif kardeşlerime hacla ilgili bazı güzel haberler vermek istiyorum.
Önce Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in kaç defa haccettiği meselesini söyleyeyim:
İbn Abbas ve Câbir radıyallahu anhüm hazretlerinden rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Medine'den sadece bir defa haccetmiş. Medine'ye hicretten sonra bir defa haccetmiş. Buna haccetü'l-veda' deniliyor. Tabi haccetü'l-veda' bir hac, "Veda Haccı."
Ama bu haccı kelimesini bazı alimler hicce diye değerlendiriyorlar. Hicce, "zaman, sene" demek. Hiccetü'l-veda, "veda senesi" demek oluyor.
Demek ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz veda senesinde bir hac yapmış oluyor. Mübarek Efendimiz, Medine'ye gelmeden önce de hicretten önce de iki defa hacceylemiş.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz kaç defa umre yaptı?
Enes radıyallahu anh'ten rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz dört defa umre yapmış. Umre "yalnızca hac mevsiminin dışında bu mübarek yerlere yapılan ziyaret, Kâbe'yi tavaf, Safa Merve arasında say etmek."
Dört defa yapmış. Bir de bu haccetü'l-veda'da yaptığı haccıyla beraber yaptığı umre var.
Demek ki Peygamber Efendimiz'in haccı üç tane, umresi beş tane olmuş oluyor.
Bu bilgiden sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hac âyetleri kendisine inince buyurdu ki;
Yâ eyyühe'n-nâsü, kad ferada'llâhu aleykümü'l-hacce fe-haccû. "Ey insanlar! Allah size şu anda haccı farz etmiş bulunuyor. Binâenaleyh bu vazifeyi yapınız, haccediniz."
Hac kelime olarak "ziyaret" demek. "Hac yapmak" demek; Allah'ın yeryüzündeki en mübarek ibadethanesi, en eski ibadethanesi Hz. Âdem zamanından beri ibadet yeri olan Kâbe-i Müşerrefe'yi usûlüne uygun olarak, belli âdâbına riayet ederek, ihramlanarak ve belli bir zamanda yapılan ziyaret demektir. Adı "hac" mânası "ziyaret."
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'den birkaç hadîs-i şerîf rivayet edeyim:
Kâne Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yekûl.
Tabiû beyne'l-haccı ve'l-umreti fe-innehümâ yenfiyâni'l-fakra ve'z-zünûbe kemâ yenfi'l-kîrü hubse'l-hadîdi ve'z-zehebi ve'l-fiddati.
Sadaka Resûlullah.
Mânası şu:
"Peygamber Efendimiz buyurdu ki hacla umreyi birbirinin peşinden hemen yapınız. Çünkü bu iki ibadet günahları ve fakirliği yok eder..."
Bakın bir günahları affettiriyor bir de fakirliği siliyor. Bu ikisini nefyeder. Silip götürür, alıp giderir.
Bunu nasıl bir benzetmeyle anlatmış?
Kemâ yenfi'l-kîrü hubse'l-hadîdi ve'z-zehebi ve'l-fiddati.
Demir madeni, altın madeni, gümüş madeni cevher olarak topraktan çıktıktan sonra mâlum çok kuvvetli bir ateşle ısıtılıyor, o zaman eriyor. Eridiği zaman içindeki yabancı maddelerden ayrılıyor. O zaman tertemiz halis altın olarak, demir olarak, gümüş olarak ayrılıyor. Bu cevherler ısıtıldıktan sonra -yüksek fırın diyoruz, artık eskiden bunu nasıl yapıyorlarsa eski insanların tekniklerine göre- o içindeki cüruf ve yabancı maddeler bir tarafta kalıyor. Bunlar bir başka tarafta tertemiz oluyor.
"İşte hac ve umre insanı böyle temizliyor."
İnsanın da tabi günlük yaşantısında, hayatında iyi işleri var kötü işleri var, sevapları var günahları var. Allah şeytana uymaktan, nefse uyup günah işlemekten cümlemizi korusun. Ama hayat böyle, maalesef insan hatalı, kusurlu olabiliyor. Hatasız insan çok zor bulunur. Büyüklerimiz "beşer, şaşar" demişler.
İnsan safî bir maden gibi olmuyor. Karışık topraktan çıkmış cüruflu, katıklı bir madde gibi oluyor. Bu böyle nasıl ısıtılıp safîleştirilirse, yabancı maddelerinden ayıklanıp safi bir maden hâline gelirse onun gibi hac da, umre de insanın günahlarını eritip safîleştiriyor, günahlarını cüruf olarak atıyor.
Bir, günahlar affolunuyor.
İkinci bir şey var, enteresan. Peygamber-i Zîşânımız bu hadîs-i şerîfinde; "Fakirliği de izale eder." diyor. Enteresan bir şey.
İnsan haccederken masraf yapıyor. Yol masrafı, binek masrafı, ikâmet masrafı, yiyecek masrafı, ayakbastı vergisi vesaire vesaire çeşitli paralar. "Hacca şu kadar lira masraf oluyor." diyoruz. Tabi cepten para çıktı mı insanın fakirleşmesi lazım. İnsanın bütçesinde birikmiş paralar harcandığı zaman, binâealeyh artık fakirleşmesi lazım.
Ama Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;
"Hac ve umre günahları da giderir fakirliği de giderir."
Demek ki Allahu Teâlâ hazretleri kulunun ihlasını görünce -tabi zengin eden de fakir eden de, yükselten de alçaltan da, azîz eden de zelîl eden de Allahu Teâlâ hazretleri olduğundan- bir zenginlik de veriyor.
Allah yolunda harcanınca sevabı bire yedi yüz oluyor. Ama bir de yerine Allah başkasını veriyor.
Zaten Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hadîs-i şerîflerini size her zaman söylüyorum, çok seviyorum, çünkü Peygamber Efendimiz yeminle söylemiş:
"Vallahi zekât vermekten, sadaka vermekten mal azalmaz."
Allah daha fazlasını verir, daha da zenginleştirir, Allah bereketini verir. Bir ağacı, dallarına kıyamıyorsunuz budamıyorsunuz o sene mahsul az oluyor. Veya mahsuller küçücük oluyor. Ama ağacın dallarını usulüne göre bir uzmana kestiriyorsunuz, "budamak" deniliyor. Eyvah ağacın dalları gitti. Bilmeyen bir insan dışarıdan telaşlanabilir. Halbuki budanmış bir ağaçta yeni dallar sürüyor, yeni meyveler geliyor, meyveler iri oluyor, güzel oluyor.
İnsanlar bunu ömür boyu denedikleri için her sene meyveciler ellerine testereleri alırlar, dallarına çıkarlar, kıtır kıtır dalları keserler. Ama bu kesmenin sonucunda, daha çok bereket geldiği için yapıyorlar. Yapılan ibadetlerin, Allah yolunda harcanan paraların da durumu böyle.
"Vallahi zekât vermekten, sadaka vermekten mal azalmaz, Allah daha çok verir." diyor Efendimiz.
Hacca, umreye gidiyor; "Araplara paraları yediriyor." diyorlar. İbadetlerin hikmetlerine, mükâfâtlarına, sevaplarına inanmayan kimseler; "Araplara paracıklar gidiyor." diyorlar. Ama kendileri Avrupalılara paracıkları yediriyorlar.
Hatta Kazablanka'ya, bilmediğimiz başka kumar yerlerine, Monte Carlo'ya gidiyorlar. Ama (müslümanlar) hacca gideceği zaman; "Dövizler gidiyor, paralar gidiyor." diyorlar ya, işte Peygamber Efendimiz; "Fakirliği de giderir." buyuruyor.
Nerede giderir?
Kişinin şahsen fakirliğini de giderir. Bu iş, milletçe, devletçe, ümmetçe yapıldığı zaman, ümmetten de fakirlik gider. İbadetlere düşüldükçe Allahu Teâlâ hazretleri onun mükâfâtını kat kat, fazla fazla veriyor, çıkarıyor.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz yine bir hadîs-i şerîfinde şöyle buyuruyor:
el-Haccü yehdimü mâ kâne kablehû ve fî rivâyeti'l-hacci yağsilü'z-zünûbe kemâ yağsilü'l-mâe'd-direm. "Hac, kendinden önceki günah yığınlarını devirir, yıkıp götürür."
"Yükselmiş olan, dağlar gibi olan günahları devirir."
Öteki rivayete göre de;
"Günahları, suyun pislikleri yıkadığı gibi yıkar." buyurmuş.
Çok önemli bir ibadet. Allah'a hamd u senâlar olsun. Hac yapanlar böyle bir ibadeti yapmaya muvaffak oldukları için ne kadar şükretseler azdır. Yapmayanlar da yapma arzusunu taşımalı.
Parası yok, hacca gidemiyor. "Ah param olsa da hacca gitsem." demeli, haccı özlemeli. Çünkü bir insan bir ibadete niyet etse, heves etse, yapamasa bile Allah mükâfâtını veriyor.
İbadet sevgisi gönlünde olması lazım.
Peygamber Efendimiz Hz. Âdem aleyhisselam hakkında bir rivayette bulunuyor:
Kitaplarda, Âdem aleyhisselam'ın Hint kıtasına indirildiği rivayet ediliyor. Hindistan uzak bir yer ama Arabistan'la bağlantılı. Hindistan'dan nice nice defalar yürüyerek hacca gelmiş.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, bütün peygamberlerin, bazılarının isimlerini zikrederek kaç defa hacca geldiklerini anlatıyor. Bu mübarek ziyaret, sadece İslâm dininde ortaya çıkmış olan bir ziyaret değil. Daha geriye doğru gidersek Musa aleyhisselam'ın, İbrahim aleyhisselam'ın, İsa aleyhisselam'ın, Hûd aleyhisselam'ın, Nuh aleyhisselam'ın, en geride de Âdem aleyhisselam'ın yaptığı bir ziyaret. Çünkü burası çok mukaddes bir yer.
Onun için Allahu Teâlâ hazretleri bu güzel yere ziyareti hepimize nasip etsin.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurdu ki;
Kâne Resûlullâhi sallallahu aleyhi ve sellem yekûlü yenzilu'llâhu alâ ehli beyti külle yevmi mietin ve işrûne rahmeten sittûne li't-tâifi ve erbeûne li'l-musallîn ve işrûne min nâzırîn.
Bakın bu hadîs-i şerîfi de yine daha önce duymamışsanız, sürpriz olacak, şaşıracaksınız.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz diyor ki;
"Biz bu Beytullah'ın etrafında oturan insanlara, bu mescid-i şerîfe gelip de, Kâbe'nin karşısına oturan insanlara..."
Ehli'l-beyt…
Burada ehli'l-beyt'in mânası; "Kâbe'yi ziyarete gelmiş olan bu insanlar, Mescid-i Haram'a girmiş olan cemaat" demek.
"Bunların üstüne her gün yüz yirmi rahmet iner." buyuruyor, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz.
"Yüz yirmi rahmet iner."
Yüz yirmi rahmet nasıl taksim olur? Onu bildiriyor.
Sittûne li't-tâifi.
Mescid-i Haram'da ibadetin en sevaplı şekli, Kâbe-i Müşerrefe'yi tavaf etmektir.
Kâbe'yi Müşerrefe'yi tavaf etmek nasıl olacak?
Hacerü'l Esved'in karşısında duruyorsunuz, tenha ise elinizi sürüp öpüp isti'lam ediyorsunuz. Kalabalık ise uzaktan iki elinizi kaldırıp namazda "Allahu Ekber" dediğimiz gibi; Bismillâhi Allahu Ekber, Bismillâhi Allahu Ekber, Bismillâhi Allahu Ekber diyorsunuz, tavaf başlıyor.
Yedi defa dönüşe tavaf deniliyor. Bir dönüşe şavt deniliyor. Tavaf, "yedi şavtlık dönüş" demek.
En büyük sevap, Kâbe-i Müşerrefe'yi tavaf edenlere veriliyor. Yüz yirmi rahmetin altmışı, yarısı tavaf edenlere veriliyor. Tavaf, namaz gibidir. Namazdan farkı, yürünüyor ve konuşulabiliyor olması. Dua ile meşgul olursa daha iyi de konuştuğu zaman da tavaf bozulmuyor.
Nasıl tavaf ediliyor?
Kâbe-i Müşerrefe'nin, Hacer-i Esved köşesinden sağa doğru yürüyorsunuz. Kâbe'yi Müşerrefe'nin sol tarafından, saat hareketinin aksi. Saat dönüşünün aksi istikametinde.
Önce Rükn ü Irakî'ye gidiyorsunuz; o bir köşesi. Yukarıdaki Altın oluk'un sağındaki köşe. Ondan sonra dönüşünüze devam ediyorsunuz. Alçak yarım daire şeklindeki hâtim, Hicr-i İsmail'in duvarından dışından olması lazım. Öbür köşeye kadar dönüyorsunuz. O köşenin adı Rükn ü Şâmî. Suriye tarafına rastlıyor. Ötekisi Irak tarafına rastlıyor.
Kuzey tarafından dönmeye devam ediyorsunuz Rükn ü Yemânî'ye geliyorsunuz. O da Yemen tarafına rastlıyor.
Ondan sonra tekrar Hacer tarafına geliyorsunuz. Saatin dönüşünün aksi bir istikamette Kâbe'nin etrafında bir defa döndünüz. Buna bir şavt denilir. Yedi defa dönülüyor. Bu çok kıymetli bir ibadet. Yedi dönüşten ibaret. "Tavaf" deniliyor. Tavaf yapana da tâif deniliyor. "Tavaf yapan kişi" demek. İsm i fâil sîgasıyla.
Beyt-i Şerîf'e inen Allah'ın muazzam sevaplarının, rahmetlerinin, mükâfâtlarının yüzde ellisi tavaf edenlere. Yüz yirminin altmışı.
Erbaûne li'l-musallîn.
Bazıları tavaf etmez, mescidin öbür sakin yerlerinde Allahu Ekber der, namaz kılar. Nâfileten, fazîleten namazlar kılar, kazası varsa kaza namazları kılar. Namaz kılmak da sevap. Yüz yirminin kırkı, yüzde otuz üç gibi oluyor... Yarısı tavaf edenlere, üçte biri namaz kılanlara veriliyor. Bu da tamam.
Ve işrûne min nâzirîn.
Bakın bu çok enteresan. Yirmi sevap da, yüzde on altı küsur filan eder. "O da Kâbe'ye bakanlara sevap olarak veriliyor."
Kâbe o kadar mübarek, heybetli, sevaplı bir yapı, mübarek bir bina ki oturup Beyt-i Şerîf'e bakanlar bile inen rahmetin yüzde on altı küsurunu alıyorlar.
Kâbe'ye bakmak sevap.
Sevgili kardeşlerim!
Bazı şeylerin yüzüne bakmanın sevap olduğunu hadîs-i şerîflerden biliyoruz.
Şimdi burada, Mekke'de olduğunuz için Kâbe'ye bakmanın sevap olduğunu bu hadîs-i şerîften naklen size söylemiş olduk.
Ama ben size başka sevaplı şeyler de söyleyeyim:
Kur'ân-ı Kerîm'e de bakmak aynı şekilde sevap. Bir insan Kur'ân-ı Kerîm'in sayfasını açsa baksa, okuma bilmese bile gözü ile baktığı zaman bile sevap kazanır. Bu bir sevap.
Sonra insan annesinin babasının yüzüne sevgi ile saygı ile bakarsa o da sevap. Hocasının, üstadının yüzüne sevgi ile bakarsa o da sevap. Böyle bazı sevaplı şeyler var.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurmuş ki yine başka bir müjde. "Siz de şevk duyun. İnşaallah önümüzdeki senelerde gelirsiniz." diye dua ederek, sizleri uzaktan böyle heyecanlandırıyorum. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki;
el-Huccâcü ve'l-ummârü ve'fdullâhi in deavhü ecâbehüm ve ini'stağferûhü ğafere lehüm.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki;
el-Huccâcü. "Haccedenler, hac yapanlar." Ve'l-ummâr. "Umre yapanlar."
"Hac yapanlar da, umre yapanlar da..."
Ve'fdullâhi. "Allah'ın heyetler halinde gelmiş ziyaretçileridir, elçileridir."
Vefd, "elçi" demek, "grup halinde bir yere gelen insanlar" demek. "Allah'ın gruplarıdır, Allah'ın misafir gruplarıdır."
İn deavhü ecâbehüm. "Bunlar Allah'a dua ederlerse Allah dualarını boşa çıkarmaz, isteklerini onlara ihsan eder."
İn deavhü. "Boş durmazlarsa, gaflet göstermezlerse, el açar, gözyaşı döker Allah'tan dua edip bir şey isterlerse..." Ecâbehüm. "Kendisinin davetlisi oldukları için onların dualarına icabet eder."
Ve ini'stağferûhü. "Eğer afv u mağfiret isterlerse..."
"Yâ Rabbi! Bu ziyaretimi yapıncaya kadar İslâm'ın kıymetini bilememişim. Senin yolunda güzel ibadet etmek, kulluk yapmak ne kadar sevimliymiş, ne kadar şerefliymiş şimdi anladım. Pişmanım estağfirullah el-azîm ve etûbü ileyh." diye tevbe ve istiğfar.
Böyle tevbe ve istiğfar ederlerse...
Ğafere lehüm. "Allah onların günahlarını bağışlar." diye Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz müjdelemiş.
Bir başka hadîs-i şerîf daha:
Kane Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yekûl. "Peygamber Efendimiz buyurdu ki." İstemteû bi-hâze'l-beyti fe-kad hüdime merreteyni ve yürfeu fi's-sâliseti. "Bu Beyt-i Şerîf'in Kâbe-i Şerefesi'nin mevcudiyetinden istifade edin, faydalanın, nimetlenin, bunu bir nimet bilin, bu nimetin kadrini bilin, bu nimetten faydalanın."
"Kâbe sizin aranızda bulunuyor, yeryüzünde bulunuyor, bunun bir nimet olduğunu bilin, bundan istifade edin, faydalanın." buyuruyor.
İzahına devam ederek şöyle buyuruyor:
Fe-kad hüdime merreteyni. "Bu Kâbe-i Müşerrefe iki defa yıkılmıştı."
Hz. Âdem aleyhisselam zamanında yapılmıştı. Yıkılmıştı; ondan sonra gelen peygamberler yerini bilemiyorlardı. Allah, İbrahim aleyhisselam'a yerini bildirdi de;
Ve iz bevve'nâ âli İbrâhîme mekâne'l-beyt. "İbrahim aleyhisselam'a; 'Âdem aleyhisselam zamanında yapılmış olan o kutsal mabedin yeri şurasıdır.' diye melekler tarafından gösterildi de onlar o binayı yeniden yaptılar."
Bir de Nuh aleyhisselam zamanında, tufanda yıkılmıştı. Şimdi bir de kıyamete yakın zamanda yıkılırsa o zaman insan kalmıyor. O zaman yeryüzünden alınacak, kaldırılacak.
"Binâenaleyh varken kıymetini bilin." diye, Peygamber Efendimiz tavsiye buyurmuş.
Peygamber Efendimiz kıyametten çok çekinirdi. Ümmetini çok sevdiği için ümmetinin kıyamete hazır olmasını, kıyametten evvel tedbir almasını isterdi.
Va'kterebe'l-va'dü'l-hak. "Hak olan o kıyamet yaklaştı."
İkterabeti's-sâatü ve'n-şakka'l-kamer. "Kıyametin zamanı yaklaştı."
diye, âyet-i kerîmelerde belirtildiği için böyle âyetlerden çok endişe edip onun için; "Ey Müslümanlar! İstifade edin." diyor.
Müslümanlar iyi insanlar olunca, mütedeyyin olarak yaşayınca, ibadetlerini, taatlerini yapınca Allahu Teâlâ hazretleri gün içinde gün halk edip, yaratıp dünyanın ömrünü uzatıyor. Ama günah işledikleri zaman, tabii kıyamet kopacak; ondan evvel istifade etmelerini buyuruyor.
Şimdi bir de bu hac ibadetinin Hz. Âdem atamızdan başladığını, bütün peygamberlerin hepsinin haccettiklerini söylemiştim.
Hz. Âdem aleyhisselam haccı yapmış.
Fe-kadâ Âdemü nüsikehû. "Bütün vazifeleri yerine getirdiği zaman."
Fe-evha'llahu ileyh. "Allahu Teâlâ hazretleri Âdem aleyhisselam'a vahyetmiş."
Yâ Âdemü kadayte nüsike. "Ey Âdem! Hac vazifesini tamamladın mı? Bütün vazifeleri yaptın mı?"
Âdem Atamız aleyhisselam;
Kale neam yâ Rab! "Evet, yâ Rabbi! Vazifelerimi yaptım." buyurmuş.
Kale fe's'el hâcetike tu'tâ. "Madem hac vazifeni yaptın. O zaman hacetin ne ise dileğin ne ise iste bakalım."
"Dile benden ne dilersen ey Âdem! Hacetin verilecektir." diye buyurmuş.
Hacılar için de öyle, aynı şekilde elhamdülillah. Allahu Teâlâ hazretleri, ibadetini yapan kullarına dualarını kabul edeceğini ve istediklerini vereceğini vaat ediyor. Hatta "Hacca gelemedik." diye üzülmeyin.
Her gece gecenin bir miktarı geçtikten sonra gecenin yarısında Allahu Teâlâ hazretleri kullarına sesleniyor:
"Var mı tevbe istiğfar eden? Haydi tevbe istiğfar etsin, afv u mağfiret edeceğim. Var mı bir isteği olan? Haydi istesin, istediğini vereceğim." diye her gece, gecenin sülüsü geçtikten sonra semâ-ı dünyaya nüzul buyurup, âlemlerin Rabbi Mevlâmız kullarına böyle sesleniyor.
Uyamayan, kalkan, ibadet eden, teheccüd namazı kılan muradına eriyor.
"Ey Âdem! Hadi bakalım, istediğini iste." deyince...
Kâle. "Âdem atamız buyurmuş ki." Hâceti en tağfire li zenbî ve zenbe veledî. "Yâ Rabbi! Benim isteğim, dileğim günahımı bağışlamandır ve çocuklarımın günahını bağışlamandır."
Tabi böyle dedi mi bütün çocuklarını kast ediyor.
Kâle. "Allahu Teâlâ hazretleri onun bu hâceti, duası üzerine buyurmuş ki."
Emmâ zenbeke yâ Âdem fe-kad gafernâhü "Ey Âdem! Senin günahını afv u mağfiret eyledik." Hîne vaka'te bi-zenbike "Biz seni zaten günahı işlediğin zaman affettik. Pişmanlık içine düşer düşmez affetmiştik."
Ve emmâ zenbike veledike. "Senin evlatlarının günahlarına gelince..." Fe-men arefe min. "Senin o evlatlarından insan cinsi, İbn Âdem olan yaratıklardan, insanlardan kim beni bilirse, benim Rabbi olduğumu bilirse." Ve âmene bî. "Ve bana iman ederse." Ve saddaka rüsülî. "Gönderdiğim peygamberlere tâbi olur, onları tasdik ederse." Ve kitâbî. "Ve gönderdiğim kitapları kabul eder ve onlara bağlanırsa." Ğafferâ lehû zenbehû. "O zaman onların günahlarını da -bu şartlarla- bağışlamış oluruz." diye buyurdu.
Ve kâne Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yekûl.
Peygamber Efendimiz'in bir rivayetini daha söyleyerek sohbetimi tamamlamak istiyorum.
Dâvud aleyhisselam'dan nakletmiş:
Kâle Dâvûde aleyhisselam. "Peygamber Efendimiz, Allah kendisine bildirdiği için biliyor ve onun nasıl dua ettiğini bize naklediyor." İlâhî mâli ibâdeke aleyke izâ hüm zârûke fî beytik. "'Ey Mevlâm, ey Rabbim! Senin kulların, senin bu mübarek Beyt'ini, Kâbe-i Müşerrefe'yi ziyaret ettikleri zaman, haccettikleri zaman kullarına ne var?' diye merak ettik."
Dâvud aleyhisselam sormuş.
Fe-inne li-külli zâirin hakkan ale'l-mezûr. "'Çünkü her ziyaretçinin ikramı, ziyaret edilen yüce zâtın vazifesidir. Sen de bu beyte ziyaret olunuyorsun. Sen emrettin, senin emrin tutuluyor. Bu ziyaretçilere senin ikramın ne olacak?' diye sordu." diye Peygamber Efendimiz bildiriyor.
Biz bilemezdik, Peygamber Efendimiz naklediyor, şimdi biliyoruz.
(Bu ye harfi şeddeli olacak.)
Allahu Teâlâ hazretleri buyurdu ki;
"Onların benim üzerimde, benim onlara vermeyi vaat ettiğim hakları, benim onlara ikramım nedir?"
En üâfiyehüm fi'd-dünyâ. "Dünyada benim onlara âfiyet vermemdir."
Biliyorsunuz âfiyet iki taraflı bir mükâfât:
Bir; vücudundaki rahatsızlık ve hastalıklardan, ağrılardan sızılardan uzak olması, sıhhatli olması. İki, gönlünün üzüntülerden uzak olması. Üzücü bir takım olaylar yok, gönlü kırık değil. Hem bedenen hem kalben rahat.
Ve ağfire lehüm izâ lekîtühüm. "Âhirette benim huzuruma geldiklerinde, onlarla karşılaştığım zaman da onları afv u mağfiret eylememdir." diye Dâvud aleyhisselam'a müjdelemiş, Peygamber Efendimiz naklediyor.
Bu ne demek?
"Ey müslümanlar! Haccettiğiniz zaman -Dâvud aleyhisselam böyle sorup da böyle cevap aldığı gibi- aynı mükafatlar sizin için de geçerli. Haccettiğiniz zaman dünyada âfiyet ehli olacaksınız. Sıhhat kazanacaksınız. Dertlerden, elemlerden, kederlerden kurtulacaksınız. Âhirette de Allah'ın rahmetine ereceksiniz, mağfiret olunacaksınız." demek.
Allah cümlenizi dünyada, âhirette sıhhat âfiyet ehli eylesin. Elemlerden, kederlerden uzak eylesin. Âhirette de Allah'ın rahmetine ermeyi, mağfiretine mazhar olmayı, affolunup azaba uğramadan cennete girmeyi nasip eylesin.
Şimdi tabi en son güzel olan tarafı, hacılar için adeta altı imzalanmış, boş bir kağıt veriliyor olması.
Peygamber Efendimiz;
Allâhümma'ğfir li'l-hâcci ve li meni'stağfere lehü'l-hâc diye dua ederdi.
Nasıl dua ederdi?
Allâhümme. "Ey benim Rabbim!" İğfir li'l-hâcci. "Hac yapan kimseyi mağfiret eyle." diyeceğine, "Haccı yapan kimse mağfiret olsun." diye hacılara dua ederdi.
Duası böyleydi.
Başka?
Ve li meni'stağfere lehü'l-hâc.
Bir de hacılara açık, altı imzalı boş bir kağıt vermiş oluyor:
"Hacı kime dua ederse onu da mağfiret eyle, yâ Rabbi!" diye hacılar Peygamber Efendimiz'in duasına mazhardır.
Peygamber Efendimiz hem hacılara dua ediyor; "Yâ Rabbi! Bu hacıları afv u mağfiret eyle." diye. Hem de; "Hacılar kime dua ediyorlarsa onları da mağfiret eyle yâ Rabbi!" diye dua ediyor.
"Allah hacılara böyle bir mükâfât da versin." diye, dua buyuruyor.
Tabi Allah sevgili Habîbi'nin, Habîb-i Edîbi'nin, Resûl-i Kerîmi'nin, eşrefü'l-mürselîn olan server-i kâinat Efendimiz'in duasını kabul etmiştir, ettiği muhakkaktır.
Demek ki hacı mağfiret olacak, hem de hacının kendisine dua ettiği kimseler afv u mağfiret olacak.
O zaman burada iki şey var:
Bir, birilerini hacca gönderirken; "Bizi de duadan unutma." diye rica etmek lazım.
Nitekim biz hac yolculuğuna çıkarken sağ olsun kardeşlerimiz havaalanına geldiler, grup halinde uğurladılar. Hepsi dediler ki;
"Medine-i Münevvere'ye, Ravza-ı Mutahhara'ya ziyarete vardığın zaman Resûlullah'a selamımızı tebliğ et."
Kimisi hatimlerini kağıtlara yazdılar, çektikleri tespihleri verdiler. "Bunların duasını orada yaparsınız." dediler. Kimisi Arafat'ta dua istedi; "Hocam, bizi duadan unutmayın." dediler.
Bir kimseyi hacca uğurlarken ondan dua istemeli; bu sizler için.
Bir de tabi buradaki hacılar için bu hadîs-i şerîften çıkan ders var:
Sevdikleri, arkadaşları, yakınları, dostları, komşuları kimseler için bol bol dua etsinler. Yurtta bıraktıkları yakınları, sevdikleri için hatta vefat etmiş kimseler için de dua etsinler. Çünkü burada genel bir ifade geçmiş:
"Hacı kime istiğfar ederse, kimin için afv u mağfiret dilerse onu affet yâ Rabbi!" diye dua ediyor.
Demek ki hacı, hem memleketindeki akrabalarını duadan unutmamalı hem de vefat etmiş ana baba, dede, akraba, arkadaş, dost, ihvan, ne ise yakınlarını duadan unutmamalı. Bu da hacıların buradaki mürüvveti, kadirşinaslığı ve memlekette kalan kardeşlerine ikramları olacak.
Allah hacı kardeşlerimize gayret, kuvvet versin, onları dinç eylesin, hastalıklara mâruz bırakmasın. Hem kendileri güzel güzel ibadetler etsinler, hem de herkese güzel dualar yapsınlar.
Allahu Teâlâ hazretleri haclarını mebrûr, sa'ylerini meşkûr eylesin. Zenblerini, günahlarını mağfûr eylesin, cennetiyle, cemaliyle cümlesini, cümlemizi müşerref eylesin.
Cumanız mübarek olsun. Bu Cuma yevm-i terviyedir. Yevm-i Arefe.
Geçen haftalar, hatta aylarca önce Ramazan'dan beri sizlere hatırlatıyorum:
Arefe günü oruç tutmak çok sevap. Arefe günü oruç tutan bir kimse için Peygamber Efendimiz'den rivayet edilmiş hadisler var.
Abdullah İbn Abbas radiyallahu anhümâ rivayet etmiş:
"Kim Arefe günü oruç tutarsa geçmiş senesinin günahları affolunur, gelecek senesinin günahları da affolunur." diye bildiriliyor.
Binâenaleyh benim bu konuşmamı dinleyen yurttaki, Avrupa'daki, Orta Asya'daki, Kafkasya'daki bütün kardeşlerimize hatırlatıyorum. Arefe orucunu tutsunlar, sevapları kazansınlar.
Hacılar da tutacaklar mı?
Hayır.
Çünkü hacıların bu orucu tutması mekruhtur, hacıların vazifesi var. Zaten onların sahip oldukları ikramlar çok fazla. Onlar Arafat'ta nice sevaplar kazanacaklar.
Oruç tutarlarsa güneş çarpıyor, yorgun düşüyorlar. Arafat'taki vazifelerini yapamıyorlar, dualarını, ibadetlerini yapamıyorlar. Onun için onlara, hacılara oruç tutmak mekruh oluyor.
Ama hacca gelmemiş kardeşlerimiz, Arefe günü orucunu kaçırmasınlar.
Tabi Cuma günü de günlerin en şereflisi. Bu Cuma da Zilhicce'nin ilk on gününün bir cuması olduğu için çok kıymetli bir Cuma. Tekrar Cumanızı tebrik ederim.
Allah nice mübarek günlere sıhhat ve âfiyetle eriştirsin. Cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin. İki cihanda aziz ve bahtiyar olun.
es-Selâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh!