Es-selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!..
Aziz ve sevgili dinleyiciler;
Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi cümlenizin üzerine olsun. Cenâb-ı Hak Teâlâ ve Tekaddes hazretleri bayramlarınızı hayırlı geçirmeyi nasip etsin. Nice bayramlara eşiniz, dostunuz, sevdikleriniz ile sağlıkla, afiyetle ulaştırsın. Hem bu dünyada hem âhirette bayram etmeyi, âhirette en büyük bayrama nâil olmayı nasip eylesin.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Medine-i Münevvere'ye vardığı zaman, oranın ahalisinin bazı şenlikler ve eğlenceler yaptıklarını gördü. Bunun ne olduğunu sordu.
Dediler ki;
"Biz böyle Nevruz ve Mihrican'ı kutluyoruz, bunlar bizim bayramlarımız."
Demek ki İranlılar'ın etkisiyle Nevruz kutluyorlardı.
Efendimiz;
"Cenâb-ı Hak Teâlâ size bunların yerine daha hayırlı iki bayram ihsan edip bunları değiştirdi. Bunları bırakın, yerine şunları bayram edinin!" dedi.
Bu bayramlardan bir tanesini yaşıyoruz şu anda, Kurban Bayramı dediğimiz bayram...
Kurban bayramı, Arapça'da İyd-i adhâ diye adlandırılır. Adhâ ve udhıyye kurbanlık koyun mânasına geliyor. Kurbanlıkların kesildiği, kurban edildiği bayram demek oluyor.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir bayramın bu Kurban Bayramı olduğunu, bir tanesinin de Ramazan'ın sonundaki İyd-i fıtr olduğunu beyan buyurdu. Fıtır da iftar etmekle ilgili, artık orucu bırakıp da yemek yemek demek. Ve bunların gecelerinin gündüzlerinin çok çok sevaplı, hayırlı, bereketli olduğunu beyan buyurdu.
Bir hadîs-i şerîfinde, Ubâde b. Sâmit radıyallahu anh'ten Taberânî'nin rivayet ettiğine göre, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki:
Men ahyâ leylete'l-fıtri ve leylete'l-adhâ lem yemüt kalbühû yevme temûtü'l-kulûb.
Sadaka Resûlullâh, fî mâ kâl, ev kemâ kâl.
"Kim Fıtır Bayramı gecesini, Ramazan Bayramı gecesini ve Kurban Bayramı gecesini ihyâ ederse..."
İhyâ etmek, kalkıp namaz kılmak, zikir yapmak, Kur'an okumak sûretiyle sevaplı faaliyetlerle doldurmak, gâfil geçirmemek demek.
"Kim bu iki bayramın gecesini ihyâ ederse…"
Lem yemüt kalbühû yevme temûtü'l-kulûb. "Kalplerin öldüğü günde onun gönlü, kalbi ölmez."
Biliyorsunuz kalp iki mânaya geliyor;
Bir, yürek mânasına; Türkçe'de insanın göğsünde bulunan, kanın vücutta dolaşmasını sağlayan, tık tık atan bir cihaz, bir et parçası, yürek diyoruz... Bir de bununla mânevî bakımdan alâkası olan, gönül mânasına... Gönül de tam Arapça'daki kalbin karşılığı; tekallüb etmek, halden hâle geçmek, değişmek, başka bir hâle dönmek mânasıyla tam ilgilidir. Kalbin ikinci mânası da gönüldür.
Gönüller bazen ölür. İnsan yaşadığı halde, ayakta gezer, konuşur, yer, içer, çalışır ama kalbi ölür. Mâneviyatı sıfır, mâneviyatı zararda, mânevî yönden hasta... O zaman onun bedeninin yaşamasının kıymeti yok, çünkü mâneviyatı ölmüştür. Allah o durumdan hepimizi korusun...
Cenâb-ı Hak Teâlâ kullarını sınamak için mukadderatın cilvesi, kulların imtihanı olarak bazen büyük fitneler, büyük imtihanlar, büyük olaylar takdir buyurur. O imtihanlarda, fitnelerde, musibetlerde bazı insanlar imtihanı kaybeder. Dünyaya aldanır, harama sapar, eğlenceyi tercih eder, dinini unutur, âhireti için çalışmaz; Allah'tan korkmaz, haramları yer, içer, işler... Sanıyor ki mutlu, sanıyor ki yaşıyor. Halbuki gönlü ölmüştür, âhireti mahvolmuştur, mâneviyatı sıfırdır... Allah saklasın!
İnsan bazen kendisi anlayamıyor; eğer böyle basireti kapalıysa, dinî bilgisi yoksa, para gelirse, keyfi yerindeyse, eğlencesi tamamsa, yaşamının tam olduğunu sanıyor. Maddiyatçıların, gayrimüslimlerin çoğu böyledir. Onlar dünyalık elde etmek için insanları sömürüp, öldürüp, saldırıp, kırıp, yıkıp silah imal edip satımı için milletleri birbirine kırdırırlar.
"Şurada petrol var, aman şurada karışıklık çıkartalım!.. Şurada uranyum var, şurada kıymetli maden var..." diye büyük, süper dediğimiz çok yüksek güçlere sahip olan devletler böyle yapıyorlar. İşte Balkanlar, işte Kafkasya, işte mazlum halklar, işte yıkılan şehirler, işte ölenler, çoluk, çocuk...
Avrupa'da bir çocuk çatı arasında kalsa, düşman askerleri geldiği zaman orada korkulu saatler geçirse film konusu olur, acındırılır. Bir çocuk düşmanın gelmesinden, harbin fenalığından korkmuş filan diye film konusu olur, acındırılır... Ama beri tarafta milyonlar ölüyor, büyük haksızlıklar yapılıyor…
Ruslar kendilerinin olmayan yerlere saldırmışlar, Şeyh Şâmil Efendimiz kahramanca cihat vermiş. Ama işte sonra başarı olmamış. İslâm âleminin duyarsızlığından, müslümanların yekvücud olmamasından, öbür tarafın sayısının, gücünün, kuvvetinin, hazinesinin fazla olmasından olanlar olmuş.
Şimdi de İslâm âlemi maalesef duyarsız. Maalesef petrolden kazananlar kazançlarıyla eğlence peşinde... Daha başka sebeplerle zengin olanlar dünyaya dalmışlar, âhireti unutmuşlar. Müslüman kardeşlerinin ızdıraplarını, sıkıntılarını nazar-ı dikkate almıyorlar... İmtihanı kaybediyorlar.
Bu devirde, kalplerin öldüğü günün çok bariz olduğunu görüyoruz. Hakikaten birçok insanın kalbi ölmüş durumda...
Elhamdülillah Müslümanım diyor o da bir derece
İşte kalplerin öldüğü gün...
Bu iki bayram gecesini ihyâ edenlerin kalpleri ölmez. Bu ve buna benzer zamanlarda ortaya çıkan şiddetli imtihanlarda, insanların kafalarının karıştığı, maddiyat ve mâneviyatın tercih noktasına gelindiği, pek çok kimsenin maddiyatı ve dünyayı tercih ettiği, ama âriflerin âhireti tercih ettiği zamanlarda, tercihini doğru yapar, kalbi ölmez ve sonunda kazanır.
Başka hadîs-i şerîfler de var. Mesela:
Men ahye'l-leyâli'l-erbaa vecebet lehü'l-cennetü: "Kim dört geceyi ihyâ ederse, ona cennet vacib olur."
Muhakkak cennete girer…
Leylete'l-arûbe.
Arûbe "terviye" demek; Kurban Bayramı arafesinden bir önceki gün, hacıların Mina'ya çıktıkları gün.
Ve leylete arafe. "Arafe gecesi." Ve leylete'n-nahri. "Kurban gecesi." Ve leyletel-fıtr. "Ramazan Bayramı gecesi."
Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimiz; "Bu geceleri ihyâ edene cennet vacib olur." diyor.
Tabii bu sayılan gecelerin bir kısmını artık geçirmiş bulunuyoruz. Ama not alırsınız, aklınızda tutarsınız, bundan sonra gafil olmazsınız. Bu güzel geceleri ihya etmeye çalışırsınız.
Bu Kurban'ın gecesi, gündüzü ve bu bayramın içinde yapılan her şey çok sevaplıdır. Hudutlarda bekleyen asker kardeşlerimize müjdeli bir hadîs-i şerîf okuyuvereyim.
İbn Huzeyme rivayet etmiş:
Men şehide î'den min e'yâdi'l-müslimîne fî sağrin min suğri'l-müslimîn, kâne lehû mine'l-hasenâti adede rîşü külli tayrin fî harîmi'l-İslâm.
Ne kadar tatlı bir şey! Bunu basıp çoğaltıp, ev hasreti çeken, vazifeyi yaparken silah elinde bekleyen kardeşlerimize mektupla göndersinler.
"Kim müslümanların bayramlarından bir bayramı, İslâm âleminin hudutlarından bir hudutta bekçilik yaparken, nöbet tutarken, askerlik yaparken karşılarsa, o esnada bayram olmuşsa; onun hasenâtı, kazandığı sevaplar o kadar çok olur ki..."
Bir hasene, Uhud Dağı kadar büyük bir sevap. Hasenât "çok haseneler, çok sevaplar" demek.
Adede rîşü külli tayrin fî harîmi'l-İslâm. "İslâm âleminin, müslümanların yaşadığı bölgedeki bütün kuşların tüyleri sayısında hasenâta sahip olur."
Demek ki onlar, Allah rızası için hudutlarda müslümanları beklediklerinden, koruduklarından dolayı bu sevabı kazanıyorlar. Niyete göre ne kadar büyük sevaplar alıyor. Harp olmasa bile sırf bekçilikten bile böyle sevap alıyor. Kaldı ki dünyanın her yerinde müslümanlarla başkaları arasında harpler, darplar da var ayrıca.
Bu bayramın en büyük özelliği kurban kesmektir. Zengin olanların kurban kesmesi gerekiyor, kurban kesmekten kaçınmaması gerekiyor. Kalpleri ölmüş veya hastalanmış, gönülleri, kafaları bozulmuş, yabancı akımlardan, yabancı tahsillerden,değişik zevklerden dinini, inancını, örfünü, âdetini yavaş yavaş veya hızlı hızlı kaybetmiş olan insanlar bu bayramları bir sıkıntı olarak görüyor. Hemen atlıyorlar tatil yerlerine kaçıyorlar. Evde bayramlaşmak, gelen misafirleri ağırlamak bir ibadet, sevap. Misafire ikram ne kadar kıymetli bir şey… Misafirin gelmesinden, misafirliğe gitmekten, ziyaretleşmekten kaçıyorlar. Halbuki müslümanın müslümanı Allah rızası için ziyaret etmesi, Allah'ın sevgisini kazanmanın, Allah'ın sevgili kulu olmanın vesilesi. Bunlardan kaçıyorlar, rahatı tercih ediyorlar.
Geceleyin ibadete kalkmak rahatı terk etmektir. Oruç tutmak rahatı, keyfi terk etmektir. İslâm'da rahatı, keyfi Allah rızası için terketmenin büyük bir sevap olduğunu müslümanların öğrenmesi lazım!
Namazın az çok bir zahmeti, meşakkati vardır. Abdestin meşakkati vardır. Haramlara karşı sabretmenin meşakkati vardır. Cennetin yolu biraz böyle meşakkatlidir; cehennemin yolu çok kolaydır, tatlıdır, zevklidir. Şeytan bir de süsler, çalgılar, eğlenceler... Öyle cehenneme kolay gider insan. Bu zor ama fazîletli, güzel olan tarafı tercih etmek lazım!
Pek çok kimse "Kurbanı nerede keseceğim?" diyor, bu işten kaçınıyor.
Bu hususta iki hadîs-i şerîf okumak istiyorum. Herkese ibret olsun, kurban kesenlere müjde olsun diye birkaç hadîs-i şerîfi Râmûzü'l-ehâdîs kitabımızdan, Gümüşhâneli Ahmed Ziyâüddin Efendimiz hazretlerinin tertiplediği mübarek hadis kitabından okuyorum.
İbn Abbas radıyallahu anh rivayet ettiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem diyor ki;
Mâ ünfikati'l-veriku fî şey'in ehabbe ilallâhi teâlâ min nahîrin yünharu fî yevmi î'din.
Taberânî, Dârekutnî, Beyhakî, İbn Abdi'l Berr gibi kaynaklar kaydetmişler bu hadîs-i şerîfi.
Mâ ünfikati'l-verik.
Verik, "gümüş yaprak veya gümüş para" demek. Kehf sûresinde fî verikıküm hâzihî diye geçiyor. Ashâb-ı Kehf'in uyandıktan sonra şehre inip para harcadıkları anlatılırken.
Mâ ünfikati'l-veriku fî şey'in ehabbe ilallâhi teâlâ min nahîrin yünharu fî yevmi îyd. "Para Allah'a daha sevimli bir yere harcanılmaz, bayram gününde kesilen kurban için harcanan para daha hayırlı bir yere harcanmış olamaz."
Önce reddediyor; başka hiçbir ihtimal yok, ancak şu var; bayram gününde kurbanı almak, kesmek, buna harcamak, Allah'a en sevimli, Allah'ın en sevdiği iş...
Demek ki kurbanın kesilmesi, Allah'ın çok sevdiği bir ibadet olduğundan, Kurban Bayramı'nda kurban kesmeye gayret etmek lazım!..
Ramazan Bayramı'nda kurban yok ama Ramazan Bayramı'nda da evde şenlik olsun diye kurban keserse bir insan, 700 misli sevap alıyor. Bunun hakkında da hadîs-i şerîfler var. Demek ki insan kurbandan kaçmamalı, kurbanı kesmeli; çünkü bunu Allah çok seviyor.
Bir başka hadîs-i şerîfi okuyayım. Hz. Aişe-i Sıddîka validemizden İbn Mâce, Tirmizî, Beyhakî, Hâkim rivayet etmiş:
Mâ amile âdemiyyün min ameli yevmi'n-nahri ehabbe ilallâhi min ihrâki'd-dem ve innehâ le-te'tî yevme'l-kıyâmeti bi-kurûnihâ ve eş'ârihâ ve azlâfihâ ve inne'd-deme le-yakau' minallâhi bi-mekânin kable en yaka'a a'le'l-ardı fe-tayyibû bihâ nefsâ.
"Âdemoğlu, Hz. Âdem'in evlâtlarından, insanlardan hiçbir insan Kurban Bayramı günü, kurbanı kesip kurban kanı akıtmaktan daha hayırlı, Allah'a daha sevgili bir amel, icraat, iş yapmış olamaz! Bu çok hayırlı, Allah'ın çok sevdiği bir iştir."
Ve innehâ le-te'tî yevme'l-kıyâmeti. "Ve bu kurban kıyamet gününde gelir…" bi-kurûnihâ ve eş'ârihâ ve azlâfihâ. "Boynuzlarıyla, yünleriyle, derisiyle, postuyla, kemikleriyle gelir ve kıyamet günü insanın mizanına konulur." Ve inne'd-deme le-yakau' minallâhi bi-mekânin. "Ve kurbanın kanı Allahu Teâlâ hazretlerinin huzurunda bir makbul mekâna ulaşır." Kable en yaka'a a'le'l-ardı. "Yere daha damlası ulaşmadan, o yıldırım gibi, hatta daha hızlı bir şekilde Cenâb-ı Hakk'ın huzurunda kabule mazhar olur, makbul bir mekâna vâsıl olur."
Bu kadar kıymetli...
Fe-tayyibû bihâ nefsâ.
Binâenaleyh, "Bu kurbanı gönül şenliği ile içiniz hoş olarak kesin ve gönüllerinizi bununla şenlendirin, bu ibadeti kaçırmayın!" diye Efendimiz tavsiye de buyurmuş oluyor.
Başka bir hadîs-i şerîf:
ve tayyibû bi-hâ enfüseküm, fe-innehû leyse min müslimin yüveccihu udhiyyetehu ile'l-kıbleti illâ kâne demühâ ve karnühâ ve's-savfuhâ hasenâtin muhdarâtin fi mîzânihî yevme'l-kıyâmeti.
Deylemî, Hz. Aişe-i Sıddîka validemizden rivayet etmiş bu hadîs-i şerîfi. Bunun da mübârek metnini okuduk, mealini anlatalım;
"Kurbanlarınızı kesiniz ey müslümanlar!" Ve tayyibû bi-hâ enfüseküm. "Ve bununla nefislerinizi hoşlandırınız, faydalandırınız ve şenlendiriniz. Şen olarak, gönül hoşluğu ile isteyerek, sevabını bilerek yapınız!" Fe-innehû leyse min müslimin. "Çünkü, hiç bir müslüman yoktur ki" yüveccihü udhiyyetehû ilel-kıbleti. "Kurbanını kesmek için kıbleye doğru döndürür, yatırır, keser;" İllâ kâne demühâ ve karnühâ ve sûfuhâ. "Kurbanın kanları, boynuzları, postları, her şeyi," Hasenâtin muhdarâtin fi mîzânihî. "Hazır getirilmiş, âhiretteki mizanına konulmuş sevap olur, hasene olur," yevme'l-kıyâmeti. "Kıyamet gününde..."
Demek ki kurban her şeyiyle, boynuzunu yemiyor insan, paçalarını atıyor, boynuzunu atıyor; ama onlar bile hepsi mizanına konur.
İnsanların amelleri âhirette Cenâb-ı Hakk'ın bildiği bir vechile tartılacak. Âhirette semâvâtı ve arzı içine alacak kadar bir muazzam ölçü aletinde, terazide ameller tartılacak. Melekler bu terazinin ihtişamını, büyüklüğünü, azametini görünce kenarda titreşecekler. İnsanoğlunun günahlarını da alacak bir kefesi, sevaplarını da alacak öbür kefesi... O kadar muazzam bir şey. İşte oraya o kurbanlar böyle gelir.
Bu konudaki bir hadîs-i şerîfi daha yazmıştım. Onu da okuyayım:
Men dahhâ tayyibeten bi-hâ nefsühû muhtesiben li-udhiyyetihî kânet lehû hicâben mine'n-nâr.
Taberânî tarafından Abdullah b. Kurt b. Hasen'den rivayet olunmuş.
Men dahhâ tayyibeten bi-hâ nefsühû. "Kim gönül hoşluğu ile, şen şen, seve seve, isteye isteye ve abuk, asık suratla değil, hoş bir şekilde kurbanını keserse…" Muhtesiben li-udhiyyetihî. "Bu kestiği kurbandan Cenâb-ı Hakk'ın kendisine sevap vereceğini düşünüp onu umarak, Cenâb-ı Hakk'ın rızası için bunu keserse;" Kânet lehû hicâben mine'n-nâr. "Bu kurban kıyamet gününde ona cehennemden hicab olur, engel olur. Cehenneme girmesine mâni olur."
Cehenneme girmez, cennete girer.
Binâenaleyh, ne yapmamız lazım?
Kurban Bayramı'nın ne kadar mühim bir bayram olduğunu çok iyi bilmeliyiz!..
İnşaallah bundan sonraki senelerde de, sağlık afiyetle Allah nice bayramlara eriştirsin... Kardeşlerimiz bu bilgileri herkese Kurban bayramından önce, icra edebilecekleri, duydukları zaman "Hah, ben de bunu yapayım!" deyip yapabilecekleri zamanlarda duyursunlar.
Bu bayramlar çok önemli! Çok önemli günlerde, çok sevaplı günlerde bulunuyorsunuz. Ziyaretleri gönül hoşluğuyla yapın, ziyaretçileri gönül hoşluğuyla karşılayın! Yorulsanız, uykusuz kalsanız bile, bunun çok sevap olduğunu bilin!
Hacca giden kardeşlerimiz Mina'da, Müzdelife'de, Arafat'ta sıcakta, toz toprak ve izdihamda, tavafta çeşitli sıkıntılar çekiyorlar. Ama o sıkıntıların karşılığında da, güzel bir hac yaparlarsa cenneti kazanıyorlar. O bakımdan biraz cennet yolunun fedakârlık istediğini düşünerek bunları seve seve yapın!
Peygamber Efendimiz kurbanı, Kurban bayramını böyle metheylemiş; gecesinde, gündüzünde ibadetin ne kadar güzel olduğunu bizlere bildirmiş. Kendisi bayram gecelerini, bayram gündüzlerini tekbirlerle, tesbihlerle, zikirlerle ihyâ ederdi. Bayram namazına giderken, dönerken bu zikirleri, tesbihleri, tekbirleri çekerek giderdi.
Peygamber Efendimiz'in âdetini okuyunca, bir şey daha dikkatimi çekti, size de bildirmek istedim. Peygamber Efendimiz;
Kâne lâ yekâdü yedeu' ehaden min ehlihî yevme î'din illâ ahracehû.
Âdeti şöyleymiş:
"Bayram gününde ailesinden, evinin içindeki insanlardan hizmetçi, vazifeli, çoluk çocuk, eş, kadın, erkek hepsini, neredeyse hiçbirisini bırakmadan hepsini çıkartırdı."
Camiler bazen küçük olduğu zaman, bütün müslümanlar da bayram namazına itibar ettiğinden, hava müsaitse, yağış yoksa müsait olan ülkelerde, yerlerde sahraya, çok geniş alana çıkılır, bayram orada kılınır. Peygamber Efendimiz aile halkını oraya çıkartırdı, herkesin iştirakini isterdi.
Türkiye'de bu âdet olmamış, halbuki Efendimiz böyle çıkartırmış. Burada bakıyorum, bayram namazına kadınları ve çocukları da getiriyorlar, camide bulunduruyorlar. Peygamber Efendimiz demek ki böylece müslümanların topluluğunu arttırmak ve ibadetin ihtişamının gönüllerde, gözlerde, hafızalarda yer etmesini sağlamak murad ediyor. Ve oradaki hayırdan, bereketten, sevaptan herkesin istifade etmesini istiyor. Evde kalmasına razı olmuyor, çoluk çocuk hepsini, "Haydi bakalım, bayram namazına gidiyoruz!" diye bayrama götürüyormuş.
Bir yoldan gittiği zaman, dönüşte öteki yoldan dönermiş ki yollar da şahit olsun diye. Bir insan sevap da işlese, günah da işlese, çevresi, mekânı, âzâları, melekler, her şey kendisine şahit olacak. Yollar, dağlar, ağaçlar, oralarda gördüğümüz görmediğimiz varlıklar hepsi şahid olacaklar. Onun için giderken bir yoldan gitmişse, dönerken öteki yoladan döner, şahitlerin miktarlarını artırmayı murad edermiş Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz.
İşte böyle Cenâb-ı Mevlâ'nın rahmetinin cûşa geldiği, sevapların bol bol dağıtıldığı günlerdeyiz. Onun için gecenizi gündüzünüzü Allah'ın rızasına uygun geçirmeye dikkat edin!
Bayramı müslümanca da geçirmek önemli bir iş oluyor. Çoluk çocuğa da bunu sağlayacak tedbirleri almak lazım.
"Gelin bakalım, ben sizi mübarek bir yere gezmeye götüreyim de görün!" diye…
Mesela Ebû Eyyûb el-Ensârî Efendimiz'in İstanbul'da kabri ziyaret edilebilir. Daha başka mübarek zâtların, yaşayan veya vefat etmiş zâtların mübarek yerlerine gidilebilir. Beşiktaş'da Yahya Efendi Dergâhı var, Beykoz'da Yûşâ aleyhisselam var... Her beldenin kendine göre güzel, mâneviyatı takviye eden sevaplı yerleri vardır. Oralara giderek güzel bir şekilde geçirmeye gayret etmek lazım!
Ve bu bayramda, bu sevinçli günlerde, ıstırap çeken müslümanlara da çok dua etmeniz, etmemiz lazım! Çünkü gayrimüslimler birleşmiş, müttefik, güçlenmiş durumda; boyuna müslümanlara saldırıyorlar. Müslümanlar da ayrılmış, parçalanmış durumda, her yerde kan kaybediyorlar. Yaralı arslanlar gibi yerlerde serilmiş durumdalar. Müslümanlar birleşmezse, gönül birliği etmezse, birbirini desteklemezse, sonuç çok kötü olacak! Cenâb-ı Hakk'ın nusreti ve yardımı da birlik ve beraberlik içinde, sevgiyle, saygıyla, fedakârca muhabbetli düşüncelerle, birbirlerine iyi duygular besleyerek, yardım elini uzatarak çalışanların üzerine oluyor.
Onun için her yönden İslâm âleminin dertlerini düşünün, dua edin ve elinizin uzanabildiği yerdeki müslüman kardeşlerimize yardımcı olun!
Kestiğiniz kurbanları yerlerine, fakirlere, muhtaçlara hediye edin, onların hakiki hayır dualarını almaya çalışın!
Geceniz gündüzünüz hayırla sevapla geçsin, Cenâb-ı Hakk'ın rızasına vâsıl olun... Allah'ın sevdiği kullar olmayı Cenâb-ı Hak nasip etsin... Allah'ın sevdiği kullar olarak yaşamayı nasip etsin... Cenâb-ı Hakk'ın sevdiği, razı olduğu, güzel, sevabı bol amelleri işlemeye cümlenizi muvaffak etsin...
Hepinizin tekrar bayramlarınızı tebrik ederim, sevgilerimi, saygılarımı sunarım.
Es-selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh.