Bismillâhirrahmânirrahîm
Elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh, alâ külli hâlin ve fî külli hîn.
Ves-salevâtü ves-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedini'l Mustafa ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi ihsânin ilâ yevmi'd din.
Emmâ ba'dü
Fa'lamû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l hadîsi kitâbullahi ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem. Ve şerre'l-umûri muhdesâtühâ. Ve külle muhtesetin bid'atün. Ve külle bid'atin delâletün. Ve külle delâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr ve bis-senadi'l muttasılü ilen-nebiyyü sallalahü aleyhi ve selleme ennehû kâl.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri bir hadîs-i şerîfinde Ramazan ayını methederken buyurmuş ki;
Men harme fîhi rahmetullâhi azze ve celle fe inne'ş-şakıyye men harme fîhi rahmetullâhi azze ve celle.
"Bu öyle bir mübarek aydır, öyle bereket ve hayır ayıdır ki Allahu Teâlâ hazretleri bu ayda rahmetini indirir, hataları günahları affeder, duaları kabul eder. Kulların ibadetlerdeki yarışmasına, gayretine bakıp da meleklerine; 'Benim kullarım nasıl ibadet ve taate koşuşturuyorlar, gayret ediyorlar!' diye övünür. Bu ayda bu kadar rahmet kapıları açılmışken, göğün kapıları açılmışken, melekler bile kullara tevbe ve istiğfar ederken, şeytanlar bağlanmışken, bu kadar hayır imkânları varken bunlardan istifade edememiş olan kimse hakikaten, gerçekten şakidir, eşkıyâdandır!"
Asıl eşkıyâ o kimsedir ki bu ayın hayrından, bereketinden istifade edememiş oluyor.
Allahu Teâlâ hazretleri bizi o zümreden etmesin. Allahu Teâlâ hazretleri bu ayın içinde cûşa gelen rahmetinden, mağfiretinden cümlemizi hissemend ü hissedâr eylesin.
İçinde bin aydan daha hayırlı olan gecenin de bulunduğu mübarek bir ay geçirdik, oruçlar tuttuk.
Allahu Teâlâ hazretlerinin Resûlü Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde orucu şöyle methetmiş:
Mâ min abdin asbaha sâimen
"Hiç bir kul yoktur ki sabaha oruçlu çıksın…"
Bu oruç, Ramazan'da tuttuğumuz farz oruca da şâmildir, sâir zamanlarda tuttuğumuz nafile oruçlara da -Allahualem- şamildir.
İllâ fütihat lehû ebvâbü's-semâ'.
"Sabaha oruçlu çıkan hiçbir kul yoktur ki ona göğün kapıları açılmasın!"
Allahu Teâlâ hazretleri onun için ortadan mânevî mânileri kaldırır. Duaların göğe yükselmesine mâni olan sebepler vardır; göğün kapıları vardır; oradan geçemez. Ama Allah-u Teâlâ hazretleri göğün kapılarını o oruçlu için açar.
Ve sebbehat a'dâuhû vestağfera lehû ehlü's-semâi'd-dünyâ ilâ en tevârâ bi'l-hicâbi.
"Oruçlunun bütün âzâsı tesbih eder ve o ecri kazanır. Akşam oluncaya kadar, güneş örtünün arkasına gizleninceye, güneş batıncaya kadar gökteki varlıkların hepsi, gök ehli oruçlu için tevbe istiğfar eder."
Fe in sallâ rek'aten ev rek'ateyni edâet lehü's-semâvâtü nûrâ.
"Oruçlu bir-iki rekât namaz kılsa gökler onun için nur saçarlar."
Ve kulne ezvâcühû mine'l-hûri'l'în: Allâhümme akbidhu ileynâ fekad işteknâ ilâ ru'yetihî. "Onun cennetteki nasibi olan hûrileri derler ki; Yâ Rabbi, onu bize nasip et! Gelsin bize! Biz o oruçlunun görmesine müştak olduk!"
Ve in hellele ev sebbeha ev kebbera telkâhu seb'ûne elfe melekin yektübûne sevâbehâ ilâ en tevârâ bi'l-hicâbi.
" Oruçlu eğer Lâ ilâhe illallah derse, Sübhânallah derse, tekbir getirir, Allahu Ekber derse; ona yetmiş bin melek gelir, karşılar ve onun sevabını güneş batıncaya kadar yazar dururlar."
Böyle bir mübarek ibadet ayını geçirdik. Hadîs-i şerîfi Hz. Âişe validemiz nakledivermiş.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri, Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ın bize bildirdiğine göre, buyurmuş ki;
Rağıme enfü racülin zükirtü indehû felem yüselli aleyye.
"Yanında benim adım anılmış olup da bana salat getirmemiş olan kulun burnu yerlere sürtsün!"
Allâhümme salli âlâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin salâten ve selâmen dâimeyni mütelâzimeyni ilâ yevmi'd-dîn.
Peygamber Efendimiz'in adı her anıldıkça ona salât u selâm getirmemiz lazım! Çünkü dinimizin direği Resûlullah'a muhabbet üzere kurulmuştur. Peygamber Efendimiz'e sevgi ve muhabbet olmadan, bağlılık olmadan, sünnetine sarılma olmadan insanın bir mertebe kazanması, bir merhale kat etmesi mümkün değildir.
Hadîs-i şerîfin devamında Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;
Ve rağıme enfü racülin dehale aleyhi ramadân sümmen selaha kable en yuğfera lehû.
"O adamcağızın, zavallının burnu yerlere sürtsün ki Ramazan ayı ona gelmiştir de sonra çıkıp gitmiştir; fakat kendisine mağfiret olunmamıştır. Allah'ın rahmetini, mağfiretini kazanamamış olan adamın burnu yerlere sürttü veyahut sürtsün!"
Dua da olabilir. Zaten kendisi perişanlığa uğramış. Hâli ifade de olabilir, ihbârî cümle de olabilir:
Ramazan'ın hayrından istifade edemeyen kimseye yazıklar olmuştur, burnu yerlere sürtmüştür, o insan mahvolmuştur!
Ve rağıme enfü racülin edrake indehû ebevâhü'l-kibere felem yüdhilâhü'l-cennete.
"O adamın da burnu yerlere sürtsün veya sürtmüştür ki ana babası onun yanında yaşamışlardır yaşlanmışlardır, yaşlılığa ermişlerdir de o, çocuklarını cennete sokamamışlardır. O çocuk anne babası sağ iken onlara hizmet edip de cenneti kazanamamış; ona yazıklar olsun, burnu yerlerde sürtsün!"
Bu hadîs-i şerîften hem Ramazan'ın ne kadar kıymetli olduğunu anladık hem de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e muhabbetin, salât u selâm getirmenin -Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn- ve ana babaya hürmet ve hizmet etmenin ne kadar sevaplı olduğunu anlamış olduk.
Hadîs-i şerîflerin çoğunda bize belirtilmiş olduğu gibi hac; daha önceki hac ile aradaki günahların affına sebeptir. Ramazan; daha önceki Ramazanla arada işlenmiş günahların affına mağfiretine sebeptir. Önceki Ramazan'dan bu Ramazan'a kadar işlediğimiz günahlar bu Ramazan'da affolunuyor. Bütün senenin günahları affolunuyor. Cuma da; bir önceki cuma ile aradaki günahların affına sebeptir.
Allahu Teâlâ hazretlerinin rahmeti bu kadar geniştir. Yoksa bu kadar günahla, kusurla, kabahatle insanın cennete girmeğe imkânı mı olurdu?! Bu kadar affettirici şeyler oluyor da ondan dolayı insan cennete, cemâle eriyor.
Bir başka hadîs-i şerîfte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyurmuş ki;
Men hacce va'temera fe mâte min senedihî dehâle'l-cenneh.
"Kim hac veya umre yapar da o senesinde ölürse cennete girer."
Çünkü hacca gitti, umreye gitti; temizlendi, paklandı. O sene içinde ölürse cennete girer.
Ve men sâme ramazâne sümme mâte dehâle'l-cennete.
"Kim Ramazan orucunu tutar da ölürse cennete girer."
Ve men gazâ femâte min senetihî dehâle'l-cennete.
"Kim gazâya, cihada giderse ve o senesinde ölürse cennete girer."
Ramazan ayı orucu böyle kıymetli bir oruçtur.
Ramazan-ı Şerif geldi geçti ama hadisi şeriflerden öğrendiğimize göre; bundan sonrakiler için ibret olsun, hatırda daha iyi kalsın diye söylüyorum. Buna ermenin bir şartı var.
Men sâme ramadâne fe arafa hudûhehû ve yetehaffazu mimmâ yenbağî en yetehaffeza minhü küffire mâ kablehû.
"Kim Ramazan orucunu tutarsa ama sınırlarını kollar, hudutlarına tecavüz etmezse; Ramazan orucunun hakkını verip de yasaklarına tecavüz etmezse, ayak basmazsa ve orucun sakınılması gereken şeylerinden de sakınırsa eski günahları affolunur."
Demek ki oruçlu, orucun şartlarına riayet edecek idi. Şartları vardı ve korunması gereken şeylerini koruyacaktı, orucun ahkâmına riayet edecekti.
O ahkâm nedir?
Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;
Hamsün yuftırne's-sâime.
"Beş şey oruçlunun orucunu, sanki yemek yemiş de bozmuş gibi sevabını giderir."
Beş şey nedir?
1. el-Kezibü.
"Yalan." Yalan söyledi mi sevabı gitti.
2. Ve'l-ğîbetü.
"Gıybet." Başkasının arkasından velev haklı bir kusuru da olsa onu söylemek, onun hoşlanmayacağı şeyleri arkasından konuşmak.
3. Ve'n-nemîmetü.
"Söz taşımak." Onun sözünü buna, ötekisinin sözünü berikisine naklederek koğuculuk yaparak ara bozmak.
4. Vel-yemînü'l-kâzibetü.
"Yalan yere yemin etmek."
Millet alışmış, en küçük şeylerden yemin etmeğe; "Vallahi... Billahi... Tallahi..." diye yemin ediveriyor. Hâlbuki orucun sevabını gideriyor.
5. Ve'n-nazaru bi'ş-şehveti.
"Şehvet ile bakmak."
Oruç tutan kimsenin nefsine hâkim olması gerekiyordu, ahlâkını güzel yapması, dilini tutması gerekiyordu. Şartlarına riayet etmiş olduğu takdirde oruç; ona eski günahlarını affettirecek, rahmet-i İlâhîye, mağfiret-i Rahmân'a erdirecekti.
Hele hele Ramazan ayının içinde son on gününde bin aydan daha hayırlı bir gecenin olduğu hadislerde bildirilmiş. Kadir gecesinin olduğu biliniyor. Zamanı saklanmış ama Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz; "Son onunda arayın!" demiş. Kendisi de bize numune olsun diye Ramazan'ın son on gününde evinden çıkmış, mescide gelmiş, mescide yerleşmiş. Mescitte yatmış, kalkmış, yemiş, uyumuş, uyanmış, ibadet etmiş.
Çünkü hadîs-i şerîfte geçer ki;
Bir kul namazı beklediği müddetçe namazdadır."
Mescitte iken insan bir namazı beklerken namazda gibi, namaz kılıyor gibi oluyor.
İtikâfa giren insan da ister namaz kılsın ister kılmasın, ister uyusun ister tesbih çeksin, Kur'an okusun, ibadet etsin… Hepsi bir. İtikâf eden kimse o mescitte olduğu müddetçe büyük ecirlere eriyor.
Onun için Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurmuş ki;
İ'tikâfu aşrin fî ramadâne kehacceteyni ve umreteyni.
Sevabı o kadar büyük ki Allah bu sene kaçıranlara bir dahaki sene nasip eylesin. Bu buyruğu tutanlara, yapanlara da ecr-i cezîl, sevâb-ı kesîr ihsan eylesin. Ramazan'ın son on gününde itikâf edenlere bu müjdeyi yazmadan geçemedim.
"Ramazan'ın son on gününde itikâf edenlere iki hac ve iki umre sevabı vardır." buyuruyor Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz. Bir hac değil, iki hac ve iki umre!
Ne mutlu Allah'ın yolunda yürüyenlere, o ibadetleri ihya edip Peygamberimiz'in sünnetine tâbi olanlara!
Men sâme ramadâne ve etbeahû sitten min şevvâlin kâne kesavmi'd-dehr.
Arabî aylardan Ramazan ayından sonra gelen ay, Şevval ayıdır. Bu hususta hadîs-i şerîfler vardır ki;
"Şevval ayında kim altı gün oruç tutarsa bütün sene hep oruç tutmuş gibi olur."
Peş peşe de olur, ayrı ayrı da olur. Peş peşe olma mecburiyeti de yoktur. Bayramın ilk günü oruç tutmak yasaktır. Bayram edeceğiz, sevinç günüdür. Sonra tutulacak.
Şöyle izah ediyorlar ki; Ramazan otuz gün; sevabı bire on olduğuna göre, üçyüz gün. Altı da buradan, o da altmış gün. Sanki 360 gün, bütün sene oruçluymuş gibi insan ecir kazanıyor! İnşallah bu Şevval orucunu da tutalım.
Bu hususta Ahmed b. Hanbel hazretlerinin kitabında hadis var. Müslim'in meşhur sahih kitabında var, Ebû Dâvud'da, Neseî'de, Tirmizî'de, İbn Mâce'de, İbn Hibbân'da var. Hem de râvisi Ebû Eyyûb diyor. Allahualem, râvisi bu bizim beldemizin medâr-ı iftihârı, başımızın tâcı Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretleridir.
Bu orucu tutalım! Bu kadar sağlam hadis kaynaklarında bu oruç zikredilmiş.
Fe izâ ferağte fensab ve ilâ rabbike ferğab.
Müslüman bir rahatladı mı, yeniden bir atılım yapacak! Öyle gevşemek yok, tekrar hamle yapacak! Çünkü içinde muhabbet var, sevgi var; onu olduğu yerde boş durdurmaz.
Ramazan bitti, Şevval orucunu tutarız. Bir dahaki Ramazan'ı şevk ile bekleriz. İnşallah, Allah o Ramazan'a muhabbetimizden, şevkimizden, arzumuzdan; o oruca olan muhabbetimizden dolayı senemizi de oruçlu gibi sayar. Madem insan camide namazı beklerken, namazlı gibi sayılıyormuş; Allah'ın fazl-u kereminden de umulur ki Ramazan'ı sevene de bütün sene oruçlu gibi Allah ecir verir.
Muhterem kardeşlerim!
İşte böyle bir mübarek, kıymetli ayı geçirdik. Tabii insan ne yapacağını şaşırıyor. Ben şahsen şaşırdım kaldım. Ama Allah-u Teâlâ hazretleri bayram tayin etmiş. Ramazan gidiyor ama Allah nice Ramazanlara sıhhat ve afiyetle eriştirsin.
Ramazan'ın içinde kazandığımız güzel sıfatları, bundan sonraki günlerde korumak en mühim iş oluyor.
Ramazan'da nasıldık?
Bir kere sahura kalkıyorduk, uykumuzu bölebiliyorduk. Bu uykuyu bölmeye alışalım! O sahur vaktinde yine kalkalım, iki rekât namaz kılalım, ondan sonra yatalım! Sahur vakti -Arapça ifadesiyle seher vakti- duaların kabul olduğu zamandır. Allah-u Teâlâ hazretlerinin semâ-i dünyaya nüzul eyleyip de kullarına kendisinin davet ettiği, hitap ettiği bir zamandır ki; "Ey kullarım! İçinizde benden bir şey isteyen varsa istesin, istediğini vereceğim! Dua eden yok mu, duasına icabet edeceğim! Mağfiret isteyen yok mu, mağfiret edeceğim!" dediği zamandır.
O zamana bir ay kalktınız kalktınız, alıştınız. Hadi bakalım bu bir aylık alışkanlığınızı görelim, bundan sonra da seher vaktinde kandilleriniz, elektrikleriniz yanık olacak! Göreceğiz ki; "Tamam, hacı efendi kalkmış, seher vaktinde teheccüt namazını kılıyor. Duasını, istiğfarını yapıyor." Bu alışkanlığı koruyalım!
Oruç tuttuk. Oruçta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in tavsiyeleri vardı: Gıybet etmeyeceğiz, dedikodu etmeyeceğiz, gözümüzle harama bakmayacağız, yalan yere yemin etmeyeceğiz vs. Hatta birisi gelse bize çatsa; omuz vurur, çatar, kavga arar, bağırır. Siz arabada olursunuz, sizin kullandığınız arabaya bağırır. Hani Allah'ın edepli edepsiz çeşit çeşit kulları var, koca şehir; dünyada her çeşit insan var.
Kendisine birisi çattığı zaman oruçlu ne diyecek?
"Ben oruçluyum, ben oruçluyum!" diyecek, ona uymayacak.
"Vay sen misin bana çatan? Benim senden aşağı kalır bir yanım yok, sen bana çatarsan ben de senin hakkından gelirim!" diyebilir ama Peygamber Efendimiz öyle demeyi doğru bulmamış. Diyor ki;
'Birisi gelip ona küfrederse, ağır söz söylerse, çatarsa bile; 'Tevbe yâ Rabbi! Ben sana uymam, ben oruçluyum, ben oruçluyum!' diyecek." Bu zor bir şeydir.
"Allahu Teâlâ hazretlerine ibadet hâlinde olduğum için sana uymayacağım, senin sözüne karşılık vermeyeceğim, seninle kavga etmeyeceğim!" diyor, kendisini tutuyor. İşte bu tutma hâlini yine devam ettireceğiz. Bu alışkanlığı Ramazan'da edindik ya!
Ramazan'da birisi bizi kızdırdığı zaman, Fesübhânallah! Lâ ilâhe illallah! Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh… çektik de uymadık, sabrettik, kendimizi tuttuk ya; bu güzel hâli Ramazan'dan sonra korumak bizim en mühim işimiz şimdi. Şu günden itibaren en mühim işimiz!
Ramazan gitti, ibadet bitti; değil!
İnsan; "Ramazan'da ibadet ettik; Ramazan gitti. Şimdi dosdoğru zevke, sefâya, eğlenceye… Ramazan'da yapamadığımız yasak bütün işler birikti, aman onları yapmağa koşalım!" diye düşünürse -Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîfiyle sabittir- bilsin ki onun Ramazanını Allah kabul etmemiş! Çünkü Ramazan ibadetlerinin kabulünün alâmeti; insanın Ramazan'dan sonra güzel hâlinin devam etmesidir. Buna dikkat edin! Ramazan'daki hâlimizi devam ettirmek en mühim iş oluyor.
Fırsattan istifade, Ramazan'da öğrendiğimiz şeylerle ve Ramazan'da aldığımız aşk ile muhabbet ile -Ramazan'da dinimize bağlılığımız arttı, içimiz şenlendi ya- çoluk çocuğumuza bunu öğreteceğiz.
Çok eksikleri var.
Çocuklarımızın yanında [öylece] oturuyoruz. Öyle yapmayacağız! Ben dâhil, siz dâhil; çocuklarımızı etrafımıza toplayacağız. Birazcık bir zaman bulduk mu; "Çocuklar gelin, birkaç hadis okuyalım. Şu hadisleri birbirimize bir anlatalım. Benim söylediğimden sen ne anladın bakalım, bana bir tekrar et. Hanım sen söyle bakalım…" diyelim.
"Mutfakta işim var!"
Birazcık böyle bir şey oldu mu öyle diyorlar.
Li külli şey'in mâniun ve li'l-ilmi mevâniun.
"Her şeyin mânisi var ama ilim öğrenmeğe kalktığın zaman gökten mâniler dolu gibi yağıyor."
Çeşitli mâniler…
"Hanım otur; biraz ibadet, dua, tesbih… Dinimizin bilgisini size öğreteyim, nakledeyim…"
"Ütü yapılacak, mutfakta iş var!"
"Sen onların bırak hepsini! Şimdi şu saat bizim dinî bilgileri öğrenme saatimiz."
Böyle bir program yapalım, prensip sahibi insan olalım, intizamlı insan olalım. Biz çocuklarımızı iyi yetiştirdiğimiz zaman Allahu Teâlâ hazretleri defter-i âmâlimizi kapattırmayacak.
Hepimiz ölüp gideceğiz ya! Geçen sene aramızda olanların bir kısmı yok. Önümüzdeki sene Ramazan'a ya yetişeceğiz ya yetişmeyeceğiz, Allah iman ile göçmeyi nasip eylesin. Arkamızdan defterimizi onlar çalıştıracak.
Çocuklarımız olmasa bizim hâlimiz ne olur?
Onlar bizim arkamızdan dua edecekler, hayır yapacaklar, Kur'an okutacaklar, hatim indirtecekler, sadaka verecekler. Kendileri namaz kılacaklar, Kur'an okuyacaklar, tesbih çekecekler, hacca gidecekler. Onları güzel yetiştirirsek Allah bizim defterimize sevap yazacak.
Aman bu tatilden istifade [edelim]. Bir insanın arabası arkasından itiverirlerse bir müddet gider. Ramazan'dan aldığımız hızla inşaallah o hızı kaybetmeden, kendimiz de gayret ederek çoluk çocuğumuzla İslâmiyet'i güzelce yaşamaya devam edelim ve öğretmeye gayret edelim!
Bir şey daha zihnime geliveriyor:
Ben oruçla ilgili hadîs-i şerîfleri okuyunca kendi içimde meydana geldiğine göre tahmin ediyorum ki sizin de içinizde meydana geldi. İnsan;
"Vah, hay Allah! Yine de şu Ramazan'ı iyi değerlendiremedik. Yine de Rabbimiz'e layıkıyla ibadet edemedik. Keşke biraz daha gayret etseydim, keşke biraz daha çalışsaydım. Oruçlu olmanın sevabı ne kadar kıymetliymiş!.." diyor. Hadisleri okuduğu zaman böyle diyor. Bu itikâfla ilgili [hadîs-i şerîfi] okuyunca insan; "Keşke ben de itikâfa girseymişim! İki hac ve iki umre sevabı varmış. On gün dişimi sıkardım, o sevabı alırdım." diyor. Ama geçti değil mi. Ramazan bitti, o imkân kalmadı.
İşte buradan ömrü kıyas edeceğiz. Ömür de böyle geçecek!
Acaba ömrümün sonunda hâlim nice olacak?
Herkes son nefesteömrüne pişman olacak! İyiler de pişman olacak kötüler de pişman olacak! Bizim namaz kılan, itikâfa giren, oruç tutan, Kur'an okuyan Müslümanların; "Ah keşke biraz daha gayret etseydim!" dediği gibi iyiler pişman olacak. "Hay Allah, keşke şu boş şeylerle de uğraşmasaymışım. Keşke daima her anımı Allahu Teâlâ hazretlerinin rızası yolunda sarf etseymişim." diye ömrümüzün sonunda da duyacağımız duygu budur.
Onun için, zamanımızı iyi değerlendirelim!Zamanımızı boş geçirmeyelim, bir anımız boş geçmesin!
Ya zikredelim; kalbimizden, içimizden Allah diyelim, Lâ ilâhe illalah diyelim, Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh, Sübhânallah, Elhamdülillâh, Allahu Ekber diyelim! Hadislerde hep onlara işaret oldu. Ya ilim öğrenelim, öğretelim ya bir hayrın peşinde koşalım! Ya hasta ziyaretine gidelim ya birisinin yardımına, hizmetine gidelim! Ya bir büyüğümüze hürmet edelim, ya bir küçüğümüze izzet edelim, onu yetiştirmeğe gayret edelim!..
Zamanımızı boş geçirmeyelim ki her geçen zaman için mutlaka bir hasret olacak! O hasretin nasıl olduğunu şimdiden tattınız. Ramazan'ın gitmesinden gördüğünüz gibi ömrümüzün sonunda da o hasret olacak. Bu ömrü mümkün olduğu kadar rızâ-i Bârî yolunda geçirmeğe gayret edelim!
Büyüklerimiz onun için demişler ki;
"Kul zikr-i müdâm hâlinde olsun!"
Daima her anı ibadet olsun, diye zikr-i müdâm tavsiye etmişler. Mesela meşhur evliyâullahtan Mârifetnâme sahibi Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri var ki kitabında yazmış, çizmiş, anlata anlata koca satırları, sayfaları doldurmuş.
Gaye nedir?
Kulu gafletten uyandırmak, zikr-i müdâm hâline getirmek! Daima Hakk'ı düşünen, Hakk'ı zikreden insan hâline gelmek! O zaman, her anı ibadet oluyor. İnsanın kalbi alışır da daima Hakk'ı zikredici olursa o zaman her anı ibadet oluyor.
Büyüklerimiz demişler ki;
Hûş der dem.
"Her anda aklı başında, şuurlu olacak, uyanık olacak, tetikte olacak!"
Uyumaya gelmez, gaflete gelmez.
Allah cümlemizi gaflet uykusundan uyandırsın. Daima hudutta düşmanın karşısındaki asker gibi tetikte olan, gözü açık, silahı elinde, uyanık kimse eylesin. Çünkü etrafımızda çeşit çeşit düşmanlar vardır.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;
El-mü'minü beyne hamsi şedâid. "Müslümanın etrafında beş tane musibeti, belası vardır."
Nedir onlar?
1.Mü'minün yahsudühû.
"Bir kere kendi cinsinden Müslümanlardır ki; kendisine haset eder, çekişir, uğraşır."
Mü'min ama haset ediyor, kıskanıyor. O zarar verir, uğraşır, kem gözle bakar. Kıskandığı için ona bir zarar vermeğe çalışır. Ondan bir zarar görür. Allah hasetçinin şerrinden korusun. Hasetçiyi de razı etmek mümkün değildir, ne yapsan razı olmaz. Çünkü eline verdiğin bir şeyle iktifâ etmez, senin elindeki çıksın diye ister. Onun için zor.
2. Ve münâfikü yubğızuhû.
"İkinci düşmanı münafıklardır ki yüzüne güler, arkasından kızdığı için ona zarar vermeğe çalışır. Arkasından hançerlemeğe çalışır."
Münafık; "Şunun arka tarafına bir dolaşayım; şunun yüzüne güleyim güleyim de arka tarafına bir geçersem sırtının ortasına hançerimi saplayayım!" diye düşünür. Yüzüne karşı bir şey yapamaz. Çünkü anlaşılıyor ki müslüman kuvvetli, münafık zayıf; doğrudan doğruya husumet yapamıyor. Onun için arkasına dolaşıp gafil zamanında onu avlamağa çalışır. O da bir düşman.
3. Ve kâfirün yukâtiluhû.
"Kâfir de onunla savaş eder."
İşte Bulgar, işte Yunan, işte Rus… Her yerde Müslümanların başı hakikaten kendisine silah çekmiş düşmanlarla dolu. Allah onlara yardım eylesin. Şu güzel günümüzde onlara da dua edelim! Çünkü biz oruç tuttuk. Allahu Teâlâ hazretleri; "İsteyin, istediğinizi ihsan edeceğim!" buyuruyor.
Allahu Teâlâ hazretleri bizim şu rahatımız gibi, bizim şu bayramımız gibi dünya üzerindeki bütün mü'minleri bayram ettirsin, hepsini rahata erdirsin. Dünyanın neresinde mağdur, mazlum Müslüman varsa onları gadirden, zulümden kurtarsın. Esir kardeşlerimize hürriyetlerini ihsan ve ikram eylesin. Müslümanları dünyanın her yerinde, iki cihanda aziz, bahtiyar eylesin. İki cihanın hayrına erdirsin.
4. Ve nefsün yünâziuhû.
"Hepimizin içinde bir nefsimiz vardır."
Bu nefis terbiyeye müsaittir, terbiye kabul eder. Yontulursa bir güzel şekil alır ama terbiye edilmediği zaman insana kötülükleri emreder.
İnne'n-nefse le-emmâretün bi's-sûi illâ mâ rahime rabbî.
İnsana kötülükleri emreder.
"İç şu içkiyi, yap şu günahı, vaz geç şu iyilikten! Yan gel yat, namaz kılma! Zekâtını, sadakanı verme, paran azalır…" gibi işi gücü Müslümana kötü şeyleri emretmektir. O da bir düşmandır.
5. Ve şeytânün yudıllühû.
Bir de görünmez başka bir düşman vardır. Dışta ama hem dıştadır hem de içte, insanın damarları içinde kanın dolaştığı gibi dolaşır. O da şeytan!"
O da insana vesvese verir. Kötü şeyleri telkin edip hak yoldan çıkartmaya, cehennemlik etmeğe uğraşır.
İşte bunca düşmanın arasında Müslümanın sığınağı nedir?
Sığınağı Rabbidir.
İnnehû leyse lehû sultânün alellezîne âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn. "Rabbine tevekkül eden mü'min kula şeytanın zararı olmaz."
Allahu Teâlâ hazretleri Müslümana ibadetlerle, oruçlarla nefsi terbiye etmeyi de nasip eder. Bakın, bir Ramazan boyunca çok şeyleri öğrendik, nefsimizi tutmayı öğrendik. Nefis de böyle terbiye olur. Kâfir, münafık, hasetçi vs. hepsine karşı da;
Hasbünallâhu ve ni'mel vekîl.
Ne kadar düşman olursa olsun, insan Allah'a kul olunca Allah'a dayanınca Allahu Teâlâ hazretleri ona dünya ve âhiretin hayırlarını ihsan eder.
Allah bizi kendisine hakîkaten, can u gönülden, çok kuvvetli bir tarzda inanmış olan hakiki mü'minlerden eylesin. Kalbimizi imân-ı kâmil ile, şeksiz yakîn-i sâdık ile doldursun. Peygamber Efendimiz'e muhabbetle, Allahu Teâlâ hazretlerine saygı ve muhabbetle kalbimizi doldursun. Yolundan ayırmasın. Kendisine hakkıyla tevekkül eden bahtiyarlardan eylesin.
İnnallâhe yuhibbü'l-mütevekkilîn. "Allah tevekkül eden kullarını sever." buyruluyor.
Bir de meşhur hadîs-i şerîfi hatırlatıvereyim:
Selâsün men künne fîhi vecede halâvete'l-îmâni.
"Üç şey vardır ki bu üç şey kimin içinde bulunursa o, imanın tadını duyar, dimağı imanın lezzetiyle dolar, imanın ne kadar hoş bir şey olduğunu bilir. Mü'min-i kâmil olur, kimse onu yolundan çeviremez. Şen şatır, Allahu Teâlâ hazretlerinin yolunda güle oynaya tatlı ibadet eder."
Nedir?
1. En yekûnallâhu ve Resûlühû ehabbü ileyhi mimmâ sivâhümâ. "Allah ve Resûlü ona, gayrısı olan her şeyden daha sevimli gelmek."
Biz önce Allah'ı ve Resûlullah'ı seveceğiz, ötekilerin hepsi solda sıfır kalacak. İnsana Allah ve Resûlü en sevgili gelirse! Bu da tabii onlara değer vermemekle, onları gönlünden silmekle, çıkartıp atmakla olur. Mal mülk sevgisi, evlat sevgisi, mevki makam sevgisi, insanların alkışı, beğenmesi, istemesi… İnsan bunların hepsini gözünden silecek, Allah'a ve Resûlullah'a bağlanacak.
2. Ve en yuhibbe'l-mer'e lâ yuhibbuhû illâ lillâh.
"Müslüman kardeşlerini sevecek ama sırf Allah için sevecek."
Kaşı gözü, malı mülkü için değil, Allah rızası için! Bu sevgiyi de öğrenmemiz lazım! Zaten bayram, sevgi muhabbetin cûşa geldiği bir zaman demektir. İçimizde birbirimize karşı kötü duygular, hisler varsa onları söküp atalım! Bayramın hürmetine gıll u gıştan, kibirden, hasetten, ucubdan, kızgınlıktan, kırgınlıktan, kinden kalbimizi pak eyleyelim! Allah rızası için birbirimizi sevelim! Bu sevmeyi tahakkuk ettiremedikçe yine insanın kemalâta ermesi mümkün değil. Birbirimizi mutlaka öyle seveceğiz.
Camiye geliyoruz, namaz kılıyoruz, omuz omuza veriyoruz saflarda ama kalblerimiz istediğimiz kadar birbirine ısınmış değil. Bir kardeş muhabbeti içinde, samimiyeti içinde candan birbirimize sarılmış olsak çok daha başka türlü olur. Allah o muhabbeti ihsan eylesin.
3. Ve en yekrehe en yeûde fi'l-küfri ba'de iz enkazehullâhu kemâ yekrehu en yülkâ fin nâr.
"Allah kendisini kurtarmış olduktan sonra insanın tekrar küfre düşmekten, ateşe düşmekten korkar gibi korkması lazım."
Bu hadîs-i şerîfin bize tatbiki nedir?
Biz Ramazan'dan önce başka hâldeydik. Ramazan'da hâlimizi düzelttik, bir güzel hâle eriştik. Bu hâle eriştikten sonra tekrar eski hâlimize düşmekten, ateşe atılmaktan korkar gibi korkacağız.
"Aman! O ateş, yanlış yol, gaflet yolu, cahillik, dalâlet, sapıklık yolu, ibadetten uzak kalma, mahrumiyet yolu! Aman o yola düşmek ateşe düşmek gibi!" diye ateşte yanmaktan korkar gibi ondan kaçınacağız, sakınacağız. Vebadan kaçar gibi kaçacağız. Bu güzel hâli muhafaza etmeğe çalışacağız.
Allah-u Teâlâ hazretleri sizi sıratı müstakimden ayırmasın. Sevdiği kul eylesin. Marifetullah’a erdirsin. Aşkullahı muhabbetullahı gönlünüze yerleştirsin. Sevdiği işleri yapmanızı nasip eylesin. Huzuruna sevdiği razı olduğu kulları olarak varıp cennetiyle cemaliyle müşerref olmayı nasip eylesin. Peygamber efendimize komşu eylesin.
Bihürmeti esrarı suretül Fatiha.