Bismillâhirrahmânirrahîm
El-hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn. Hamden kesîren tayyiben mübâreken fîh. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ ve senedinâ ve mededinâ ve tâci ruûsinâ ve tabîbi kulûbünâ Muhammedini'l Mustafa. Ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi ihsânin ecmeîne't-tâyyibîne't-tahirîn
Aziz ve muhterem kardeşlerim;
Bizi mübarek Ramazan ayına eriştiren, Ramazan ayı içerisinde Kadir gecesine erdiren Allahu Teâlâ hazretlerine hamd u senâlar olsun. Allahu Teâlâ hazretleri bizleri, Kadir gecesinin hayrından, feyzinden, bereketinden de faydalanan kullarından eylesin.
Onun Habîb-i Edîb'i, Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerine âcizane, fakirane, boynu bükük, yüzü kara, eli boş fakat muhibbane ve hâlisâne salât u selâm, tahiyyât ve ihtiramlarımızı arz ederiz. Mevlâmız vâsıl eylesin. Peygamber Efendimiz'in sevgisine, şefaatine, iltifatına cümlemizi nâil eylesin.
Karınca kararınca sünnetine uymak istediğimiz gibi onun sevgisine, teveccühüne de ermeyi, Allahu Teâlâ hazretleri bu iyi niyetimiz bereketine nasip eylesin. Âhirette ona komşu eylesin. Kendisinden 1400 sene sonra gelmişiz ama âhirette, yanında, sohbetinden havz-ı kevserinin başında safa sürmekten bizleri mahrum eylemesin.
Aziz ve muhterem kardeşlerim!
Allahu Teâlâ hazretlerinin hak Resûlü Efendimiz, Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ; benî İsrail peygamberlerinden de; Allah cümlesinden razı olsun, salât u selâm onların üzerine olsun.
Dört kişinin, aralarında şu Beykoz'da yattığı rivayet edilen Yuşa aleyhisselam da olmak üzere, Şem'un hazretlerinin ve iki tanesinin daha seksen sene ömrü boyunca Allah'a hiç âsi olmadan ibadet ettiklerini nakletmiş Peygamber Efendimiz bir sohbetinde oturup konuşurlarken sahabesine:
"Allah'ın nice kulları var, ömürlerinde hiç Allah'a isyan etmeden, O'na ibadet etmişler." demiş.
Sahabe-i kirâm hayran kalmışlar, boyunlarını bükmüşler:
"Ah ne olurdu, bizde hiç günah işlememiş kullar olsaydık, hep Allah-u Teâlâ hazretlerinin rızasına uygun ömür süren insanlar olsaydık." diye temenni etmişler.
Peygamber Efendimiz de onu öyle nakletmiş.
Bir başka rivayette; Peygamber Efendimiz beni İsrail'den bir bahadır kişiden bahsetmiş.
"Zırhını giymiş de seksen sene çıkarmamış, hak yolda cihad eylemiş. Allahu Teâlâ hazretlerinin dini uğrunda ömrünü geçirmiş."
Sahabe-i kirâm boyunlarını bükmüşler, candan temenni etmişler.
Biliyorsunuz İslâm'da niyet çok mühim, kalp çok mühim.
"İnna'llâhe lâ yenzuru ilâ suveriküm ve ecsâmiküm"
Allah sizin yüzünüze, pazunuza, kuvvetinize, boyunuza posunuza bakmaz.
"Velâkin yenzuru ilâ kulûbiküm ve a'mâliküm"
Gönüllerinize bakar, amellerinize bakar, hangi niyeti beslediğinize bakar, içinizden ne duygular taşıdığınıza bakar, nasıl bir kafa taşıdığınıza bakar.
Siz ona bakın; içinizde niyet ne?
Allahu Teâlâ hazretlerinin hak Resûlü bildirmiş ki sözü haktır, vaadi haktır, söylediklerinin hepsi gerçektir.
"Bir kimse can u gönülden Allah yolunda şehit olmayı istese..."
Niyet. Niyeti öyle, kalbi öyle. "Fırsat olsa da Allah'a canımı da feda etsem. Mal neymiş, mülk neymiş, varlık neymiş, evlat neymiş? Canım da feda olsa." diye istiyor ama harp yok, darp yok, fırsat yok, eceli gelmiş, yatağında ölmüş.
"Ve lev mâte alâ firâşihî"
Yatağında ölse bile Allahu Teâlâ hazretleri o kuluna şehitlerin mertebesini ihsan eder.
Eder mi?
Allahu Teâlâ hazretleri her şeye kâdirdir ve herşeyi en âdil yapar, en güzel bilir. Her şeyi yerli yerince yapar. Her şeyi hikmetlidir. Hiç kimsenin söz söylemeye hakkı yoktur ama hepsi incelerse, aklı ererse çok yerinde olduğunu anlar; bütün insanlar her yaptığı şeyin çok yerli yerinde olduğunu anlar.
Allahu Teâlâ hazretleri niyetine göre ecir veriyor.
"İnneme'l-a'mâlü bi'n-niyât"
İlk hadîs-i şerîftir. Buhârî gibi mübarek biri, kitabının başında, evvela onu almış ki; "Aklınızı başınıza devşirin, niyetinizi temiz tutun, her işin başı temiz kalptir, halis niyettir." demek istemiş.
Peygamber Efendimiz'in zamanında bir insan kalkmış, Mekke-i Mükerreme'den Medine-i Münevvere'ye hicret etmiş. Eğer Allah rızası için Resûlullah aşkına şevkine hicret ettiyse tamam, hicreti hicrettir, ecr ü sevabı Allah'a aittir. Hicretin çok sevabı var.
Ama para kazanmaya gitmişse, Mekke'de tanıdığı bir kadının peşine gitmişse, dünyalık elde etmeye gitmişse, onun hicreti de o kadınadır, o dünyalık şeyedir; âhirete bir faydası yoktur.
Onun için muhterem kardeşlerim!
Şu mübarek Ramazan ayında kalplerimize hâkim olmayı öğrenelim. Niyetlerimizi halis, pak eylemeyi öğrenelim. Niyetlerimizi murakebe edelim, müfettiş gibi eli kırbaçlı komutan gibi, atın üzerinde süvari gibi niyetlerimize sahip olalım. Dizginimizi ele alalım; halis niyetle, salih niyetle iş yapalım.
Sahabe-i kirâm öyle candan istemiş de Allahu Teâlâ hazretleri de Kadir suresini nâzil buyurmuş.
"İnnâ enzelnâhü fî leyleti'l-kadr ve mâ edrâke mâ leyletü'l-kadr. Leyletü'l-kadri hayrun min elfi şehr. Tenezzelü'l-melâiketü ve'r-rûhu fîhâ bi-izni Rabbihim min külli emr. Selâmün hiye hattâ matlai'l fecr.
Bu âyet-i kerîmeleri inzal buyurmuş, müjdelemiş ki;
Allahu Teâla hazretleri; "Ey Ümmet-i Muhammed! Mahzun olmayın, üzülmeyin, boyun bükmeyin, size Ramazan'ı ihsan etmiştir, Ramazan'ın içinde Kadir gecesini ihsan etmiştir."
Bir insan o Kadir gecesini ihyâ etse o Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Âyet-i kerîme ile sabit. Âyet-i kerîme ile sabit olmasaydı -şimdi zamanımızda ileri geri konuşan bir sürü insan var.-
"Efendim, azıcık bir şeye çok sevap olur mu?" diyebilirlerdi.
İşte oluyor bak, gör! Âyet-i kerîme ile sabit. Allahu Teâlâ hazretleri herşeye kadirdir.
Zaten biz neyi hak etmişiz de bu nimetleri almışız? Sanki parasını pulunu vermiş miyiz? Sanki gücümüz kudretimiz bir gözün parasını ödemeye yeter mi?
Hepsi zaten bedava. Her şeyimiz Allah'ın lütfundan. Her şeyimiz O'nun lütfuyla oluyor. O herşeye kâdirdir.
Bin ay, seksen küsur yıl eder. Seksen küsur yıllık bir ömrün sevabını Allahu Teâlâ o kuluna veriverir, buna Kâdir.
Bunu duyunca sahabe-i kirâm çok memnun ve mesrur olmuşlar. Tabi Ramazan'ın içinde bin aydan daha hayırlı bir gece var.
Ne yaparsınız?
Canını verir insan. O Ramazan'ın içinde geceleri uyku uyumaz. Sabahlara kadar gözyaşı döker, Allahu Teâlâ hazretlerine ibadet ve taat eder. Bir ay dişini sıkar, o geceyi yakalamaya çalışır.
Ama nerede? Nerede o gayretli kullar?
Âciziz, nâçiziz, hep kusurluyuz, hep yüzü karayız, hep zayıfız. Mükâfât karşımızda duruyor, elimizi uzatıp almaya dermanız yok, elimizi kaldırmıyoruz. Ya bir ay mübarek, bir ömre bedel! Gel, çalış, kazan. Günahlardan kesil.
Bak şimdi Peygamber Efendimiz'in eteğini tutup yolunca gitmekte ne büyük fayda var. Peygamber Efendimiz ve o zamanki sahabesi -tabi bu âyet-i kerîme Mekke'de nâzil olmuş- bu sûre-i celile nâzil olduktan sonra akılları fikirleri o olmuş; "Aman, ne yapsak da Kadir gecesini yakalasak." diye düşünmüşler, kollamışlar, aramışlar, çalışmışlar.
Rüyalarına girmiş. Rüyalarında Allahu Teâlâ hazretleri onlara bazı işaretler ihsan eylemiş. Sahabeden bir tanesi hep; "Kadir gecesi yirmi yedisindedir." diye yemin edermiş.
"Kadir gecesi yirmi altısını yirmi yedisine bağlayan gecedir." diye yemin edermiş ama yine sahabeden olduğu halde daha başka zamanlarda olduğunu nakledenler de olmuş:
"Peygamber Efendimiz böyle buyurdu." demişler, "Şöyle buyurdu." demişler.
Peygamber Efendimiz'in; "Ramazan'ın son on günü içinde arayın." diye tavsiyesi var. Kendisinin de bizzat hareket tarzı böyle.
Efendimiz bize numune değil mi?
Ramazan'ın son on gününde itikâfa girermiş. Evinden ayrılırmış, ailesinden hanımlarından ayrılırmış, itikâfa girermiş. O Allah'ın hak peygamberi, pak peygamberi son on gününü ibadetle, taatle geçirirmiş. Mescitte sabahlara kadar gecelerini ihyâ ederek geçirirmiş.
"Siz Kadir gecesini Ramazan'ın son on gününde arayın." buyurmuş.
Sıhhatli rivayetler var, her birisi üzerinde düşünülebilir. "Yirmi birinde" demişler, "yirmi üçünde" demişler, "yirmi beşinde" demişler, "yirmi yedisinde" demişler, "yirmi dokuzunda" demişler.
Hepsinin uzun boylu rivayetleri var. Uzatmak istemiyorum.
Ârif kimseler diyorlar ki;
"Allahu âlem seneden seneye değiştiği için böyle. Bir sene yirmi birine gelmiş, bir sene yirmi yedisine gelmiş ve müslümanlar ertesi gün Bedir savaşını kazanmışlar, bir sene yirmi üçüne gelmiş.
Ne yapacağız?
Hilali gözleyeceğiz. Gideceğiz, görülebilecek yerden hilale bakacağız. Akşam güneş battıktan sonra gökyüzünde hilali gördük mü gözümüze ilişti mi ilişti, tamam ertesi gün Ramazan'dır. Bugün yarın yine akşam vakti, Batı tarafında güneşin battığı yeri gözümüzü yukarılara gezdirerek hilali arayacağız.
Ne arıyoruz?
Bayram hilalini arıyoruz. Gördük mü yarın bayramdır.
"Hocam, takvim var, hesap var. Yirminci yüzyıldayız. Aya füze gönderiyorlar, Merih'e füze gönderiyorlar, herşeyi güzel hesaplıyorlar. Aydan geriye gelen şeyin okyanusta nereye düşeceğini biliyorlar, gemileri oraya götürüyorlar."
İyi, güzel, tamam ama ben de ilim, fen biliyorum, akademide hocalık yaptım, üniversitede mühendislere hocalık yaptım. Ama eski Ramazanların, yetmişli yıllardaki Ramazanların birinde, cemaat Fatih camiinden çıkmış, Ramazan'ın yirmi dokuzu, akşam namazından çıkmışlar hepsi görmüş. Birisi ötekisine göstermiş. Hepsi ayan beyan görmüş. "Bak gökyüzünde ay." Hepsi birbirine göstermiş.
Hatta bir tanesi çağırmış; "Mehmed Efendi, dışarıya çık." Bakkal Mehmed Efendi de dışarıya çıkmış;
"Bak, karşıda ne var?"
"Hilal var"
Hilali gördün, şimdi ne olacak? Güneş, akşam namazını kıldıktan sonra, çıktıktan sonra hilali gördü. Yarın nedir?
Bayramdır. Çünkü hepsi gördü. Bir kişi olsa belki başı dönmüştür, gözüne yanlış görünmüştür, oradaki bir beyazlığı hilal sanmıştır ama öyle değil. Bak hepsi gördü, ertesi gün bayram.
Ama takvimde yazıyormuş ki yarın ayın otuzu. Demek ki hesapta da bir püf noktası oluyor ki hesabın tutturdukları yerinde bir hata oluyor ki doğru göremeyebiliyorlar.
Onun için biz emredileni yapacağız. Gidince bakacağız, görürsek görürüz, görmezsek içinde bulunduğumuz ayı otuza tamamlayacağız. Neyse, bunu neden söyledim?
Mübarek ayın başlangıcı belli değil ki yirmi biri, yirmi ikisi belli olsun. Kayabiliyor, karışabiliyor.
Onun için en güzeli Peygamber Efendimiz'in sünnetine uymak. Uyan kardeşlerimizden Allah razı olsun. Bir beldede ahalinin tamamı itikâf yapmasa hepsi mesul olur. Hepiniz mesul olurdunuz; burada itikâfa giren kardeşlerimiz sizi kurtarıyor. Allah razı olsun, kabul etsin. Onlar da size dua etsinler, siz de onlara dua edin.
Tabi ibadet güzel şeydir de ibadetin de âfeti vardır. Ben bir sene "Aman!" dedim, dallar meyvelerden çöküyor, sapı bir tarafa bastırıyor. "Ne kadar çok meyve var!" dedim. Allah rahmet eylesin yaşlı, tecrübeli bir amca dedi ki; "Allah afetlerinden korusun."
Ondan sonra bir dolu geldi, bilmem ne geldi patır patır hepsi döküldü, olgunlaşmadan aşağıya düşüverdi.
İbadet yapmak güzeldir. İbadetin âfeti; ibadetine mağrur olmaktır. Mağrur olmayacağız.
"Efendim, ben bu kadar oruç tuttum."
Kabul oldu mu olmadı mı? Gözün nahmahreme kaydı mı kaymadı mı? Sinirine hâkim olabildin mi olamadın mı? Dilini tuttun mu tutamadın mı? Camide yanındaki arkadaşınla kavga ettin mi etmedin mi? Sabrettin mi sabredemedin mi?
Orucu hakkıyla tuttun mu, layık oldu mu? Dergâh-ı izzete vardı mı? Yoksa yolda melekler "çürük, çevirin şunu kenara" diye geri mi çevirdiler, belli değil ki! Bilmiyoruz ki! Onun için ibadetine mağrur olmak yok.
Allahu Teâlâ hazretleri, ibadetinden dolayı mağrur olup kibirlenip burnunu havaya kaldırmak kötü olduğundan, kullarına günah işleme kapısını açmış.
Hadiste Peygamber Efendimiz söylüyor, ben söylemiyorum.
"Arada günah işlesinler de âcizliklerini anlasınlar, boyunlarını büksünler; ' Yâ Rabbi! Bizim tuttulacak yanımız yok, işte boynumuz bükük, yine suçlu olarak huzuruna geldik.' diye, içlerinde hiç kibirleri kalmasın."
Çünkü kibir daha kötü, kibir ve ucûb daha kötü olduğundan ona düşmemek için böyle oluyor.
Allahu Teâlâ hazretleri bizi kibire düşürmesin. Ucuba düşürmesin. Bizim içimizde sevmediği ne gibi kötülük varsa, huy varsa, fikir varsa, fasid kötü fikir, yanlış yalan fikir, ters kanaat, kin, adavet, hased, düşmanlık, Allahu Teâlâ hazretleri bizim içimizi bunlardan şakır şakır yıkasın, pak eylesin. İçimiz dışımız nurlansın. Bundan sonra sevdiği kul olalım, edepli kul olalım.
Çünkü her muradına eren kimse edep ile ermiştir. Her mahrum olan kişi edepsizliğinden mahrum kalmıştır. Allah esirgesin. Edepsiz Rabbin lütfundan mahrum kalır. Edepli menzil alır, yol kazanır, mükâfât kazanır. Edebe riayet edeceksiniz, terbiyeli olacaksınız, boynunuzu bükeceksiniz, kardeşinizi seveceksiniz, kimsenin kalbini kırmamaya çalışacaksınız.
Karıncayı bile taşlama onun da Rabbi, sahibi var, bir gün gelir şikâyetçi olur, dergâh-ı izzette gelir yakana yapışır:
"Yâ Rabbi! Sen her şeyi bilicisin. Benim bu kardeşim kötü niyetim yokken bana dünyada şöyle etti, böyle etti, kalbimi kırdı." derse o zaman Allah; "Bunun hakkını ver bakalım." der. Senin sevablarından alırlar, ona verirler.
Onun için kalp kırmak yok. "Kalp kırmak Kâbe'yi yıkmak kadar kötü" diye kitaplarımızda yazılıyor da millet çatır çutur kalp kırıyor. Camide kalp kırıyor, safta kalp kırıyor. Hayret ediyorum.
Allahu Teâlâ hazreterleri insanın kalbine tecellî ediyor, tecelligâh-ı ilâhî; sen oraya nasıl öyle kırıcı bir darbe ile hücum edersin? Nasıl öyle ters muamele edersin? Allahu Teâlâ hazretleri insanın gönlüne tecellî ediyor.
Neyse, muhterem kardeşlerim!
Demek ki bilinmiyor, bilinmemesinde de bir hayır var. Ulema ittifak etmiş ki Kadir gecesinin bilinmemesinde ki hikmet şudur:
"Ben Kadir gecesine rastladım, sabaha kadar İskenderpaşa camiinde ibadet ettim, Kadir gecesini ihya ettim, seksen üç yıllık mükâfât cebimde çantada keklik duruyor işte, bak yakalanmış." der, ondan sonra ibadetine mağrur olur, güvenir, "tamam" diye düşünür. Çünkü insanların ekseriyeti böyledir.
Çocuk diplomayı aldı mı, çantasına karnesini koydu mu, bir koşu tatile gider, bir daha kitabın yüzünü açmaz. Doktor tıp fakültesinden mezun olur, bir daha neşriyatı takip etmez. Mühendislikten mezun olur, bir daha kendi mühendisliğiyle ilgili mecmuaları takip etmez, yenilikleri takip etmez, geri kalır.
İnsan bitirdi mi bir baskı olmazsa çalışmıyor, güveniyor. Arap dilinde, bizim din lisanımızda güvenmeye ne derler?
"Ümit" derler. Reca. Güveniyor, ümit ediyor; "Tamam, Allah beni affedecek, mağfiret edecek. Çünkü ibadet ettim, namaz kıldım, oruç tuttum, mukabeleler dinledim." diyor, güveniyor. Recası galip. Böylesi doğru değil; çünkü tembellenir, güvenir.
"İzen yettekilu yâ Resûlallah"
O zaman güvenir de; 'cennete nasıl olsa gireceğim.' diye ibadet yapmaz. demiş.
Malum kıssada Hz. Ömer Peygamber Efendimiz'in karşısına çıkmış:
Kul; havf u recâ arasında olacak:
"Havfu'llah er-recâu mina'llah" Allah'tan korkacak, tir tir titreyecek; bir taraftan da ümit edecek.
"Cennete girerim inşaallah." diye düşünecek.
Bir taraftan korkacak; "Yahu, Allah ya benim kabahatlerimi affetmezse cehenneme düşersem." diye, tir tir titreyecek. Bir taraftan da; "Yahu, âyetlerde hadislerde geçiyor erhamurrâhimîn'dir beni de affeder, umarım ki ben de şu dostlarımla kardeşlerimle inşaallah Resûlullah'ın bayrağı altında toplanırım, cennetine cemâline ererim." diye düşünecek. İkisi arasında olacak.
Dosdoğru yol tutturacak. Bir tarafa yaslanıp gevşemeceyek. Onun için saklanmış. Cuma'nın içinde mübarek saat saklanmış, Ramazan'ın içinde Kadir gecesi saklanmış. "Ama son günlerinde arasın." deniliyor.
Belki bu gecedir belki geçtiğimiz gecedir belki yarınki gecedir. Hadi bakalım bundan sonra hiç olmazsa on gün dişini sıkacaksın.
Sonra bir de müslüman kadeşlerimiz İslâm'ı iyi öğrenmedikleri için umûmi olarak bir yaygın fikir var, yanlış fikir var. Nedir?
Bir ibadeti yaptı, tamam. Ramazan orucu bitsin, insanları görün. Yazlığa gitmeye daha şimdiden hazırlanıyorlar. Günaha şimdiden hazırlanıyorlar. Ramazan bitsin, oruç bitsin; cup denize. Hadi gezmeye. Orada açık saçık var, bilmem şu var. Şimdiden hazırlanıyor.
Peki ya Müslümanlık Ramazan'a mı mahsus? İbadet Kadir gecesine mi mahsus?
Allahu Teâlâ hazretlerinin Resûlü, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Cuma gecesinin faziletini anlatmış anlatmış bize de; "Ama cumaya mahsus ibadet etmeyin." diye de tavsiyesi var. "Yalnız Ramazan Müslümanı olmayın, her zaman Müslüman olun. Yalnız Ramazan Müslümanı olmayın, yalnız Cuma Müslümanı olmayın, yalnız kandil Müslümanı olmayın!"
Her zaman Müslümanlığımızı devam ettireceğiz.
Nasıl? Tahammül edilir mi?
Sen bir şeyi daha bilmiyorsun, bilmediğin bir şey daha var. Allah'a kulluk sadece camide namaz kılmak, Kur'an okumak, tesbih çekmekten ibaret değildir.
"El-Emru bi'l-mârufi sadakatün ve'n-nehyü ani'l-münkeri sadakatün ve imâtatü'l-ezâ ani't-tarîki sadakatun"
Kimsenin ayağına dolanmasın, diye yoldan bir eza verici dikeni, taşı kenara alsan bir hayırdır, sadakadır.
"El-Kelimetü't-tayyibetü sadakatün"
Gitsen bir kimseye bir tatlı söz söylesen, güleç yüz göstersen sadaka gibi sevab kazanırsın. Emr-i ma'ruf yapsan sadaka sevabı kazanırsın. Nehy-i münker yapsan sadaka vermiş gibi sevap kazanırsın. İslâm, kafasını güzel çalıştırıp da doğru davranabilirse, insana her anda sevap kazanabilecek bir nimet veriyor.
Şimdi şöyle diyelim:
"Ben öğleden evvel birazcık yatayım, azıcık yatayım vücudum tahammül edemiyor, geceye kuvvet kazanayım hem Peygamber Efendimiz kaylûle uykusu yapmış." diye düşündü, bismillâhirrahmânirrahîm dedi, yan geldi yattı, sünnete uydu, sevap yazılır.
Uyku uyuduğu halde; "Sünnete uydu." diye bu kula sevap yazılır.
Sonra hadîs-i şerîfte geçiyor: "Bir insan abdest alıp yatarsa melekler onun gecesini ibadete yazarlar." Hadîs-i şerifte müjdelenmiş.
Onun için insanın uykusu uyanıklığı, yemesi içmesi, çalışması, kalkması, konuşması söz söylemesi, arkadaşına tebessüm etmesi, hasta ziyaret etmesi, kabir ziyaret etmesi, bir kimsenin yardımına koşması; bunların hepsi sevap kazanmasına sebeb olabilir.
Onun için kafamızı, aklımızı dik tutacağız, gaflete düşmeyeceğiz. Her an sevap kazanabiliriz. Onun için bizim büyüklerimiz hûş der dem demişler.
Mü'min nasıl olacak?
"Her deminde, her nefes alış verişinde şuuru, aklı başında olcak."
Nakşîliğin esaslarından birisi nedir?
Huş der dem.
Her anda şuurlu olacak, aklı başında olacak. Yaptığı işi şuurlu yapacak. Camiye gidiyor şuurla gidiyor. Camiden evine gidiyor, yatacak biraz, şuurla yatıyor. "Şimdi yatayım da sabaha dinç geleyim. Yatmazsam sahurdan sonra sabah namazı da kaçar. Sabah namazını ta on birde kılarım, olmaz. Onun için şimdi gideyim de biraz istirahat edeyim."
Ondan sonra; "Ben şimdi vücuduma bakmazsam bu vücud zayıf düşer, zayıf düşünce vesvese hücum eder, aklım şaşırır, birazcık yemek yiyeyim." deyip Allah rızası için yemek yersin, sevap kazanırsın. Allah rızası için uyursun, sevap kazanırsın. Allah rızası için evlenirsin, sevap kazanırsın.
"Evleneyim de namahreme bakmayayım." der, evlenir. Evlinin namazı, bekârın namazından seksen iki kat daha sevap.
"Evlilikte de sevap var mı ya Resûlallah?" demişler. İnsan keyfini sürüyor. "Evet" demiş,
"Onda da sevap var tabii. Ya harama baksaydınız o zaman günah olmayacak mıydı?
Demek ki evlilikte de sevap var. Allah Allah, çok şükür yâ Rabbi! Bizim dinimiz ne güzel ki evleniyoruz sevap kazanıyoruz, yemek yiyoruz sevap kazanıyoruz, yemiyoruz sevap kazanıyoruz, arkadaş ziyaretine gidiyoruz sevap kazanıyoruz, hasta ziyaretine gidiyoruz sevap kazanıyoruz. "Kimseye muhtaç olmayalım helal para kazanalım." diye ticaretimize gidiyoruz:
"El-Kâsibü habîbullah"
Kesb-i ticaretle meşgul olan Allah'ın sevgili kuludur diyor, Peygamber Efendimiz.
"Doğru sözlü tüccar, sıddıklarla, şehitlerle beraberdir." diyor Peygamber Efendimiz. Kendisi de ticaret yapmış.
Onun için Müslümanlığı; "Şöyle hayattan kopup da dağ başında ibadet etmek" diye anlamayın. "Ramazan'da ibadet etmek, Kadir gecesinde ibadet etmek" diye anlamayın. Müslümanlık devamlı…
Hûş der dem.
Şuur her zaman başta olacak, akıl her zaman dimdik ayakta olacak:
"Ben Rabbimin rızasına uygun hâle gelmeliyim, aman gaflete düşmeyeyim, aman günaha dalmayayım." diye düşünücek.
Müslümanlığın özü bu; yoksa o cennetin sevapları kolay kazanılmaz. Her anda niyetini doğru dürüst tutarsan o zaman sevap olur. Allahu Teâlâ hazretleri bizi öyle şuurlu müslüman eylesin.
Kur'ân-ı Kerîm'de buyurmuş ki;
Bismillâhirrahmânirrahîm.
"İnnâ enzelnâhü fî leyleti'l-kadr"
Biz onu Kadir gecesinde indirdik."
"Onu" dediği nedir?
Müfessirler diyor ki Kur'an-ı Kerim.
Niye "onu" dedi?
Daha önce geçmedi, sûrenin ilk âyet-i kerîmesinde hemen "onu" diye başladı, zamirle başladı. O tâzim içindir. O kadar meşhur, o kadar mâlum, o kadar muteber, o kadar muazzam hürmete şayan ki "o" dedi mi anlaşılıyor.
"İnnâ enzelnâhü fî leyleti'l-kadr"
Biz Kur'ân-ı Kerîm'i Kadir gecesinde indirdik.
Peygamber Efendimiz'e yirmi üç sene de âyet âyet gelmiş!"
Diyorlar ki;
"Semâ-ı dünyaya Kadir gecesinde nâzil oldu. Sonra necmen necmen, hadiselere göre grup grup Peygamber Efendimiz'e indi."
Esrâr-ı İlâhî. Levh-i Mahfûz'dan sema-ı dünyaya indirilişi Kadir gecesi.
Kadir gecesi ne demek?
Malum, "O adamın kadri kıymeti yoktur." deriz, "kıymet, şeref, itibar" demek.
Kadir gecesi, şeref ve itibar gecesidir. Bir mânaya böyle demişler.
Neden?
İnsan buradan çok sevaplar kazanıyor. Allah'ın cennetini kazanıyor, rızasını kazanıyor, kadirlere eriyor, kıymetli şeyleri elde ediyor. Onun için Kadir gecesi.
Bazıları da demişler ki kadir; "takdir etmek" mânasındandır. Mukeddaratın tayin edildiği gecedir.
"İnnâ enzelnâhu fî leyletin mübâreketin innâ künnâ münzirin. Fîhâ yüfreku küllü emrin hakîm, emren min indinâ innâ künnâ mürsilîn"
Duhan suresinin başındaki o leyle-i mübareke de bu delâletle işte Kadir gecesidir.
Kadir gecesinde Allah bu nuru takdir buyuruyor, meleklerine tavzif ediyor, veriyor. Bir dahaki seneye kadar icraatı veriyor diye rivayetler var. Kadir; "takdir etmek, tayin etmek" mânasından geliyor, diyenler de var. Ama her halükarda muhteşem bir gece!
"Ve mâ edrake ma leyletü'l-kadr"
Kadir gecesinin ne olduğunu sana ne bildirdi, ne bildirebilirdi? Sen nasıl bilebilirdin?
Allahu Teâlâ hazretleri, böyle bir şeyin kıymetini Peygamber Efendimiz'e bildirmek istediği zaman Kur'ân-ı Kerîm'de bu ifadeyi zikrediyor.
Ve mâ edrâke ve ma yudrîke.
Ve mâ yudrîke lealle's-sâate tekûnü karîbâ gibi.
Böyle bir ifadeyle anlatıyor. Allahu Teâlâ hazretleri, bu Kadir gecesinin feyzini, şerefini Peygamber Efendimize vahiyle bildirmiş, öyle malum oluyor yoksa insanoğlu nereden bilebilirdi? Onun kadrini kıymetini, şerefini anlayamazdı.
"Leyletü'l-kadri hayrun min elfi şehr" Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.
Nasıl bin aydan?
Ramazan olmayan, içinde Kadir gecesi olmayan, öteki bin tane ayı bir araya getirsen Kadir gecesi bu kadar hayırlıdır. Ondan daha hayırlıdır.
Onun için bilmiyorum işte bu Ramazan'da tutan tuttu, kaçıran kaçırdı. Hiç olmazsa bir dahaki Ramazan için şimdiden niyetinizi halis, salih tutun; "İnşallah ben Ramazan'ın son on gününde şu itikâf sünnetini yerine getireyim." deyin.
"Hep oruç tutuyoruz, tutuyoruz bir de şu sünneti yapalım." diye ona azmedersiniz inşaallah. Kadri kıymeti çok fazla olan o geceyi yakalamak öylece müyesser olur inşaallah.
"Tenezzelü'l-melâiketü ve'r-rûhu fihâ bi-izni Rabbihim min külli emr"
Tenezzelü'l-melâiketi ve'r-rûhu. Melekler iner, ruh da iner, er-ruh da iner.
"Fîhâ"
Bu gecede.
"Bi-izni Rabbihim"
Rabbinin izniyle, müsaadesiyle, fermanıyla inerler.
Sanki müslümanlar buradan neşeyle, şevk ile hazırlıkla güle oynaya hacca, ibadete gidiyorlar gibi Kadir gecesinde melekler yeryüzüne öyle inerler, diyor kitaplarımız. Bu gece onlar için de çok büyük, itibarlı bir gece.
"Tenezzelü'l-melaiketü ve'r-rûhu"
Bu er-rûh nedir?
Ruh da iner.
Demişler ki; rûh cok azim bir melektir. Öteki melekler bir saf olacaklar, ruh tek bir saf olacak, tek başına bir saf olacak. O kadar azim bir melektir. Allah'ın çok sevdiği, çok itibarlı bir meleğidir. O da iner.
Bazıları demişler ki bu ruh Cebrail aleyhisselam'ın sıfatıdır. Rûhu'l-emîn, Cebrail aleyhisselam'dır, Cebrail aleyhisselam da iner. Bu gecede bizim, sade insanların anlayamadığı böyle bir teşrif oluyor. Semadan yeryüzüne melekler nüzûl ediyor.
"Min külli emr"
Her türlü emri yerine getirmek üzere, vazifeyi ifâ etmek üzere, çeşitli sebeplerle yeryüzüne inerler.
"Selâmün hiye hattâ matlai'l-fecr"
Bu gece kendisi salime bir gecedir.
Fecr zamanına kadar her türlü maddî mânevî âfetten mahfuz bir gecedir. Onun için erbâb-ı kulûb bu Kadir gecesinin hâlini, havanın letafetinden sezerlermiş. Bu gece Kadir gecesi çünkü selâmet. İşte selâmün hiye hattâ matlai'l-fecr fırtına yok, bora yok, zelzele yok, sıkıntı yok. Oradan erbab-ı kulûb Kadir gecesini anlıyor.
Bir de diyorlar ki; "Melekler selâm verir, Cebrail selâm verir, kullara gelirler musafaha ederler, selâmı tebdil ederler. Allahu Teâlâ hazretleri kullarına selâm verir."
"Selâmün kavlen min Rabbin rahîm" Cennette olacak ya...
Selâmün kavlen min Rabbin rahîm, söz olarak yanlış anlaşılmasın diye kavlen diye tavsif ediyor. Selâmün kavlen min Rabbin rahîm. Allahu Teâlâ hazretleri cennette söz olarak; "Selâm size, ey kullarım!" diyecek.
Bu Kadir gecesinde Allah'ın, meleklerin, Cebrail aleyhisselam'ın, Rûhu'l-Emîn'in selâmları olacak:
"O selâma erdiği zaman, o musafahaya erdiği zaman içine bir ürperti gelir. O selâm işte Cebrail'in musafahasıdır, selâmıdır." diye kitaplarda yazmışlar.
"Hiye hattâ matlai'l-fecr"
Bazıları, gün doğuncaya kadar yazmış. Gün başka fecir başka. Alimin de dikkatli olması lazım. Dikkatli olmazsa olmuyor.
"Hiye hattâ matlai'l-fecr"
Bu fecrin doğuşu zamanına kadardır diyor.
Matla; zaman-ı tulû' demek. "Zamanın tulû'una kadar, fecrin tulû'u zamanına kadar."
Fecir ne zaman doğuyor?
Yüksek bir yere çık, Doğu tarafına doğru bir bak. Ne görüyorsun?
Hiç bir şey görmüyorum, her taraf masmavi. Tamam, daha gecedesin.
"Hocam, bir şey görmeye başladım, ufuk şöyle bir beyazlandı."
Tamam, güneş buradan doğacak.
"Anladım şu taraftan değil o taraftan değil, işte güneş buradan dolacak, belli oldu."
Nerden belli oldu?
Orası tam karanlık değil, biraz ışık emaresi var; işte fecir o. Gece oradan inficar etmeye başladı, yarılıp çekilmeye, gitmeye başladı. O taraf aydınlanmaya başladı, fecir odur. Gece bitti, sabahın vakti girdi, oruç tutuyorsan elini yemekten çek bakalım, fecir başladı. Yemek yeme zamanı geçti.
Karanlıkta yiyebilirdin orası lacivertken yerdin, beyazlandığı zaman artık yiyemezsin. Orası aydınlanmaya başladığı zaman ilk başta şöyle dikine bir projektör ışığı gibi bir şey olur geçer, fecr-i kâzib'tir.
Ondan sonra ufuk yaygın, bak işte dağın silüeti belli oluyor şuradan şuraya dağlar belli oluyor, gök orası, yer burası. İşte bu anlaşılmaya başladığı zaman gök ile yerin ayrılması işte fecir zamanı o oluyor. Bu hayır, bereket, mânevî pazar o zamana kadar.
Güneş doğuncaya kadar değil mi?
Hayır. Fecir doğuncaya kadar. Fecrin doğma zamanı, sabahın girme zamanıdır, gecenin bitme zamanıdır. Güneşin doğma zamanı ayrı.
"Hiye hattâ matlai'ş- şems" demiyor. Güneşin tulûu zamanına kadar demiyor, fecrin tulûuna kadar.
Demek ki bu pazar seher vaktine kadarmış, sahur vaktine kadarmış. Ondan sonra tamam oluyormuş.
Allahu Teâlâ hazretleri kadre erenlerden eylesin. Kadri ihyâ edenlerden eylesin. Çok sevaplar kazanmayı, bir ömre bedel sevaplar kazanmayı, böylece cennetine cemâline ermeyi nasip eylesin.
Bu Kadir gecesi nasıl ihyâ edilir? Ne yapalım?
"İhya" ne demek?
"Diriltmek" demek. Gece ölü geçmiyor boş geçmiyor.
Kadir gecesi dirilecek.
Nasıl dirilir?
İlk şartı yatsı namazını, sabah namazını camide kılmak. İhyanın şartlarından birisi o.
"Yatsıyı kıldık hocam."
Tamam, yarısını kurtarmışın, sabaha da gel. Bütün gece ibadet edip de sabah namazına camiye gelmemekten bütün gece uyuyup da kaideye uygun olarak sabahleyin namaza gelmek daha iyidir, söz dinlemek daha iyidir. Kendi bildiğine iş yapmak değil, sünnete uymak iyidir. Bid'at değil!
Sünnet nedir
Camiye gelmektir, cemaate devam etmektir. Onun için camiye gel
"Hocam, dayanamıyorum da, sahuru yediğim zaman bir gaflet çöküyor da namazı kılıveriyorum cup yatıyorum."
Yanlış! Sahurdan önce uyu, yatsı namazından sonra hemen evine kaç, kimseyle konuşmadan yat, sahura kalktıktan sonra dişini sık, sabah namazını kıl, yat.
"Münafıklar sabahla yatsıyı kılmaya güç yetiremezler. Onlarla bizim aramızdaki fark, bizim sabaha yatsıya yetişmemizdir." diyor Peygamber Efendimiz.
"Bir kimse yatsı namazını camide kılarsa gecesini ihya etmiş olur, sabah namazını camide kılarsa gündüzünü ihya etmiş olur, bütün günü ihya olmuş olur." buyuruyor
Bu işin sırrı, bir tanesi budur ki sabah namazında da camiye geleceksin. İşin garantili yanlarından birisi bu.
İkincisi, birazcık istirahat imkânınız olacaksa, yatacaksanız abdestli yatın.
Çünkü melekler, abdestli yatan kimsenin gecesini, ibadet etmiş gibi yazarlar.
Üçüncüsü, sahura kalkın. Sahur, teheccüd zamanıdır.
"Hocam karnım tok, iştahım yok, akşamdan çok yedim."
Yahu namaz kıl, "İlla yemek için kalk." demiyoruz ki! O vakit kıymetli vakittir. Sahura kalk, birazcık su bile içsen iki rekât namaz kıl, teheccüd sevabını kazan. Kâbe'nin içinde namaz kılmak gibi yüz bin misli sevaplı, daha fazla sevaplı. Teheccüt namazını kaçırma. Hele bu gecede hiç kaçırma.
Onun için git, saati kur, bir saat uyu, anana babana, konuna komşuna tembih et; "Bak beni ayağımdan sürükleyin, yataktan kaldırın, aman ha, beni sahura kaldırın." diye. Sahura da kalktın; ihyâ şartlarından birisi de o. Sahurda teheccüd namazını kılarsın.
Sonra tesbih, zikir. En faziletli ibadet, zikirdir. Hatta demişler ki "cihat etmekten, düşmanla savaştan acaba o mu daha üstün bu mu daha üstün? Âlimlerin bazısı demişler ki; "zikir üstün." Bazısı demişler ki; "E artık kılıcıyla düşmana saldırmış, düşman ona kılıç vurmuş, o ona kılıç vurmuş, kılıcı gedik gedik olmuş, atı yaralanmış, kendisi yere düşmüş, şehit olmuş; o daha üstün."
"Hayır, zikir daha üstün" diyen olmuş. Ona rağmen "zikir daha üstün" diyen olmuş. Biraz gözünüzü yumun, Allah deyin, lâ ilâhe illallah deyin, kelime-i tevhîd çekin, zikredin. Biraz gönlünüz yumuşasın. Kalbinizin katılığı gitsin.
Bir kez Allah dese aşk ile lisan.
Dökülür cümle günah misli hazan.
"Efendim, kaza namazları ödesin."
Ya ödesin, tamam, güzel. "Kaza namazlarını ödesin." derken zikri yaptırtmamayı mı istiyorsun? Onu da ödesin de, zikir de çeksin, Kur'an da okusun.
"İnne Kur'âne'l-fecri kâne meşhûdâ"
Kur'an okumak da güzel tabi. Sahabe-i kirâm geceleyin kalkar, Kur'an okurdu. Âyet-i kerîmelerde bildiriliyor. Kur'an okursunuz. Geçmiş kaza namazlarınızı, kılamamış olduğunuz namazları kaza edersiniz. Ondan sonra teheccüd namazı kılarsınız. Elinize tesbih alırsınız, evinizin tenha bir odasına gidersiniz, tevbe edersiniz.
"Yâ Rabbi! Sen beni benden iyi biliyorsun. Ben sana ne diyeyim? Sana kendimi nasıl överim? Kusurlarımı biliyorsun yâ Rabbi! Sen benim Rabbimsin. Ben derdimi kime açacağım? Sana açacağım. Senden gayrı felahım yok, senden gayrı gideceğim kapı yok. Eğer ben dilenci, fakir, âciz, naciz kulunu, kapını açıp da ikramına erdirirsen ne mutlu. Kapından kovarsan nereye gideyim yâ Rabbi? Mahvolurum yâ Rabbi! Helak olurum yâ Rabbi! Aman beni kapından kovma yâ Rabbi!" diye gözyaşı dök.
Çünkü gözyaşı dökmekten daha kıymetli bir şey yok. Biraz kalbin yumuşasın. Hani demin hadîs-i şerîfte -cumudû'l-ayn- diye geçti ya. İnsanın gözünün ağlayamaması da kötü bir şey.
Ya duygusuz, biraz ağla! Eski günahların hatırla. "Yâ Rabbi! Ben bu günahları işledim, benim hâlim ne olcak şimdi? Yaptım bir kere, çocukluk ettim, delikanlılık zamanında hata ettim, arkadaşlara uydum, yaptım." diye "Tevbe yâ Rabbi! Estağfirullah yâ Rabbi! Bilerek yaptıklarıma, bilmeden yaptıklarıma... Nice çam devirmişimdir, hatam vardır onları da affet yâ Rabbi!" diyerek tevbe-i istiğfar edin.
Estağfirullah, estağfirullah, estağrifullah el-azîm, diye.
Ve'l-müstağfirîne bi'l-eshâr
Seher vaktinin sûret-i mahsûsada yapılacak ibadetlerinden birisi de nedir?
Tevbe etmektir, istiğfar etmektir.
Tevbe yâ Rabbi! Ömrü boş geçirdim yâ Rabbi! Aman yâ Rabbi! Sen bana yardım edersen edersin, etmezsen bundan sonra benim bu hâlim devam edebilir, yardım eyle yâ Rabbi! Beni bir an bile kendi nefsime bırakma yâ Rabbi! Beni bana bırakma yâ Rabbi! Zikrinde şükründe, hüsn-ü ibadetinde bana yardım eyle yâ Rabbi!" diye gözyaşı dökerek geçmiş günahlarınıza ağlayın.
Tevbe edin, Allah'ı zikredin. Lâ ilâhe illallah deyin, "Senden gayrı ilah yok yâ Rabbi, mabud yok yâ Rabbi! Ancak sana ibadet ederiz, ancak senden yardım isteriz." diye tevbe istiğfar edip O'nun varlığını birliğini ikrar edip, tesbih edip, hamd edip; "Verdiğin nimetlere hamd u senâlar olsun yâ Rabbi!" deyip el açıp dua edin.
Ellerinizi açın, kaldırabileceğiniz kadar havaya kaldırın: "Aman yâ Rabbi!" deyin, ağlayın. Gözünüzü kapayın, insan yalnız olursa daha iyi ağlayabiliyor. Yalnız bir odada, tenha bir odada gözyaşı dökün, ağlayın, isteyin isteyin isteyin...
Kurnazlıklardan bir tanesi de hep kendiniz için istemeyin. Çünkü kendisi için yaptığı dua ya kabul olur ya olmaz. Ama kardeşi için yaptığı dua makbuldur. Müslüman kardeşin Müslüman kardeşine yaptığı dua en süratle kabul olan dualardandır:
"Yâ Rabbi! Şu kardeşime..." diyerek, adını, sanını söyleyerek de olur umumi de olur. "Benim dostlarıma yâ Rabbi, müslümanlara yâ Rabbi!" diye onlara da dua edin.
Çünkü Allah onlara sizin istediğinizi veririken sizi de mahrum bırakmaz. Onlara da öyle dua edersiniz. Kaza namazları da kılarsınız. Kur'ân-ı Kerîm de okursunuz. Vakitlice camiye de gelir, sabah namazını da kılarsınız. Allahu âlem böyle bir gece geçirmek iyi olur, ihya etmek olur.
Allahu Teâlâ hazretleri bilerek bilmeyerek işlediğimiz günahları afv u mağfiret etsin.
Bi hurmeti esmâike'l hüsnâ ve bi hurmeti habîbike'l müctebâ Muhammedeni'l Mustafa ve bi hurmeti hatamâti'l Kur'ani'l azîm ve bi hurmeti salâvâti'ş-şerîfe ve bi hurmeti kırâati's-süveri'ş-şerîfe ve bi hurmeti ezkârı'ş-şerife ve bi hurmeti Ramazan el mübarek ve bi hurmeti leyleti'l kadr ve bi hurmeti esrâri's-sûreti'l fatiha.