Elhamdülillâhi Rabbi'l âlemîn. Hamden kesîren tayyiben mübâreken fîh. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Hamden kemâ yenbeğî li celâli vechihî ve li-azîmi sultânih.
Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ ve senedinâ ve mededinâ ve üsvetüne'l-haseneti Muhammedini'l-Mustafâ. Ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-cezâ.
Emmâ ba'd:
Aziz ve muhterem kardeşlerim!
Üç aylar başladı. Regâib kandili ile bereketli, hayırlı, feyizli geceleri karşıladık. Göz yumup açıncaya kadar Receb ayı (şehrullah) Allah'ın kullarını mağfiret ettiği ay çıkmak üzere.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz;
"Receb ayı, Allah'ın ayıdır." diye buyurmuş. Aylar da, yıllar da, yerler de, zamanlar da, mekânlar da, varlık da, insan da, ins de, cin de hepsi Allah'ın, her şey Allah'ın.
"Bu ayın Allah'ın ayı olmasının sebebi nedir yâ Resûlallah?" diye sorulduğu zaman Efendimiz;
"Allah'ın günahkâr, kusurlu kulları affettiği aydır." diye açıklamış.
Kardeşlerimiz bilsin ki pîrimiz Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri, yazmış olduğu Gunyetü't-tâlibîn isimli kitabında bu mübarek gecelerle, aylarla ilgili verdiği mâlumat ve yaptığı nasihatler ve işaretler arasında, Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in şöyle buyurduğunu nakletmiş:
"Men sâme yevme's-sâbii ve'l işrîne min receb, kütibe lehû sevâbü's-sıyâmü sittîne şehren ve hüve evvelü yevmin nezele fîhi Cibrîlü ale'n-nebiyyi sallallâhu aleyhi ve selleme bi'r-risâleti"
"Kim Receb ayının yirmi yedisinde oruç tutarsa, O'na altmış aylık oruç sevabı verilir. Bu gece Cebrâil aleyhisselam'ın Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e ilk indiği gecedir."
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e yalnızlık, yalnız kalmak, insanlardan uzak olmak, halvet sevdirildi. Efendimiz; gürültünün, meşguliyetin, meşgalenin olmadığı, insanları rahatsız eden, aklını başka taraflara çeken olayların olmadığı sakin bir yerde günlerce insanların arasına inmeden ibadet ediyordu.
O Hıra mağarasında, o güzel püfür püfür esintili yerde; geceleri şahane, gündüzleri soğuktan mahfuz yerde. Kayanın arasından esrarengiz, ilâhî bir serinlik geliyor, sanki vantilatör çalışıyormuş gibi. Orada yalnız olarak günlerce Allahu Teâlâ hazretlerine ibadet ederken Cebrâil aleyhisselam'ın Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e ilk görünmesi de Receb ayının 27. gecesinde, böyle Miraç gecesi gibi bir gecede olmuş.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretlerinin, Allahu Teâlâ hazretlerinin huzur-u izzetine hayat-ı dünyada iken, ahirete göçmemişken varıp o şerefe nâil olması, başka hiçbir beşere, Âdemoğlu'na nasip olmamış bir devlete ermesi de yine böyle bir günde olmuş.
Allah'ın rahmeti ayı, mağfireti ayı olduğunun Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz üzerindeki tezahürleri, tecellileri muhteşem. Vahiy geliyor, gözüne melekler görünüyor ve buralardan semâlara, semâlardan Arş-ı Âlâ'ya, Cebrâil aleyhisselam'ın geçemediği yerlere "Bir adım daha atsam yanar mahvolurum!" dediği yerlere vâsıl olmak, kabul olunmak, o iltifata nâil olmak şerefi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e; o merhameti, şefkati, re'feti çok olan, ümmetine olan ilgisi, acıması, itinası çok olan Peygamber Efendimiz'e o tecelliler bu aylarda olmuş.
Efendimiz de;
"Receb ayı, Allah'ın mağfireti ayıdır. Siz de bu mağfiretten hissenizi almaya çalışın." buyuruyor
Nasıl olacak?
Çok oruç tutarsınız, nefsinize hâkim olursunuz, sahip olursunuz. Şeytana uymamayı, harama bakmamayı öğrenirsiniz. Günahlardan, yasaklardan, haramlardan kendinizi tutmayı öğrenirsiniz.
Tabi Peygamber Efendimiz;
"Günahta mukim iken, günahı yapmakta iken, günaha müdavim iken, isyanda devam ederken, estağfirullah diyen kimse…
Ke'l-müstehzî bi-Rabbihî
Rabbiyle alay eden insan gibidir" buyuruyor.
Hem günaha devam ediyor hem de "Tevbe yâ Rabbi! Estağfirullah yâ Rabbi!" diyor.
Önce kesilecek.
Kesilme nasıl olur?
Oruçta belli olur. Oruçta insan helâllerden bile kesiliyor.
Su içmek haram mı? Değil. Su yasak değil.
Yemek yemek haram mı? Değil, serbest.
Et, ekmek, meyve, sebze haram mı? helâl ama onlardan da kesilmeyi öğreniyoruz.
Onlar insana büyük ihtiyaç. Susuz durulmaz, aç durulmaz. Olsun. Bak "O ihtiyacı olan şeyleri yapmaya yapmaya, hiç ihtiyaç olmayan şeyleri yapmamayı öğrensin." diye oruç bir idman ibadeti.
Bizim günaha ihtiyacımız var mı? Günaha muhtaç mıyız? Bu insanoğlunun biraya, içkiye ihtiyacı var mı? Hiç bir ihtiyacı yok! Ondan âlâ nice nice meşrubatlar var, nice nice faydalı içecekler var. O geride dursun, eksik olsun, olmaz olsun! Zaten olmuyor da. Bizim hayatımıza girmemiş de, biz zarar mı etmişiz?
Elhamdülillah, biz kârdayız.
Avrupa Amerika yaka silkiyor. Şu Amerikalılar deli dolu bir millet ama her şeyi denemişler; 1920'li senelerde bir ara içkiyi yasak etmişler. "Yasak!" demişler ama milletlerini tutamamışlar ki adamlar içmeye alışmış, vazgeçirememişler.
Mesela; şimdi sigara paketlerinin üzerine bu sağlığa zararlıdır diye yazacaksın. Televizyonda reklamını yapmayacaksın diyebiliyorlar. Söylüyorlar, hatalarını anlıyorlar, düzeltmeye çalışıyorlar.
Elhamdülillah, bizim bu haramlara ihtiyacımız yok. Biraya ihtiyacımız yok. Zararlı, muzır. İnsanın ciğerini parçalıyor, karaciğerini mahvediyor, midesini deliyor, neslini bozuyor, kafasını bozuyor, beynini sulandırıyor, melekelerini dumura uğratıyor.
İhtiyacımız yok!
İhtiyacımız olan şeyleri yapmamayı öğrene öğrene; acı, tatsız, tuzsuz, zararlı, muzır şeyleri de yapmamayı öğrenmek için bir vesileydi.
"Bak, ömr-ü şitâbânım." dediği gibi şairin, geçip gidiverdi. Regâib kandili, Miraç kandili.
Ne demek?
"Receb geldi, gidiyor." demek. İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn demek...
Zaman hızlı geçiyor demek.
Muhterem kardeşlerim!
Zaman hızlı geçiyor. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyurmuş ki;
"Heleke'l-müsevvifûn"
"İşlerini tehir edenler, ileriye atanlar helâk oldular, mahvoldular."
Yarın yapacağım, öbür gün yapacağım, ileride yaparım, hele dursun şimdi. Yapacağım yapacağım, tamam, tamam; ama sonra yapacağım.
Sevfe ef'alü "İlerde yapacağım."
Hayrı, aklına geldiği zaman hemen yap! Tevbeyi hemen eyle.
"Accilû bi't-tevbeti kable'l mevti" "Ölüm gelmeden evvel tevbe etmekte acele ediniz!"
Ölüverirsin ha, birden ölüm geliverir. Camiden adımını atarken fenalaştı. Havalar bozuldu, sobaların gazları fazla çıktı. İşte bu havalar damar sertliği olan, kalp hastalığı olan insana yaramıyor.
"Filanca hacı efendiyi hastaneye kaldırmışlar. Dün akşam namazı da beraber kılmıştık. Duydun mu, gördün mü? Vah vah!"
İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn
Ölüvermiş.
Neden?
Ölüm etrafımızda...
Halkı bostan edinmiştir,
Dilediğin üzer ölüm.
Halk sanki bostan tarlasında kavun karpuz. Ecel de bağa girmiş, bostan koparan bir kimse. Onu koparıyor, bunu koparıyor, koparıp koparıp gidiyor. Gözümüzün önünde aramızdan birileri gidip gidip duruyor.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyurmuş ki;
"Ben bir ara sizin kabirleri ziyaretinizi engellemiştim. Şimdi artık gidebilirsiniz; o size ölümü hatırlatır, öleceğinizi hatırlatır."
Herkesin bildiği birçok şey var ama insanların bildiğine göre hareket etmesi çok az oluyor. Bir ay fırsat verildi, 27 gün geçti. Receb'in 27'si.
27 günde tevbe ettik mi?
Bir kere şöyle geriye doğru bir muhasebemizi yapalım. 27 günün altına bir çizgi çekelim, toplayalım, çıkaralım bakalım. Kâr tarafını, zarar tarafını toplayalım!
Tevbe ettik mi? Çok oruç tuttuk mu? Günahlardan kesildik mi? Haramları bıraktık mı? İbadete yöneldik mi? Allah'ın sevdiği bir hâle büründük mü? Miraca çıkacak hale geldik mi?
Bazı şeyler beni çok heyecanlandırıyor. Muhakkak siz de duyduğunuz zaman heyecanlanırsınız. Mesela;
"Secde, Rahmân'ın ayaklarına kapanmak gibidir." diye hadîs-i şerîfini okuduğu zaman insan heyecanlanıyor.
"Namaz mü'minin mirâcıdır." denildiği zaman insanın tüyleri diken diken oluyor.
Namaz mü'minin mirâcı. İnsanın tüyleri havaya kalkıyor. Yani Rabbü'l-âlemîn'in huzuru. "Allahu Ekber" dediğin zaman bir kapı açılıyor, âlemlerin yaradanının, kâinatın sahibinin huzuruna, dîvâna durmuşsun. Muazzam bir şey! İnsana yeter.
Namazı sevmek için yeter, yola gelmesi için yeter, ıslah olması için yeter, gafleti günahı bırakması için yeter.
Namaz ne güzel ibadet!
Mirac gecesi, Efendimiz'in şerefinin üzerine bir katmerli şeref daha. Tâcının üstüne bir taç daha. Habîbullah tâcının üstüne bir taç daha...
"Sâhibü'l-Mi'râc" öyle bir peygamber ki mirac sahibi. Yedi kat gökleri geçmiş, Rabbü'l Âlemîn'in huzuruna girmiş.
"Bî-hurûf u lafz u savt Rabbü'l-âlemîn" ile söyleşmiş; Allahu Teâlâ hazretlerinin ikramına ermiş. O, O'nun şerefi. Biz de yolunda gidersek O'nun ümmeti olma şerefindeyiz.
Bizim Miracımız da namaz. Ne güzel bir yâdigâr, ne güzel bir hatıra, ne güzel bir ibadet ki "Allahu Ekber" diyorsun. Allah, mukayesesiz en büyüktür. Şundan daha büyük, bundan daha büyük değil, mukayesesiz en büyüktür. Büyükler büyüğü en büyüktür.
Hz. Ali radıyallâhu anh ve kerremallâhu vecheh hazretleri şöyle diyor:
"Allah kâinatın yaratıcısıdır. Yaratan yarattığından büyüktür."
Buyur avluya çık, yamaca otur. Denize, dağlara, semaya, yıldızlara bak! Şu kâinatın ebadını, boyutlarını, buudlarını, derinliğini ölçmek mümkün değil. Oradan yıldız parlamış, milyarlarca senede bu tarafa ışığı geliyor da, bize yeni ulaşmış. Işık hızıyla geliyor. Milyarlarca sene geçiyor, ondan sonra ışığı bize geliyor.
"Ta'rucü'l-melâiketü ve'r-rûhu ileyhi fî yevmin kâne mikdâruhû hamsîne elfe senetin"
"Melekler ve Rûh yani Cebrail aleyhisselam, Allahu Teâlâ'nın dergâhına öyle bir günde, urûc ediyorlar, yükseliyorlar, mirac ediyorlar ki;
"Mikdâruhû hamsîne elfe senetin" "Bir günü, elli bin yıla denk."
Mesafeleri; yıllık hesaplarla, ışık hızlarıyla ölçülen bir kâinatın karşısındayız ve bu kâinâtın yaradanının kullarıyız ve yaradanının sevdiği bir zümredeniz. Sevdiği zümrenin içinde doğmuşuz. Allah bizi de sevdiği kul etsin. Bizzat sevdiği kul etsin.
Sevdiği zümredeniz. Çünkü;
"Vallâhu veliyyü'l-mü'minîn"
"Allah mü'minlerin velîsidir, dostudur, onları sever."
Seviyor, biliyoruz. Allah, mü'min olanları seviyor.
Allahu Teâlâ hazretleri bizi de imandan ayırmasın, ayağımızı kaydırmasın, yanıltmasın, şaşırtmasın. Âsî olup da sevmediği, huzurundan tard ettiği, kovduğu, nazar etmediği, bakmadığı bir kul durumuna düşürmesin. Annemizden, babamızdan mü'min doğmuşken, mü'min diyarda yaşamışken, o sıfatı Allah elimizden almasın.
Bizi hatalarla, kusurlarla, günahlarla bu Peygamber'in ümmeti olmaktan ayırmasın. Onun huzuruna varırken, meleklerin yolu kesip de; "Sen dur, sen o tarafa gidemezsin" diye ayırdığı bedbahtlardan etmesin.
Muhterem kardeşlerim!
Miraç'da bir şey daha beni çok heyecanlandırıyor. Miraç karşısında Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz'in hareket ve davranışı, kanaati ve düşünce tarzı gözümüzün önüne seriliyor. Sıddîklik ne demekmiş, sıddîkıyyet ne demekmiş, insan onu anlıyor.
Bir insan, bir gerçeği bulmak için bir zaman payı istemekte haklıdır.
"Müsaade et, bir düşüneyim." diyebilir. Düşünür, istihâre yapar, istişâre yapar, karar verir. Karar verdikten sonra da bir yol tutturur.
Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz ki bizim hem Nakşî tarikatimizin silsilesinin başıdır. Hem de Peygamber Efendimiz'in kayınpederi durumundadır. Hem Peygamber Efendimiz'in yâr-ı gârı, gam-güsârıdır. Hicreti beraber yaptıkları, mağarada beraber bulundukları, Kur'ân-ı Kerîm'de "sâniyesneyni" (O iki tane hicret yolcusu, o Peygamber ve o yanındaki şahıs) diye o mağaradaki halleri anlatılarak, Kur'ân-ı Kerîm'in içine ismi, yâdı, hatırası girmiş olan o zât-ı muhteremdir.
Diyorlar ki:
"Bak, senin arkadaşını görüyor musun, şimdi de ne demiş? Güya Kudüs'e gitmiş, güya göklere çıkmış, bunu söylüyor. Daha önce ‘Melek geliyor, bana vahiy geliyor, ben Allah'ın peygamberiyim.' diyordu. Ahiretten, gaybden bahsediyordu. Bak şimdi bu sefer de ne diyor? Güya Kudüs'e gitmiş, Kudüs'ten de yedi kat semayı geçip âşikâre Rabbü'l-âlemîn'in huzuruna varmış da, Mirac eylemiş." deyince, Ebû Bekir Efendimiz'in o halini, tavrını görür gibi oluyorum. Diyor ki;
"Bu sözleri o söyledi mi? Yoksa siz mi uyduruyorsunuz, atıp tutuyorsunuz?"
"Söyledi, hakikaten." denilince;
"O söylediyse doğrudur." diyor.
İşte Peygambere bağlılık, işte sıddîklik, işte has mü'minlik. Bağlılığa bak! Malını istiyor, veriyor. Canını fedâ ediyor. Yılan sokmasın diye, yılan deliğine ayağını dayıyor. "O söylemişse doğrudur" diyor.
O; bizim büyüklerimizin, zincirimizin halkasının başı, altın halkanın en yukarısı. Biz bu büyüklerimizden ne zaman ibret alacağız? Biz ne zaman ıslah olacağız?
Allah-u Teâlâ Hazretleri bizi sevdiği, razı olduğu kullarından eylesin. Dünyada ve ahirette aziz ve bahtiyar eylesin.
Bi hürmeti esmâihi'l hüsnâ ve bi hürmeti şehri Ramazan el mübarek ve bi hürmeti habibîhî Muhammedüni'l Mustafa ve bi hürmeti esrâri'l sureti Fatiha