Aziz ve sevgili Akra dinleyicilerim Regaip kandiliniz mübarek olsun.
Biliyorsunuz Regaip kandili, üç ayların birincisi olan Receb ayı içindedir. Bizim kullandığımız miladi takvim güneş sistemine göredir, ama bizim ananevî, dinî takvimimiz kamere, aya göredir ve Arabî ay diyoruz bu aylara, kamerî aylar. Bunların bir kısmını tanıyorsunuz mesela Rebiü'l-evvel ayının Peygamber Efendimiz'in doğduğu ay olduğunu biliyorsunuz. Muharrem ayının Arabî ayların yılbaşısı, ilk ayı olduğunu biliyorsunuz. Ramazan ayını hepimiz biliyoruz, 12 ayın sultanıdır, başımızın tacıdır, "Hoş geldin ey Şehr-i Ramazan" diyoruz.
'Şehir' kelimesi de, Arapça'da ay mânasınadır. Farsçadan gelme mânası ile şehir; belde mânasına, insanların oturduğu mekân, evlerin topluluğu... Biz o mânaya kullanıyoruz ama Araplarda 'şehr' ay mânasınadır. Şehr-i Receb, şehr-i Ramazan dediğimiz zaman Ramazan ayı, Receb ayı demek oluyor.
Bu Arabî ayların içinde en kıymetlisi Ramazan ayıdır. Ramazan ayı içinde Allahu Teâlâ hazretleri bize çok önemli, çok kıymetli ibadet olan orucu farz kılmıştır. Ramazan ayında oruç tutuyoruz, gecelerini ibadetlerle, teravihlerle, Ramazan Kur'ân-ı Kerîm ayıdır diye Kur'ân-ı Kerîm okuyarak ihyâ ediyoruz, onun kıymeti ortada.
Fakat Ramazan ayından başka Arap ayları içinde dört ay vardır, bunlara haram aylar denilir. Buradaki haram[ın] mânası, "içinde ibadet yapmak, kötülük yapmamak gereken muhterem aylar" mânasınadır. Bu dört ayın üçü bir aradadır, peş peşedir; Zilkade, Zilhicce, Muharrem. Yani Arap aylarının 11'incisi, 12'ncisi ve yeni senenin ilk ayı olan Muharrem, üçü peş peşedir.
Biliyorsunuz, bu haram ayların ortasındaki o Zilhicce ayında Kurban bayramı var, hacılar hacca gidiyorlar. Hacca gitmek de eskiden kolay bir şey olmadığından, aylarca sürdüğünden, hac ayının evveli ve sonrası, her türlü cidalin, çekişmenin, ihtilafın, kavganın yasaklandığı ve herkesin uymaya riayet ettiği bir sulh ve sükun devresi oluyor. Üç ay onlar. Ama bir de bunların dışında, bunlardan çok uzakta Receb ayı var, bu da haram aylardandır. Yani çok muhterem aylardan birisidir.
Allahu Teâlâ hazretleri muhtelif zamanlara şerefler vermiştir. Mesela aylar içinde Ramazan ayına şeref vermiştir, başımızın tacıdır, seviyoruz. Günler içinde cuma gününe şeref vermiştir, çok büyük sevaplar vardır. Bu şereflilik içinde ibadet edildiği zaman, kulun çok büyük sevaplara nâil olmasına vesile oluyor. Günün içinde mübarek saatler vardır, şerefli saatler, eşref saatler vardır. İbadetlerin çok sevaplı olduğu zamanlar vardır. Mesela seher vakitlerini hepimiz biliyoruz ve seviyoruz. Gecenin son kısmı, sabaha yakın kısmı, seher vakitleri çok kıymetlidir. Sonra güneşin doğmasından itibaren olan kısım, ibadetle, zikirle, evrat okuyarak, dua okuyarak zamanı geçirmek çok sevaplıdır. Ve bir de ikindiden sonra güneşin batacağı zamana kadarki kısım, yine böyle niyaz ve ibadet ve dua zamanıdır, çok kıymetli zamanlardır.
İşte böyle senenin içinde Allahu Teâlâ hazretleri Receb ayını da haram aylardan, mübarek aylardan birisi kılmıştır. Bu mübarekliği de çok eskiden beri köklü olan bir mübarekliktir. İslâmiyetten önce de Araplar Receb ayının kıymetini bilirlerdi ve Receb ayında duaların kabul olduğunu tecrübeleri ile öğrenmişlerdi. Hatta okuduğumuz kitaplar, "Bir zalimin zulmüne uğramış olan bir mazlum o zalimden hakkının alınmasını, ahının çıkmasını istiyorsa Receb ayını beklermiş, bu Receb ayı geldiği zaman dua edermiş ve muhakkak dualar kabul olurmuş." deniliyor.
Receb ayının kendisi mübarektir, birinci günü mübarektir ama hadîs-i şerîflerle sabit olarak Receb ayının ilk cuma gecesi, yani perşembesini cumaya bağlayan gece çok kıymetli, çok önemli bir gecedir. Bu gecenin çok sevaplı olması dolayısıyla melekler dahi bu geceye rağbet ettiklerinden, Regaip gecesi adı verilmiş. Yani, melekler dahi bunun kıymetini biliyorlar ve Allahu Teâlâ hazretleri kullarına çok büyük ikramlar, rağbet edilecek mükâfatlar, ecirler, sevaplar veriyor. Onun için bu sevapların, ecirlerin olduğu gece mânasına Receb ayının bu ilk cuma gecesi bildirilmiştir. Bu gecenin içinde hem Receb ayının mübarekliği var. Hem de cuma gecelerinin geleneksel mübarekliği var. Her cuma gecesi mübarektir. Cuma gecesi mübarektir. Cumanın gündüzü mübarektir.
Cumanın gecesi, perşembenin akşam ezanı okunduğu zaman başlar, cuma günü namaz kılındıktan sonra ikindi geçtikten sonra, akşam ezanı okunduğu zaman cuma günü biter. Günün takvimi böyledir, başlangıcı ve sonu böyledir. Cuma grcezi; perşembe akşam namazından sonra başlıyor. Yatsı namazı cumanın yatsı namazıdır, akşam namazı cumanın akşam namazıdır, sabah namazı cumanın sabah namazıdır, öğlen namazı cuma namazı kıldığımız cumanın öğlenidir, ikindi namazı cumanın ikindisidir. Ondan sonraki, artık akşam ezanı okunduğu zaman, o cuma değildir, cumartesi günüdür. Sistem, biraz bizim şimdi kullandığımız sistemden farklı şekilde düşünülmüş.
Asırlar boyunca ecdadımız böyle [bu] İslâmî [sisteme göre] yaşamışlar. Güneşin batması ile bir gün bitiyor, güneş batar batmaz bir gün bitiyor yeni bir gün başlamış oluyor. Birisi bittiğine göre ötekisi başlamış oluyor. Onun için oruç sona eriyor. Onun için eğer güneş batarken hilal görülürse, Ramazan başlamışsa teravihi kılınıp ertesi gün oruç tutuluyor. Sistem böyle.
Evet bu gece hem geleneksel, her zaman mübarek olan cumanın gecesi olması bakımından çok sevaplı bir gece. Hem de çok mübarek bir ay olan Receb ayının ilk gecesi diye Peygamber Efendimiz tarafından bildirilmiş olan bir gece. Receb ayı içinde Allahu Teâlâ hazretleri hem eski peygamberlere hem de bizim Peygamber-i zîşânımıza çok büyük mükâfatlar ihsan eylemiş. Receb ayı müslümanlar için, mü'minler için tarih boyunca çok hayırlı, güzel bir ay olmuştur.
Tabii bu Receb ayını ve Regaip kandilini bu duygularla biz de temenni ediyoruz, diliyoruz Rabbimiz'dan -Erhamu'r-râhimîn olan Rabbimiz'den- bizler için de, şu yaşayan asrımızdaki berhayat olan mü'min kardeşlerimiz için de, cümle Ümmet-i Muhammed için de hayırlara vesile olmasını diliyoruz. Mazlumlar zulümden kurtulsunlar, esirler esaretten halas olsunlar, hapistekiler hapisten çıksınlar, dertli olanların dertleri sona ersin, mücahit kardeşlerimiz zalimlere, kâfirlere karşı mansur ve müeyyed ve muzaffer ve galip olsunlar, bu ay hayır ve bereket ayı olsun diye temenni ediyoruz.
Aziz ve muhterem kardeşlerim!
Receb ayı var, bir ay. Onun arkasından Şaban ayı var, bir ay. Ondan sonra Ramazan geliyor. Bakın Ramazan gibi kıymetli, güzel, sevaplı, muhteşem ve Ümmet-i Muhammed için çok faideli olan bir aya hazırlık ta nerelerden başlanılmış oluyor. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz de Receb ayı girince kendi tavrında, ibadetlerinde bir yeni neşe ile yeni bir gayrete gelirdi ve ibadetlerini, oruçlarını arttırırdı. Ramazandan sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in en çok oruç tuttuğu ay Receb ayıdır ve Receb ayında oruç tutmanın çok büyük sevapları olduğu hadis kitaplarında yazılıyor.
Biliyorsunuz, bizim tekkemizin ders kitabı mahiyetinde olan Râmûzü'l-ehâdîs kitabında 288. sayfanın 13. hadîs-i şerîfinde de bu Receb ayının içinde oruç tutmanın - bunlar farz oruç değil- ne kadar sevaplı olduğuna dair müjdeli bir hadîs-i şerîf var. Onu şöyle tatlı tatlı okuyalım ve şimdiden oruç tutmaya, bu sevapları almaya başlasınlar kardeşlerimiz diye.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Said b. Ebî Râşid radıyallahu anh'ten Taberânî'nin rivayet ettiği bu hadîs-i şerîfe göre buyuruyor ki;
Recebü şehrun azîmün. "Receb muazzam bir aydır." Yani muhteşem bir aydır, çok ulu bir aydır.
Yudâ'afu fîhi'l-hasenât. "Bu ayda yapılan iyilikler, ibadetlerin sevabı başka aylarda yapılanlardan daha fazla, kat kat veriliyor."
Niye öbür aylarda verilenden daha fazla sevap veriliyor?
Bunların hikmetleri, sebepleri vardır. Mesela Allahu Teâlâ hazretleri sahih hadîs-i şerîflerden biliyoruz, Medîne-i Münevvere'de Peygamber Efendimiz'in mescidinde kılınan namazlara daha çok sevap veriyor. Yani, Peygamber Efendimiz'in mescidinde bir namaz kılmak başka yerde bin namaz kılmaktan daha hayırlı, faziletli oluyor.
Bu nedir?
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'i sevmenin mükâfatıdır. Onun bulunduğu beldeye hürmetin, bağlılığın mükâfatıdır. Orayı ziyaret etmenin, o zahmeti çekmenin, o meşakkate aşk ile, şevk ile katlanmanın mükâfatıdır. Bir sebebi var.
Sonra, Mescid-i Haram'a, yani Mescid-i Haram dediğimiz yer neresidir?
Kâbe-i Müşerrefe'nin çevresini çevreleyen büyük, müslümanların en muazzam mescidi, müslümanların Mekke-i Mükerreme'deki mescidi. Orada kılınan namaz da 100 bin misli sevap oluyor.
Neden?
Orası Hz. Âdem atamız zamanından beri kutsal bir yer, mübarek bir yer. Peygamberlerin cevlengâhı, ziyaretgâhı olan, çok muazzam hatıralarla, hikmetlerle dolu olan bir yer. İsmail aleyhisselamın, İbrahim aleyhisselamın, Musa aleyhisselamın gezdiği yerler. Orada Allah'ın mübarek, ilk defa yeryüzünde Allah'a ibadet için yapılmış ibadethanenin hatırası var, devamı var. Halen de devam ediyor; muhteşem bir şekilde Allahu Teâlâ hazretlerine şerik koşulmadan orada ibadet ediliyor. Orada kılınan bir namaz başka yerde kılınan namazdan 100 bin misli sevap. Allahu Teâlâ hazretleri oraya gitmeyi göze alan, o sıcakları, o zahmetleri, o tehlikeleri göze alan kullara mükâfatını öylece bol bol veriyor.
Demek ki Allahu Teâlâ hazretleri mekanlara, böyle mübarek mekanlara şeref verip oralarda yapılan ibadetleri daha fazla, kat kat mükâfatlandırdığı gibi, aylara da şeref veriyor ve o aylara da mükâfatları, o aylarda yapılan sevaplara mükâfatları kat kat arttırıyor. Bunun çeşitli hikmetleri var.
Ben kendi kendime şunu seziyorum ki, biliyorsunuz İslâm dininin çok güzel bir yapısı var. İbadet yapısı, sosyal emirleri, ailevî emirleri, sıhhatle ilgili tavsiyeleri güzel, haram kıldığı şeyler hakikaten insanlar için zararlı, teşvik ettiği, helal kıldığı şeyler gerçekten insanlar için dünya ve âhiret mutluluğunu sağlayacak, gerçekten güzel şeyler. İlim bunları böyle gösteriyor. Neresinden baksanız İslâm'ın güzel olduğunu görüyorsunuz. İslâm dininin yapısında insanları yetiştirme özelliği var. İslâm dininin ibadetlerinde insanı olgun bir insan, kâmil bir insan, ermiş bir insan, Allah'ın sevgili bir kulu olmaya götürme özelliği var. Namaz böyle, Kur'ân-ı Kerîm böyle, zekât böyle, Ramazan orucu ve Ramazan ayının ibadetleri böyle. Her şeyin bir hikmeti var.
İslâm bir taraftan işi teoride bırakmıyor, yani şöyle yaparsanız iyi olur, şunu yaparsanız ahlâklı bir insan sayılırsınız, şöyle davranabiliyorsanız ne mutlu diye iyilikleri tarif etmekle yetinmiyor. Bir insanın kötü bir insan bile olsa, iyi bir insan olması için elinden tutuyor, yolunu gösteriyor, yolunu çiziyor ve gideceği yolda onu elinden tutup götürüyor, kılavuzluk yapıyor.
Pratik olarak öyle insanlar var ki çevremizde... Tabii biz halkla iç içe olduğumuz için, kardeşlerimiz bize gelip dertlerini açtığı için duyuyoruz. Az önce bir hanımefendi geldi evli, yüksek tahsilli, dil tarihten Sümeroloji bölümünden mezun olmuş, ne kadar güzel. Beyi de Ortadoğu'dan mezun olmuş, ne kadar güzel. Yani gayet güzel tahsil görmüşler.
"Kocam bana namaz kıldırmıyor." diyor.
Niye kıldırmıyor diyorum, yani korkuyor mu, yani namaz kılarsan bir bunalıma düşersin ruhen filan..
Hayır, kendisi de kılmazdı, babası da kılmazdı, benim de kılmamı istemiyor, kıldırmıyor namaz."
Yani bakın ne çeşit insanlar var. Allahu Teâlâ hazretleri peygamber göndermiş, din göndermiş, ibadetler emretmiş, namazı emretmiş... Namaz dinin direğidir. Allahu Teâlâ hazretleri bir namaz kılmakla insana hem dünyada hem âhirette nice faydalar ihsan edecek. Bunları kitaplarımız yazıyor, ben de vaazlarımda sizlere zaman zaman anlatıyorum. Namaz öyle muhteşem bir ibadet ki, meleklerin ibadeti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in gökyüzünde miraçta müşahede ettiği en güzel jestler, rükular, secdelerle, kıyamlarla, kuutlarla, hem şekil olarak hem de içinde söylenilen sözler olarak, namaz öyle muhteşem bir ibadet ki; çok doğru, mü'minin miracıdır namaz. Bu kadar güzel bir ibadeti, bu kadar yüksek tahsil yapmış olan insanlar yapmayın diyebiliyorlar.
Neden?
Görüyoruz ki insanlar eğitilmediği zaman çok ham kalıyorlar. İnsanlar tahsilleri her yönden tamam olmadığı zaman çok çok acınacak durumda oluyorlar. Ben acıyorum. Çünkü onların bildiği bilgileri, yani teknolojik bilgileri, mühendisliği vesaireyi bizler de biliyoruz, okuduk; ama onların bilmediği başka bilgileri de biliyoruz. Sosyal bilgileri, dinî bilgileri biliyoruz, dünyayı, dünyadaki insanları biliyoruz. Alimlerin kitaplarını takip ediyoruz, sözlerini inceliyoruz, kendimiz çeşitli konuları yazıyoruz. Namaz son derece önemli bir ibadet, onu inkâr ediyor. Bu insanların eğitilmesi lazım. Yani bu namaza bu düşmanlık çok büyük bir cahillik, çok büyük bir eksiklik, çok büyük bir körlük, yani gerçekleri görememek, güzellikleri anlayamamak...
Onun için insanlara bunları anlatmak lazım, insanları yetiştirmek lazım. Ham insan, yani böyle henüz yontulmamış bir taş düşünün. Yontulacak, bir şekil verilecek, güzel bir şey olacak. Bir ağaç düşünün, yontulacak, güzel bir form alacak, mobilya olacak. Bir elmas parçası mesela, diyorlar ki; Elmas çakıl taşına benzermiş, ilk bakıldığı zaman yani bilmeyen insan anlamazmış, ama elmas güzel bir şekilde tıraş edildiği zaman [pırlanta oluyor.] Bu tıraş da gayet ince bir sanat, zor bir iş ve çok dikkat isteyen bir iş. O zaman pırlanta oluyor ve yontulduğu zaman milyonlarca lira değer kazanıyor."
E bu insanların eğitilmesi nasıl olacak? Pratiği nedir bu işin?
Ham bir insanı, böyle "olmaz" diyen, her şeyi inkâr eden, hiç kimseye haklarını tanımayan, sevgi saygı duymayan, sırf kendisini düşünen, hayvanî seviyede, hayvanî duygular seviyesinde, içgüdüleriyle yaşayan bir insanın, bir insan olması için, kâmil bir insan olması için, Mevlânâ gibi, Yunus gibi olması için, ne bileyim, sevimli bir insan, bütün insanlara faydalı, eser veren, hayır hasenât yapan, başkalarına faydası dokunan, iyiliği dokunan bir insan hâline gelmesi için, aktif bir iyilik kaynağı hâline gelmesi için eğitilmesi lazım. İşte bu eğitilmeyi, İslâm ibadetlerle yapıyor. Nefsi yenmeyi oruçla yapıyor. Allah'a bağlılığı namazla, zikirle sağlıyor. Başkalarına yardım etmeyi, zekâtla normlarını ortaya koyuyor, forumlarını bildiriyor, şeklini tarif ediyor. İşi az da bırakmıyor, dozajını ayarlıyor, sürüncemede bırakmıyor.
İşte ben bu üç aylar dediğimiz, Receb, Şaban, Ramazan aylarında, Allahu Teâlâ hazretlerinin kullarını böyle bir ham, yetişmemiş, bilgisiz, Allah'ı bilmeyen uzak bir insan olmaktan Allah'a yakın, duyguları gelişmiş, kalbi nurlanmış, aklı pırıl pırıl berraklaşmış iyi bir insan, kâmil bir insan, her şeyin gerçeğini sezen ârif bir insan hâline gelmesi için, bir güzel devre olarak görüyorum. Ve burada bir alıştırma var. Receb ayı insanları alıştırıyor. Kötülüklerden ilk önce kurtarıyor.
Onun için Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde buyurmuş ki;
Recebü şehrullah. "Receb ayı Allah'ın ayıdır."
Her şey Allah'ın. Biz de Allah'ın kullarıyız, dünya da Allah'ın, gökler de Allah'ın, bütün varlıklar Allah'ın yarattığı, O'nun mülkü, her şey O'nun malı, maliki olan O.
Recebü şehrullah demek, ne demek?
Allahu Teâlâ hazretleri Receb ayında ben kullarımı affedeceğim diye bir fırsat açmış, bir imkân tanımış, bir kapı açmış olduğu için Receb şehrullah yani Allah'ın kullarının kusurlarını affedeceği, bağışlayacağı ay denmiş oluyor. Peygamber Efendimiz böyle buyurmuş. Binâenaleyh, demek ki Receb ayında bizim öteki aylardan beri alıştığımız kötülükleri bırakmamız lazım. Allahu Teâlâ hazretleri, Receb ayı ile insanların şöyle bir kendisini muhasebe edip doğru yola girmesinin fırsatını hazırlamış oluyor. Onun için Receb ayını büyük bir fırsat olarak değerlendirmeliyiz. Receb ayını tevbe ayı olarak değerlendirmeliyiz. Allah'ın kulları affetmesinden, mağfiret etmesinden, bağışlayacağından istifade ederek, Receb ayında şöyle bir davranışa geçmeliyiz.
Sonra, "Şaban ayı, benim ayımdır." buyurmuş. Tabii insan tevbe edecek, İslâm'a yönelecek, Allah'ın iyi bir kulu olmaya gayret edecek.
Peki nasıl iyi kul olacak?
İyi kul olmayı, en iyi kul kimse oradan öğrenebiliriz. Allah'ın en yüksek kulu, en sevgili kulu peygamberlerin serveri, kâinatın gözbebeği, eşref-î mahlukât, insanların seyyidü'l-evvelîne ve'l-âhirîn, geçmişlerinin, geleceklerinin efendisi Muhammed-i Mustafâ, Habîbullah, Allah'ın sevgili peygamberi ve peygamberlerin de hepsinin "Ah, ümmeti olsaydım!" diye temenni ettikleri âhir zaman peygamberi ve en yüksek makam olan Makâm-ı Mahmûd'un sahibi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.
Peki, o Allah'ın sevgili kulu, Makâm-ı Mahmûd'un sahibi, kâinatın efendisi, eşref-i mahlukât, eşrafü'l-verâ ekremü'l-rusül Muhammed-i Mustafâ nasıl Allah'ın en sevgili kulu olmuş? Ahlâkı neydi? Sünnet-i seniyesi, tavsiyeleri, günlük hayatı, ibadeti, taati neydi?
İşte bizim için en güzel örnek. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bizim için en güzel örnek. Hem de İslâm'ın eğitimi o kadar güzel bir şey ki Allahu Teâlâ hazretleri kitap gönderip de, gökten meleklerle kitap indirip de, "Ey insanlar, bu kitabı okuyun, işte buna göre hayatınızı tanzim edin." diyebilirdi, biz de tabii ona göre kulluğumuzu güzel yapmak durumunda olurduk ama Allahu Teâlâ hazretleri diyor ki; Kullarımın bir kısmı okur okumaz, bir kısmı anlar anlamaz, ben bir model insan, örnek insan göndereyim, nasıl yaşanacağını ona bakarak görsünler. Komşuluk nasıl yapılır, aile reisliği nasıl yapılır, babalık nasıl yapılır, bir toplumun liderliği nasıl yapılır, komutanlık nasıl yapılır, insanları kötülüklerden kurtarmak için çalışmalar nasıl yapılır, iyilikler nasıl teşvik edilir, yapılır, görsünler diye Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hayatı, her sözü, her hareketi, hayatının her günü bizim için şâhâne bir örnek.
Hadis kitapları var, kütüphanelerimizde pırıl pırıl, yaldızlı ve içinde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in muhteşem, mübarek hayatı var.
Evet, işte tevbe ettik, Allah'ın yoluna girdik, nasıl bir insan olacağız?
Tevbe eden bir kulun, "Yâ Rabbi ben nasıl olayım? Sen nasıl olursam beni seversin?" diye bir soru içinden geçerse, tabii Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e ittiba edecek, onun gibi olmaya çalışacak, onun tavsiyelerini tutacak, onun sünnet-i seniyesine uyacak.
Onun için Receb Allah'ın ayı, kulların tövbesini kabul ediyor, dönüşe onları davet ediyor, tevbe kapılarını açıyor, "Gelin ey kullarım, benim rızam yoluna buyurun." demiş oluyor. Kul da Şaban ayında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hayatını tanıyacak, sünnet-i seniyesini tanıyacak, onun günleri geçirdiği gibi ömrünü ona göre ayarlayacak, alışverişini, aile hayatını, sosyal hayatını, ruhî hayatını, ibadet hayatını, dinî hayatını, her şeyini Resûlullah Efendimiz'e uyduracak.
Ramazânu şehru ümmetî. "Ramazan ayı da benim ümmetimin ayıdır."
Bu ne demek?
Bu çalışmaları yapan ve kendisini kademe kademe Receb'de, Şaban'da böyle yükselten, hazırlayan bir mü'min kul için Ramazan artık mükâfatların devşirilmeye başladığı, Allah'ın lütuflarına, rahmetine erilen ay demektir.
Hakikaten de Ramazan ayında öyle büyük feyizler, öyle büyük mânevî ikramlar, öyle büyük maddî mânevî rahatlıklar, mükâfatlar oluyor ki tadına doyum olmuyor. Hepimiz biliyoruz Ramazan'ın tadını, yaşayanlar, tabii tatbik edenler, uygulayanlar biliyor.
Ve Peygamber Efendimiz bir gün minbere çıkarken üç defa "amin" demiş, sormuşlar;
"Her merdivenden çıkarken yâ Resûlallah, 'amin' dediniz, sebebini anlayamadık."
"Cebrail dua etti, ben onun için 'amin' buyurdum." demiş.
Cebrail'in bir duası ne?
"'Ramazan ayı gelip de Allah'ın affını, mağfiretini kazanmadan, istifade etmeden, cenneti kazanmadan Ramazan geçmişse, yazıklar olsun o kula!' dedi, 'Burnu yerde sürtsün o kulun!' dedi, ben de ona 'amin' dedim." buyurmuş.
Demek ki Ramazan'da bu işlerin mükâfatının alınması lazım. Ama Ramazan'a da hazırlık işte buralardan başlıyor.
Onun için atalarımız hani perşembenin gelişi çarşambadan bellidir derler...
Küçükken hazırlanıyoruz. İlkokula çocuklarımızı öperek, giydirerek, kuşatarak, sevgiyle, hevesle gönderiyoruz, niçin gönderiyoruz?
Büyük insan olsunlar, benim oğlum paşa olacak, benim oğlum büyük adam olacak diye, anneler çocuklarını kucaklarına alıp yanaklarından şapur şupur öpüyorlar.
E dur bakalım, daha bu küçücük çocuk, büyük adam olmak nerede, bu yaşlar nerede?
Olsun, işte o yaşlardan başlıyor; o tahsile adımını atıyor, ilkokul bitiyor, ortaokul, lise, üniversite bitiyor, ihtisaslar, doktoralar yapılıyor. Gayet iyi bir eleman olarak yetişirse, hakikaten o küçücük bebek sonradan güzel, faydalı, kıymetli, el üstünde tutulan bir eleman oluyor. Dinî bakımdan da, her sene ne kadar güzel, Allahu Teâlâ hazretleri bize böyle bir fırsat hazırlamış, Receb ayında biz böyle bir mânevî mevsimin, iklimin, güzel iklimin içine giriyoruz.
İklim deyince aklıma geldi, biliyorsunuz dört tane mevsim var; ilkbahar, yaz, sonbahar, kış diyoruz, hepsi de üç ay sürüyor. Biz de diyelim ki bu Receble başlayan, Receb, Şaban, Ramazan aylarına, bu da mânevî bakımdan işte böyle feyiz mevsimi, sevapları kazanma, Allah'ın rahmetinin inme mevsimi, bu da üç ay. Receb ayından başlıyor;
Yudâ'afü fîhi'l-hasenât. "Bu ayda Allahu Teâlâ hazretleri yapılan iyiliklerin mükâfatlarını kat kat fazla veriyor."
O halde iyilikleri yapalım. İyilikler nelerdir? Hasenât. Hasen, Arapça "güzel" demek. Hasenât da; yapılan güzel işler demek. Güzel işler neler olabilir?
Şahsen insanın ibadet etmesi güzel bir iştir; namaz kılması, Kur'an okuması vesaire. Başkalarına iyilik yapması, sadaka vermesi, hayır vermesi, iyilik yapması, dullara, yetimlere bakması, bu da bir hasenattır. İslâm için faydalı faaliyetlerde bulunmak, gayretlerde bulunmak; bunların hepsi hasenattır. Tabii oruç, zekât vesaire hasenattır. Onun için bu çeşit hayırlarımızı bu ayda arttıracağız, çünkü mükâfat kat kat veriliyor. Peygamber Efendimiz "yudâ'afü" kat kat, fazla fazla katlı, katlanmış olarak verilir buyuruyor.
Ve bu ayda oruç tavsiye ediliyor. Biliyoruz, farz olan orucu Ramazan'da tutacağız ama bu ayda da tutulan oruçlar insanın vücudunu, şöyle biraz birden, pattadak bir aylık bir oruç ibadetine sokmadan ısındırma çalışması gibi hissediyorum ben.
Buyuruyor ki Peygamber Efendimiz;
Fe-men sâme yevmen min receb fe-keennemâ sâme seneten. "Receb'ten bir gün oruç tutan, sanki bir sene oruç tutmuş gibi mükâfatlandırılır." Ve men sâme minhü seb'ate eyyâmin. "Yedi gün kim oruç tutarsa.." Ğullikat anhu evvâbü cehenneme. Biliyorsunuz, yedi cehennem var, her birisinin kapısı olduğu söyleniyor. Allah hiç göstermesin, hiç tanımayalım, hiç bilmeyelim, hiç cehennemin yanına bile yaklaşmayalım, Mevlamız kokusunu bile duyurmasın. Peygamber Efendimiz, "Bu yedi cehennemin yedi kapısı, yedi gün oruç tutana kapanır." buyuruyor. Ne olacak yedi gün oruç tutmak, seve seve tutarız.
Ve men sâme minhü aşrate eyyâmin. "Bu Receb ayı içinde kim on gün oruç tutarsa." Lem yes'elillâhe şey'en illâ a'tâhu. "Allah'tan ne isterse, Allah ona, onu muhakkak verir."
Demek ki, kendi şahsımızla ilgili, çoluk çocuğumuzla, işimizle, sıhhatimizle, toplumumuzla, dünya ve âhiretimizle ilgili nice isteklerimiz var; biz kuluz, isteriz, Allahu Teâlâ hazretleri dilerse verir ama, kim on gün oruç tutarsa, Allah'tan istedi mi Allah mutlaka verir.
Lem yes'elillahe şey'en. "Allah'tan bir şey istemez." İllâ a'tâhu. "Allah hemen onu verir." Mutlaka verir diye bir müjde var.
O halde muratları olanlara müjde, kalbinde dilekleri olan, istekleri olanlara müjde; on gün orucu tutsunlar, dileklerini, isteklerini Allah'ın dergahına sunsunlar, dilesinler, Allah'tan mükâfatlarını istesinler.
Ve men sâme minhü hamsete aşrate yevmen. "Bu Receb ayında 15 gün kim oruç tutarsa." Nâdâ münâdin mine's-sema'i kad ğufire leke mâ madâ feste'nifi'l-amel. "On beş gün oruç tutana da gökten bir melek seslenir, 'Ey oruç tutan kimse, senin geçmiş günahların affolundu, defterin bembeyaz oldu, hadi bakalım tertemiz olarak bir daha defterini karartmayacak şekilde yeniden başla.' denilir." Ve men zâde zâdallahü. "Kim orucu artırırsa, Allah da onun mükâfatını, bunlara göre çeşitli şekillerde arttırır." diye Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri böylece buyurmuş.
Demek ki burada hadîs-i şerîflerin incelenmesinden ve benim gördüğüm kadarıyla, Receb ayında oruç tutmaya biraz fazlaca gayret edelim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz de Receb ayında orucu çok tutardı. Ramazan'ın dışında en çok oruç tuttuğu ay bu Receb ayıydı. Receb, Şaban'ı da tutarak, Ramazan'ı da tutarak üç ayları tutan kardeşlerimiz de var.
Allah ibadetlerini kabul eylesin.
Bu mübarek Regaip kandili ile ilgili neler söylesek, söylenecek sözler çok, zamanlar kısıtlı, ama kısaca benim ana çizgileriyle, mutlaka kaçırmamanız gereken tavsiyeler olarak söylemem gerekirse;
Mutlaka yatsı namazında bir camiye gidin. Çünkü; yatsı namazını cemaatle kılan, sabah namazını cemaatle kılan bütün geceyi ihyâ etmiş gibi sevap kazanır. Onu kaçırmayın. İnsan evde namaz kılıyor, "Kıldım, elhamdülillah. Allah kabul etsin." Tabii kabul eder, Allahu Teâlâ hazretleri insan namaz kıldığı zaman kabul eder. Erhamu'r-râhimîn'dir, duaları kabul edicidir, ibadetleri kabul edicidir ama insan camide kıldığı zaman 27 kat sevap alıyor. Bunu kaçırmamak lazım. Camide her zaman kılmak lazım. Bir de bu cuma gecesidir, Regaip gecesidir; özellikle bu fırsatı kaçırmamak lazım. Camide namazı kılın.
Tabii sadece namaz kılmak değil, namazın arkasından da geceyi hayırla, ibadetle, Kur'ân-ı Kerîm'le geçirmek lazım. Hocaların vazifesi camide cemaate biraz hadîs-i şerîflerden, âyet-i kerîmelerden, dinimizin emirlerinden güzel vaazlar ederek camide sevap kazanmalarını sağlamaktır ama nihayetinde caminin programı bir yerde bitecektir.
Aziz ve muhterem kardeşlerim!
Gece siz Rabbinizle baş başa kalacaksınız, ne yapmanız lazım?
Benim size ikinci tavsiyem; geceleyin yatarken abdestli yatmanızdır.
Kaçta yatacaksınız?
Diyelim ki [saat] 10'da, 10 buçukta, 12'de yatacaksınız; misafir gelecek, 1'de yatacaksınız. Kaçta yatarsanız, yeniden taze abdest alıp, dört rekât namaz kılıp, abdestli yatın.
Niçin?
"Abdestli yatan bir kulun bütün gecesini melekler ibadete yazarlar, melekler ve hûrî kızları gökten onun vücudunu nur olarak görüp etrafına toplanırlar, gecesi hayırlı bir gece olur." diye hadîs-i şerîflerde müjdeleniyor da onun için. İkinci tavsiyem bu! Gecenizin değerlenmesi babında, uyayacağınız zaman taze abdest alıp, dört rekât namaz kılıp öyle uyuyun.
Tabii böyle güzel gecelerde, bir de Peygamber Efendimiz'in tesbih namazı tavsiyesi var. Tesbih namazı 300 tesbihli,
"Sübhânallâhi ve'l-hamdülillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhu ekber ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi'l-âliyyi'l-azîm" diye 300 tesbihi dört rekatta belirli bir şekilde okuyarak kılınan bir namazdır. İlmihal kitaplarında tesbih namazının tarifi vardır. Şahsen kılabilirsiniz. Biz de inşaallah camide cemaatle Allah nasip ederse kılarız. Bilmeyenler bilsin, öğrenmeyenler öğrensin, tecrübe olsun diye cemaatle kılmak da caizdir ve öylece sevap kazanmış olurlar.
Sonra, geceleyin de uykuyu bölüp Allah rızası için tatlı uykudan fedakârlık edip gece namazına kalkmak lazım. Gece namazına teheccüd namazı diyoruz; Peygamber Efendimiz'in âdeti idi, Kur'ân-ı Kerîm'de de kendisine;
Ve mine'l-leyli fe-tehecced bi-hî nâfileten leke. diye emrolunmuştu. Peygamber Efendimiz'in bu güzel âdeti salihlerin de itiyadıdır, âdetidir, onlar da gecelerin o seher vakitleri dediğimiz son zamanlarında, yarısı, üçte ikisi geçtikten sonra uykuyu bölüp kalkar, güzelce abdest alır, seccadelerini yayar, kendi evlerinde tek başlarına gözyaşları içinde Mevlâ'ya ibadet edip zikr ü tesbihler ile namazlar, niyazlarla o seher vakitlerini değerlendirirlerdi.
Merhum cennetmekân Yunus Emremiz:
Dağlar ile taşlar ile,
Çağırayım Mevlam seni
Seherlerde kuşlar ile,
Çağırayım Mevlam seni
dediği gibi, böyle bir coşkulu tarzda gece namazlarını kılarlardı.
Size bu mübarek gecede, bu teheccüd namazını da, saatinizi kurarak, birbirinizi uyandırarak, bu namazı da kılmayı tavsiye ederim. Çünkü seher vakti göğün kapıları açıktır, dualar makbuldur, Allahu Teâlâ hazretleri ibadetlerinizi kabul eder, isteklerinizi ihsan eyler. O vakti de kaçırmamanızı tavsiye ederim.
Sonuncu tavsiyem de, geceyi böyle geçirdikten sonra, sabah namazını da camide cemaatle kılmaya mutlaka ve mutlaka dikkat edin. Büyüklerimiz diyorlar ki; "Bir insanın bütün gece ibadet edip de ondan sonra evinde namazı kılıp pat diye yatmasından, bütün gece uyuyup da sünnet-i seniyeye uygun olarak kalkıp vazifesi olduğu üzere camide sabah namazını kılması daha sevaplıdır, daha hayırlıdır." Yani sünnete uygun olan az ibadet, sünnete aykırı olan çok ibadetten önde gelir, daha çok sevaplıdır. Onun için sabah namazını camide kılmak mü'minlerin şânıdır. Hadis-i şerifte; münafıklar sabah namazına, yatsı namazına camiye gidemezler, tembellenirler denildiği için "aman ben münafıkların pozisyonuna düşmeyeyim, onların hali bana bulaşmasın, onların hali gibi halim olmasın" diye sabah ve yatsı namazında camide olmaya bu gecenin ihyası olarak bakın ve ihmal etmeyin.
Geceleyin de uykunuzu bölüp, kalkıp teheccüd namazını kılın. Herkes çalışabiliyor işi oluyor, öğrenciler oluyor belirli saatlerde belirli şeyleri yapmak istediği için böyle tavsiye ediyoruz. Ama keşke durumu müsait olanlar mümkün olsa da bu geceyi daha uzun saatler ihya etseler. Gece uyumasalar, sabahlara kadar Allah'ı Teala Hazretlerine ibadetle-taatle vakitlerini geçirip, hem kendileri için, hem müslüman kardeşleri için, bütün Ümmeti Muhammed için dualar etseler. Çünkü mü'minin mü'mine duası makbuldür ve Allah-u Teâlâ Hazretleri en büyük süratle kabul eder. Mü'minin mı'mine yaptığı dua en çabuk kabul olunan dualardandır. Azize sevgili Akra dinleyicilerim; Hepinize tekrar tekrar tebriklerimi arz ediyorum. Allah-u Teala Hazretleri nice mübarek kandillere, nice mübarek aylara, yıllara; sıhhat ve afiyetle, maddeten ve mânen, kalben ve kâliben, ruhen ve bedenen, sıhhat ve afiyet, huzur ve saadet üzere sevdiklerinizle beraber erişmenizi nasip eylesin. Ömrünüzü hayırlı, sevaplı, ecirli, nurlu, bereketli, güzel geçirip Rabbimizin huzuruna sevdiği, razı olduğu bir kul olarak, cennetlik bir kul olarak varmayı cenneti ile cemaliyle müşerref olmayı, cennette sevdiği kullarıyla beraber olmayı, Habibi edibi Muhammed Mustafası sallallahu aleyhi ve selleme komşu olmayı temenni ve niyaz eylerim.
Es-selâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü aziz ve sevgili Akra dinleyicilerim.