Receb-u şehrullah. Receb ayı Allah’ın ayıdır. Tabi bütün aylar, bütün yıllar, bütün zamanlar, bütün mekânlar, bütün varlıklar, bütün insanlar cümle eşya, her şey Allah'ındır.
Ama her şey Allah'ın iken Recep Allah'ın ayıdır demekten maksat ne? Burada maksat Recep ayında Allahu teala hazretleri çok affı mağfiret ediyor. Kullarını çok affettiği, tövbe eden kullarını çok bağışladı bir aydır demek oluyor. O bakımdan Allah'ın kullarına tövbe kapısını, affetme, mağfiret eyleme kapısını açmış olduğu bir ayın kapısından geçmiş oluyoruz.
Bunu hatırlatmak benim için önemli. Sizler için önemli. Çünkü kendimizi toparlamamız, kendi muhasebemizi yapmamız, sevabımızı, günahımızı tartıp, ölçüp, hatamızı anlayıp, boynumuzu büküp Allah'a yalvarma fırsatı elimize geçmiş oluyor. Bunu yapacağız. Tabii Recep ayında oruç tutmak da çok sevaptır. Biliyorsunuz oruç; insanda nefsi ıslah edici, kalbi nurlandırıcı tesir yapıyor. Başlıca iki çeşit tesiri var. Birisi; açlık, nefsin hızını kesip nefsi yola getiriyor. İkincisi; ruhu ve kalbi nurlandırıp kuvvetlendiriyor. Onun için insanın midesi boşaldığı zaman, oruç tuttuğu zaman (Ramazan'da bunu hepiniz bilirsiniz, tatmışsınızdır) artık duyguları berraklaşmaya başlar. Gönlü rikkat kesbeder, incecik kesbeder hassaslaşır. Derin derin düşünme kabiliyeti belirir. Güzel haller müşahede eder. İşte bu bakımdan oruç tutalım. Recep ayında Allah'ın rahmetine ermeyi kazanma çalışması yapmak lazım. Çünkü;
"İnnema yüveffe's-sâbirûne ecrahüm bi gayri hisab"
Her şeyin mükâfatının bir kat sayısı vardır. Ecrinin miktarı vardır. Şu kadar bol, şu kadar miktar diye… Ama sabırlıların ecri, sevabı, mükâfatı hesaba sığmaz. Bi gayri hisab, hesaba sığmayacak kadar çok olur. Tabii oruç da sabır demek olduğundan orucu bu Recep ayı içinde mümkün olduğu miktarda çokça tutmaya gayret edin. Peygamber Efendimiz'de (SAS) bu ayda orucu fazla tutmuştur.
Tövbenizi yenileyin. Tövbeyi biliyorsunuz açıklamamız lazım. Sadece dil ile "estağfurullah ve etübü ileyh" demek değildir.
Tevbenin Arapça'daki manası dönmek demektir. Dönüş yapmak demektir. Yani tövbe yapan insan Allah'ın rızasına uygun olmayan halinden, yolunda, amelinden, işinden dönecek. Allah'ın sevdiği hale yola, işe, hizaya gelecek. Bu dönüşü yapmazsa sadece diliyle tövbe eder de dönüşü yapmazsa Hakk'a, hayra, güzele, sevaba dönüşü yapmazsa, o zaman Hazreti Ali Efendimiz'in ifadesiyle "böyle tövbe edenlerin tövbesi yalancıların tövbesidir."
Kûfe Mescidi'ne Hazreti Ali Efendimiz (RA) girdi. Bir kenarda birisinin böyle "tövbe ya Rabbi, tövbe ya Rabbi" dediğini görünce yanına yanaştı, dedi ki “ey zat-ı muhterem, ey filanca, insanın sadece diliyle tövbe demesi, yalancıların tövbesidir.”
Tevbe dil işi değildir. Tevbe vücudun bütün azalarının hayatın bütün faaliyetlerinin Hakk'a, hayra dönmesi demektir. Bunu da bilelim. Yani tövbeyi sadece bir söz oyunu olarak düşünmeyelim. Sözü papağan da söyler ama idraksiz söyler. Ben üç defa peş peşe La ilahe illallah, La ilahe illallah, La ilahe illallah diyen papağanı gördüm, duydum. Söyler.
“Eylesen tûtîye ta’lîm-i edâ-yı kelimât
"Sözü insan olur amma özü insan olmaz.”
Yani “tûtî”papağan demektir. Papağana konuşmayı öğretsen sözü insan gibi olur ama özü insan olmaz. Kuştur gene papağandır. Tabiatı neyse odur. Halin değişmesi gerektiğini de tövbe konusunda hatırlayalım. Şu günlerimizi Cenab-ı Hakk'ın yoluna dönüş için iyi bir Müslüman olmak için, gerçek bir Müslüman olmak için, sahabe gibi Müslüman olmak için bir fırsat olarak değerlendirelim. Kendi iç hesaplaşmamızın, muhasebemizi yaparak Cenabı Hakk'ın yoluna dönelim.
Bizim iyi Müslüman olmamız sadece bizim için değil, bütün ümmeti Muhammed için lazım. Türkiye için lazım, İslam âlemi için lazım, dünya için lazım, kâfirler için bile lazım. Bizim iyi Müslüman olmamız kâfirlerin de hakkı duyması, öğrenmesi, belki Cenab-ı Hakk'ın yolunu anlayıp da (biz güzel anlatabilirsek) Cenab-ı Hakk'ın yoluna girmesi için fırsat olduğundan kendi kurtuluşumuzu, sâlâhımızı, ıslahımızı düzeltmemizi cihanşumûl bir olay olarak görmeliyiz. Çok önemli diye görmeliyiz. Ona göre bu ayda tevbe-i hakikimizi, tevbe-i nasuh şeklinde yapmamız lazım. Nasuh samimi demek. Çok samimi demek. Çok içten demek. Çok içten tövbemizi yapmamız lazım. Bu Recep ayı böyle. Recep; şehrullah Allah'ın tövbeleri kabul ettiği Allah'ın ayı.
Şaban benim ayımdır buyurmuş. Peygamber Efendimiz (SAS). Ramazan'da ümmetimin ayıdır buyurmuş. Demek ki Recep'te tövbe edeceğiz, Allah'ın affını, mağfiretini isteyeceğiz.
Şaban'da Peygamber (SAS) Efendimiz'in has ümmeti olmaya çalışacağız. Ramazanda da Allah'ın lütfuna ermeye, ümmet olarak mükâfatları kazanmaya gayret edeceğiz.
Peygamber (SAS) Efendimiz buyurdu ki:
"Ramazan gelip geçtiği halde halini düzeltememiş, Ramazan'ın feyzinden, bereketinden istifade edememiş olan bir insan yazıktır. Yazıklar olsun. Burnu yerde sürtsün, burnu yerde sürtesice, burnu yerde sürtmüştür manasına; "rağime enfü racülin" buyurmuş.
Burnu yerde sürtsün diye beddua manası da olur. Burnu yerde sürter manasına, sürtecek manasına ihbâri de olabilir. Bu cümle haber verme babında da olabilir. Bu yerde sürtsün veya burnu yerde mutlaka sürtecek manasına gelebilir.
Ramazan'dan istifade etmek için Ramazan'a hazırlanmak lazım. Müsabakalara girecek olan birisinin müsabakalardan önce hazırlanması gibi bir şey bu. Onlara hazırlık yapan, antrenmanlarını yapan müsabakalarda derece alıyor. Yapmayan, birden bire giren bir şey alamaz.
Bu aylardan ta Ramazan'ı görmek lazım. Bu aylardan Ramazan'a hazırlanmak lazım. Şu akşam aynı zamanda cuma gecesidir. Yani yarın cuma olan geceye, cuma gecesi derler. Ertesi gün cuma namazı kılınacak olan geceye cuma gecesi derler. Çünkü gün güneşin batmasıyla biter, yeni gün de o zaman başlar. Bizim İslami mantığımızda günün başlaması ve bitmesi tabii bir hadiseye bağlıdır. Güneş batıyor, tamam. Güneş battı, eski gün bitti. Güneş battıktan sonra, akşam ezanıyla beraber yeni bir gün başlar.
Eğer güneş battığı zaman hilali görürse "aaa işte bak güneşin battığı yerde hilal incecik göründü. Demek ki yarın Ramazan" deriz. Ramazan'ın birinci günü akşamı o zaman olduğundan hemen yatsıdan sonra teravih kılarız. Hemen sahura kalkarız, ertesi gün oruca niyetleniriz. Neden? Gün akşamdan başlıyor da ondan. Akşamleyin hilali gördük Ramazan’a niyetlendik. Veyahut Ramazanı bitirdik sonuna geldik de akşamleyin güneşin battığı yerden hilali görünce "haa bak bayram geldi yarın bayram" deriz. Bayram olduğunu biliriz. Artık o akşam teravih kılmayız. Neden? Ramazan bitti. Şevval’in birinci gecesi o gece. Ertesi sabah Ramazan Bayramı namazı kılarız. Burdan hatırınızda kalsın. Bu gece perşembeyi cumaya bağlayan gece, cuma gecesidir. Yani cuma namazı kılınan gece, cuma gecesidir. Cuma gecesi zaten her hafta muhteremdir, her hafta mübarektir. Cuma gecesi nurlarla dolu olan bir gecedir. Cuma gecesinin feyzi bereketi çok olduğundan Peygamber Efendimiz Cuma gecesine "Elleyletül-garrâu" buyurmuştur. Yani nurlarla pırıl pırıl olan bir gece. Onun için cuma gecesinin kıymetini bilmek lazım.
Her gecenin kıymetini bilmek lazım tabii. Şek şüphe yok. Her gecesini Allah'ın rızasına uygun geçirmek lazım ama haftanın günlerinin en sevaplısı, cuma günüdür. Haftanın gecelerinin en sevaplısı, cuma gecesidir. Bunu da bilmek lazım.
Recep'in birinci günü mübarek bir gündür, mübarek bir gecedir. İhya edilmesi gereken gecelerden biridir.
Bir; bu gece Receb'in birinci gecesi olduğu için mübarek bir gecedir. İki; cuma gecesi olduğundan bu gece mübarektir. Onun için de bu gece ikinci bir defa mübarektir. İki kat, katmerli mübarektir. Üçüncüsü de; Receb'in ilk cumasına "Regaip Gecesi" dediklerinden. Bu da Receb'in tesadüfen hem biri, hem ilk gecesi olduğundan, üçüncü bir defa Regaib Gece'si olduğundan mübarektir. Yani üç sebepten katmerli mübarek bir gecede bulunuyoruz.
Bir, Cuma gecesidir zaten mübarek. İki, Recep'in ilk gecesidir, zaten mübarekti. İsterse pazartesi bile olsaydı, salı olsaydı, başka bir gün olsaydı bile zaten Receb'in ilk gecesi mübarek bir gecedir diye ihya etmemiz lazımdı.
İkincisi, Regaib Kandilidir. Yani Receb'in ilk Cuma gecesi kaçına rastlarsa (bu sene birine rastladı) bir daha ki sene birine rastlamaz, başka bir zamana rastlar. Receb'in ilk cuma gecesine Regaib Gecesi derler. Regaib ne demek? Ragıbeler demek. Ragıbe ne demek? Rağbet edilen mükâfatlar, iltifatlar, ikramlar demek. Bu gecede Allah'ın öyle mükâfatları, öyle ikramları, öyle sevaplı bağışları, öyle büyük lütufları vardır ki onun için bu Receb'in ilk cuma gecesine melekler "leyletu'l Regaib" demişler. Çeşit çeşit Allah'ın ikramâtının kullara ihsan olunduğu bağış gecesi, lütuf gecesi manasına gelir. Onun için ayrıca bu bakımdan da mübarek bir gecede bulunuyoruz.
Tabii. Böyle, mübarek gecelerin ihyası nasıl olur? Bunu soruyorlar.
Bir mübarek gecenin ihyası yani ibadetle değerlendirilmesi, canlandırılması... İhya aslında "hayat vermek" demek. Bir geceye hayat vermek. Bir geceyi ölü olarak geçirmek veya bir geceye hayat vermek. Bir geceyi ihya etmek. Boşa harcamak veya dipdiri canlı değerlendirmek.
Şimdi bir gecenin ihyası nasıl olur?
1-Bir gecenin ihyası bütün geceler için bu esastır. Yatsı namazıyla sabah namazını camide cemaatle kılmakla olur. Bu gecenin ihyasıdır. Bütün günün ihyasıdır.
Yatsı namazıyla, sabah namazını camide kılmak o günün, o gecenin ihyası demektir. İnsan sabahlara kadar, akşamlara kadar ibadet etmiş gibi sevap kazanır.
Onun için yatsı ve sabah namazlarında önem vermek lazımdır. Peygamber (SAS) Efendimiz "feşhedû hüma" ( bu iki namaza gelin, bu iki namazı camide kılmaya gayet gösterin) demiştir.
Neden? Bu iki vakit biraz insanların gayret göstermeme ihtimallerinin olduğu vakitlerdir. Yatsı namazına gayret göstermez. Gelmek istemeyebilir, canı istemez, nefsi engellemek ister, şeytan engellemek için bahaneler ortaya atar. Neden? Çok yoruldun der. Bak yemek yedikten sonra işte şurada namazını kılıver, yatağına yatıver. Bak gözlerinden uyku akıyor. Şimdi ne yapacaksın karanlıkta? Kalkacaksın, yürüyeceksin, camiye gideceksin. Aldatmaya çalışır, camiye gitmesini engellemeye çalışır. Hakikaten de adam ameledir, işçidir, patrondur, yorulmuştur, çalışmıştır.
Şimdi de öyle oluyor ya. Yemeği yedikten sonra da bir mahmurluk çöküyor. Televizyonun karşısında uyuyup kalıyor. Kimisi televizyonu bile kapatmayı unutuyor. Televizyon açık. Bayrak direğine bayrak çekilinceye kadar açık. Adam uyumuş. Neden? Uyku bastırmış. Bu zor yatsı namazına camiye gelmek zor. Sabah daha zor. Çünkü insanın uykudan kalkıp da tatlı döşeğinden, sıcacık yorganların altından kalkıp da camiye gelmesi nefsini yenmesini gerektiriyor. Bayağı büyük bir gayret ister. İnsanın kendi arzusunu yenmesi, kendi kendisini aşması, kendisine üstün gelmesi zor bir iştir. Bu bir eğitim işidir.
Bu eğitimi almayan insanlar kendi kendilerini yenemezler. Hacda bir hadise anlattılar. Bir şeyh efendi, müritleriyle bir toplantıdayken adamın birisi rap rap kapıdan gelmiş.
Bir kâğıt uzatmış hocaefendiye. Hocaefendi kâğıdı okumuş ne yazıyorsa “Bu senin istediğin olmaz evladım” demiş. Ne yazıyorsa şöyle olur böyle olsun… Hocaefendiden bir talebi var.
Adam da demiş ki "bu mutlaka olacak" Ne olduğunu bilmiyor. Mutlaka olacak. Mutlaka olacak. Şimdi bütün müridân ayağa kalkıp adamı dövecek gibi olmuşlar. Vay bizim hocamıza karşı geliyor. O olmaz diyor da o olur diyor. Bir işaret etse adamı benzetecekler.
O böyle çok sert, biraz kırıcı bir şekilde "hocaefendi illa olacak" deyince başını şöyle eğmiş. Bir müddet durduktan sonra başını kaldırmış. Şöyle derin bir nefes alarak “sabreden kazandı, nefsini yenen, nefsine hâkim olan kazandı.” demiş. Bak sinirleniyor insan. Herkes sinirlenir. Kendisine kötü bir muamele yapılınca vay bana hakaret mi ediyor? Ben senin uşağın mıyım der. Bir şey der.
Nefsini yenmek kolay bir şey değildir. Gazabını yutmak, kızgınlığına hâkim olmak kolay bir şey değildir. Halimlik, selimlik, kolay bir şey değildir. Sabır kolay bir şey değildir.
Sabredecek. Sabrederse, nefsine hâkim olursa kendi arzularını yenerse o zaman olgun bir Müslüman demektir. İnsan kendi arzusunu yenecek.
Ne istiyor nefsi? Yatmak istiyor. Sızıldanıyor. Ya zaten geç yattım diyor, uykum az diyor. Bilmem ne. Yatıp da sonra kılsak olmaz mı diyor. Kalkmasan olmaz mı diyor. Kalkacağım şimdi. Kalk ama camiye gitme bari şurada kıl namazı, yat işte. Daha yatak soğumadan iki rekât, iki rekât daha, dört rekât. Kıl yat işte. Camiye şimdi nereden, nasıl olacak? Bir sürü bahane.
İşte onları yenmek, yatsıya sabah namazına gelmek ihlaslı insanın, nefsini yenebilen sağlam Müslüman'ın işi olduğundan Peygamber Efendimiz buyurmuş ki:
“Münafıklar bu iki namaza güç yetiremezler.”
Kalkamazlar, gelemezler. Uykusunu bölüp gelemez, rahatını terk edip gelemez. Yatsı namazına da gelemez, sabah namazına da gelemez. Ama gündüz namazlarına gelebilirler. Çünkü zaten uyanık. Gelmese öteki insanlar gördüğü için ayıp olacak gelmediği fark edilirse toplum içindeki itibarı sarsılacak gelirler. Münafıklar bu iki namaza güç yetiremezler, gelemezler diyor. Onun için bu iki namazı camide kılmak mümin-i kâmillerin işidir. İhlaslı tam Müslümanların işidir. Bu hatırınızda olsun. Bu namazları camide kılmayı ihmal etmeyin.
Camide namaz kılınınca ne olur? Evde kılınmasından farkı ne olur? Camide namaz kılındığı zaman
(Bu erkekler içindir.)
“Camide namaz kılmak, evinde namaz kılmaktan yirmi yedi kat daha sevaplıdır.”
"Salatü'l cemâati efzalü min salâti'l fezzi bi seb'ı ve ışrîne deraceten" Sahih hadistir bu. Yirmi yedi derece daha sevaplıdır. Ama bu mahalle mescidi içindir. Mahalle mescidine gidiyorsun orada namaz kılıyorsun. Eğer cuma namazı kılınan büyük mescide giderse o zaman sevabı elli kattır.
Bir şeyi daha hatırlatayım muhterem kardeşlerim. Cemaat o kadar mühimdir ki, Peygamber (SAS) buyuruyor ki:
"Bir yerde beş tane Müslüman hanesi varsa, (Ali'nin evi, Veli’nin evi, benim evim, filancanın evi bir de damadın evi filan. Beş ev oldu mu? Tamam) beş evin bir arada olduğu yerde ezan okumak, kamet getirmek, cemaatle namaz kılmak gerekir" diyor. Ölçü beş tane ev. Yaylada, mezrada, köyde, kentte neredeyse…
Beş ev bir araya geldi mi orada topluca ezan okuyacaklar, namaz kılacaklar. Eğer ezan okumaz, kamet getirip namazı, cemaatle kılmazlarsa;
"İstehveze aleyhimü'ş-şeydân şeytan"
"Şeytan onlara hâkimiyetini kabul ettirir, ezer onları hâkimiyeti altına alır, şeytanın buyruğu hükmü egemenliği altına girerler" buyuruyor.
Şeytanın egemenliği altına giren insanların hanesinden dırıltı zırıltı eksik olmaz. Neden? Şeytanın hâkimiyetine girdiler. Şeytan onları parmaklarında oynatır. Şeytan usta bir mahlûk. Kandırmakta usta, tecrübeli. Hazreti Adem atamız zamanından beri insanları kandırmakta tecrübesi olan bir varlık. İnsan şeytanın ağına düştü mü, avucuna geçti mi şeytan onları çok kandırır. Çaresi nedir? Ezan okuyacaklar, kamet getirecekler ki şeytan orada hâkimiyetini kuramasın. Namaz bu kadar önemlidir, cemaat bu kadar önemlidir.
Bir yerde ezan okunmaz olursa, kamet getirilmez olursa şeytan oraya hâkim olur.
Bolu’nun dağlarına gittik. Bir arkadaşın evine vardık, köyüne vardık. Saate bakıyoruz ezan okunmadı. Niye dedik? İmam emekli olmuş. Yeni imam gelmemiş. Köyde ezan okunmuyor. “Çok fena olursunuz.” dedim. Köyde cami var, minare var, insanlar var namaz kılınmıyor. Herkes evinde kılıyor ama camide cemaatle namaz kılınmıyor. Yok mu böyle bir ezan okuyacak insan? dedik. Güzel olması şart değil ki. Güzellik müsabakası yapılmıyor ki. Sesin güzel olma şartı yok. Çık oraya, bağırabildiğin kadar sesini başkasına duyurmaya çalış. Allah'ın emri yerine gelsin. “Olmaz, başınıza felaket yağar, taş yağar” dedik.
Burada ki “ev sahibine sen okuyacaksın, imamlığı sen yapacaksın. Kendin okuyacaksın, kendin imamlık yapacaksın. Şu köyü ezansız bırakmayacaksın. Hadi bakalım camiye gidelim" dedik. Camiye gittik. Çıktık, ezan okunduk. Ondan sonra içeride namaz kıldık, sonradan duyduk. Köyde kadınlar ağlamışlar. Kadınlar ağlaşmışlar. Çok şükür köyümüzde ezan okunuyor diye.
Muhterem kardeşlerim bunlar mühim şeylerdir.
Siz kıymetini belki takdir ediyorsunuzdur, belki bazıları takdir etmiyordur. Çok önemli! Yatsı namazıyla sabah namazında camide cemaatle eda etmek, gecenin ihyası için bir sebeptir bu bir.
İkincisi; geceleyin yatacağı zaman, insanın abdest alıp abdest aldıktan sonra iki rekât, dört rekât namaz kılıp abdestliyken yatıp uyuması da gecenin ihyasıdır. Neden? Peygamber Efendimiz (SAS) hadisi şerifte buyuruyor ki:
"O kulun isharıyla vücudu (iç çamaşırıyla teni) arasında bir melek bulunur. Ya Rabbi bu kulun temiz yattı sen bunu mağfiret eyle. Ya Rabbi bu kulun temiz yattı, abdestli yattı. Sen bunu affı mağfiret eyle” diye teniyle iç çamaşırının arasında melek sana dua eder. Böyle diyor Peygamber Efendimiz. Bilmeyen bilmez. Görmeyen görmez ama gören söylüyor. Peygamber Efendimiz söylüyor.
Teniyle, iç çamaşırı arasında bir melek sabaha kadar "ya Rabbi bunu affı mağfiret eyle. Bu kulun temiz yattı, abdestli yattı" diye melek dua eder. Sonra sabaha kadar hafaza melekleri (kiramen kâtibin melekleri) o kulu, ibadet etmiş diye deftere yazarlar. Abdestli yattı diye sabaha kadar cızır, cızır cızır, cızır ibadet sevabı yazılır, insanın defterine. Bu da Peygamber Efendimiz'in bildirdiği bir şey.
Sonra gökteki melekler, o zatın abdestli yatıp uyuduğunu (vücudunun manevi bakımdan nuraniyetinden) görürler gökten uçup, o kulun etrafına izdihamlı bir şekilde yığılırlar. Kalabalık bir şekilde toplanırlar diyor Peygamber Efendimiz. Tıklım tıklım o insanın etrafı melek doluyor, abdestli yattığı için. O bakımdan bir çare de; gece yatarken taze abdest alıp iki rekât, dört sarekât namaz kılıp, abdestli yatmaktır. Gecenin bir ihyası da budur.
Gecenin hemen ilk hatıra gelen asıl klasik manada (bildiği manada) ihyası da; bir miktar uyuduktan sonra kalkıp, Allah rızası için abdest alıp gece namazları kılmaktır. Peygamber (SAS) Efendimiz buyuruyor ki:
"Re'katâni mine'l-leyli hayrun mine'd-dünya vemâ fi'l arz"
"Geceleyin kalkıp da kılınan, iki rekât namaz, dünyadan da dünyanın içindeki her şeyden de daha hayırlıdır"
Kim söylüyor? Peygamberi zişanımız, söyleyenlerin en doğru sözcüsü. Allah'ın habibi edibi Muhammed-i Mustafa'sı söylüyor. Sıradan bir insan söylemiyor. Ne diyor? "Dünyadaki her şeyden daha iyidir" diyor.
Düşünün ki bir babayiğit çok zengin milyarder bir adam çıktı, sizi beğendi. "Sevdim seni ya. Benim de param çok. Çoluğum çocuğum da yok. Alaaddin Otelini sana aldım, bağışladım" dese ne yaparsınız?
Sevincinden aklını oynatabilir insan, fıttırabilir. Fıt diye gider aklı. Başında değil de, çok sevindi bir hal geldi adamcağıza.
Hadi kolonyalar gelsin, bayıldı. Ovuşturun bilmem ne falan. Bu Alaaddin Oteli benim mi? diye. Resulullah'ın sözüne inanmıyor muyuz muhterem kardeşim. Sözün kelimelerin taşıdığı manayı algılamak lazım.
"Dünyadan ve dünyanın içindeki her şeyden daha hayırlıdır" diyor Peygamber Efendimiz. Neden? Çünkü; "şemmetin min marifetillah" Marifetullahtan bir kopman çok mühimdir de ondan. Gece kalmayacaksın, abdest alacaksın. Kimse yok. Odanda yalnızsın, gösteriş ihtimal yok, şöhret ihtimali yok, rüya ihtimali yok, Rabbine yöneliyorsun. Âlemlerin Rabbi "elhamdülillahi Rabbil âlemin" Ne muhteşem kelimeler...
Kâinatın (koca kâinatın) sahibi, yaratanı Allah-u Teâla Hazretleri'nin divanında el pençe divan duruyorsun. "Sana hamdolsun ya Rabbi" diyorsun. Rukû ediyorsun, secde ediyorsun, ibadetin tadını yudum yudum, iksir gibi böyle tadıyorsun. Gösteriş yok. Birisi biraz kendisine baksa utanır, sıkılır, hatta göstermek istemez. Yapacaksa bile yapmak istemez. Ama gece yalnızsın, kimse bilmiyor. Seccadene kapanıyorsun, ağlıyorsun, gözyaşlarını döküyorsun, secde yerin ıslanıyor. Aman ya Rabbi diyorsun. Bu duygular, çok kıymetli duygular, bu duygular, insanı evliya yapar, bu duygular insanı dünyanın en kıymetli insanı yapar.
Bu duygular; insanı başka insanlara en güzel şeyler yapan hayırlı, faydalı, güzel insan yapar. Bu duyguları insan işte o geceleyin kalkınca tadabilir.
Gece Peygamber (SAS) Efendimiz'e ne emrolundu?
“Yâ eyyuhe’l müzzemmil. Gumi’l-leyle illâ galîla. nısfehu evingus minhu galîla. Evzid aleyhi ve rattili’l kur'ane tertilâ.”
İlk inen ayetler İkra' suresinin beş ayeti. İkinci inen ayetler, bir rivayete göre "Ya eyyühe'l müddessir"
Müddessir suresinin başındaki ayetler. Öteki rivayete göre de "ya eyyühe'l müzzemmil" Müzzemmil suresinin başındaki ayetler. İkinci veya üçüncü grup ayetler yani üçüncü vahiyde Peygamber Efendimiz'e ne emredilmiş? "Geceleyin kalk ey Resulüm" diye emredilmiş.
O gecelerin ihtişamı, o gecelerin güzelliği bu beton yığınları arasında yeni neslin insanları bunları bilemiyorlar.
O gecelerin ihtişamı ne kadar güzeldir. O geceler ne kadar, ne kadar ruhaniyetlidir.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; "göğün kapıları açılır." Geceleyin ne yapılır? Göğün kapıları açılır.
Göğün kapıları var mıdır, varmış. Peygamber (SAS) Efendimiz miraca çıkarken (beni çok duygulandırıyor, her yerde söylüyorum. Sanıyorum sizi de duygulandırıyor) miraca çıkarken Kudüs-ü Şerife vardılar. Kudüs-ü Şeriften Cebrail (a.s) ile Peygamber Efendimiz çıkıyorlar.
"Birinci semaya geldiğim zaman melek durdurdu" diyor.
Birinci sema nedir?
“Ve lekad zeyyenne’s-semâed dunyâ bi mesâbîha”
"Dünyaya en yakın semayı yıldızlarla donattık" diyor Allah-u Teâla Hazretleri. Yıldızların olduğu semadır.
Ondan sonraki semalarda neler olduğunu oradan anlayın. Yıldızların olduğu semaların ötesinde neler olduğunu Allah bilir. Birinci semanın bekçisi durduruyor. Cebrail (a.s)'a melek soruyor "men ente" Cebrail kim? Allah'ın dört büyük meleğinden birisi. Peygamber Efendimiz'e vahiy getiren muazzam melek. Ona soruyor melek. Hangi melek? Birinci semanın bekçisi olan melek. "Men ente" (Men, kim demek arapçada) "Kimsin sen?"
"Ene Cibril" Ben Cebrail'im. Kendisini tanıtıyor.
Muhterem kardeşlerim islami edepte tanıtma vardır. Kapıyı çalıyorsun. Kapıyı açmadan "kim o?" diyor içeriden. Haklı, sorar.
"Ben" Fesübhanellah! Ben diye cevap mı verilir, adını söyleyeceksin. Bak ne diyor?
"Ene Cibrilî" diyor. İnsan edep öğrenmeli. Ben. Sen kimsin ya? İkinci defa soruyorum. "Kimsin sen?"
Söyleyeceksin."Ben. Aç kapıyı, aç kapıyı" diyor. Sana kimsin diye soruyor. Herkese kapı açılmaz ki.
Ne diyorlar "herkese kapıyı açmayın. Bileziklerinizi alırlar elinizden. Ayağını dayatır, bıçağını çeker. İyisi var kötüsü var. Edepli edepli söyleyeceksin.
"Men ente"
"Sen kimsin?"
"Ene Cibrilî"
"Ben Cebrail" Hadi bismillah. Cebrail (a.s) Allah'ın vahyini getiren melek. Sonra;
"Ve men mâke"
" Peki yanında ki kim?" (Tamam sen Cebrail'sin, geçebilirsin, meleksin) "Yanındaki kim?"
" Muhammed"
Allah'ın elçisi Muhammed-i Mustafa " "Peki ona buradan geçmek için izin verildi mi?
"Evet verildi"
"O zaman da O da geçsin" diyor.
Yani semaların böyle özelliği var muhterem kardeşlerim. Cebrail'e soru soran, dur diyen bekçisi var, kapısı var. (Göğün kapıları var)
Bilmiyoruz. Gören görür, bilen bilir. Bilenler, görenler bildiriyor. Gece, göğün kapılarının açık olduğu zamandır. Göğün kapıları açık. Birinci özelliği bu.
O bekçi, kapıyı kapatıp önünde durmuyor, dur demiyor, göğün kapıları açılıyor. Serbest. Geç arslanım der gibi serbest. Bu bir.
İkincisi Allah-u Teâla Hazretleri semayı, dünyaya nüzûl eyleyip kullarına nida eyler. Allah-u Teâlâ Hazretleri kullarına yakınlaşıp buyurur ki:
"Yok mu benden affını, mağfiretini isteyen? Haydi istesin affedeceğim"
"Yok mu benden bir talebi olan? Haydi dilesin, dilediğini vereceğim" "Yok mu hasta olup da şifa isteyen? Haydi şifasını istesin, şifa vereceğim"
"Yok mu şöylesi olan? Yok mu böyle olan?" diye seslenir durur diyor hadisi şerifte Peygamber Efendimiz.
Ne zamana kadar?
“ Hiye hatta medleı’l fecr.” İmsak kesilinceye kadar. Gecenin sonu neresidir? İmsak vaktidir.
İmsak kesildi mi gece biter.
Kadir Gecesi'nde de öyle. “Tenezzelü’l melâiketu ve’r-ruhu fîhâ bi izni Rabbihim”. O meleklerin inmesi, o füyûzât, o fütûhât, o şeyler ne zamana kadardır? hiye hattâ medleı’l fecr.” tulû-u fecr Fecir oluncaya kadar (fecir tamam oluncaya kadardır) Binaenaleyh demek ki; gözümüzle göremiyorsak, gökle aşinalığımız yoksa takvimden imsak vaktine bakarız. İmsak vaktinden evvel bir ara kalkarız, abdest alırız, namaz kılarız.
"Ben varım ya Rabbi affını isteyen. Ben varım ya Rabbim muhtaç olan. Ben varım ya Rabbi senden dileği olan" diye biz de isteriz.
İsteme zamanıdır çünkü.
Kulların istediği Allah'a da vereceğim dediği zamandır. O vakitte ibadet etmek, salihlerin evliyaullahın âdetidir. Insan Allah ile baş başa kalmanın zevkini öğrenmeli.
Yalnızlıktan bucak bucak kaçmamalı. Adam ceketini alıyor.
"Hanım ben gidiyorum" "Nereye gidiyorsun?" "Kahveye gidiyorum" "Niye?" "Yalnızlıktan canım sıkıldı"
Yalnızlığı sevmeli bir insan. Yalnızlığın tadını çıkartabilmeli. Oh ya. Çok şükür ki hiç kimse yok. Rabbimle baş başa şöyle bir kendimi çekip çevireyim, düşüneyim diyebilmeli.
Yalnızlıktan zevk almalı. Yalnızlık büyük ruhların gıdasıdır. Yalnızlık mühim bir şeydir. Yalnızlıkta Mevlasıyla bağlantı kurmak çok mühim bir şeydir. Bu da gecenin güzel bir şeyi oluyor. Onun için gecenin bir ihyası geceleyin kalkıp abdest alıp, "ilâ maşallah"
Allah'ın dilediği kadar (iki rekât, dört rekât, altı rekât, sekiz rekât, on rekât neyse) namaz kılmaktır. Çünkü namaz, ibadetin en güzel şekillerinden biridir.
İbadetin çok çeşitli şekilleri vardır. En kompleks, tam, mükemmel şekillerinden birisi namazdır. Peygamber (SAS) Hazretleri buyuruyor ki:
"Gurretü aynî fi's-salâh"
Ne demek? Gözüm şenleniyor namaz kılarken demek. Gözümün şenliği namazda demek. İçim rahat ediyor demek. O Resulullah'ın içinin rahatladığı, gözünün şenlendiği, serinlendiği, rahatlandığı o namazdan o zevki alamayan kendisini kontrol etsin. Yani "ben niye bu güzel namazdan bu zevki alamıyorum" diye düşünsün, kendisi çaresini arasın. Demek ki cihazları paslanmış. Demek ki duyguları dumûra uğramış. Demek ki bu hususta çok cahil, demek ki bu hususta çok mübtedi, çok yeni. Toy olduğu anlaşılıyor. İnsan o yalnızlığın keyfini, zevkini duymaz muhterem kardeşlerim.
Kur'an okumak çok sevaptır. Kur'an'ı Kerim ile bizim aşinalığımız da, bu nesiller kusurlu hale gelmiştir.
Çünkü ingilizce öğreniyorlar, Almanca, Fransızca öğreniyorlar. Bir dil yetmiyor. Birkaç dil öğreniyorlar, her şeyi öğreniyorlar da Arapça'yı öğrenme, Kuran'ı bellemek hususunda bir aşk ve şevk ve gayret yaygınlaşmış değil, makbul değil. Öğrenenler de makbul tutulmuyor. Neymiş bu? Hafız. Hafız gel otur. Oku. Tamam. Al şu zarfının içindeki paranı hadi yallah.
Birisine hafız dedin mi? Karşıda ki kızıyor kendisini zor tutuyor. "Hafız buraya gel" dedi mi bana hakaret etti der gibi oluyor bu hale gelmiştir. Hâlbuki hafız eskiden nasıldı? Bayağı bir şey olmuştu.
Hafızlamak deniliyor (makbul olmayan bir şey olarak) Hafızlığın; şanı şerefi, kadir kıymeti bilinmez duruma gelmiştir.
Hâlbuki Kur'an-ı Kerim Allah'ın kelamıdır. Yüzüne bakmak bile sevaptır. Manasını anlayıp, onu yaşadığı zaman, icra ettiği zaman nice sevap kazanacaktır. Kur'an okumak sevaptır. Kimisinin gözü rahatsız oluyor, kimisi Arapça bilmiyor, kimisi okuyamıyor. Okusa, manasını bilmediği için bir tat alamıyor.
Tabii bir başka ihtiyar şekli zikirdir. Zikir nedir? Mübarek bazı kelimeleri tekrar tekrar söylemektir. Nedir o mübarek kelimeler? Mesela; "la ilahe illallah" mübarek bir kelimedir. İnsanın cennete girmesine sebeptir.
Mesela "Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed" Salavat. Çok sevaplıdır. Sen salâtü selam getirirsen Peygamber Efendimiz'e melekler götürürler. Mesela; "estağfurullah" bir zikirdir. Allah'tan affı mağfiret istiyorsun.
Mesela "sübhanallah", mesela "elhamdülillah", mesela "Allah-u Ekber" mesela "lâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm" gibi sözler mübarek kelimelerdir, cümleciklerdir. Bunları zikretmek çok sevaptır.
Yahut da; Allah-u Teâla Hazretleri'nin ismi âzâmını (lafza-i celâli) veya Esmâü'l Hüsnâ'sından birini zikretmek, o da zikirdir. Mesela Allah, Allah, Allah, Allah dese zikirdir. Yâ hayyu yâ kayyum dese zikirdir. Yâ vedûd yâ vedûd dese zikirdir. Yâ hû dese zikirdir.
Zikirde geceyi ihya etmek için bir çaredir. Bir kul Allah'ı zikrederse Allah da onu zikreder.
"Fezkurîni ezkürküm"
"Siz beni zikredin, ben de sizi zikrederim" Onun için sen Allah dedikçe bil ki Allah da seni zikrediyor. Kul içinden Allah'ı zikrederse, Allah da onu kendisi zikreder. Kul toplulukta zikrederse Allah da onu daha hayırlı bir toplulukta zikreder. Böylece Allah'la kulun yakınlaşması, Allah'ın kulunu sevmesi, Allah'ın kulunda da Allah'a karşı aşkullah, muhabbetullah hâsıl olmasına götürür. O bakımdan zikir de ibadetlerin güzellerindendir. Geceyi ihya şeklinden birisidir.
Peygamber (SAS) Efendimiz’in kıldığı bazı namazlar vardır. Onlardan birisi tesbih namazıdır. Üçyüz adet "sübhanellâhi velhamdülillahi velâ ilâhe illallahu vallahü ekber" deniliyor. Her on tanesinde veya onbeş tanesinde "velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm" denilerek, dört rekatlık bir namaz kılınıyor. Bu namaz tek olarak kılındığı gibi cemaatle de kılınabilir. Peygamber Efendimizden sahih hadislerle rivayet olunmuştur. Mesela bu sevabı çok olan bir namazdır. Böyle ibadetlerle de gecenizi ihya edebilirsiniz. Allah-u Teâla Hazretleri hepinizden razı olsun.
Fatiha-i Şerif'e meal besmele