1.Resûlüllah (sallâllâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Müslüman olup da kendisine yetecek kadar rızık verilen ve Allah’ın kendisine verdiğine kanaat eden kimse, muhakkak kurtulmuştur.” (Müslim)
2.Hakîm b. Hizâm (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah’tan mal istedim, verdi. Yine istedim, yine verdi. Tekrar istedim, tekrar verdi. Sonra da: "Yâ Hakîm, bu mal cazip ve tatlıdır. Bir kimse malı gönül hoşluğu ile alırsa o mal ona mübarek olur; eğer göz dikerek tamah ile alırsa o malın bereketi olmaz. Böyle bir adam yediği hâlde doymayan kimse gibidir. Veren el, alan elden hayırlıdır.” (Buhari, Müslim)
3.Resûlüllah (sallâllâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Üstteki (veren) el, alttaki (alan) elden hayırlıdır. (İnfak ederken) bakmakla yükümlü olduklarından başla. En hayırlı sadaka, ihtiyaç fazlasından gönüllü olarak verilen sadakadır. Bir kimse istemekten sakınırsa Allah onu iffetli kılar. Kanaat edenleri de Allah başkalarına muhtaç etmez.” (Buhari, Müslim)
4.Resûlüllah minberde, iffettinden dolayı sadaka istemekten kaçınmanın faziletinden bahsetti ve: “Üstteki el, alttaki elden hayırlıdır. Üstteki el, veren el; alttaki el ise isteyen/dilenen eldir.” buyurdu. (Buhari, Müslim)
5.Resûlüllah (sallâllâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Servet toplamak için halktan dilenen, hakikatte ateş koru istiyor demektir; artık ister az, ister çok dilensin.” (Müslim)
6.Resûlüllah (sallâllâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Dilenmek yüz karasıdır. İnsan onunla kendi yüzünü karartır; yalnız yöneticiden hak ettiğini istemek veya zaruret sebebi ile istemek müstesnadır.” (Tirmizi)
7.Ebu Bişr Kabîsa b. Muhârık (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Kefil olduğum için borç edindim, sonra bu hususta (yardım istemek üzere) Resûlüllah’a müracaat ettim. Resûlüllah da: "Sadaka malı gelinceye kadar bekle, ondan sana verilmesini emrederiz" dedi. Sonra: "Yâ Kabîsa, istemek yalnız üç kimse için helâldir: Kefalet üstlenen kimse için borcunu ödeyinceye kadar istemesi helâldir, sonra istemeyi bırakır. Büyük bir kazaya uğrayıp bütün malını kaybeden kimsenin geçimini yoluna koyacak kadar istemesi helâldir. Biri son derece fakir düşer de kavminden aklı başında en az üç kişi, “çok fakir kaldı” derlerse o takdirde o kimsenin geçimini temin edecek kadar istemesi de helâl olur. İşte bunun haricindeki istemeler haramdır, bunu yapan şüphesiz haram yemiş olur.” (Müslim)
8.Resûlüllah (sallâllâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “İnsanları dolaşıp bir iki lokma ve bir iki hurma ile savuşturulan, yoksul değildir. Hakiki yoksul, geçimini sağlayacak imkânı bulunmayan ve halk tarafından durumu bilinmediği için sadaka verilemeyen ve kendisi de kalkıp sadaka isteyemeyen kimsedir.” (Buhari, Müslim)
9.Resûlüllah (sallâllâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Ey Âdemoğlu, ihtiyacından fazlasını infak etmen senin için hayırlıdır. Şayet onu elinde tutacak olsan bu senin için kötüdür. İhtiyaç duyduğun kadarı(nı elinde bulundurduğun) için kınanmazsın. Harcamaya, önce bakmakla yükümlü olduğun kimselerden başla.” (Tirmizi)
10.Resûlüllah (sallâllâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Biriniz can ve malından emin, hastalıktan salim ve günlük azığı da yanında bulunduğu hâlde sabaha çıkarsa, sanki bütün dünya kendisine verilmiş demektir.” (Tirmizi)
11.Resûlüllah (sallâllâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Müslüman olup da kendisine yetecek kadar rızık verilen ve Allah’ın kendisine verdiğine kanaat eden kimse, muhakkak kurtulmuştur.” (Müslim)
12.Resûlüllah (sallâllâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Müslüman olup da yeteri kadar rızkı bulunan ve buna kanaat eden kimseye müjdeler olsun!” (Tirmizi)
13.Resûlüllah (sallâllâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Âdemoğlu midesinden daha zararlı bir kap doldurmamıştır. Oysa belini doğrultacak birkaç lokma insana yeter. Daha fazla yemek mecburiyetinde ise karnının üçte birini yemeğe, üçte birini içeceği suya ve üçte birini de nefesine ayırsın.” (Tirmizi)
14.Bir gün ashâb, Resûlüllah’ın yanında dünyadan bahsettiler. Resûlüllah: “İşitmiyor musunuz? İşitmiyor musunuz? Sade yaşamak imandandır, sade yaşamak imandandır.” buyurdu. (Ebu Davud)