Bismillâhirrahmânirrahîm.
el-Hamdü lillahi Rabbi’l-âlemîn. Nahmeduhû bi-cemî’i mehâmidih.Ve’s-salâtu ve’s-selâmu ‘alâ seyyidi’l-evvelîne ve’l-âhirîn, Muhammedini'l-Mustafâ ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebi’ahû bi-ihsânin ilâ yevmi’d-dîn.
Emmâ ba'dü:
Ve an Zeydi’bni Hâlidini’l-Cühenî radıyallahun anhu ani’n-nebbiyyi sallallahu aleyhi ve selleme kâle;
من فطر صائمًا، كان له مثل أجره غير أنه لا ينقص من أجر الصائم شيء
Men fattara sâimen kâne lehû misli ecrihî ğayra ennehû lâ yenkusu min ecri’s-sâimi şey’ün.
Lâ yünkasu min ecri’s-sâimi şey’ün olması lazım.
Ravâhu’t-tirmiziyyü ve kâle hadûsun hasenün sahîhun.
Zeyd İbn Hâlid el-Cühenî radıyallahu anh’dan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin şöyle buyurduğunu, İmam Tirmizi rivayet ediyor ve bu hadis-i şerife, hadis-i hasen sahih buyuruyor. Hasen ve sahih hadis.
Men fattara sâimen. Kim bir oruçluya iftar yaptırırsa.
Gel benim evime, çorbayı beraber içelim, yemeği beraber yiyelim veyahut al şunu orucunu aç diye, bir oruçluya iftar yaptırırsa bir kimse, iftar ettirirse bir oruçluyu.
Kâne lehû misli ecrihî. Oruçlunun kazandığı sevap kadar sevabı, o iftar yaptırana da Allah verir, o sevabı da verir.
Oruçlunun sevabı kadar sevabı, oruçluya ikram yapan iftar ettirene de verir.
Ğayra ennehû. Şu kadar var ki. Lâ yünkasu min ecri’s-sâimi şey’ün. Amma oruçlunun sevabından alarak değil, onun sevabından bir şey eksiltilmeden buna verir.
O kadar bir sevap ona verir ama, bundan alıp ona vermek değil. Cenâb-ı Hakk’ın hazinesi sonsuz, mülkü sonsuz.
Bi-yedihî melekûtü’s-semâvâti ve’l-ardı.
Ve lillâhi hazâinü’s- semâvâti ve’l-ardı.
Yerlerin, göklerin hazineleri O’nun elinde. Birisinden alıp ötekisine vermek değil, onun ecri kadar ona da sevap vermek.
Onun için; Ecdâd-ı izâmımızdan, selef-i salihimizden bugüne kadar ramazanlarda akşam davetlerine çağırmak âdet olmuştur. Bizim davetlerimiz ne. Eski vezirler davet ederlermiş de yemek yedirdikten sonra teşekkür ederlermiş bize sevap kazandırdın diye, diş kirası verirlermiş. Yani bir de oruçluya para verirlermiş, o iftar ettirenler. Allah razı olsun, evime geldin, bize sevap kazandırdın, dişin kirası diye bir de para verirlermiş.
وعن أم عمارة الأنصارية، رضي الله عنها أن النبي صلى الله عليه وسلم دخل عليها فقدمت إليه طعامًا فقال " كلي" فقالت: إني صائمة، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "إن الصائم تصلي عليه الملائكة إذا أكل عنده حتى يفرغوا" وربما قال: "حتى يشبعوا" ((رواه الترمذي وقال: حديث حسن))
Ve an ümmi Umârate’l-ensâriyyeti radıyallahu anhâ en-nebiyye sallallahu aleyhi ve selleme dehale aleyhâ fe-kaddemet ileyhi ta’âmen. Fe-kâle kulî fe-kâlet innî sâimetün. Fe-kâle resûlullâhi sallallahu aleyhi ve selleme inne’s-sâime tusallî aleyhi’l-melâiketü izâ ükile indehû hattâ yefruğû ve rubbemâ kâle hattâ yeşbe’û.
Ravâhu’t-tirmiziyyü ve kâle hadûsun hasenün.
İmam Tirmizi rivayet etmiş bu ikinci okuduğum hadis-i şerifi, hasen hadis buyurmuş.
Ümmü Umârete el-Ensariyye, ensarın saliha hatunlarından, sahabiye hanımlarından, Ümmü Umâre’ye Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ziyarete gitmiş. Onun yanına varmış, evine gitmiş Ümmü Umâre’nin radıyallahu teâlâ anhâ.
Ümmü Umâre, Bey’atü’r-rıdvan da bulunmuş sahabiye hanımdır. Yani Peygamber Efendimiz daha Mekke’deyken, hicret etmeden, gel ya Rasulallah Medine-i Münevvere’mize diyen, davet eden, biz seni kendimiz gibi koruruz, canımızı koruduğumuz gibi seni koruruz, mallarımızı koruduğumuz gibi seni koruruz. Bağrımıza basarız, başımıza taç ederiz, diyenlerden. Yemâme harbine katılmış mübarek bir kadın. On bir yara da almış savaşta. On bir yara da almış, Peygamber Efendimizden hadis de rivayet etmiş, ensardan mübarek hatun.
Allah şefaatine erdirsin, cennette buluştursun, görüştürsün bizi de.
Ona gidince Peygamber Efendimiz, evine ziyarete.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’den, vefâ denilen şeyden çok şey öğreneceğiz. Her şeyden öğreneceğiz de Peygamber Efendimizin vefâsı vefâsı vefâsı… Çok dikkat etmemiz gerek.
Yani çok vefakâr idi, çok kollar idi, iyiliği unutmazdı, ziyaretini yapardı. Medeniye ilk geldiği zaman Kuba’da misafir edildi diye, her cumartesi Kuba’ya giderdi. Hicret ederken yolda birisi süt ikram etmiş diye onu kollardı. Yani vefâsı çok önemli. Vefâsızlık etmeyeceğiz. İyilikleri unutmayacağız. Ahbablıkları kesmeyeceğiz. Küçük sebeplerden darılmayacağız, vefalı olacağız.
Şimdi bu hatunu da tabi savaşlara katılmış, on bir yara almış, bir iman ateşi kalbinde ışıl ışıl yanan bir mübarek hatun, ziyarete gitmiş. O da Peygamber Efendimize yiyecek çıkarmış. Ta’âm diyor. Yenilecek bir şeyler, artık ne idi bilmiyoruz ,burada söylenmiyor; meyve mi, yemek mi.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
Külî. Külî, kül kef harfiyle. Kül dersek yani kömürden sonra yandıktan sonra kalan demek değil, kül, ye demek. Kül, ye, kadına söylerken küli deniliyor, sonuna i geliyor. Üktüb, yaz, kadına söylerken üktübî, kızına söylerken üktübî. Yani kadına hitap değişik oluyor.
Peygamber Efendimiz dedi ki, fe-kâle. Buyurdu ki: Külî. Sen de ye.
Madem bana yemek ikram ediyorsun sen de ye mübarek dedi. Fe-kâlet. O hatuncuk da dedi ki.
Yani hatuncuk diyoruz, bu -cik takısı iki sebeple kullanılır. Bir küçültme maksadıyla. Kuzu, kuzucuk, küçük filan manasına. Bir de sevgi. Yavrucuğum, anacığım, babacığım. Babam! demiyoruz, babacığım diyoruz.
Tabi bu Avustralya’da yetişen şeyler [çocuklar] bunları bilmeyebilirler, öğrensinler diye de arada Türkçe dersi de [vermiş oluyoruz.] Babam demeyeceksin, babacığım. Yani -cik -cık sevgi de gösteriyor.
Dedi ki bu hatuncuk, sevdiğimizden söylüyoruz o valideyi.
Fe-kâlet innî sâimetün. Ya Resulallah, ben oruçluyum dedi.
Demek ki ramazandan bir başka zamandaki Peygamber Efendimiz ziyarete gittiği zaman, yemek koymuş önüne Peygamber Efendimiz oruçlu değil. Sen de ye diyor Peygamber Efendimiz, buyur beraber yiyelim, sen de ye.
Diyor ki ben oruçluyum.
Ben oruçluyum dedi. İsterseniz burada keseyim cevabını yarına. N’olur diye yalvarın biraz veyahut da. Söyleyeyim.
Fe-kâle resûlullâhi sallallahu aleyhi ve selleme. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz buyurdu ki;
İnne’s-sâime. Hiç şüphe yok ki oruçlu kimseye. Tusallî aleyhi’l-melâiketü. Melekler dua eder durur oruçluya. İzâ ükile indehû. Yanında yemek yendiği zaman.
Bu oruçlu da ötekiler yiyorlar ya. Yutkunuyor, canı çekiyor, su güzel, bardak buzlanmış, meyveler kırmızı yanaklı filan yutkunuyor, canı istiyor.
Ha, yanında yemek yenildiği zaman, hattâ yefruğû. Yemekten kalkıncaya kadar melekler ona dua edermiş, o oruçluya. Ve rubbemâ kâle. Belki de dedi ki rivayet eden. Hattâ yeşbe’û. Doyuncaya kadar.
O yiyenler doyuncaya kadar veyahut yemeği bırakıncaya kadar. Hangisini dedi, belki öyle demiştir diyor.
Yani demek ki bir insan oruçlu ise; yanında birileri bir şeyler yiyorsa, onun da canı çekiyorsa melekler ona dua ediyorlar.
Şimdi bizim burada olur mu bu olay?
Olur.
Çünkü etrafımızda bir sürü herif var.
Sen şimdi yemek dağıtıyorsun dükkanında, kendin oruçlusun. Yiyorlar, içiyorlar çeşit çeşit şeyler lezzetli lezzetli. Melekler sana yine kazandın, gördün mü bu akşam. Bir de iftar verdiklerine para vermekten yüksünüyorsun bir de. Hem melekler bu kadar sevap yazıyor, diş kirası vermekten şey yapıyorsun. Herkes, âlem ağzını senin için çalıştırıyor.
Kolay mı o kadar yemeği yalamak, yutmak, çiğnemek az bir iş mi?
Elbette bir kira gerekmez mi?
عَنْ أَنَسٍ، أَنَّ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم جَاءَ إِلَى سَعْدِ بْنِ عُبَادَةَ فَجَاءَ بِخُبْزٍ وَزَيْتٍ فَأَكَلَ ثُمَّ قَالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم " أَفْطَرَ عِنْدَكُمُ الصَّائِمُونَ وَأَكَلَ طَعَامَكُمُ الأَبْرَارُ وَصَلَّتْ عَلَيْكُمُ الْمَلاَئِكَةُ " .
Ve an Enesin radıyallahu anhu en-nebiyye sallallahu aleyhi ve selleme câe ilâ sa’d ibn ubâdete radıyallahu anhu fe-câe bi-hubzin ve zeytin fe-ekele sümme kâle’n-nebiyyü sallallahu aleyhi ve selleme eftare ‘ındekümü’s-sâimûne ve ekele ta’âmekümü’l-ebrâru ve sallet aleykümü’l-melâiketü.
Revâhu Ebû Dâvûd bi-isnadin sahih.
İmam, hadis alimi, Ebû Dâvûd es-Sicistânî rahmetullahi aleyh rivayet etmiş bu hadis-i şerifi Enes radıyallahu anh’dan. Sahih isnat ile rivayet olunmuş.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem, Sa'd İbn Ubâde radıyallahu anhı ziyarete gitti. Sa'd b. Ubâde’nin yanına gitti, Peygamber Efendimiz.
Sa'd İbn Ubâde, sahabe hakkında bazen bilgiler verir verir, burada bunu atlamış.
Sa'd İbn Ubâde radıyallahu anh’ın yanına gitti. Fe-câe bi-hubzin ve zeytin. Hubz ekmek, zeyt zeytinyağı.
Fe-câe geldi demek, ama -bi- [harfi cerri] ile kullanıldığı zaman, getirdi manasına geliyor.
Getirdi bu zat, ekmekle zeytinyağı getirdi. Peygamber Efendimize. Peygamber Efendimiz de ekmekle zeytinyağını yedi. Fe-ekele. Efendimiz yedi.
Sümme kâle’n-nebiyyü sallallahu aleyhi ve selleme. Sonra Peygamber Efendimiz dedi ki;
Eftare‘ındekümü’s-sâimûne. Sizin yanınızda oruçlular iftar etsin inşallah.
Neden, neden böyle dua ediyor?
Çünkü oruçlunun sevabını hemen kazanacak, kaç kişi ise. On bir, on iki, on üç, on beş, on bir erkek, 9 kadın, 20 filan hepsinin sevabı geliyor.
Eftare‘ındekümü’s-sâimûne. Sizin yanınızda, evinizde oruçlular iftar etsin. Ve ekele ta’âmekümü’l-ebrâru. Yemeklerinizi iyi kullar yesin, salih kullar yesin.
Çünkü; salih kul, dua eder, duası makbuldür, Allah’ın sevdiği kuludur. Kötü kul da karnı doyduktan sonra, ulan karnım doydu şimdi gideyim de biraz keyif yapayım nerede eğleneyim diye, yar bana bir eğlence diye, Karagöz’ün karagöz meydanına çıktığı gibi, aman aman diyerek böyle.
Ramazan’da çıkıyordu hep onlar, buralarda hiç yok mu Hacivat Karagöz filan?
Sahnelere çıkıyorlardı, bağırıyorlardı beberuhu, belinde bıçak filan böyle.
Görmediniz mi siz onları?
Sahneye çıkıyor var mı bana yan bakan, yar bana bir eğlence aman aman diyor.
Ne bağırıyorsun diyor Hacivat yanına gidince pat diye bir tane patlatıyor.
Niye vuruyorsun diyor filan. Böyle bir şeyler, ramazanda gölge oyunları olurdu.
Yemeğinizi, iyi kimseler yesin diyor. İyiler yiyince ibadet eder, o ibadet ettikçe sevap kazanır, dua eder, dua ettikçe sevap kazanır. Kötüler de günah işlerler, günaha vesile olmasın diye böyle diyor.
Ve sallet aleykümü’l-melâiketü. Melekler size dua eylesin.
Meleklerin duası kıymetli, çünkü onlar Allah’ın makbul kulları, onlar da dua etsin.
Şimdi bunlar mazi sigasıdır Arapça’da, hem mazi manası vardır, hem dua manası vardır. Yani Eftare‘ındekümü’s-sâimûne. Sizin yanınızda, oruçlular iftar etti manasına da gelir,etsin manasını da gelir. Arapça’da mümkün ikisi de.
Radıyallahu anh demek Allah ondan razı oldu demek, ama olsun manasında kullanıyoruz.
Rahimekellah, Allah sana rahmeylesin. Rahmet etti demek halbuki. Yani iki türlü kullanılır.
Kaddesallahu sırrahu, Allah sırrını takdis eylesin, etti demek halbuki.
Peygamber Efendimiz, onun yanında iftar etmiş, ondan daha sâlih kimse mi olacak?
Yani oruçlu, ama belki oruçlu değilken ikram etmişse dua olduğu anlaşılıyor.
Ve ekele ta’âmekümü’l-ebrâru. İyi kullar yedi manasına, ama yesin manasına. Ve sallet aleykümü’l-melâiketü. Melekler dua etsin, etti manasına.
Evet. Bu, yemek dualarından bir duadır, Peygamber Efendimiz bazen böyle dua eylerdi. Evinde yemek yediği kimselerin sofrasında böyle dua ederdi: Eftare ‘ındekümü’s-sâimûne ve ekele ta’âmekümü’l-ebrâru ve sallet aleykümü’l-melâiketü diye dua ederdi, böyle dua eylerdi.
Allahu Teâlâ hazretleri ibadetlerimizi kabul etsin. Cümlemizi rızasına erdirsin. İki cihanın hayırlarına nail eylesin. Şu dünya imtihanı başarıp, başarılı bir şekilde ahirete geçip, cennetiyle cemaliyle müşerref olmayı, nasip eylesin cümlemize.
el-Fâtiha.