İlke ve Değerlerinden Ödün Vermeden
Özgür Yayın Platformu Olarak Kalsın Diye
Akşam20:10 Yatsı21:44 İmsak04:11 Güneş05:51 İşrak06:36 Öğle13:06 İkindi16:58
Hava - Hava durumuAçık 19°C Nem %32
Türkçe
6 Zilka'de 1446 4 Mayıs 2025 Pazar
6 Zilka'de 1446
İMSAK GÜNEŞ İŞRAK ÖĞLE İKİNDİ AKŞAM YATSI
04:11 05:51 06:36 13:06 16:58 20:10 21:44
Giriş Yap

Söyleşi - Varoluş Sebebini Aramak - Ayşen Gürcan

Varoluş Sebebimiz

Sevgili dinleyenler Recep ayı itibarıyla başlamış olduğumuz özel gündemin ilk konuğuyla birlikte olacağız. Eğitimci ve iletişimci Prof. Dr. Ayşen Gürcan Hanımefendi'yi ziyaret ettik ve "varoluş sebebimizi" kendisine sorup bu konudaki fikirlerini almak istedik. Kendisine sorularımızı yönlendirdik; istifadenize sunuyoruz. 

Kıymetli hocam, öncelikle programımıza hoş geldiniz. Varoluş sebebimizi arıyor, sorguluyoruz. Bu konuda sizlerden de cevap almak istiyoruz. Öncelikle, yolculuk yaptığımız güzergâhı daha iyi tanımamız açısından "Hayat nedir?" sorusu ile başlamak istiyoruz. 

Eğer ansiklopedik bir tanım istemiyorsanız, hayatın tanımı insanların sayısı kadardır denilebilir aslında. Hayat, doğumla ölüm arasında geçirdiğimiz zaman dilimi olarak tanımlanabilir ama, bana sorarsanız; benim için hayat gençliğimden beri su içinde yüzme gibi gelmiştir hep. Suyun içinde mücadele ettiğinizde batarsınız, su ile ahenkli bir yaşam sürerseniz su sizi hep üstünde taşır. Hayatı bir yaşam alanı ve olumlu-olumsuz koşulların olduğu ve sizin bir şekilde beslenmenizi büyümenizi ve etkileşim içerisinde olmanızı sağlayan atmosfer diye de tanımlayabiliriz.

Peki kıymetli hocam, varoluş sebebimizi düşündüğümüz zaman bu insanda nasıl tezahür eder ve bireysel olarak hayata bakış açımızı nasıl etkiler, nasıl belirler? 

Aslında insan yalnız başına, bireysel olarak bu tür kararları veremez. Bir sosyal ortam içinde doğduğundan dolayı önce ailesinde, daha sonra eğitim gördüğü okulunda ve toplumunda ona belli vizyonlar çizilir; belli hedefler konulur. Bu hedefler konulurken bireyin/çocuğun yetişme çağı içerisinde hayatına bir anlam katmaya başlar. Bu açıdan bakıldığında, aslında hayata bakış açısının, bizim varoluş gayemizi bilip-bilmememiz ile ilgili tezahürleri oluyor. Varoluş gayesinin farkında olan kişiler; kendilerini daha iyi yönetebiliyor, hayatın ona sunduğu zorluklarla daha kolay baş edebiliyor, kolaylıklardan da hafifsenmiyor, kendini aşırılıklara sevk etmiyor. Varoluş gayesinin farkındalığı bence bu noktada çok önemli. 

Belki de önce "Varoluş gayesi nedir?" sorusunu sorup, üzerinden gidersek daha iyi olur çünkü orada tanımlayacağımız şeyler var. Varoluş gayesi dediğiniz şeyin, sizdeki ile bendekinin aynı olması çok mümkün değil. Ama şu kesin, her yaratılan -yerler, gökler ve arasındaki her şey- 'hak' üzere yaratılmıştır. Aslında "bâtıl yaratılmamıştır" der ayet. Bu şu demek; boş/amaçsız değil. Her yaratılan, her ne görüyorsanız onun bir yaratılış gayesi var ve bunu Yaratan koymuş. Ve bu gaye, mizana, düzene ve kendi içinde bütünselliğe o kadar uygun ki, siz onun içinde istediğiniz kadar "ben bu gayenin dışındayım" deyin, çıkamazsınız. Bir kere sınırlarınız, bu gaye üzerinden belirleniyor. Ama burada insana özel bir misyon da verilmiş; insana tanınmış bir hak da var. O da, yaşamında hayatında kendi varoluş gayesini bilenler ve bilmeyenler arasındaki farkı oluşturan şey: "niçin yaratıldığının farkındalığı". Sizin yaratılışınızla benim yaratılışım arasında aynılık olsa da süreçler ve sonuçlar açısından farklılık taşıyor. Çünkü sizin ilgileriniz, sizin yetenekleriniz, sizin bulunduğunuz koşullar sizi tanımlarken, aynı koşullar altında olmayan kişilerin de, doğal olarak, farklı sonuçları olacaktır. Bu açıdan bakıldığında varoluş gayesi; insanın yaşamının sahibi, insanın kendi hayatının belirleyicisi, en azından yöneticisi olması açısından bence önemli bir bakış açısı, farkındalık diye söyleyebilirim. 

Kıymetli hocam, insanlık tarihi boyunca bireyler neden varolduğunu, varoluş sebebini/gâyesini bir şekilde sorguladılar. Bu hâlâ da sorgulanıyor, insanlar hâlâ kendini ve hayatı tanımlamak adına aramaya çalışıyor. Tabi, insanlık tarihi dediğimiz için bu dönem dönem değişebiliyor ama demek ki bir şekilde insan bunu sorgulama ihtiyacı hissediyor. İnsan ne zaman ve hangi şartlarda varoluş sebebini sorgulama ihtiyacı hisseder? 

Tabi, bu kişiden kişiye değişmekle birlikte, herhalde ilk dumura uğradığında, hatta ilk sorunla karşılaştığında, baş etmede zorlandığında der ki: "neden bu benim başıma geldi" veya ilk kendisini aşan bir durumla karşılaştığında... Biz buna şunu diyebiliriz belki "Rabbine ihtiyaç hissettiği ilk an" en zamansa artık o zaman sorgulama başlamış demektir. Çünkü sorgulama olmaksızın hayatı anlamlandırma mümkün değil. Bu anlamda insan varoluşunu ilk sorgulamaya aslında sorunla karşılaştığı ilk andan itibaren başlar, Rabbine ihtiyaç duyduğu ilk andan itibaren başlar. Çünkü varolşumuzu belirleyen aslında kim olduğu sorusu insan için çok net değildir. Hani, "bizi Allah yarattı" sözünün bizde gerçekleşmesi, içimize işlemesi için belli aşamalar geçer. Belli yaşantılardan geçeriz. Bu yaşantılardan geçtiğimizde "neden ben farklıyım" mesela sınıfta herkes bir şey yaparken ben yapamadığımda bunu sorgularım: "niye ben onlar gibi değilim?" veya bir şeyi ben çok kolay yapabilirken birilerinin yapamayışını, farklı oluşumun sebebini sorgularım işte orada çıkıyor zaten. 

Bence bu çalışmanın da odak noktası bu olmalı. İnsanın farklılığının bir zenginlik olduğunu düşünüyorum. Ve bu anlamda hayatın bize sundukları var, imkanlar var, bir de hayatın sınırları/hudutları var. Her istediğimiz şeyi kolaylıkla yapamayacak bir atmosfer, bir beden içerisindeyiz. Yaptığımız her bir şeyin; görmemizin, duymamızın, zekamızın, elimizdeki olanakların, araçların, zamanın sınırı var... Yirmi dört saatlik bir dilim içerisinde yönetmek zorundasınız hayatınızı. Taleplerinizin sınırı olmasa da, yapmak üzere olduklarınızın sınırı var. 

Peki hocam, bu sınırlar içerisinde varoluş sebebimizi sorgulamaya, bu sorunun cevabını bulmaya nasıl başlayacağız? Nasıl bir yol izlemeli? 

Aslında hayat insana bir yandan imkanlar sunarken, bir yandan da sınırlar sunar demiştik ya... Biz bu imkan ve sınırlar içerisinde kendimize bir yol çizmeye çalışırız. Bu yol bazen -biz çizmezsek eğer- bize verilir. Eğitim tarafından verilir, televizyonlar tarafından verilir, yani birileri size yürüyeceğiniz yolu önceden gösterir. İşte okuman gerektiğini düşünürsün, kariyer yapman gerektiğini, evlenmen gerektiğini düşünürsün... Ama bunların "niye"sini, sorgulamaya başladığın anda, ben ne yapmalıyım dediğin anda "varoluş gayesi"ne gitmek zorundasın. İşte o var oluş gayesinde her insanın varlığının bir ağırlığı var. Benim derslerimde öğrencilerime sorduğum bir sorudur: "Öldüğünüzde eksilecek olan şey?" 

Sizin buradaki varlığınızın -ki insanın kirpiğinin, tırnağının bile- varoluşunda bir hikmet var. Bu hikmeti olmayanlarda görüyorsunuz. Dolayısıyla benim varlığımın -ki retinam, parmak izim bir anlamda o kadar bana özel ki- bu özelliğin sadece bunlarla sınırlı olmadığını da düşünüyorum. Dolayısıyla "Bana düşen misyon nedir? Ben niye varım?" sorusunun cevabını önce ben kimim sorusuyla başlanmalı. Ben kimim sorusu hem kimlik tanımlaması açısından hem fıtrat tanımlaması açısından hem de kişilik ve mizaç tanımlaması açısından bence çok önemli. Çünkü biz, herkese aynı bedende dikilmiş elbiseyi giydirmeye çalıştığımızda kimisinin omuzları dar gelecek, kimisinin etek boyu uzun gelecek, kimisine kısa gelecek... Oysa her birimizin yapısı farklı. Dolayısıyla elbise giyilmeli ama herkesin kendi vücuduna uygun olan giyilmeli. Burada o ölçü ne olacaktır? Kişinin farklılıkları, ilgileri, yetenekleri, mizacı ve talep ettiği... Biliyorsunuz "herkes kendi şakülesine göre hareket eder" der ayet. "Şaküle"den kastedilen şey insanın.... Peygamberimize sormuşlar, demiş ki: "size kolay gelendir." Küçümsediğimiz anlamında kolay gelen dendiğini kastetmiyorum, açlığa ve uykusuzluğa rağmen devam ettiğiniz şey size kolay gelendir. Hayatınızda mutlaka bir konuda böylesinizdir. Kimisi var ki, yemeği çok kolay yapar ve herkes der ki "ne zaman yaptın?" "Bu benim için çok kolaydı" Ama ötekisi için kolay değil. Kimisi bir kitabı çok kısa bir sürede okuyup analiz edebilir. Kimisi çok güzel anlatabilir. Kimisi çok güzel taşıyabilir. Kimisi çok güzel yazabilir. Bu anlamda farklılığın varoluşundaki o yeteneğin -çünkü ben üretmedim bunu bana doğuştan geldi ve-bir hikmeti vardır. Burada bulunuşumun bir hikmeti vardır. Ama tüm bu şeylerin arka planında ne var biliyor musunuz? Hayy ve Kayyum Rabbinizle muhataplığınızı kesmemek. Eğer bunu kaybederseniz, yalnız hissedersiniz ya da başkalarının sizin önünüze sunduğu haritalarla, yol haritalarıyla gidersiniz ve bir bakarsınız ki boşa geçmiş bir zaman, bir ömür... Oysa size bir peygamber göndermiş, bir vahiy göndermiş ve sizin varoluşunuza ilişkin - yle çok da hepimizi aynı anda aynı elbiseye sokmaya çalışmayan bir yaratıcının kitabıdır Kur'an-ı Kerim ve size bir şahsiyet de verir. Tercih hakkı da verir. İster küfret ister şükret ama küfredersen sonucuna katlanmak durumundasın, şükredersen de sonucu budur. Ve "hala mı akletmeyeceksin?" , "neden tefekkür etmiyorsun?" tarzında sorular da vardır. İnsanın varoluş gayesini belirlemede ve bu belirlemeyi de güncelleyerek yapmalı. Öğrenciyken belirlenmiş bir varoluş gayesi, yetişkinliğinde, kariyer sahibi olduğunda, anne/baba olduğunda bunlar tekrar güncellenebilir. Ama varoluşun, var edenle irtibatlı olması gerektiğini unutmamalıyız. 

Peki hocam, örneğin öğrencilerin, matematikte "trigonometri", "logaritma" gibi bir konu ile karşılaştığında "ya bu bizim günlük hayatımızda ne işe yarayacak" diye bir serzenişleri olur ya, ben de tam olarak size böyle sormak istiyorum: Bir insan varoluş sebebini aradığı zaman, bulduğu zaman, farkında vardığı zaman bu farkındalık kişinin günlük hayatında ne işe yarar? Nasıl etki eder? 

Bir kere, birincisi zaman yönetimi... Bence çok değerli. Belki de bizim ahiret için heybemizdeki tek değerli malzememiz zaman. Çünkü şu an bitti; artık geri getiremem. Bunun hesabını bir şekilde vereceğim. Belki geçmiş zamanın tevbesini yapabilirim ama bugünün zamanınınkini yaparım. Dolayısıyla zaman yönetimi çok değerli. "Şimdi"yi önemsemek... Her ne iş üzerindeyseniz, bu el yıkamak bile olabilir, bir şeyin hayaline/düşüncesine dalmak bile olabilir ama TV seyretmek, oyun oynamak tarzındaki lağve olan şeyleri bir kenara bırakırız. Mülümanlar olarak biz; boş, amaçsız, hiçbir şeye hizmet etmeyen bir şeyle uğraşmayız. Bunu da kendimize ilke ediniriz.- Bu ana rağmen zaman yönetemiyoruz. Zaman yönetiminin esası "şimdi"nin değerlendirilmesidir. İnsanın sınırları var. 24 saat çalışamaz bir insan. Çalışsa üç gün yatmak zorunda kalır. Dolayısıyla uykusuna, beslenmesine, yani; kendi bedeninizi atınız gibi düşündüğünüzde atınıza iyi bakmalı çünkü o onu taşıyacak. Aynı zamanda hedefleri olmalı... Demin söylediğim o "kendine kolay gelenleri" belirlemeli. Bu aslında çocuk yaşta yapabileceğimiz bir şey. Anneler bilirler, birden fazla çocuğu olanlar yeteneklerin farklı farklı olduğunu bilir. Birisi odasını çok temiz tutarken, ya da sistemli bir şeyler yaparken, ötekisinin dağınık olmasını aslında sorumsuz-muş gibi değerlendirilmemeli. Neden? Çünkü o dağınıklığın içerisinde başka bir yetenek olabilir. Esas önemli olan, ondaki yeteneği keşfetmektir, ortaya çıkarmaktır. Algılaması mı kuvvetli yoksa çıktıları mı kuvvetli? Yani yargılaması mı kuvvetli? Bu ikisi içerisinde hangisini tercih ediyor? Duyularını mı kullanıyor? Sezgilerini mi kullanıyor? Bununla ilgili, kişilik ve mizaç, ilge ve yetenekleri ölçen pek çok ölçme aracı da var aslında. Bununla ilgili eğitim sistemi içerisinde yapılması gereken çalışmalar yapılıyor belki ama, doğrusu -en azından kendim ve çocuklarım adına- çok uygulanabildiğini ve başarılı olduğunu düşünmüyorum. Bu açıdan belki bizlere düşen temel görevlerden biri de bu. Çünkü varoluş gayesini belirlemede kişinin kendine ait özel yetenekleri, nitelikleri ve ilgileri -bence- çok önem taşıyor. Seninle aynı gaye ile varoluşum, bende bir oluşum ya da bir hareket sağlamayabilir. Ama benim seninle olan varlığımda bana özel bir katkı beni hareketlendirir. Katılımım daha çok olur. Çünkü bilirim ki ben gidersem bu iş kalacak. Dolayısıyla herkesin yaptığını, ben yapmasam da bir şey eksilmiyorsa, orada varlığım bir anlam ifade etmez. Oysa Allah diyor ki: "Hepiniz hak üzere yaratıldınız, asla batıl değilsiniz" Bu ne demek? Onun varlığının bir hikmeti olduğu... Buraya gitmek güncel hayatta, birincisi zaman yönetimi, ikincisi kendi yeteneklerini ve ilgilerini keşfetmek, üçüncüsü esas önemlisi -buraya kadar hep bireyden bahsettik ama- insan zayıf yaratılmıştır der ayet. sosyal olmak zorundadır. Kardeşleri, ailesi, birlikte olduğu yoldaşları, yol arkadaşları anlamında, bir ekibi olmalı, bir "network"ü olmalı ve aynı uğurda çalışan aynı yeteneğe sahip kişilerle birleşmeli; o zaman sinerji oluşuyor. İşte o zaman "bir elin nesi var iki elin sesi var" oluyor. Ama önce kendinin ne olduğunu bulup, ona uygun kişileri bulmalı. Üçüncüsü de bu networke sahip olmalı ve hayatında amacı olan insanların duruşları ve hayata kattıkları anlam değerli. Bunu unutmamak lazım. Ama illa ki bu amacı bireysel olarak kişiler tespit etmese de hayat bir şekilde o amacı ona gösterebiliyor. Ben kendi hayatımdan da şahidim ama tabi bunu akışa bırakmamak lazım. En azından Kur'an'ı bilen ve vahiyden bu mesajı alan kişiler olarak, etrafımızdaki kişilere bunu yaymalı ve kendisindeki varlık sebebini/gayesini bulması için yardımcı olmalıyız. Bunun için ölçme araçları geliştirebiliriz. Kişinin kendi ilgilerini keşfedeceği ortamlar sunabiliriz ve o ilgisine dönük neyi gerçekleştirecek... 

Çünkü şöyle bir şey de var aslında, kainatın-arzın sahibi Allah. Biz sadece imar etmeye ve kendimizi de kulluk etmek üzere yaratıldığımızı bilmeliyiz. Bu ikisi içinde, "arzı imar etmede bana düşen ne?" "Kendi kulluğumda da bana düşen ne?" kısmını iyi tanımladığımızda, günlük hayatta rutini anlamlandırmış olacağız. Yoksa, rutin zaten akıyor, bu arada da "ben yapacağım ya..." "şu okulu bitireyim yapayım/şu parayı kazanayım yapayım" diyerek ertelediğimiz hiçbir şeyi varoluş gayesi olarak tanımlamak mümkün değil. Fon, yani ışık yakıyorsun, kendine, odana, ailene, toplumuna, yaşadığın zaman dilimine... Geçmişten gelen ve geleceği olan bir ışık yakıyorsun ve o ışık yandığında kendini konumlandırıyorsun. Şu çok önemlidir: Kendinize bir güzergah çiziyorsanız, navigasyonları çok örnek veririm. Navigasyon programlarının en önemli [özelliği] şudur: "Evet ben seni bu adrese götürürüm ama önce bana nerede olduğunu gösteren bir konumunu ver." Yani insanın konum belirlemesi lazım. Nerede, vechi ne tarafa dönük? Eğer arkası dönükse adrese doğru yüzünü döndürmesi gerekir. Bu anlamda rotasını belirlemesi lazım. Bunu belirleyecek bir farkındalık bir anlamda artı değer belki sonuçlarına, işine, duygularına kadar katar. Varoluş gayesinin farkında olan insan daha sekineleşir. Heyecanlanmaz (gerginlik anlamında), anksiyete yaşamaz. Çünkü zaten yaratan müthiş bir yaratıcı ve sizi bu amaç üzerine de yarattığına iman etmişseniz, sizden başka da bunu yapacak yok demektir. Bu anlamda da, bu uğurda yaşadığınız zaman bir çok destek alacağınıza inanırsınız, niketim alırsınız da. Hiç tanımadığınız insanlarla tanışmaya başlarsınız, size bir takım imkanlar sunulur, bir takım teklifler gelir. Çünkü o işi artık siz yapıyorsunuzdur. 

Peki hocam bu varoluş sebebi noktasında farkındalık kazanmak insanın bu kadar derinine etki ediyorsa, bu kadar derinden etkileyebiliyorsa şöyle bir soruyu da sormak istiyorum: -Tabi, sosyal varlıklar olmamız hasebiyle,- bir başkasının da varoluş sebebi noktasında farkındalık kazanması için ne gibi çalışmalar yapılabilir? 

Eskiden uygulanan çocuk yetiştirme metodlarının bugün çok tutmadığını biliyoruz. Çünkü bugünün gençlerinin, bugünün insan tipinin hem bilgiyi edinme hem de -en azından gözünün kulağının yetişemediği- gerçekleri daha kolay bulabileceği mekanizmalar var. İşte monitörler, cep telefonları, internet, bir takım video kanalları vs... Dolayısıyla kendi farkındalığını artırmak için önce onun öznelliğinin ve özgünlüğünün farkındalığını ortaya koymak lazım. Şahıs olarak neden biz çocuklara ya da kendimize isim verdiriyoruz? "Ben"i farklı kılan şeye tanımlama getiriyoruz. Bir kere tanımlamasını sağlamalıyız. Bu tanımlamayı da dış ses olarak biz yapmamalıyız. "Sen şu olmalısın", "sen bak böylesin" demek bazen tam sonuç vermiyor. Kişi kendisi seçmeli ama seçmesi için seçenekleri önüne koymalıyız. Hangisini seçerse ne olacak? Ve bu seçimde de hiçbirisi ötekisinden daha üstte ya da daha altta olmamalı. Maalesef, toplumsal sistemler hiyerarşik bir yapı sunar. Mesela (benim dönemimde öyleydi) herkes tıp fakültesi okumak istiyordu. Tabi şimdi de öyle popüleritesi olan şeyler var.

Sadece bu değil kişinin denemesine de fırsat vermek lazım. Denemeli. İcat etmek istiyor, onun da hevesi kırılmamalı. Mesela merak ediyor, öyle merakları var ki... O merak öldürülmemeli. 

Soru sorma yeteneği varoluş gayesini belirlemede en önemli şeylerden biridir. Akletme, kritik-analitik düşünme becerisi kazanma, bir şeyin iyi ya da kötü olduğunu belirleyebilmek için ona uygun metre geliştirmeniz lazım. Bu metreyi ancak akıl ile geliştirebilirsiniz. Dolayısıyla yönlendirmek, kendisini tespit etmesine olanak sağlamak ama çalışabileceği ortamlar da oluşturmak. Mesela, görüyorsunuz bir çocuk bir alanda o kadar yetenekli ki... Ama o alanda çalışabileceği bir mecra sunamamışsınız ona, öyle bir imkan sunmamışsınız. Öyle bir imkan sunmalı. Bu anlamda politika üreticiler, yetişkinler, karar vericiler buna hazırlıklı olmalı. 

Şimdi burada iki şeyi konuşmak lazım. Birincisi; önce sistemi kurmak, sonra üslubu konuşabiliriz. Bir kere sürdürülebilirlik kurumsal bir iştir. Kurumsallaşmadığınız sürece sürdüremezsiniz. Kurumsallaşmaktan kastım; bu işlemi gerçekleştirecek başarı örnekleri toplanacak. Bu başarı örneklerinin yaygınlaşmasını, maddi-manevi teşvikleri sağlayacak bir kurumsal yapı oluşturmak. Bunun için illa bir bakanlık kurmanız gerekmiyor. Bir mekanınız olmalı, hareketinizin tanımlayıcı bir ismi olmalı. Onun dışında da, üslup olarak... Şöyle bir şey var, insan binlerce uyarıcıyla karşı karşıya ama bazılarını görüyor, bazılarını görmüyor. Gördüklerini görmesinin üç sebebi: ya ihtiyacı var. (Aç insanlara tavuk resmi gösterip hamburger gibi algılamarı deneyi var psikolojide), ya ihtiyacı olacak, ya da ilgisi-merakı olacak. Bu üç şeyi uyandırabilirseniz (ihtiyaç duygusu, ilgi ve merak duygularını harekete geçirirseniz) o kendinden gelecektir. Ama zorla bir şeyi empoze etmek çok doğru sonuç vermiyor. Sabahları çocukları okula kaldırma işi bile siz yaptığınız zaman iş sizin oluyor. Oysa o onun işi olmalı, kendisi yapmalı ve bunu isteyerek yapmalı. Onun için kendisine hak tanınmalı. Böyle bir sistem içerisinde duyuru iyi yapılmalı, başarı örnekleri yayınlanmalı ve bunu belirleyen kişilerin kendilerine ortak gruplar/networkler/forum grupları gibi belli alanlarda gruplar oluşturması gerekir. Sonra o alanların çekiciliğini sağlamak lazım. Ama şunu da unutmamalı, bugünün insanı - ya da Z nesli dediğimiz nesil - fedakarlığı kendisi için yapıyor artık. Dolayısıyla bunu bilerek hareket etmek lazım. Elbette bunu bencillik anlamında söylemiyorum; kendisini merkeze alarak söylüyorum. Dolayısıyla bunun için, kişilerin varoluşunu tanımlama ve burada çalışma yapmanın temel unsuru, diğerlerinden farkı onun ekstra farkındalığı olacak. Bu farkındalık bir feragat de gerektirecek. Niye? Kafede oturmak varken o gidecek, kendine özel bir iş tanımlayacak. Televizyonda kimin, neden yazdığı belli olmayan senaryoların peşine düşmeyecek. "Ay bugün dizide ne olacak acaba?" demeyecek, kendisi belki gerçek hayat hikayelerini okuyacak tarihten. Bence esas senaryo sahibinin senaryolarına bakmak lazım diye düşünüyorum. Bunu yapabilmesi için onu teşvik edici, kınanmadan yargılanmadan kolaylaştırıcılar sunmak [lazım]. 

Ben yüzyılın temel kavramının lojistik olduğunu düşünüyorum. Lojistik sağlanan her işe girerim. Tam kavramı nedir bilmiyorum ama ben "konfor" diyorum. Lüks anlamda söylemiyorum tabi, bana sağlanan imkanlar anlamında söylüyorum. Mesela bulaşık makinasını keşfedene dua ediyorum. Bilgisayarı keşfedene dua ediyorum çünkü benim işimi kolaylaştırdı. Ben yine bulaşık yıkıyorum, ben yine yemek yapıyorum, ben yine bilgisayarımda dosyalarımla çalışıyorum. Eskiden elimle, defterime yazıyordum ama sonra aradığımı bulamıyordum. Ama artık bütün kütüphanemi, dosyalarımı taşıyabiliyorum. Ben ona dua etmeyeyim de kime edeyim? İşte bu tür lojistik imkanlar sağlanmalı... Eğer böyle bir harekette insanların varoluş gayesini ortaya çıkartmak istiyorsak bence, bunun için gerekli tüm lojistiği, koşulları, çalışanları, sistemi kurmak en önemlisi diyebiliriz.

Kıymetli hocam, hem AKRA olarak hem de dinleyicilerimiz adına, vermiş olduğunuz bu güzel ve kıymetli bilgiler için teşekkür ediyoruz.

Diğer Kayıtlar
Başlık Eklenme Tarihi Paylaş Oku Ekle Süre Beğen
playlist play Ali İmran Suresi 51 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 0 playlist like
playlist play Allah Sizi Ben Yarattım Buyuruyor- Mahmud Esad Coşan 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 1 playlist like
playlist play Ankebut Suresi 2 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 1 playlist like
playlist play Asıl Amaç Nedir - Mahmud Esad Coşan 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 0 playlist like
playlist play Bakara Suresi 21 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 1 playlist like
playlist play Belgesel - Yaratılan Her Şeyin Bir Amacı Vardır 09.02.2021 playlist oku playlist ekle 12 playlist like
playlist play Belgesel - Yaratılış Hakikatini Aramak 05.03.2021 playlist oku playlist ekle 13 playlist like
playlist play Beyyine Suresi 5 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 1 playlist like
playlist play Bizim Bu Dünyadaki Amacımız Nedir - Mahmud Esad Coşan 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 0 playlist like
playlist play Duhan Suresi 38, 39 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 1 playlist like
playlist play Gayemiz Nedir - Mahmud Esad Coşan 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 0 playlist like
playlist play Hadis-i Şerif - Ademoğlu: Sen Bizim Rabbimizsin ve Senden Başka İlâh Yoktur 09.02.2021 playlist oku playlist ekle 2 playlist like
playlist play Hadis-i Şerif - Allahım, Kendimi Sana Teslim Ettim, İşimi Sana Havale Ettim 02.03.2021 playlist oku playlist ekle 1 playlist like
playlist play Hadis-i Şerif - İnsan Sadece Yaptığı Ameller Sayesinde Allahın Rızasını Kazanabilir 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 1 playlist like
playlist play Hadis-i Şerif - Kendi Nefsini Tanıyan Rabbini Tanır 09.02.2021 playlist oku playlist ekle 1 playlist like
playlist play Hadis-i Şerif - Kim Allahtan, İslamdan ve Muhammed (SAS)den Razı Olursa Cennet Ona Vacip Olur 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 1 playlist like
playlist play Hadis-i Şerif - Sadece Allah’a kulluk ediniz, O’na Hiç Bir Şeyi Ortak Koşmayınız 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 2 playlist like
playlist play Hikmetli Sözler - 1 09.02.2021 playlist oku playlist ekle 4 playlist like
playlist play Hikmetli Sözler - 2 09.02.2021 playlist oku playlist ekle 3 playlist like
playlist play İnsanoğlunun Yaratılış Sebebi; Kulluk - Mahmud Esad Coşan 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 1 playlist like
playlist play Seni Ne Kandırdı - Mahmud Esad Coşan 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 1 playlist like
playlist play Söyleşi - İnsanın Varoluş Amacını Yerine Getirmesi - Sadettin Ökten 19.02.2021 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play Söyleşi - İnsanın Yaratılış Sebebi Ve Fıtrat - Yusuf Kaplan 19.02.2021 playlist oku playlist ekle 24 playlist like
playlist play Söyleşi - Psikoterapi Açısından İnsanın Varoluş Amacı - Suna Nacar 12.02.2021 playlist oku playlist ekle 34 playlist like
playlist play Söyleşi - Varoluş Psikolojisinde İnsan ve Amacını Etkileyen Şartlar - Ahmet Akın 25.02.2021 playlist oku playlist ekle 34 playlist like
playlist play Tanıtım - Kulluk En Yüce İdeal ve En Yüce Hedeftir 09.02.2021 playlist oku playlist ekle 1 playlist like
playlist play Tanıtım - Yaratılış Gayemiz 09.02.2021 playlist oku playlist ekle 1 playlist like
playlist play Varoluş Sebebimiz Hadisler 05.11.2021 playlist oku playlist ekle 5 playlist like
playlist play Yaratılış Sebebimiz Kulluk, Gayemiz Rızasıdır - Mahmud Esad Coşan 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 1 playlist like
playlist play Yaratılışımızın Gayesi, İnsan Boşuna Yaratılmamıştır - Mahmud Esad Coşan 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 1 playlist like
playlist play Yüce Allah Seni Yarattı - Mahmud Esad Coşan 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 1 playlist like
playlist play Yüce Allah Sizi Boşuna mı Yarattım Buyuruyor- Mahmud Esad Coşan 11.02.2021 playlist oku playlist ekle 2 playlist like
Kabe
Canlı Yayın
Şuan Canlı Yayın
Canlı Yayın
AKRA CANLI
 / 
player image icon close icon
AKRA CANLI
Canlı Yayın
Canlı Yayın Add Icon volume up
 / 
Canlı Yayın
fast rewind
fast forward
Playlist
Bu özelliği kullanabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir
  
Fikrini Paylaş
TAAHHÜTNAME

Hazırlamış olduğum ve sitenize gönderdiğim/ teslim ettiğim, tamamen orjinal ve bana ait olan, projemin/görüntü veya kaydımın, AKRA MEDİA tarafından kendisine ait kablolu/karasal/uydu, şifreli/şifresiz, free/paralı TV, video, DVD, VCD,VHS ,radyo, kaset, sinema ve sair mevcut yada ortaya çıkacak her türlü İşaret, ses ve /veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı ve tüm internet siteleri ve sosyal medya platformlarında yayınlamasına, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, işleme hakkı ve temsil hakkının kullanılmasına süresiz olarak müsaade ediyorum.

Projemin/görüntü veya kaydımın, bant, CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player, dijital kayıt vb. tüm yollarla kayıt, çoğaltma ve dağıtım haklarını, bilişim veya iletişim ortamında görüntülenmesini, iletilmesini, okunmasını, izlenmesini, dinlenmesini vb. interaktif veya normal CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player vb. şekilde basılarak veya ses kayıtlarının metin haline getirilip kitap olarak piyasaya sunulmasını sağlayacak her türlü materyal üzerine kaydı ile çoğaltılması, kullanılması, işlenmesi, yeniden ve genişletilmiş şekilde sesli, yazılı ya da görüntülü yayın haklarını, bu suretle de çoğaltılarak kullanılması, dağıtılması, pazarlanması vb. fikri, mali ve manevi haklarımın tamamını, programda gerekli görülen değişiklikleri yapma haklarımı bila bedel olacak şekilde, AKRA.MEDİA sitesine ve bu site'nin yetkilisi ve sahiplerine devir ve temlik ettiğimi, beyan, kabul ve taahhüt ederim.

Şehir Seçin
Close