Bir ibadet düşünün,
İki sevinç an’ı olsun.
Bu sevinçlerin ilki, kişinin, o ibadetin sonunda kavuştuğu dünya nimetine şükrü,
Bir diğeri ise, Rabbine kavuştuğu andaki sevinci olsun…
Evet, tahmin ettiğiniz üzere oruçtan bahsediyoruz.
“Oruçlu için iki sevinç ânı vardır” buyuruyor Peygamberimiz (S.a.s.)
“Biri, orucu açtığı an ki sevincidir, diğeri de Rabbine kavuştuğu an ki sevincidir.” (Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163)
Oruç ibadeti, bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek anlamına geliyor. Kur’an-ı Kerim’de geçmiş ümmetlere de orucun farz kılındığı haber verilerek orucun vazgeçilmez kadim bir ibadet olduğuna işaret edilmiştir.
Nitekim Cenab-ı Hak (c.c.) bir ayet-i kerimede, kullarına şöyle seslenmiştir:
“Ey iman edenler! Sizden önceki (ümmet)lere yazıldığı gibi, sizin üzerinize de oruç tutmak yazıldı (farz kılındı). Olur ki bu sayede takvâya erersiniz.” (Bakara: 183)
Saçı sakalı karışmış Necid’li bir adam bir gün Resûlüllah’a gelir. Sesinin uğultusu işitilir fakat ne söylediği anlaşılmaz. Nihayet Resûlüllah’a yaklaşır. İslam’ın ne olduğunu öğrenmek isteyince, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile arasında şöyle bir konuşma geçer:
—Günde beş vakit namaz kılmaktır.
—Kılmam gereken başka namaz var mı?
—Hayır, ama nafile kılabilirsin. Bir de Ramazan ayında oruç tutmaktır.
—Tutmam gereken başka oruç var mı?
—Hayır, ama nafile oruç tutabilirsin.
Daha sonra Peygamberimiz (s.a.v.) o adama zekât vermekten bahseder. Adam:
—Vermem gereken başka bir şey var mı? der. Allah Rasulü cevap olarak:
— Hayır, ama sadaka verebilirsin, buyurur.
Bunun üzerine adam: “Vallahi, bundan ne fazla, ne de eksik yapacağım.” diyerek Efendimiz’in yanından ayrılır.
Bunun üzerine Resûlüllah (S.a.s.):
“Eğer sözünde durursa kurtuluşa erdi.” buyururlar. (Müslim, İman, 8)
Allah Rasulü’nün bu şahsa verdiği cevapta oruç, kurtuluş sebeplerinden ikincisidir. Bir başka hadisine göre ise oruç, İslam binasını oluşturan beş esastan biridir. Zira İslam beş esas üzerine kurulmuştur:
“Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şahitlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek, Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.”
Hz. Peygamber (s.a.v.) bilhassa Şaban ayı geldiğinde oruç tutmaya özen gösterirdi.
Sözlükte “dağılmak, gruplara ayrılmak” anlamındaki şa‘b kökünden türeyen Şaban, kamerî yılın Receb’den sonra ve Ramazan’dan önce gelen sekizinci ayının adıdır. Dini geleneğimizde önemli bir yeri olan üç ayların ikincisi ve Ramazan ayının müjdecisidir.
Şaban ayı, İslam tarihinde bazı önemli olayların gerçekleşmesi açısından da önemlidir. Bunlar arasında, hicretin 2. yılına rastlayan ve Şaban ayı ortalarında nâzil olan Bakara Sûresi’nin 144. ayeti vardır. Bu ayetle birlikte kıblenin Mescid-i Aksa’dan Mescid-i Haram’a çevrilmesi emredilmiştir. Yine aynı ayda inen Bakara Sûresi’nin 183-184. ayetleriyle de Ramazan orucu farz kılınmıştır.
Mübarek üç aylardan ikincisi olan Şaban ayı, Peygamber (s.a.v.)’e nispet olunan bir aydır. Hz Hasan’dan (r.a.) rivayet edildiğine göre:
Resûl-i Ekrem, “Recep Allah’ın, Şaban benim ve Ramazan da ümmetimin ayıdır.” buyurmuştur. (Ramuz El Ehadis:1/289-2)
Hz. Aişe (r.a) validemiz, Allah Resûlü’nün (s.a.v.) bazı aylarda çokça oruç tuttuğunu, en çok oruç tuttuğu ayın ise Şaban ayı olduğunu belirtiyor.
Şaban ayının büyük bir kısmını oruçlu geçiren Hz. Peygamber’in bu hali, sahabeden Üsâme bin Zeyd’in (r.a.) dikkatini çekmiş ve bu ayda tuttuğu kadar hiçbir ayda oruç tutmamasının sebebini sormuştur. Allah Resûlü bu soruyu şöyle cevaplamıştır:
“Bu ay Receb ile Ramazan arasında insanların gâfil bulundukları bir aydır. Bu ayda ameller âlemlerin Rabbi olan Allah’a arz olunur. Ben de amellerimin oruçlu iken Allah’a sunulmasını arzu ederim.” (Müsned, V, 201; Nesâî, Savm, 70)
Şaban ayının on beşinci gecesi de, kültürümüzde Berat Gecesi olarak adlandırılır değerli dinleyenler. Peygamberimiz (s.a.v.), Şaban ayının yarısına denk gelen bu gecede “Allah-u Teâlâ’ya çokça ibadet edilmesini, gündüzünde ise oruç tutulmasını” tavsiye etmiş ve “o gece güneş batınca Rabbimizin dünyaya rahmetiyle tecellî ederek fecre kadar:
Bağışlanmak dileyen yok mu, onu bağışlayayım!
Rızık isteyen yok mu, ona rızık vereyim!
Belâya dûçar olan yok mu, ona afiyet vereyim!” buyurduğunu müjdelemiştir...
(İbn Mâce, İḳametü’ṣ-ṣalat, 191)
Cenâb-ı Hakk bizleri, Şaban ayını lâyık-ı vechile ihyâ eden ve bu kutlu müjdelere eren kullarından eylesin...