Yâdında mı doğduğun anlar
Sen ağlardın gülerdi âlem
Öyle bir ömür sür ki, mevtin
Olsun sana hande, halka mâtem…
Peygamber sevgisiyle yoğrulmuş bir ömür…
İstanbul - Hicaz arasında gidip gelinen bir hayat…
Kendini insanlığın hizmetine adayan bir doktor…
Yaratılan her şeye karşı gösterilen müşfik tavır...
Ayşe Hümeyra Ökten
1925 yılı Ekim ayında Fatih Atikali’de dünyaya gelir Hümeyra Ökten.
Babası Osmanlı dönemi ulema sınıfından müderris ve felsefe hocası, imam hatip mekteplerinin kurulmasında öncü Mahmud Celaleddin Ökten’dir.
Sonraki yıllar birçok kişinin gönüllerini fethederek, elinden şifa bulanların doktor ablası olacaktır.
Doktor olmaya karar verişini şöyle anlatıyor;
“Lisedeyken tıp istedim. Bir erkek kardeşim vefat etti belki onun tesiri. Evde doktor mevzuları çok geçerdi. Hasta olmasak bile doktor eve gelip kontrol ederdi. ‘Ailede hiç doktor yok. Bir aileye bir doktor lazım’ diyerek doktor oldum. O yüzden dahiliye bölümünü seçtim. Ben hastalara iyi davranırdım. Doktorluğu çok sevdim etraftan itibar görmek dua almak çok güzel bir şey, bu bana yetti. Vazife gibi düşünmezdim ki...”
Cumhuriyet döneminin ilk tesettürlü doktorlarından olan Ökten daha sonra 1953 yılında hac için görevlendirilmesinin ardından hayatı, İstanbul-Hicaz arasında geçmeye başlamıştır.
Ökten ailesi ve yakınları Osmanlı döneminin son zamanlarına ve Cumhuriyet'in ilk yıllarına tanıklık yapmış ailelerdendir.
Hümeyra Ökten’in hayatında babasının ciddi etkisi vardır. Eğitim hayatı İstanbul’da geçmiştir. Bir yandan gittiği okullarda ve tıbbiyede eğitimini en iyi şekilde alırken diğer yandan kardeşleriyle birlikte önemli bir ilim adamı olan babasının birebir eğitiminden geçmiş; babasının dost ve ilim çevresiyle de olan teması onun kültür ve irfan dünyasını zenginleştirmeye başlamıştır. Babası Mahmud Celaleddin Ökten başta olmak üzere, onun sohbet arkadaşları ve bugünün hatırı sayılır ilim adamları olan talebeleriyle irtibatı sadece okul hayatında değil, hayatın her yönünde yetişmesine katkıda bulunmuşlardır.
Ökten, ilkokuldan itibaren gittiği her okulu birincilikle bitirerek 1949 yılında İstanbul Tıbbiyesi'nden mezun olur. Dahiliye ihtisasını da 2 buçuk yıl içinde tamamlar. Hocalarının gözde öğrencisi olduğu halde, çok başarılı, hastalardan büyük talep gören bir dahiliye doktoru iken ve ihtisasında ilerlemesi için hiçbir engel yokken, tesettürlü devam edemeyeceği için çalışma hayatına geçer. Bu kararına çok şaşıran hocaları bu tercihe bir türlü anlam veremezler. Oysa o Allah'ın emrine uymanın huzuru içinde kendini hastalarına hizmete adar. İstanbul'un mütedeyyin tek hanım doktoru olarak pek çok yerde ondan bahsedilmektedir artık.
Bir hasta duası ile Medine yolculuğu
Ayşe Hümeyra Ökten Medine’ye kutsal beldelere olan yolculuğunun dua ile nasip olduğunu şöyle anlatır:
“Benim ilk hacca gitmem de hasta duası ile oldu. Ben hacca gideyim istiyordum ama asistanlık yapıyorum. Hastanın benden beklemeyeceği bir hizmet yaptım herhalde ki "Doktor hanım ayağın Kâbe'ye varsın" diye dua etti. Birden durdum kapıda, "Allah'ım sen hasta duasını kabul edersin" dedim. Kabul oldu. Doktor olarak hacca gittim ilk. Orada da Allah'ım her sene geleyim diye dua ettim. Sonra Suudi Arabistan doktorlara oturma izni verince orada kalmaya başladım. 1960'tan bu yana her sene gittim.”
Ayşe Hümeyra Ökten'in 1953 yılında doktor olarak hacda görevlendirilmesi hayatında bir dönüm noktası olmuştur. Çocukluğunda babasının sohbetlerinden etkilenerek oluşturduğu kalbî bağlantı, Kâbe'nin içinde kıldığı namazla doruğa çıkar. "Orada bana bir şey oldu ve her sene Kâbe'ye gitmezsem ölürüm zannederdim" cümlesiyle ifadelendirir. Arafat'ta hacıların perişan halini görüp yardım gerektiğine şahit olunca; "Ya Rabbi izin ver her sene geleyim bu hizmeti yapayım" şeklindeki duası da karşılık bulur.
1953 yılı Dr. Ayşe Hümeyra Ökten’in hayatında bir mihenk taşıdır. Önce görevli olarak hacca gider ve orada mesleki ve kişisel tecrübeleri bundan sonraki hayatının seyrini tamamen değiştirir. Sağlık ekibiyle ilk vapurla hacca gitmişler, dönerken son vapurla dönmüşlerdir. Bu son vapur önce onun daha sonraki zamanlarda da babasının hayatlarının manevi mimarı diyebileceğimiz Mehmed Zahid Kotku Rh.A Hocaefendi ile tanışmasına vesile olur. Bir hafta yolculuk ve bir hafta da dönemin salgın hastalığı olan çiçek hastalığından dolayı vapurun İzmir’in Urla limanında karantinada beklemesiyle birlikte 15 günü bulan sürede manevi bir iklim yaşar.
Medine yılları
Baktığı hastalarından birinin "Ayağın Kâbe'ye varsın" duası kabul olan Ökten, yıllarca Peygamber Efendimiz'e komşuluk etmek için İstanbul'la Mekke-Medine arasında yolculuk yaptı.
Orada kaldığı dönemi ise şöyle anlatır:
“Annem sağken hac zamanı vazifeli gibi gidiyordum. Hakikaten de faydalı oluyordum hacılara. Orada oturma hakkım vardı. Gidiş geliş arasında en fazla 6 ay olması lazımdı. O yüzden buraya geldikten sonra 6 ay geçirmeden oraya gitmek zorundaydım. Hacdan sonra 6 ay burada, sonra tekrar gelip bir ay kalıyordum. Emekli oluncaya kadar böyle devam etti. Annem vefat edince çok kaldım. Şimdi 6 - 7 ay kalıyorum. Buraya sıla-i rahim için geliyorum. Babamla ilk gittiğimizde Medine'de ev tutmuştuk. Babam vefat ettikten sonra ben orayı bir süre devam ettirdim. Sonra oradaki Türkler illa ‘bize gel, bize gel’ deyip bana oda verdiler. Mekke'deki delil(Gelen hacıları misafir eden ve kılavuzluk yapan ailelere delil deniyor) ve yakınları hasta olurlar bakarım, hastaneye yatarlar refakat ederim. Akraba gibi olduk. Delil, çocuklarına "Bu benim kardeşim, sizin de halanız" demiş. Böylece kendi evimmiş gibi gidip geliyorum.”
Anne ve babası da çok özlemelerine rağmen bu durumu kabullenirler ve Arabistan yolları artık gündelik hayatlarına dâhil olur..
1956 yılında babası emekli olunca Arabistan'da yaşamak ister. Hatta birkaç kere konuşmalarında "kızım seninle Arabistan'a gitsek Peygamber kucağında yaşasak" diye niyetini söyler. Arabistan ise yabancılara ikamet vermez o yıllarda. Bir gazetede işçi olarak Arabistan'ın ikamet vereceğine dair bir ilan görür. Bunun üzerine hemen başvurur ve kabul edilir. 1960 yılında Medine'de doktor olarak göreve başlar. Bu sefer sevinen oradaki Türkler ve tabii kadın hastalardır. Babasının da niyeti gerçekleşir ve Medine'ye birlikte giderler..
Manevi seyr-i sülûku
Ayşe Hümeyra Hanım'ın çok güçlü bir manevi seyr-i sülûku da bulunmaktadır. Ama bu alanı kamuyla paylaşmamıştır. Bunda tasavvufi ahlâkın etkisi yadsınamaz.
Hem ilim tahsili görmüş hem de vazifesinden geri durmamıştır. Gönüller sultanı Mehmed Zahid Kotku Rh.A Hocaefendinin hem talebesi hem doktoru hem de yakın aile dostu olmuştur.
“Doktor abla”
Kimine evlat, kimine doktor, teyze, yoldaş… Kimine abla kimine de anne olmuştur o. “Her eve bir anne ama yedi mahalleye de bir doktor lazım, işte o doktor ben olayım.” demiştir.
Mehmed Zahid Efendi (Rh. A.), ona “doktor abla” diyerek selam verirdi. Sonraları Mehmed Zahid Kotku merhumun doktorluğunu da yapacak olan Ayşe Hümeyra hanımın artık bir sıfatı daha olmuştur. Mehmed Zahid Kotku merhumun doktoru, doktor ablası.
1965 yılında Ayşe Hümeyra Hanım, hacca gitmek istemektedir.
Bir hatırasında şöyle bahsedilir:
O günlerde Mehmed Zahid Efendi, “Doktor Hanım benim yanıma uğrasın” diye haber gönderir. Lakin bunu yoğunluktan unutur Hümeyra Hanım. İkinci kez yanıma uğrasın haberi kendisine ulaştığında yanına varır. Zahid Efendi merhum, “Bu sefer gitmesen olmaz mı?” der. O da, “Gitmesem öleyim daha iyi” gibi bir cevap verir. Bu sefer Zahid Efendi Hz., “Hem senin yeterli paran var mı ki?” der. O da, “Evet, var efendim.” diye cevap verir. “E o zaman hayırlısı ile git, gel” denilir ve o da oradan ayrılır. Yola çıkar. Lakin bir gün gecikmeli gittiği için hem ikamet hakkı yanmıştır hem de para cezası ödemek zorunda kalır. Bundan ötürü var dediği parası da biter. Parası da yetişmez, bir ayda da dönemez. Ve Zahid Efendi’nin kendisini, kendine has zarif üslubu ile o an aslında tatlı tatlı uyardığını anlar.
Anlatmaktan yorulmayan ve kendisini can kulağıyla dinleyen gençlere kendisinden dua ve nasihat isteyenlere, namazlarını bırakmamaları ve hizmetten kaçmamalarını öğütler. Ayşe Hümeyra Hanımefendi hayatını "benden talep edilen gücüm dâhilindeyse yaparım" şeklinde düzenlemiştir...
Medine’de hastanede görev yaptığı yıllarda bütün hastalar kendilerini güler yüz ve sabırla dinleyen, yardım eden, rehberlik eden ve tabii dua eden doktor hanıma muayene olmak için onun nöbet gününü beklerlerdi.
Mescid-i Nebevi’de çantasından çıkardığı küçük bir seccadesiyle mermerler üzerinde namazını eda eder, halılarda yer vermek istenildiğinde dahi, “Ben buralara alışığım, bana hizmet etmeyin. Beni Allah yedirir, yerimi, yurdumu ayarlar” derdi. “Arapça dualar öğrenin, dua ayetleri ile dualar edin, buralara sık gelin” diye tembihlerdi.
Yunus’un dediği gibi "Canlar canımı buldum, bu canım yağma olsun” misali sahip olduğu tek bavul dünyalığı ile yollarda oldu hep.

Duası, Peygamber Efendimiz’in yanına defnedilmekti
Duasını şöyle anlatırdı: “Peygamber Efendimiz'in yakınına defnedilmek istiyorum Allah nasip ederse. Bizim geleneğimizde büyük zatların yanına gömülenlerin o zat rahatsız olmasın diye eziyet görmeyeceklerine inanılır. İnşallah Peygamber Efendimiz'in gülbahçesine defnedilirim.”
Yanında bulunanlar vefatından önceki son saatlerinde zikirle meşgul olduğunu ve hep istediği gibi Medine-i Münevvere'de Peygamber Efendimiz'in yanında vuslata erdiğini belirtmişlerdir.
Dr. Ayşe Hümeyra Ökten Hanımefendi, 95 yaşında Medine'de dâr-ı bekâya irtihâl eyledi.
Yüce Allah onu da refîk-i âlâ zümresine dahil eylesin.
Amin
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.