Organik, doğal ya da yöresel yazılarak köy ekmeği, peynir, tereyağı, saman yapıştırılmış yumurta, tatlandırıcı kullanılmış bal, reçel gibi birçok gıda ürünü satılıyor. Peki, tüketiciye 'güven' veren bu tabirler doğru bir şekilde kullanılıyor mu? Bu tabirlerin kullanıldığı ürünler gerçekten organik mi?
Sektör temsilcilerinin açıklamasına göre, "Özellikle sosyal medyada ve e-ticaret sitelerinde reklamlar yapılarak, 'organik', 'yöresel', 'hakiki' gibi tanımlarla müşteri kazanmaya çalışılıyor. Kelime oyunu yaparak sahte ve hileli ürünleri piyasaya sürenler son dönemde arttı. Oysa ki doğal, yöresel veya organik ürün birbirinden tamamen farklı sistem ya da üretim aşamasından, birçok sertifika, izin, denetimle vatandaşa ulaştırılır."
Yöresel ve organik ürünlerin fiyatından ve bir satıcıda çok sayıda bulunmamasından belli olacağı ifade edilen açıklamada, tüketicilere "İnternetten ya da merdiven altı yerlerden bu ürünler rastgele alınmamalı, doğrudan kendi bildiğimiz bir üreticiden ya da tanıdığımız esnaftan alınmalı." çağrısında bulunuldu.
Öte yandan, toplumda ‘Ürünün ne kadar şekli bozuksa, soluk renkli, düzensiz biçimliyse o kadar organiktir’ şeklinde bir yanlış algı var. Her şekli bozuk ürün de organik değildir.
Organik ürün tanımı
Üretiminde kimyasal gübre, kimyasal ilaç kullanılmayan, hormonsuz, özel alanlarda, organik tarım tekniği ile sentetik kimyasal tarım ilaçlarından uzak, mineral gübreler kullanılmadan yapılan üretime organik üretim deniliyor. Otoyolların kenarında ya da sanayi tesislerinin yakınında otlayan ineklerin sütünden, yağından üretilen peynir ya da buradaki tarlalarda yetiştirilen yiyecekler organik değildir. Sanayi tesislerinin kirlettiği sularla sulanan tarlalar, otlaklar organik tarım için kesinlikle uygun değildir. Organik tarımın olmazsa olmazı her şeyden önce temiz bir çevredir.
Bakılarak ayırt edilemez
Hürriyet'teki haberde, İç hastalıkları uzmanı Dr. Ayça Kaya, organik pazara olan ilginin salgın nedeniyle ve e-ticaret yoluyla arttığına dikkat çekiyor. Ancak bu noktada bir uyarısı var: “Organik adı altında satılan her ürün organik olmayabilir.” Dr. Kaya şöyle devam ediyor: “Tüketicinin hangi besinin organik, hangisinin organik olmadığını ‘şöyle bir bakarak’ ayırt etmesi mümkün değil. Organik pazarlardan alınsa dahi o besin organik olmayabilir. Organik tarım çok aşamalı ve masraflı olduğu için bugün birçok üretici yapmaktan kaçınır durumda. Tarlaya 7 sene bir şey ekmeyeceksiniz, ilaç atmayacaksınız, tarım yaptığınız arazinin hemen yanındaki arazinin de organik olması gibi birçok standardı var bu işin. Ancak tüm bu koşulları sağlayanlar ‘organik sertifikası’ alabiliyor.
Bu sertifikaya sahip olan her ürün rahatlıkla satın alınabilir. Onun haricinde pazardan ya da internetten alınan hiçbir ürünün gerçekten organik olup olmadığını bilemeyiz. Onun yerine doğal ürünlere yönelmek, her sebze meyveyi zamanında tüketmek daha faydalıdır. Örneğin domatesi kışın değil de yazın yiyeceksiniz.”
Organik beslenme de yeterli değil
“Bağışıklık sistemi aslında kocaman bir bütündür. Sadece ‘organik’ ürün tüketerek bu sistemin güçlendirilmesi mümkün değildir. Gece uykumuz, yaptığımız egzersiz, içtiğimiz su, stresi ne kadar yönetebildiğimiz, yiyeceklerimizin kalitesi kadar önemli. Spor yapmıyor, her gün en az 10 bin adım atmıyorsanız, 8-10 bardak su içmiyorsanız, en az 8 saat kaliteli uyku uymuyorsanız, karbonhidrat ağırlıklı, yağlı yiyecekler ile besleniyorsanız, masada bolca gazlı- şekerli içecekler varsa, fazlaca stresliyseniz en organiğinden dahi sebze meyve yeseniz bağışıklığınızı kanatlandıramazsınız.”