Medeniyetlerin özü ve özeti olarak oluşmuş bir şehri, Orta Asya’da varlığını sürdüren ilim irfân diyârını ziyâret etmeye var mısınız?
Doğu ve Batı’nın uğrak noktası, Tarihî İpek Yolu’nun kavşağı, bozkırın ortasında inşâ edilmiş güzîde bir şehir; Semerkand. Şehrin adı semiz - kent, zengin köy anlamına geliyor. Dünyanın kültürel mîrâsı arasında, eski medeniyet diye anılsa da bu topraklarda eskimeyen bir ruh yaşamaya devam ediyor.
Semerkand’ın mazisi milattan önce 14. asra, Persler’e kadar uzanıyor. M.Ö. 329 yılında Büyük İskender’in ele geçirdiği ve hayran kaldığı şehri, 712 yılında Abbâsîler döneminde sahabî efendilerimiz tekrar fethediyor. Cengiz Han’ın 13. asırda Semerkand’ı teslim alıp yerle bir etmesinden sonra ise Emir Timur fethederek Semarkand'ı başkent ilân ediyor. Timur daha sonra farklı bölgelerden âlim ve sanatkârları buraya dâvet ederek bir ilim ve kültür merkezi tesîs ediyor. İpek Yolu güzergâhının 17. asırda değişmesi üzerine Buhârâ başkent haline geliyor. Semerkand zamanla terk edildiğinden, ilim - irfân faaliyetleri Sovyet rejimi altında yürütülemiyor. 20. asrın başlarında tarihî yapılar aslına uygun yenilenmiş ve bugün yeniden hayat dolu haliyle ziyaretçilerini bekliyor.
Semerkand günümüzde Özbekistan’ın 3. Büyük ve geniş bakımlı yolları olan bir sanayi şehri. Etrafı altın dağlarıyla çevrili, alçak katlı evleri ve güler yüzlü insanları olan; ihtişamlı mîmârîsi ve yemyeşil doğasıyla gözleri doldurduğu gibi tarihî derinliği ve kültürel zenginliğiyle dimağları, mânevî havasıyla da gönülleri dolduran bir şehir.
Bu şehir, sokaklarında Türkçe konuşarak anlaşabildiğimiz, tabelalarını okuyabildiğimiz, kültür ve medeniyetimizden izler bulduğumuz bir Türk - İslam diyarı.
Mimari açıdan bakıldığında eşsiz mavi çinili kubbeler, külliyeler, medrese ve câmiler diyârı. Her biri birkaç asırlık medrese, câmi ve türbeler; turkuaz kubbeleri, mukarnaslı eyvanları, ahşap oyma ve işlemeli devâsâ tâç kapıları, mavi ve turkuaz çinileri, canlı revakları, sarı-mavi-turkuaz rengârenk mozaikleri ile birer şâheser.
Bu şehir kimleri yetiştirmiş, kimleri barındırmış ve hala rûhâniyetlerini barındırıyor derseniz, sayması vakit alır. Sahâbî Kusem b Abbas (ra), İmam Buhârî (ra), İmam Mâturîdî (ra), Ubeydullah-ı Ahrâr (ks); Birûnî, İbn Sina, Ali Kuşçu, Sa‘düddîn et-Teftâzânî, Şemseddîn Muhammed el-Cezerî, Kadızade-i Rûmî, Gıyasüddin Cemşîd, Uluğbey gibi âlim ve ârif şahsiyetler ve daha niceleri… Semerkand’ı devrin başkenti yapan, bir ilim ve kültür merkezi haline getiren hükümdar Timur da bu şehirde medfûn.
Semerkand’da ziyaret edilecek makamları, bir güne sığdırmak zorlayıcı olabilir. Dilerseniz üç günlük bir gezi planı yapalım ve güne şehrin en kıdemli ebedî sakinlerinden biri olan İmam Buhârî’nin türbesini ziyaret ederek başlayalım.
İmam Buhârî Türbesi, Kabri ve Külliyesi
Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’den sonra başvurulan ilk kaynak olan, Kütûb-i Sitte içinde ilk sırada gelen,“Câmîü’s-Sahîh” eserinin müellîfi İmam Buharî, Semerkand’ın hemen batısında şehir merkezine 30 dakika mesafede, Dahbid yolu üzerindeki Harteng köyü’nde medfûn.
Mermere işlenmiş bir kitabesi bulunan, 11 asır boyunca sadeliğini koruyan İmam Buhârî'nin kabrine, tıpkı tarihîmizdeki birçok önemli şahsiyetin kabirlerinde olduğu gibi Özbekistan’ın bağımsızlığının ardından 2000’lerin başında Orta Asya Türk Sanatı ve geleneğine uygun “zîr-i zemîn” bir türbe inşa edilmiş. Böylece mezar yeraltında bir odada tutulurken kabrin tam üzerine isâbet eden yere mermer bir sanduka konulmuş. Bugün türbe kapısından ferah ve yemyeşil bir avluya giriliyor. Türbenin avlusunda yer alan bahçe, gül fidanları, asırlık ağaçları, fıskiyeli havuzu, oturma bankları ile temiz ve bakımlı. İnsana huzur veren sessiz, sakin ve etkileyici.
İmam Buhârî külliyesinden sonra durağımız İstanbul’un mânevî Fâtihi, silsile-i aliyyeden Ubeydullâh-ı Ahrâr türbesi olsun..
Ubeydullah-I Ahrar Türbesi
Türkistan’lı Allah dostlarından büyük âlim ve arif Ubeydullâh-ı Ahrâr (ks) Semerkand’ın güneyinde yer alan Hoca Ahrâr Külliyesinin bahçesinde medfûn.
1403 yılında Taşkent’te doğmuş, asıl ismi Ubeydullâh bin Mahmûd bin Şihâbüddîn Taşkendî olan büyük âlim, ilim tahsîli için Taşkent’ten Semerkand’a gelmiş. Buhârâ ve Herat’ta Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn Buhârî’nin yetiştirdiği âlimlerden Yâkûb-i Çerhî’den eğitim almış.
Pek çok tasavvufî eser kaleme almış, öğrenciler yetiştirmiş. Ubeydullâh-ı Ahrâr (ks) 1490 yılında Semerkand’da vefât etmiş. Türbesini ve yanındaki imârethâneyi kendisi gibi âlim olarak yetişen ve Hâcegân lakâbı ile tanınan oğlu Muhammed Zâhid (ks.) ve diğer öğrencileri inşa etmiş. Türbesi bugün Semerkand’da ziyaret edilecek anlamlı mekânlardan.
İlim ve mânâ ehli büyüklerin türbelerini ve külliyelerini ziyaret edip tefekküre daldığımız bir günün ardından, gezimize tarihî ve fennî ilim adamlarının hayatlarına ve eserlerine dâir ziyaretlerle ertesi gün kaldığımız yerden devam edelim.
Semerkand'a Yahşi Ziyaret 2. Bölüm
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.