İlke ve Değerlerinden Ödün Vermeden
Özgür Yayın Platformu Olarak Kalsın Diye
Yatsı20:08 İmsak06:23 Güneş07:48 İşrak08:33 Öğle13:23 İkindi16:19 Akşam18:48
Hava - Hava durumuÇok Bulutlu 5°C Nem %70
Türkçe
20 Şaban 1446 18 Şubat 2025 Salı
20 Şaban 1446
İMSAK GÜNEŞ İŞRAK ÖĞLE İKİNDİ AKŞAM YATSI
06:23 07:48 08:33 13:23 16:19 18:48 20:08
Giriş Yap

Doğru yol; akla, mantığa, bilime uygun inanç hangisidir?

Özel Haber
Özel Haber
17.12.2024    |

Modern çağda din hangi konumda?

Tarihten günümüze insanlığın inanca bakışı nasıldı?

Din ve inancın gerçeğini bulmanın yolu nedir?

“Gez­di­ğim tüm dış ül­ke­ler­de mü­şa­he­dem şu ol­du: Din, çok önem­li ve çok can­lı bir ku­rum; in­sa­noğ­lu için vaz­ge­çil­mez, ye­ri dol­du­rul­maz, pek de­ğer­li bir var­lık ve çok bü­yük bir ih­ti­yaç; top­lum­lar bu sa­ha­da mil­yar­lık, tril­yon­luk mas­raf­lar yap­mış; hâ­lâ da ye­ni ya­tı­rım­lar, bü­yük meb­lağ­lar ay­rı­lı­yor.

Ta­rih bo­yun­ca her top­lum di­ne bü­yük de­ğer ver­miş, ya­şa­mı­nı onun çev­re ve çer­çe­ve­sin­de dü­zen­le­miş; mo­dern top­lum­lar­da bu du­ru­mun he­men hiç de­ğiş­me­di­ği gö­rü­lü­yor. As­rı­mı­zın ilk ya­rı­sın­dan be­ri, bazı ül­ke­ler di­ne kar­şı çık­mış, onu yok et­me­ye ça­lış­mış, ba­zı fi­lo­zof­lar di­nî de­ğer­le­rin ye­ri­ne baş­ka de­ğer­ler ikâ­me et­me­yi ta­sar­la­mış; fa­kat so­nuç hüs­ran ve fi­yas­ko! Şim­di ge­ri dön­me ça­lış­ma­la­rı baş­lı­yor.

Di­nin ye­ri­ni baş­ka bir şey dol­du­ra­mı­yor. Çün­kü onun ken­di­ne mah­sus özel bir ye­ri var; o bi­li­min öte­sin­de, in­san ak­lı­nın ve ru­hu­nun de­rin­lik­le­rin­den do­ğal ola­rak ko­pup ge­len so­ru­la­rı ce­vap­lı­yor; ih­ti­yaç­la­rı, me­rak­la­rı tat­min edi­yor, kor­ku ve en­di­şe­le­ri din­di­ri­yor, hu­zur ve mut­lu­lu­ğu sağ­lı­yor.

O hal­de di­nin red­de­dil­me­me­si lazım; ak­si­ne onun, ça­ğı­mı­zın bi­lim dü­ze­yi­ne ve ve­ri­le­ri­ne uy­gun, in­sa­nın be­den ve ruh sağ­lı­ğı­na ya­rar­lı, top­lu­ma fay­da­lı, ve­rim­li ve olum­lu bir yön­de can­lan­dı­rıl­ma­sı zo­run­lu. Ama do­ğa ile top­lum­la, hil­ka­ti, hik­me­ti ile, bi­lim­le, akıl­la, in­sa­noğ­lu­nun ruh ve be­den men­fa­at­le­ri ile zıt ol­ma­ya­cak, ça­tış­ma­ya­cak bir bi­çim­de ol­mak şar­tıy­la... Ve el­bet­te ak­lın, vic­da­nın, bi­li­min se­si­ni din­le­ye­rek ve on­la­rı ken­di­mi­ze reh­ber edi­ne­rek!

Çün­kü in­san­lık şu fe­za ça­ğın­da da­hi, din ve inanç yö­nün­den tü­müy­le re­şit ha­le gel­miş de­ğil, çok acı­na­cak bir du­rum­da. Bir­çok ge­liş­miş ve mo­dern ül­ke, din ve inanç ko­nu­sun­da şa­şı­la­cak ka­dar il­kel ve ge­ri se­vi­ye­de.  Bu acı du­rum­da re­ak­si­yon ola­rak bir­çok mo­dern in­san da din­den so­ğu­muş, inanç­sız­lı­ğa, in­kâ­ra, il­ha­da sü­rük­len­miş, ni­hi­list, anar­şist, ko­mü­nist, he­do­nist, epi­kü­rist, eg­zis­tan­si­ya­list... vs. ol­muş­tur.

Doğ­ru yol han­gi­si­dir, biz han­gi kul­pa ya­pış­ma­lı­yız?

İn­kâr yo­lu ka­pa­lı­dır, ak­lın, bi­li­min, vic­da­nın se­si­ne ku­lak tı­ka­mak, fel­se­fe­ye sırt çe­vir­mek, so­ru­la­rı ce­vap­sız bı­rak­mak, ger­çek­le­ri gör­me­mek için ba­şı­nı ku­ma sok­mak­tır.

Ger­çek pey­gam­ber­le­rin ge­tir­di­ği bü­yük se­ma­vî din­le­rin as­lî kay­nak­la­rı, ki­tap­la­rı iyi ko­run­muş, eli­mi­ze otan­tik, sağ­lam, gü­ve­ni­lir bir bi­çim­de bo­zu­lup tah­rif edil­me­den ula­şa­bil­miş de­ğil­dir. Bu­nu o din­le­rin mü­te­has­sıs­la­rı da be­lir­ti­yor­lar. O pey­gam­ber­le­rin ha­yat­la­rı, ha­tı­ra­la­rı, ema­net­le­ri de ma­ale­sef iyi mu­ha­fa­za edil­me­miş, asır­la­rın geç­me­siy­le kay­bol­muş, ta­ri­hin ka­ran­lık­la­rı­na gö­mül­müş­tür. Me­zar­la­rı­nın yer­le­ri bi­le ke­sin bi­lin­me­mek­te­dir.

Bun­la­ra kar­şı­lık, İs­lâm di­ni­ne dö­nü­lüp ba­kı­lın­ca gö­rü­lü­yor; dost ve düş­man­ca iti­raf edi­li­yor ki:

İs­lâm, ak­la, man­tı­ğa, bi­li­me uy­gun­dur; in­sa­nın var­lı­ğı­na, ruh ve be­den sağ­lı­ğı­na de­ğer ve önem ve­ri­yor; Ba­tı’da ye­ni ye­ni ula­şıl­mış te­mel hak ve hür­ri­yet­le­ri asır­lar­ca ön­ce­den be­lirt­miş ve be­nim­se­miş; fert ve top­lum ha­ya­tı için fev­ka­la­de fay­da­lı hü­küm­ler ih­ti­va edi­yor; tüm in­san­la­rı ken­di­ne mu­ha­tap alı­yor, ila­hî bir ki­tap­ta on­la­rı uya­rı­yor, ina­nan­la­rı kar­deş gö­rü­yor; ka­dın-er­kek, si­yah-be­yaz, zen­gin-fa­kir...

İn­san­la­rı eşit ola­rak gö­rü­yor, im­ti­yaz­sız, sı­nıf­sız, is­tis­mar­sız, hür bir top­lum öne­ri­yor, in­sa­noğ­lu­nun ma­hi­ye­ti­ne, Ya­ra­dan’ın var­lık, bir­lik ve ev­sa­fı­na, âhi­ret ha­ya­tı­na dair çok de­ğer­li ve çok mak­bul bil­gi­ler ve­ri­yor.

Ta­ri­hî, di­nî, ak­lî de­lil ve ve­si­ka­lar­dan an­lı­yo­ruz ki Hz. Mu­ham­med aley­hisse­lâm Al­la­hu Teâ­lâ’nın son pey­gam­be­ri­dir.

O’nun her sö­zü ve işi, en in­ce de­ta­yı ile ve en ti­tiz, bi­lim­sel me­tot­lar­la tes­pit edil­miş, ken­di za­ma­nın­dan itibaren dik­kat, iti­na ve ih­ti­mam­la mu­ha­fa­za olun­muş­tur.

Böy­le­ce onun sos­yal ve özel ha­ya­tı­nı, çev­re­si­ni, hiç­bir be­şe­re na­sip ol­ma­yan in­ce­lik­le bi­li­yo­ruz.

Sa­çı­nın, sa­ka­lı­nın tel­le­ri, hır­ka-i şe­rîf­le­ri bir­çok ca­mi­de ya­di­gâr ola­rak sak­lan­mak­ta­dır;

çev­re ül­ke­le­re gön­der­di­ği İs­lâm’a da­vet mek­tup­la­rı­nın asıl­la­rı mü­ze­ler­de­dir;

ha­dîs-i şe­rîf­le­ri yüz­ler­ce cilt­lik ko­lek­si­yon­lar ha­lin­de top­lan­mış, okun­mak­ta, uy­gu­lan­mak­ta­dır.

En gü­ze­li ken­di­si­ne vah­yo­lu­nan ila­hî ki­tap Kur’ân-ı Ke­rîm, bir har­fi bi­le de­ğiş­ti­ril­me­den ek­sik­siz ve anın­da tes­pit edil­miş, her ye­re ya­yıl­mış, il­gi­li her­ke­sin eli­ne ulaş­tı­rıl­mış bu­lu­nu­yor...

Bi­lim ve din adı­na ne bü­yük bir ka­zanç, in­san­lık için he­ye­can ve­ri­ci ve mut­lu bir du­rum! Bu ka­dar zen­gin de­ğer­ler ve en­te­re­san ta­rih mal­ze­me­si baş­ka hiç­bir ko­nu­da, bu bol­luk ve bu ge­niş­lik­le mev­cut de­ğil.