Hocamız, Gönül Dostumuz, Mürebbimiz Mahmud Es'ad Coşan; İslam'ın temelinde sevgi ve saygının olduğunu, Müslümanların temizlik, adalet ve merhametle dünyaya örneklik teşkil ettiğini anlatıyor.
Sohbetin ses kaydını buradan dinleyebilirsiniz:
Müslümanların yaptığı her ibadethanenin yanında bir de hamamı vardır. Medresesi, aşevi, hamamı, sıcak ve soğuk suyu ve bedava yıkanma imkânı vardır. 16. yüzyılda Osmanlılar'ı ziyaret eden Hollandalı sefir De Busbeck, "Ya bu adamlar hasta olacaklar. Boyuna balık gibi yıkanıyorlar. Bu kadar da yıkanmak olur mu?" diyor. Hamamda müslümanların bol bol yıkanmasını yadırgıyor. Biz hergün beş defa yıkanırız.
Erkekler kadınlar çoluk çocuğuyla tertemiz bohçasını alır, hamama gider yıkanırlardı. Haftada bir mutlaka bir temizlik olurdu. Öyle bir senede derinin üzerinde kir tabaka haline gelsin, zırh haline gelsin, kaplumbağa derisi gibi olsun… İslâm'da böyle bir şey yok. Maddî ve mânevî temizlik var. Her türlü temizlik... Mekanda temizlik... Mesela üstünüz temiz olmazsa namazınız olmuyor. Hadesten taharet, necasetten taharet şarttır, namazın farzlarındandır. Günde beş defa yaptınız, temiz olmazsa namazınız kabul olmayacağı için temiz olmak zorundasınız. İslâm böyle bir şeye bağlamıştır. Temizlik lafta değildir. Zaten İslâm'ın hiçbir emri lafta değildir. İslâm'ın en mühim özelliklerinden birisi söylediği her sözü pratik bir çareye bağlamış olmasıdır.
İslâm'ın en güzel tarafı nedir?
Sözü nazarî bir nasihat halinde bırakmaması, mutlaka pratik bir işe bağlamasıdır.
Allah'ı unutmayın emri, Ve-lâ tekûnû kellezîne nesu'llâhe. "Sakın Allah'ı unutan o gafil insanlar gibi olmayın." Unutmamak için günde beş vakit namaz vardır.
Kardeşliğin önemi
Sonra zikir vardır. Müslümanlar kardeştir. İnneme'l-mü'minûne ihvetun. "Bütün müslümanlar kardeştir."
Pratik nereden, nasıl kardeş olacağız?
Senede bir defa hacda toplanıyorsunuz. Hem de müslümanların en zenginleri, en sıhhatlileri toplanıyor. Yani seleksiyon natural ile ıstıfâ edilmiş seçilmiş olanları geliyor. Orada İslâm için konuşma imkânı doğuyor. Camide cemaatle namaz. O da bir toplanma şeklidir. Cuma günleri toplanma. Bütün bunları İslâm pratiğe bağlamıştır. Temiz olun. Temizliği de abdeste ve gusüle bağlamıştır. Mutlaka yıkanacak, çaresi yok. Onun için İslâm temizlik ve nezafet dinidir. Temizlik dinin yarısıdır. Avrupa böyle değildi. Avrupa'nın bugün duşakabinleri, küvetleri var. Şimdi yıkanıyor ama bu, İslâm'ın tesiridir. Daha önce yoktu. Avrupa'daki bütün değişiklikler İslâm'la olmuştur. Rönesans, İslâm'ı gördükten sonra, İslâmî ilimlerle olmuştur. Reform İslâm'la karşılaştıktan sonra olmuştur. Kiliseye itirazlar İslâm'ı tanıyanlar tarafından olmuştur. Bilimsel gelişmeler İslâm'ın tanınmasından sonra olmuştur. Dr. Sigrid Hunke, Avrupa'nın Üzerinde Allah'ın Güneşi diye İslâm'ın Batı'yı ilim bakımından nasıl uyardığını, motive ettiğini; nasıl faydalı olduğunu kitabında anlatıyor. Türkçeye tercümeleri vardır.
Adaletin önemi
İslâm ilme çok büyük değer, alime çok büyük paye verir. Peygamberlerin halifeleri devlet başkanları değildir, alimlerdir.
"Alimler resûllerin halifeleri, peyamberlerin varisleridirler." Çünkü herşey ilimle olur. Bugün biz birşeyi yapmak istediğimiz zaman mütahassısına gidiyoruz. Onun için, önder, ilim adamıdır. Adalete çok önem verir. el-Adlü esâsü'l-mülk. Mülk apartman, bağ ve bahçe demek değildir. Egemenlik demektir, hakimiyet demektir. "Hakim olmanın devletin devlet olmasının, yönetici olmanın temeli adalettir." diyor. Adil olacaksın.
İstanbul'un ilk kadısı, şimdi Anadolu yakasında bir semt olan, köyün sahibi olan, Kadıköy kendisinin mülkü olan Hızır Çelebi, Fatih Sultan Mehmed'i mahkum etmiştir. Kimin karşısında? Rum mimarın dava etmesi üzerine Rum mimarı haklı çıkarmış, İstanbul'un fatihi Sultan Muhammed cennetmekânı mahkum etmiştir. Böyle hakimdir.
Neden?
İslâm'da esas olan adalettir. Hakim öyle devlet başkanından filan korkmaz.
Kimden korkar?
Allah'tan korkar. Neyi yapar?
Allah'ın emrini yapar. Adaleti icra eder. Kur'ân-ı Kerîm'de Velev alâ enfüsiküm evi'l-vâlideyni ve'l-akrabîn buyuruluyor. "Kendinizin, annenizin, babanızın ve akrabalarınızın bile aleyhinde olsa adaletle hükmedin, adaletten ayrılmayın." diyor. Onun için kişi kendi aleyhinde şahitlik yapar. Gider ben hata ettim, benim mahkum olmam lâzım der. İslâm böyledir.
Meşhur bir İslâm kadısı olan Kadı Şüreyh'in huzuruna halifeyle bir gayrimüslim davalı ve davacı olarak geliyorlar. Bakıyor ki birisi zünnar bağlamış, gayrimüslim; ötekisi müslüman. Dava için geliyorlar. "Ah keşke müslüman kazansa." diyor. İçinden böyle bir temenni geçiyor. Ama dinliyor bakıyor ki bu haksız, gayrimüslim haklı. Gayrimüslime haklı olduğunu beyan ediyor, onun lehine karar verip gönderiyor. Fakat ömrünün sonuna kadar gözyaşı dökmüş, tevbe ve istiğfar eylemiş. "Niye benim kalbim muhakeme olmadan bir tarafa meyletti, ben ne biçim hakimim." diye. İslâm'ın adalet anlayışı budur. Onun için evrensel bir dindir. Beynelmilel bütün milletlerin saygı ve sevgi göstermesi gereken dindir.
İslam'da sevginin önemi
İslâm'da sevgi ve saygı temeldir. Müslüman müslümanı sever. Komşusuna ve arkadaşına karşı merhametlidir, şefkatlidir, sabırlıdır. Öyle bir saygı, sevgi ve muhabbet vardır. Müslümanın müslüman ile münasebetleri o kadar candan olmuştur. Tanımadığı insana karşı, hayvana karşı, serçeye, kuşa, hizmetçiye… karşı sevgi böyle. Yıkadığı tabağı kıran hizmetçiye yardım etmek için, tabağın bedeli ödensin diye vakıf kurmuşlar. Kanadı kırık leyleklerin tedavi görmesi için vakıf yapmışlar… İnsanları seven, insanlardan bütün çevreye, bütün mahlûkâta yayılan bir sevgi. İslâm bu...
Leydi Mary Wortley Montagu -kocası elçi sanıyorum- 18. yüzyılda İstanbul'a gelmiş. Osmanlılarla tanışmış. Tabii kendisinin siyasî bir görevi var. Yazdığı mektuplar kitap haline getirilmiş, Türkiye Mektupları diye tercümesi de yapılmış. Türkçesi de var. İngiltere'deki bir arkadaşına şöyle yazıyor:
"Kardeşim, ben buraya gelmeden önce Osmanlılar'ın haremini zindan ve hapishane gibi sanıyordum, hayalimde öyle canlandırıyordum. Her evin ve sarayın bir haremi var, haremlik selamlık deniliyor. Ben eskiden, kadınları kafese koyuyorlar, zindan gibi baskı altında tutuyorlar sanıyordum. Hâlbuki hiç öyle değilmiş. Son derece çelebi, son derece kibar insanlar."
İslam sevgi dinidir
İslâm sevgi ve saygı dinidir. Tüm insanlara hizmeti teşvik etmiştir. Gayrimüslimlere bile. Hatta bir sahabî Peygamberimiz'e;
"Yâ Resûlallah! Ben bin bir zahmetle kuyudan su çekiyorum. İpi böyle çekeceğim derken ellerim şişiyor, kabarıyor. Bizim develer su içerken, sahipleri tarafından artık işe yaramaz diye salıverilmiş başıboş, yaralı, uyuz develer de gelip içiyor. - Suudi Arabistan, su kıymetli, çekilerek yalağa boşaltılıyor- Bundan da bana bir sevap var mıdır?" diye soruyor. Peygamberimiz;
"Vardır. Çünkü onun da canı, ciğeri var. Onun da ciğeri yanar. Bu yüzden onun da sevabı vardır." diyor. İhtiyar bir deve…
İslâm cemaate, cemiyete ve beraberliğe çok önem vermiştir. Bunlara çok sevap vardır. Cemaatle kılınan namaz evde kılınan namazdan 27 kat daha sevaplıdır. Birlik ve beraberlik rahmet, tefrika azaptır. İslâm'da tefrika, i'tizal, lakaytlık, infirak, bencillik, bozgunculuk… yasaktır.
Bir kenara çekilip de münferit yaşamaktan ziyade muhabbet, birlik-beraberlik ve toplum hayatı esastır.
"Bir mü'min ki halkın arasında bulunuyor, halka hizmet ediyor; onların sıkıntılarına tahammül ediyor, bu mü'min kenara çekilmiş kendi rahatına bakan müslümandan daha hayırlıdır." buyuruyor. Dinimiz,
"İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır." buyuruyor. Onun için İslâm toplumların arayıp bulamadığı hazinedir. Fitneyi ve fesadı, çarpışmayı ve çatışmayı, muhabbeti bozucu her şeyi yasaklamıştır. Gıybet, dedikodu, laf getirmek götürmek, kötü söz söylemek, tefrika, kavga… yasaktır. Bir müslüman bir müslümanın karşısına geçip silah çekemez. Müslüman müslümanı vurup onun canını yakamaz. Yasaktır. Peygamber Efendimiz salla'llâhu aleyhi ve selem;
"Âhir zamanda fitneler olacak." buyuruyor.
"Yâ Resûlallah! O zaman ne yapalım?" diyorlar.
"Evinize kapanın, katılmayın. Fitne müslümanlar arasına, evinize gelirse Hz. Âdem'in hayırlı evladı gibi olun." buyuruyor. Hayırlı evladı hangisi? İbadeti kabul olan ve öldürülen. "Öldüren gibi olmayın. Mazlum olun." diyor. Yani, el kaldırmayın, birbirinizle çarpışmayın diyor. İslâm'ın terbiyesi budur. Uygulama ayrı. Çünkü müslümanlık güzel de, müslümanlar çok kusurlu.
İslâm kardeşliğe çok önem vermiştir. Kardeşlik de bir ibadettir.
İmam Gazzâlî kardeşlikle ilgili, "Adet tarzındaki ibadetlerin en hoşu dostluk yapmaktır." diyor. İbadetleri ikiye ayırıyor: 1. Bizim bildiğimiz mutad ibadetler; namaz, oruç, hac, zekat gibi. 2. Adet tarzındaki ibadetler. Bunların en hoşu Allah için sevmek, Allah için dostluk yapmaktır. Allah için ziyaretin büyük sevabı var. İki kişi birbirini Allah için ziyaret ederse Allah'ın sevgisine mazhar olacakları bildiriliyor. Onun için İslâm'ın unutturulmaya çalışılması yerine İslâm'ın hayatımızda yerleştirilmesine çalışılmalıdır ki kardeşlik olsun, sevgi olsun, muhabbet olsun.
Bizim ırklarla ilgili hiçbir problemimiz yoktur. İnsanlar kardeştir. Mü'minler birbirlerinin kardeşidir. Hepsi Hz. Âdem'den gelme, hepsi imanda, Allah'ın huzurunda aynıdır. İnsanların hizmetine koşmak en büyük sevaptır. İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır. İşte böyle bir dinin sahibiyiz.
Elhamdülillâh ki müslümanız. Allah bizi müslüman olarak, müslüman bir ülkede, müslüman anne babalardan, nimet içinde dünyaya getirmiş. Bu nimetin kadrini kıymetini bilmeyi nasip etsin.
Gelecek yüzyılların sağlam temelleri İslâm'ın prensipleridir. Ve bizim dünya üzerindeki insanlara verebileceğimiz çok kıymetli fikirler, tecrübeler, bilgiler duygular vardır. O da İslâm'dadır.
Allah bize mensubu olduğumuz dinin kadrini kıymetini bilmeyi, güzelliklerini görmeyi, tam müslüman olmayı nasip etsin. İnsanlığa müslümanca en güzel hizmeti yapmayı, en faydalı insanlar olmayı nasip etsin. Rabbimiz'in huzuruna vazifesini yapmış, sevdiği, taltif eylediği, cennetiyle cemaliyle müşerref eylediği bir kul olarak çıkmayı nasip eylesin.
Mahmud Es'ad Coşan / Günün Sohbeti - 11.02.1992
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.