Kur’an’ı Kerim’de, bir anlam veya bir hükmü ifâde eden her bir bölüme âyet; âyetlerden meydana gelen bölümlere sûre denir.
Kur’an’ı Kerim 114 sûre ve 6236 âyetten oluşur. Kur’ân-ı Kerîm ayetleri indirilmesinin hemen ardından yazıya dökülmüş,ezberlenmiş ve korunmuştur.
Bir âyet indirilince Peygamber Efendimiz (SAS), onu öncelikle insanlara açıklar, anlatırdı. Hemen ardından ayetlerin yazılmasıyla görevlendirdiği vahiy kâtibi ismi verilen kimselere yazdırırdı. Vahiy katipleri Peygamber Efendimiz (SAS)’in denetimi altında, develerin düzeltilmiş kürek ve kaburga kemikleri, işlenmiş tabaklanmış deri parçaları, ince beyaz enli düz taşlar, hurma dallarının uygun yerleri, seramik parçaları, tahtalar ve diğer malzemeler kullanarak inen ayetleri yazarlardı. O zamanlar kağıt bulunmadığı için kullanılan bu araçlar Kur’an’da bir ayeti kerimede şöyle belirtilir: “... Andolsun (kağıt gibi) ince deri üzerine yazılmış Kitab’a..”(Tur, 52/3)
Yazıya geçirilen ayetlerin bir kopyası Peygamber Efendimiz (SAS)’in kendi evinde kalırdı, diğer kopyası ise yazmakla görevli olan her bir kişi tarafından korunurdu.
Sahabiler; güçlü ezberleme kabiliyetleri sayesinde inen âyet ve sûreleri hemen ezberlemekte bir sıkıntı çekmiyorlardı. Yeni indirilen âyetler pek çok sahabi tarafından günü gününe ezberlenirdi. ‘‘Kur’anı zihinlerinde koruyanlar’’ anlamında onlara ‘‘hafız’’ ismi verilirdi.
Ayetlerin gerek yazılırken ve gerekse ezberlenirken hangi sûrenin neresinde kaçıncı âyet olarak yer alacağı ve nasıl düzenleneceği, Cebrâil (AS)’ın bildirmesi ve Rasûlü Ekrem (SAS)’in göstermesi ile belirlenirdi. Peygamber Efendimiz (SAS) her Ramazan ayının son 10 günü boyunca ibadetle meşgul olup o zamana kadar indirilen Kur’ân surelerini başından sonuna Cebrâil (AS)’a okur, Cebrâil (AS) da kendisine okur ve karşılaştırma yapardı. Buna ‘‘mukabele’’ denirdi.
Ayetlerin inmesi tamamlanınca Cebrail (AS) tekrar gelmiş, bütün Kur’an’ı baştan sona Peygamber Efendimiz (SAS)’e okumuş, Allah elçisi de ona okumak sûretiyle okuduklarını karşılaştırmışlardır.
Bu karşılaştırmayı vahiy katiplerinden Zeyd b Sabit (RA) da yakından takip etmiştir.
Kur’an-ı Kerim Peygamber Efendimiz (SAS)’e peygamberlik verilişinden itibaren yaklaşık 23 yıl boyunca Kur’an tamamıyla hafızlar tarafından ezberlenmiş ve vahiy katipleri tarafından yazılmıştı. İndirilen âyetler gösterilen sıraya göre yazılmış olmakla birlikte sayfalar dağınıktı. Hz. Peygamber (SAS) yaşadığı sürece ayetler inmeye devam ettiğinden Kur’an’ın tamamının tek cilt halinde toplanması mümkün olmamıştı.
Kur’an, Cebrail (AS) ile Peygamber Efendimiz (SAS) arasında karşılıklı son okumada belirlenen şekliyle okunmaya devam ediyordu. Buna Kureyş lehçesi deniliyordu. Pek çok sahâbî tarafından Kur’an bu son şekliyle yazılıp ezberlenmişti.
Kur’an-ı Kerim'in çoğatılması
Peygamber Efendimiz (SAS)’in vefatının ardından Hz. Ebu Bekir (RA) döneminde Yemâme savaşı ile diğer bazı savaşlarda hâfız sahâbîlerden bir kısmının şehid olması Hz. Ömer (RA)’i endişelendirmişti. Hz. Ömer (RA) , Kur’an’ın kaybolması endişesini dile getirerek, toplanması ve bir kitap haline getirilmesi teklifiyle Hz. Ebu Bekir’e (RA) başvurmuştu. Hz. Ömer’in teklifi faydalı bulunarak meşhur hafız ve vahiy katibi Zeyd b. Sabit (RA) başkanlığında bir komisyon kurulmuştu.
Zeyd b. Sabit (RA) ve diğer komisyon üyeleri Kureyş lehçesi adıyla anılan son okumayı da dikkate alarak sahabilerin getirdiği yazılı metinleri kontrol etmiş ve yazmışlardır.
Böylece ayet ve surelerinin doğru sırasıyla bir araya getirilmesi işlemi tamamlanan Kur’an, Hz. Ebû Bekir’e (RA) teslim edilmiştir. İki kapak arasındaki bu derlemeye “mushaf” adı verilmiş, Hz. Ebû Bekir’in bu mushafı tedbir amacıyla saklanmış, sahâbîler de kendilerindeki metinler ve ezberlerine göre okuyuşlarını sürdürmüşlerdir.
Mushaf, Hz. Ebû Bekir (RA)’in vefâtından sonra, Hz. Ömer (RA)’a teslim edilmiş; onun vefatı ile kızı ve aynı zamanda Resûlullah’ın eşi olan Hafsa’ya (RA) verilmiştir.
Hz. Ömer (RA) ve Osman (RA) devrinde İslâm coğrafyası genişlemişti. Araplar’ın dışındaki Müslümanlar, kendi bölgelerinde yaşayan sahâbînin elindeki Kur’an metni ve onun okuyuşu ile Kur’an’ı öğrenip okumaktaydı. Bu uygulama devam ederken “yedi harf” kolaylığı ve Arap dilinin yapısına bağlı olarak ortaya çıkan bazı okuyuş farklılıkları doğuyordu.
Hz. Osman (RA) döneminde Kur’ân’ın metninde birbirleriyle çelişen okuyuş farklılıklarına meydan vermemek için, Hz. Ebû Bekir (RA) Hz. Hafsa’nın (RA) elindeki mushafını çoğaltarak belli başlı merkezlere göndermeye karar vermiştir. Yine Zeyd b. (RA) Sâbit başkanlığında ''Mushafı Çoğaltma Komisyonu’’ kurulmuştur. Komisyon üyeleri Abdullah b. Zübeyr (RA), Saîd b. Âs (RA) ve Abdurrahman b. Hâris b. Hişâm’ın (RA) aralarında bulunduğu 12 kişidir.
Yazımda Kur’an’ın indirildiği, Peygamber Efendimiz (SAS) ile Cebrail (AS) arasında yapılan karşılaştırmalı okuyuşa uygun olarak Kureyş lehçesi esas alınmıştır.
Kıyâmete kadar Allah Teâlâ’nın koruması altında olan yüce kitabımız Kur’ân böylece toplanıp cilt haline getirilmiş, harekelenmiş ve günümüzdeki haline gelmiştir.
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.