İlke ve Değerlerinden Ödün Vermeden
Özgür Yayın Platformu Olarak Kalsın Diye
Akşam19:56 Yatsı21:23 İmsak04:35 Güneş06:09 İşrak06:49 Öğle13:08 İkindi16:54
Hava - Hava durumuHafif Yağmurlu 11°C Nem %92
Türkçe
11 Şevval 1445 20 Nisan 2024 Cumartesi
11 Şevval 1445
İkindi
16:54
Akşam
19:56
Yatsı
21:23
İmsak
04:35
Güneş
06:09
İşrak
06:49
Öğle
13:08
Giriş Yap

Peygamberimizin Şemaili ve Üstün Nitelikleri

26.09.2023    |

Âlemlere rahmet Hz. Muhammed-i Mustafa (SAS)’in mübarek şemaili, üstün vasıfları ve peygamberi nitelikleri…

4. Bölüm

İnsanlık tarihinin en üstün nitelikleri hiç şüphesiz Hz. Muhammed’e (SAS) ait. Bu yüzden O’nun üstün niteliklerini ve erişilmez değerini ifade etmek tam anlamıyla mümkün değil. O’nu övmek isteyen, sözlerini O’nunla şereflendirir. Kur’ân-ı Kerîm, Muhammed’i (SAS) daha çok peygamberlik görevini ilgilendiren nitelikleriyle sunmakta. O’nun beşerî, insani nitelikleri, kendi mübarek sözleri ve ashâbının gözlemleriyle bize ulaşmış bulunmakta.

O (SAS), İbrahim’e (AS) varan temiz soy zincirini bir hadisinde şöyle belirtti: “Allah, İbrahim’in çocukları içinden İsmail’i, İsmail’in çocuklarından Benî Kinâne’yi, Kinâne oğullarından Kureyş Kabilesini, Kureyş’ten Benî Hâşim’i, Hâşim oğullarından da beni seçti.”(Müslim, Fedail 1; Tirmizî, Menakıb 1, Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 107)

Peygamber Efendimiz’in Fiziksel Nitelikleri (Şemâili) 

Hz. Muhammed’in (SAS) şemâili, ashâbının gözlemlerinden şöylece özetlenebilirdi: “Resûlullah (SAS) sîma olarak insanların en güzeli idi. Huy olarak da en güzeldi. Yaratılış olarak insan tiplerinin en uygunu idi: O, ne çok uzundu, ne de kısa boylu idi.” “O, ne süt gibi sâfî beyazdı ne de kara yağızdı. O, ne kısa, kıvırcık saçlı idi, ne de düz uzun saçlı... O, ölçülü sarkık saçlı idi. Saçında ve sakalında yirmi ak tel bulunmazken vefât etti.”

Bir başkası onu şöyle tarif etmekteydi: “Ben hayatımda Nebî’nin (SAS) elinden daha yumuşak ne bir ipeğe ne de bir kadifeye değdim. Yine ben, ömrümde Resûlullah’ın (SAS) kokusundan daha hoş bir kokuya rastlamadım.” “Resûlullah (SAS) insanların en naziği, en güzel huylusu ve en güleç yüzlüsü idi.”

Belirtildiğine göre O (SAS), aynaya baktıkça “Ya Rab, sûretimi güzelleştirdiğin gibi sîretimi de güzelleştir!” diye dua ederdi. (Tırmizi)

Siret, bir kişinin manevi hali, ahlakı demekti. Sûret, yüz, görünen güzelliğin yanında insanın içinde gizli olan bu güzellik çok daha kıymetliydi.

Peygamber Efendimiz’in Ahlâkî Nitelikleri

Hz. Muhammed (SAS) huy güzelliği yönünden erişilmez bir seviyedeydi. Allah, Kur’ân-ı Kerim’de bu yönden onu şöyle tanıttı: “Ve şüphesiz sen, pek evrensel/genel geçerli mükemmel bir ahlâk üzerindesin” (Kalem 68/4) Ahlâk, kişinin düşünce, söz davranış ve eylem olarak hakka bağlı kalmasıydı, hak üzere yaşamasıydı... Muhammed’in (SAS) hayatı haktan ayrılmayan tek hayattı: “Onun ahlâkı Kur’ân’dı. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 188) Bu yüzden ahlâkı, “en büyük” ve “örnek” ahlâktı. 

O (SAS) yumuşak kalpliydi. Sertlikten, kabalıktan arınmış ve uzak idi. Bu hali ilahi daveti tebliğ ederken ve doğru yola irşad ederken takip edilebilecek en geçerli usule işâret etmekteydi. Allah, onun bu halini ve ulaştığı mutlu sonucu şöyle belirtti: “...Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, elbette onlar etrafından dağılıverirlerdi...”(Âl-i İmrân 3/159)

Tatlı dilliydi. “Kavl-i leyyin”, yumuşak söz, önceki peygamberlere de emredilmiş bir usul ve verilmiş bir özellikti. (Tâha 20/44) Muhammed de (SAS) aynı şeyle görevliydi: “...onlara yine de öğüt ver ve kendileri hakkında tesirli söz söyle!.”(Nisâ 4/63) Yumuşak kalpli, merhametliydi. 

Hz. Muhammed (SAS) insanların doğru yolu bulmalarını şiddetle istediği gibi mü’minlerin sıkıntıya düşmesine de tahammül edemezdi. Çünkü o, müminlere karşı pek merhametliydi.

“(Ey insanlar!) Andolsun ki size kendinizden öyle bir peygamber geldi ki, sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.”(Tevbe 9/128)

İman, yegâne, tek ve eşsiz nimetti. Kaybı en büyük tehlikeydi. Kişi sıkıntılı günlerinde iman yönünden tehlikeyle burun buruna gelirdi. Bu yüzden, mü’minin sıkıntıya düşmesi, herkesten çok Hz. Peygamber’e (SAS) endişe verir, ağır gelirdi. Bu sebeple o, daima yapılabilecekleri emrederdi.

“Emin”di. Kimseye haksızlık ettiği görülmemişti. Aslında bu niteliğini milleti de bilirdi. “Yoksa peygamberlerini (doğruluğu ve güzel ahlâkı ile hâlâ) tanımadılar da, bu yüzden mi onu inkâr etmektedirler?” (Müminûn 23/69)

Alçak gönüllü idi. Ahdine sonuna kadar vefâ gösterirdi. Cömertti. Bir şey istendi mi “yok” demezdi. Sözleri ve işleri uyum içindeydi. Çevresindekilere karşı pek duyarlı idi. Hatayı yüze vurmaz, gönül yıkmazdı. Sabırlıydı.

Daima Allah’a yönelir, ibadete büyük bir düşkünlük gösterirdi. “(Resûlüm!) Şüphesiz Rabbin biliyor ki sen, gecenin üçte ikisine yakınını, yarısını ve üçte birini ayakta dur(up ibadetle geçir)iyorsun...” (Müzzemmil 73/20)

İbadete düşkünlüğünden ayaklarının şiştiğini gören Hz. Ömer’in üzüntülü sorusu üzerine O (SAS) şöyle cevap vermişti: “Şükreden bir kul olmayayım mı?”(Buhârî, Teheccüd 6; Müslim, Münâfıkun 79-81; Tirmizî, Salât 187; Nesâî, Kıyâmu’l-leyl 17; İbn Mâce, İkâme 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 251, 255; VI, 115)

Peygamber bile kulluk görevinden muaf değildi, sorumluydu. Allah’ın kanunu buydu. Kulluğun gereği kulluktu. Bunun bir başka yolu yoktu. Kulluk, mutluluk ve huzur kaynağı idi. Kulluk görevinden muaf olduğunu sananlar, aldananlar vardı. Kendi ifadesiyle “ahlâkın üstünlüklerini tamamlamak için gönderilmiş”ti, (Muvatta, Hüsnü’l-hulk 1).

Geçmiş ve gelecek kusurları kendisine bağışlanmış, korunmuştu. Bu gerçek, Kur’ân’da şöyle açıklandı: “Senin (zelle olan) günahından, geçmiş ve gelecek olanı Allah’ın bağışlaması, sana nimetini tamamlaması ve seni (böylece) doğru bir yola iletmesi ve yine Allah’ın sana şanlı bir zaferle yardım etmesi içindir..” (Feth 48/2)

Akla gelirdi: Peygamber günah işler miydi? Affedilen neydi? Kasıtsız yapılan ufak tefek kusur, yanılma ve hatalara “zelle” denirdi. Hz. Peygamber’in insanlık gereği hataları olmuştu. Bu hatalar bizzat Kur’ân ayetleri tarafından kendisine hatırlatılmış, uyarılmış ve düzeltilmişti.

Allah, elçilerini hata üzerinde bırakmaz, düzeltir ve affederdi. Hz. Peygamber (SAS) de bu çerçevede ilâhî affa ermişti. Kendisi de affı severdi. Ümmetini affa teşvik ederdi.

“Siz yeryüzündekilere merhamet ediniz ki, göktekiler de size merhamet etsinler.” (Tirmizî, Birr 16)

“Merhamet etmeyen, merhamet olunmaz.”(Buharî, Edeb 18, 27; Müslim, Fedail 65; Ebû Davud, Edeb 145; Tirmizî, Birr 12; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 228, 241, 269, 514)

“İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.”(Buharî, Tevhid 2; Müslim, Fedail 66; Tirmizî, Birr 16; Zühd 48) “Allah ancak, kullarına acıyanlara merhamet eder”(Buharî, Cenâiz 32, Tevhid 25; Müslim, Cenâiz 9, 11; Ebû Davud, Cenâiz 24, Edeb 58; Nesâî, Cenâiz 22; İbn Mâce, Cenâiz 53; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 204, 206, 207) derdi.

Peygamberî Nitelikleri

Kur’ân-ı Kerim, Hz. Muhammed’in (SAS) daha ziyâde peygamberlikle ilgili niteliklerini bildirmekteydi. Evet, her şeyden önce o, bir peygamberdi. “Muhammed, sadece bir resûldür...”(Âl-i İmrân 3/144) “...Elbette sen gönderilen peygamberlerdensin” (Bakara 2/252) Aslında Muhammed’in (SAS) peygamberliği daha önce müjdelenmişti:

“Meryem oğlu İsa: Ey İsrail oğulları, ben size Allah’ın elçisiyim; benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici olarak (geldim)”(Saff 61/6) demişti. O insanların yaratılışından beri süregelen risâlet (peygamber gönderme) ilkesinin son tecellisi idi. Bu durum bir ayette şöyle belirtildi: “De ki: Ben Peygamberlerden türedi (ortaya ilk çıkan) biri değilim.”(Ahkâf 46/9)

O (SAS) “beyyine”ydi, apaçık delildi. (Beyyine, 98/3) Bu yüzden önceki Kitaplara inananlar onu “vasıflarını, kitaplarında gördükleri için) O’nu oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar”dı (Bakarâ 2/146).

Doğru yol üzerindeydi.(Resûlüm!) Hiç şüphesiz sen, gönderilmiş (peygamber)lerdensin. Dosdoğru bir yol üzerindesin.”(Yasin 36/3-4) Doğru yola basiretle, ileri görüş ve ince anlayışı ile davet ederdi. Bu gerçeği Allah Teâlâ şöyle haber verdi: “Şüphesiz sen onları elbette doğru bir yol (olan İslâm’)a çağırıyorsun!”(Müminun 23/73) “De ki: “İşte benim yolum budur (Allah’ın dinine davettir). Ben, basîretle (bilerek, inanarak ve açık bir delil ile) Allah’a davet ederim”(Yusuf 12/108)

Doğru yola girmek için Muhammed’e (SAS) uymak gerekti. İlgili ayetin anlamı şöyleydi: “De ki: “Allah’a itaat edin, Peygamber’e de itaat edin. …Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulursunuz.” (Nur 24/54) O (SAS) hidayet, doğru yol rehberiydi. Çünkü “büyük lutfa” ermişti. “Allah, sana Kitab’ı (Kur’an’ı) ve hikmeti indirdi ve sana (bütün bu) bilmediklerini öğretti. Sana Allah’ın lütfu (ve yardımı) çok büyüktür.”(Nisâ 4/113)

“(Resûlüm!) Sana (Kur’an’ı) okutacağız; artık sen asla unutmayacaksın.”(A’lâ 87/6-7) O, “hâtemü’n-Nebiyyîn”di.

Son peygamberdi. Kendisinden sonra artık peygamber gelmeyecek, peygamberlik mühürlenecekti. “Muhammed, adamlarınızdan hiçbirisinin babası değildir; fakat o Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur.” (Ahzâb 33/40) Muhammed (SAS) gerçekten Âdem (AS) ile başlayan peygamberler dizisinin son incisiydi.

Peygamberler manzûmesi, dizisi Onunla mühürlendi, son buldu... O, bu niteliğini bir hadisinde şöyle belirtecekti: “Benimle peygamberin benzeri, şu kimsenin benzeri gibidir ki, o kişi bir ev yaptırmış ve binayı tamamlayıp süslemiş de yalnız bir tuğlası eksik kalmıştır. Bu durumda halk binaya girip gezerler ve eksik yeri görüp hayret ederler: “Şu bir tuğlanın yeri boş bırakılmış olmasaydı”, derler. Ben işte o tuğlayım, ben hâtemü’n-nebiyyîn’im.”(Buhari, Sahih, IV, 162- 163) Ondan sonra peygamberliğini ilân edecek olan yalan söylerdi. 

Peygamberliği geneldi, kuşatıcı ve evrenseldi. Belli bir zaman ve belli bir bölge ile sınırlı değildi.

“(Resûlüm!) De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, Allah’ın sizin hepiniz için (gönderilen) peygamberiyim.” (A’raf 7/158) O, bu vasfıyla hem kendi ümmetine hem bütün peygamberler üzerine şâhitti:

“Ey Peygamber! Muhakkak biz seni, (ümmetin üzerine) bir şâhit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak, hem de Allah’ın izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzâb 33/45)

“(Biz) her ümmetten (kendilerine) bir şahit (peygamber) ve (Resûlüm!) seni de onların (hepsi) üzerine şahit olarak getirdiğimiz zaman halleri nice olur?”(Nisâ 4/41)

Muhammed (SAS) insanların Hakka teslim olmalarını çok isterdi. Bu yüzden kesintisiz gayret etti. İnanmayanları gördü mü pek hislenirdi. Cenab-ı Hak onun bu halini şöyle bildirdi: “...Bu söze (Kur’an’a) inanmazlarsa, onların peşlerinden üzüntüden neredeyse kendini helak edeceksin!”(Kehf 18/6) “(Resûlüm!) İman etmeyecekler diye neredeyse kendini yiyip bitireceksin!”(Şuara 26/3)

Muhammed’in (SAS) üzüntüsü, insanların gerçek huzura kavuşmalarını istemesindendi. Çünkü dünya ve ahiret mutluluğu sadece inancın gereklerini yerine getiren müminlerindi. 

O, insanlara şefkat göstermeyi ve acımayı, insanlardan yana olmayı bilirdi. Muhammed’in (SAS) en büyük şiddeti müşriklere karşı idi. Onları asla dost edinmezdi: Ayet bildirdi: “Allah ve Resûlü, artık (Allah’a rağmen başkasını yüceltip ona bağlanmakla) müşrik olanlardan uzaktır (onlarla arada bir bağ kalmamıştır).” (Tevbe, 9/3) Müşriklik, Allah’a ortak koşmak, en büyük sapıklıktı. Allah’a ve resûlüne düşman olmaktı. Bağ kurulacak, dost ilişkisi kurulacak kimselerde tevhid, Allah’ın birliğine inanma vasfı muhakkak aranmalıydı.

Muhammed (SAS) Makâm-ı Mahmûd’un sahibiydi. Allah Teâlâ bildirdi: “Gecenin bir kısmında (uyan,) sana mahsus bir ilave olarak gece namazı (teheccüd) kıl. Rabbinin (böylece) seni övülmüş bir makama gönder(ip orada oturt)ması muhakkaktır.”(İsra, 17/79) Muhammed (SAS) rahmetti. Rahmet vesilesiydi. Allah Kur’ân’da bu niteliğini şöyle belirtti:

“(Ey Muhammed!) Biz seni âlemlere ancak bir rahmet olarak gönderdik” (Enbiya, 21/107)  O, Allah’ın sevgilisi idi. “Habîbullah”dı. (Tirmizî, Menakıb, 1)

O (SAS), ümmî idi; kimseden okuma-yazma öğrenmiş değildi. Onun öğretmeni Allah Teâlâ idi. “....O halde Allah’a inanın; Allah’a ve O’nun sözlerine inanan, ümmî peygamber Resûlü’ne de inanın. Ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız.”(A’raf 7/158)

“...Allah, sana Kitab’ı (Kur’an’ı) ve hikmeti indirdi ve sana (bütün bu) bilmediklerini öğretti. Sana Allah’ın lütfu (ve yardımı) çok büyüktür.” (Nisâ 4/113) Bu nokta dikkat çekmekteydi.

Peygamberin “ümmî”liği ne anlama gelirdi? Bilinmesi ve üzerinde durulması gerekti. Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Peygamber’in bu sıfatından bahsetmekteydi. “O (Ehl-i Kitab ola)nlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil’de (adını ve özelliğini) yazılmış olarak bulacakları, ümmî peygamber olan (son) Resûl (Muhammed)’e uyarlar.”(A’raf 7/157)

“(Resûlüm!) Sen bundan önce herhangi bir kitap okumuyordun, onu elinle de yazmıyordun. Şâyet böyle olmasaydı (o zaman, bu Kur’an’ı başka yerden okudun veya yazdın diye) batıla uyanlar (hevâ ve hevesine göre düşünen ve yaşayanlar), elbet şüphelenir(ler)di.” (Ankebut, 29/48)

Hz. Peygamberin, “okuması-yazması olmayan” anlamında ümmî olduğu kesindi. Bunun gerekçesi, tebliğ ettiği dinin kaynağı hakkında şüpheye düşülmemesi, “başkalarından öğrendi” denilmemesiydi. Ümmîlik, normalde, insanlar için bir noksanlık sayılabilirdi. Ancak Hz. Peygamber (SAS) için bu, bir mucizeydi. “bizzat Allah tarafından kendisine ilim ve hikmet öğretilmiş Hz. Peygamber’in (SAS) ümmîliği ve onun tebliğ ettiği Kur’ân’ın eşsizliği, yüzyılların şahitlik ettiği kesin bir gerçekti.

Muhammed (SAS) nurdu, aydınlıktı; nur saçan bir kandildi. “Ey Peygamber! Muhakkak biz seni, (ümmetin üzerine) bir şâhit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak, hem de Allah’ın izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzab, 33/45-46) Şerefliydi. (Hakka, 69/40) Nâmı yüceydi. (İnşirah, 94/4) Mi’raçla şereflendirilmişti. (İsra, 17/1,60)

O, bütün nitelikleriyle müminler için hayat modeliydi, “en güzel örnek”ti. Allah Teâlâ uyardı:

“Andolsun ki Allah’ı(n rızasını) ve âhiret gününü(n saadetini) umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için Allah’ın Resûlü’nde, sizin için, pek güzel bir örnek vardır” (Ahzâb 33/21)

O en güzel örneğe benzeyebilmek en önemli işti. O’na ve getirdiği dine uyan, O’na benzemeye çalışan ümmeti için buyrulduğu gibi: “insanların iyiliği için çıkarılmış en hayırlı ümmet” O’nun ümmetiydi (Ali İmran, 4/110).

Nihayet Hz. Peygamber de bir beşerdi. Her insan gibi O da “ölümsüz” değildi. Her canlı gibi O da (SAS) ölecekti. Ayet kesindi: “(Resûlüm!) Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler..” (Zümer 39/30) Ölümsüzlük sadece Allah’a aitti. “(Yer) üzerinde bulunan her canlı fânidir. (Yalnız) azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı, bâkidir.” (Rahman 55/26-27) Yaratılmış olmak, ölümü gerektirirdi. Peygamberlik bunu değiştiremezdi. Önceki peygamberler de dünyada ebedi kalmış değillerdi (Enbiya, 21/8)

Hz. Muhammed (SAS) de hiçbir zaman kendisini insanüstü göstermemiş, böyle tanıtmaya çalışmamıştı...­

▶️ 5. Bölüm: Peygamber Efendimiz'in Tevhide Davet Usulü

 

 

 

 

Kabe
Canlı Yayın
Şuan canlı Yayın
Bir Mucit Bir İcat
AKRA CANLI
 / 
close icon close icon
AKRA CANLI
Bir Mucit Bir İcat
Bir Mucit Bir İcat Add Icon volume up
 / 
Canlı Yayın
fast rewind
fast forward
Playlist
Bu özelliği kullanabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir
  
Fikrini Paylaş
TAAHHÜTNAME

Hazırlamış olduğum ve sitenize gönderdiğim/ teslim ettiğim, tamamen orjinal ve bana ait olan, projemin/görüntü veya kaydımın, AKRA MEDİA tarafından kendisine ait kablolu/karasal/uydu, şifreli/şifresiz, free/paralı TV, video, DVD, VCD,VHS ,radyo, kaset, sinema ve sair mevcut yada ortaya çıkacak her türlü İşaret, ses ve /veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı ve tüm internet siteleri ve sosyal medya platformlarında yayınlamasına, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, işleme hakkı ve temsil hakkının kullanılmasına süresiz olarak müsaade ediyorum.

Projemin/görüntü veya kaydımın, bant, CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player, dijital kayıt vb. tüm yollarla kayıt, çoğaltma ve dağıtım haklarını, bilişim veya iletişim ortamında görüntülenmesini, iletilmesini, okunmasını, izlenmesini, dinlenmesini vb. interaktif veya normal CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player vb. şekilde basılarak veya ses kayıtlarının metin haline getirilip kitap olarak piyasaya sunulmasını sağlayacak her türlü materyal üzerine kaydı ile çoğaltılması, kullanılması, işlenmesi, yeniden ve genişletilmiş şekilde sesli, yazılı ya da görüntülü yayın haklarını, bu suretle de çoğaltılarak kullanılması, dağıtılması, pazarlanması vb. fikri, mali ve manevi haklarımın tamamını, programda gerekli görülen değişiklikleri yapma haklarımı bila bedel olacak şekilde, AKRA.MEDİA sitesine ve bu site'nin yetkilisi ve sahiplerine devir ve temlik ettiğimi, beyan, kabul ve taahhüt ederim.

Şehir Seçin
Close