Sesli Dinlemek için:
Dayanışma, toplumu oluşturan bireylerin birbirine destek olmasını, kardeşlik bağı kurmasını, yardımlaşma içinde olmasını, birbirine sırt sırta vererek güç ve destek sağlamasını ifade eden bir ahlâk terimi.
Aynı ailenin fertlerinden bütün topluma tüm evrene kadar halka halka genişleyen, sevgi duygusuyla hepsini kaynaştıran, bir ve zinde kılan bir erdem.
İçinde bulunduğumuz zorlu günlerde, bir felaketin yaralarını sarmak ve iyileşmek üzere en çok ihtiyaç hissettiğimiz sağduyu unsurlarından biri.
Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de mü'minlerin kardeş olduğu ilkesi benimsenerek (Bakara 2/220; Âl-i İmrân 3/103; Hucurât 49/10) dayanışmanın psikolojik ve ahlâkî zemini hazırlanmakta.
Birçok âyette doğrudan ve dolaylı biçimde dayanışma ve paylaşmanın sosyal ve insanî değeri üzerinde duruluyor. Yardımlaşma içeren çeşitli Kur’ani kavramlar içinde mü'minlerin birbirine maddî yardımda bulunmasını teşvik eden “infak” kavramı göze çarpıyor.
“Mâûn” kelimesi yardımlaşmanın örnekleri olan “zekât, sadaka, yiyecek içecek; insanların yardım maksadıyla aralarında alıp verdikleri ihtiyaç malzemeleri” ni kapsıyor. (Taberî, Fahreddin er-Râzî, Elmalılı, IX, 6163-6164).
İnsanların değişik yeteneklerle donatılması ve farklı imkânlara kavuşturulması; aralarında iletişim kurmalarını, birbirleriyle kaynaşmalarını, dayanışma ve yardımlaşma içinde bulunmalarını ve bu suretle eksiklerini gidermelerini sağlıyor. (Hûd 11/118; Nahl 16/71)
“Birlikte yaşama eğilimi” anlamında “ülfet” kavramı da (Âl-i İmrân 3/103; Enfâl 8/63) İslam sayesinde birbirine sımsıkı bağlanarak dayanışma, Allah’ın insanlığa bir lutfu olarak görülüyor. (Gazzâlî, II, 157, 158).
Ayet-i kerimeler ışığında din kardeşliği, başkalarına karşı kötü duygular beslemekten ve zararlı davranışlardan sakınmak, birbirine karşı iyi duygular beslemek ve sıkıntılarını paylaşmakla tesis ediliyor. (En‘âm 6/151-153; İsrâ 17/23-38; Hucurât 49/9-13).
İnsanın öncelikle yakın çevresiyle ilgilenmesi ve onlarla dayanışma içinde bulunması tabiatının bir gereği. Kur’ân-ı Kerîm’de bu durumun dikkate alındığı ve ilgili âyetlerde bu çevrenin öncelik sırasına göre ana babayı ve diğer akrabayı, yakın ve uzak komşuyu, yakın arkadaşı, yetimleri, yoksulları, yolcuları ve kişinin sorumluluğu altında bulunan başka insanları, halka halka genişleyerek yardıma muhtaç herkesi kuşatacak biçimde genişlediği görülüyor (Bakara 2/83, 177; Nisâ 4/36; İsrâ 17/26).
Peygamber Efendimiz (SAS)’in günlük hayattaki uygulamalarında ve tavsiyelerinde yardımlaşma ve dayanışmaya sıkça yer veriliyor ki; birçok hadis bulunuyor. Bir kutsî hadiste, “Yalnız benim rızam için birbirine yardım edenler sevgimi hak etmiştir” buyurulmakta (Ahmed b Hanbel, Müsned, IV, 386).
Resûlullah’ın (SAS), “Mü'minler topluluğu tuğlaları birbirini tutan binaya benzer” (Buhari, El Camius Sahih, Edeb, 36) buyurduğu ve ardından parmaklarını birbirine kenetlediği ifade edilmekte.
Başka bir rivayette bir kişinin ihtiyacını arzetmesi üzerine Resûlullah’ın yanındakilere dönerek, “Ona yardımcı olursanız ecrinizi alırsınız; Allah dilediği şeyi peygamberinin diliyle söyleterek gerçekleştirir”(Buhari, Edeb, 36) dediği bildiriliyor.
Anne-babaya saygı, akrabayı, yetimleri, yoksulları, kimsesizleri himaye, komşu hakları, sadaka, infak ve ihsan, birlik ve kardeşlik, ziyaret, hediyeleşme, dostlara yemek yedirme ve misafirperverlik gibi konulara dair hadisler yardımlaşma ve dayanışmanın unsurlarını içeriyor.
Bununla ilgili bir hadiste,
“Mü'minler birbirini sevmekte, birbirine acımakta ve himaye etmekte bir organı hasta olduğunda diğerleri de acı çekip uykusuz kalan bir bedenin organları gibidir” buyurulmakta.
(Müsned, IV, 270; Buhârî, “Edeb”, 27; Müslim, “Birr”, 66).
“Sadaka her müslümanın vazifesidir” ifadesiyle başlayan bir hadiste maddî yardımın yanında hayır amaçlı çalışmanın, bedenle yardım etmenin, iyiliğin yayılması ve kötülüğün önlenmesi çabalarına katılmanın, nihayet kötülükten uzak durmanın bile sadaka olduğu bildiriliyor (Ahmed b Hanbel, Müsned, Buhârî, “Zekât” “Edeb”, Nesâî, “Zekât).
Sadaka her türlü meşrû yardımlaşmayı kapsayan derin ve geniş bir kavram. “Güçlü isen gücünü zayıflara yardım için kullan ki bu senin sadakan olsun” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 154).
“Kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin ihtiyacını da Allah giderir” (Müsned, Buhârî, Müslim, “Birr”)
“Bir kimse kardeşine yardım ettiği müddetçe Allah da ona yardımını sürdürür” (Ahmed b Hanbel, Müsned) hadisleri yardımlaşmanın hem dinî değerine hem toplumsal yararına işaret etmekte.
Peygamber Efendimiz'in kardeşliği yaygınlaştırması
Resûl-i Ekrem’in (SAS) hicretin hemen ardından Medine’de gerçekleştirdiği faaliyetler arasında selâmlaşmanın yaygınlaştırılması, açların doyurulması, yakınların ziyaret edilip gözetilmesi, mescid ve mektep yapılması gibi sosyal konulara dair tavsiyelerin ön plana çıktığı görülüyor. Hz. Peygamber’in hicretin 5. senesinde (626-27) baş gösteren kıtlık üzerine Mekke halkının yardım isteğine olumlu cevap vermesi, İslâm’da yardımlaşmanın insanî boyutunu göstermekte.
Gönüllü yardımlaşma ve dayanışma iradesi kişinin akrabasını, din kardeşini kapsadığı gibi dünyanın öbür ucundaki tanımadığı bir mağduru da kapsıyor.
İnsan sosyal bir varlık. Tek başına üstesinden gelemeyeceği ihtiyaçlarla kuşatılmış ve dayanışma ihtiyacı zorunlu. İlkini bizzat Hz. Peygamber’in gerçekleştirdiği, daha sonraki dönemlerde çok genişleyen vakıflar, İslâm medeniyetinde dayanışma ve yardımlaşma ilkesinin hayata geçirildiği en önemli kurumlar. Kârını halka bağışlayan vakıf eserleri, insanların onurunu zedelemeden ihtiyaçlarının karşılanıp sıkıntılarının giderilmesini, sosyal barışın korunup desteklenmesini de sağlıyor.
İslâm’da hayır yapma ve sevap kazanma niyetine dayanan zekât, fitre, kurban, adak, borç, kefâret, vakıflara dair hüküm ve uygulamaların temel hedefinde toplumda yardımlaşmanın kurumsallaşması yer alıyor. Başta vakıflar olmak üzere bütün İslâm beldelerinde erken dönemlerden itibaren muhtaçlara hizmet vermek amacıyla kurulan aşevi, dârülaceze, yetimler evi, imaret, hastahane gibi pek çok kurum Müslümanların dayanışma ve yardımlaşma ruhunu ortaya çıkaran kurumlar.
Depremin ardından dayanışma
Günümüzde de deprem gibi zorlu yaşam olaylarında insan kaybının en aza indirilmesi, etkilenenlerin maddi manevi yaralarının sarılması ve dünyadaki evrensel insana değer verme düşüncesinin gelişmesi için bireylerden toplumlara ve ülkelere halka halka genişleyen gönüllü yardımlaşma ve dayanışma faaliyetleri çok değerli.
Sürecin en başından beri büyük bir yardımseverlik örneğiyle fayda üretebilmek için akın akın bölgeye giden, arama kurtarma ve destek hizmetlerinde bulunan, yardım faaliyetleri organize eden, depremzedelere evini açan, dünyanın dört bir yanından acil ihtiyaç malzemelerini kaynağında tesbit edip bölgeye sevk eden, bireysel ve kitlesel faaliyetlerde bulunan insanların sayısı hiç de azımsanacak gibi değil. Kitleleri etkisi altına alan evrensel bir hareket, yardımseverlik, yardımlaşma ve dayanışma faaliyeti gerçekleşmekte. Tüm bu faaliyetlerin depremzedelere olduğu kadar yakınlarına ve uzaktan-yakından süreci takip eden kimselere de faydası bulunuyor.
İyilik ve sevgi harcı
İyilikler sevgi harcıyla işlendiğinde ümitsizlik, çaresizlik, öfke ve hesaplaşma hırsı gibi olumsuz duygular yerini ümide, kaynaşmaya ve dayanışmaya, nihayetinde iyileşmeye bırakıyor. Bu süreçte anahtar sözcüğümüzün, düsturumuzun sevgi olması muazzam önem arz ediyor. Sevgiyle insanlar hüzünlerini yenebiliyor, karamsarlıklarını giderebiliyor. Sevgi ne kadar çok olursa, muhabbet ne kadar fazla olursa o zaman hakikaten acılar azalmaya başlıyor.
İyilikler sevgiyle halka halka büyüyor, hepimize şifa dağıtıyor.
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.