Türkiye, heyelanlar, depremler ve obruklar gibi yüzeysel yer hareketlerinin sık görüldüğü bir jeolojik yapıya sahip. Pek çok aktif fay hattının üzerinde yer alan bir deprem bölgesinde yaşıyoruz. Ayrıca obrukların oluşumunda büyük rol oynayan karstik alanlar, ülkemizin yaklaşık dörtte birini kaplıyor.
Dinlemek için:
Ülkemizde meydana gelen depremler ve yeni oluşan obruklar zihinlerimizde yeni soruları da beraberinde getirdi.
Obruk nedir? Nasıl oluşur? Obruk oluşumunu tetikleyen unsurlar nelerdir? Depremlerle obruk oluşumu arasında ilişki var mıdır? Obruk oluşumu önlenebilir mi ve bu konuda hangi adımlar atılabilir?
Ayrıntılar dosyamızda.
Obruk nedir?
Obruk, yer altında kireçtaşı gibi suda çözünebilen kayaçların zamanla yer altında boşluklar meydana getirmesinin ardından tavanlarının çökmesiyle oluşan karstik yer şekli. Obruk, “çökmek, çukurlaşmak, obrulmak” kökünden gelen “çukur, oyuk” anlamında Türkçe bir kelime. Zaman zaman içinde yeraltı suları biriken obruklar, obruk göllerini oluşturabiliyor, bu sebeple obruk kelimesi “içinde su biriken çukur yer, doğal kuyu” anlamında da kullanılıyor.
Yer altı suyunun karbondioksit ile birleşimi sonucu oluşan karbonik asit; kireç taşı gibi suda çözünebilen kayaçların; tuz gibi minerallerin yoğun olduğu bölgelerde bunları zamanla çözerek yer altında mağaralar oluşmasına neden oluyor. Bir müddet sonra çeşitli sebeplerle mağaranın üstünde bulunan toprak çökerek obruk ismi verilen derin çukurlar oluşturuyor.
Obrukların oluşumunda arazinin kayaç yapısı, yerkabuğu hareketleri ve volkanik özellikleri, yeraltı suyunun akım yönü, yer altı suyunun ve kireçtaşlarının kimyasal bileşimleri etkili oluyor.
Türkiye’de obruklar hangi illerde görülüyor?
Türkiye’de karstik alanlar geniş yer kaplıyor. Çoğunluğunu kalker arazilerinin oluşturduğu karstik alanlara tuz ve alçı taşı gibi yoğun mineralli zeminler de eşlik ediyor ve obruk oluşumunda önemli rol oynuyor. Bir kaplıca ağzında veya kireçtaşı mağarasında kalsiyum karbonatın hızlı çökelmesiyle oluşan travertenler, karstik yapıların diğer örneklerinden. Etkileyici görüntülere sahip tüm bu yapılar korunmayı hak eden tabiat harikaları.
Ülkemizde en fazla obruk Konya Kapalı Havzası’nda görülüyor. Özellikle son yıllarda Konya’da tespit edilen binden fazla yüzey bozulması ve obruk oluşumunun 600-650’si bu platoda yer alan Karapınar ve çevresinde yoğunlaşıyor.
Keza Tuz Gölü’nün güney kısmında kalan Obruk Platosu; Kızören obruğu, Çıralı obruğu, Hamam obruğu, Meyil obruğu, Gökhöyük obruğu, Kangallı obruğu gibi pek çok obruğa ev sahipliği yapıyor. Bunlardan en meşhuru 300 m genişliği ve 145 m derinliği ve turkuaz renkli suyuyla turistlerin ilgisini çeken Kızören obruğu.
Obrukların yaygın olduğu diğer bir alan ise Antalya'nın doğu kesimindeki Çimiköy platosu. Derinliği ve genişliği bir metreden yüzlerce metreye değişen bu oluşumların derinliği yer altı suyuna ulaşanların içleri suyla dolu, 7-8 tanesinde su altı dalışları yapılmakta.
Mersin, Kırşehir, Kastamonu da obrukların bulunduğu şehirlerimizden, Kırşehir’in Mucur obruğu meşhur. Silifke- Narlıkuyu yakınlarında bulunan Cennet-Cehennem isimli derin mağara obrukları da yeraltı deresinin kimyasal erozyonla tavanının çökmesi sonucu oluşmuş.
Dünya’daki obruklar
Dünya’nın farklı yerlerinde, Bahama adalarında, Hırvatistan’da, Meksika’da, Papua Yeni Gine’de, Venezuela’da, Çin’de, Umman’da derinlikleri 50 metre ile 660 metre arasında değişen obruklar bulunuyor. Dünyada bilinen en derin obruk ise Çin’in Xiaozhai Tiankeng bölgesinde 662 metre derinliğinde. Bir nehrin oluşturduğu obrukta 1285 bitki türü ve birçok nadir hayvan bulunduğu belirtiliyor. Amerika’nın Florida eyaleti de zemini karstik yapılarla kaplı, obruk oluşumunun sık görüldüğü bölgeler arasında yer alıyor.
Obruklar, doğal koruma alanı haline getirilerek kültürel mirasa ve turizme kazandırılabilecek değerler. Diğer yandan yerleşim yerleri yakınında oluştuklarında ciddi bir tehlike haline de gelebiliyorlar.
Obrukları ne tetikler?
Obruk oluşumu yer yüzeyine yakın meydana gelen bir karstik süreç. Jeoloji mühendisleri tarafından heyelanlar ve fay hareketleriyle birlikte sığ jeolojik tehlikeler arasında sınıflandırılıyor. Söz konusu sığ hareketlerin her biri yağmur suyu, akarsu ve yeraltı suyu gibi su hareketlerine karşı hassas. Ayrıca obruk oluşumu çözünebilir kayaç zeminli bölgelerde doğal bir süreç olsa da hava durumu ve iklim koşullarıyla, deprem gibi tektonik yerküre hareketleriyle ve kayaçların volkanik özellikleriyle, veya insan faaliyetleriyle tetiklenebiliyor.
Kuraklık, yeraltı suyunun büyük oranda çekilmesi dolayısıyla, obruk oluşumunu hızlandırabiliyor. Ayrıca, kuraklıklardan sonraki şiddetli yağmurlar yüzeyde basınç oluşturarak zeminde obruk oluşumunu tetikleyebiliyor. Yağışlı mevsim sonrası yüzeyden süzülen sular da kayaçların kademeli çözünmesini hızlandırabiliyor.
Üstteki incelmiş örtü tabakası yağışlı periyotlardan sonra ağırlaşarak çöküyor ve obruklarda yoğun bir artışa sebep oluyor. Yağış rejimindeki değişiklikler, kuraklık ve yağışların azalması da yeraltından çekilen suyun yağışlar ile geri beslenememesi ve tablasının azalmasıyla birlikte üst tabakanın altında boşalan zeminin çökmesine yol açabiliyor.
Depremler obruk oluşumunu etkiler mi?
Yerel fay hatlarının bulunduğu karstik zeminlerde, deprem gibi tektonik yerküre hareketleri de obruk oluşumuna katkıda bulunuyor. Obruklar deprem sırasındaki sarsıntılardan etkileniyor, yer altı sularının çözünebilen kayaçları erittiği zeminlerde üst tabakanın çökmesini kolaylaştırıyor. Tuz gölünün güneybatısında bulunan fay Dikmen-Kolca obruklarının oluşum sebebi olarak gösterilmekte. Konya’da meydana gelen depremlerin ardından Karapınar ilçesinde obruk riskinin yüksek olduğu bölgede boş tarlalarda 12 ve 15 metre derinliğinde iki farklı obruk oluşması da dikkat çekici.
Obruk riski bulunan bölgelerde inşaat süreçlerinde zemine kontrolsüz uygulanan yükler; kalsit, mermer, tuz, kireçtaşı gibi madencilik faaliyetleri ve kuyu-sondaj sistemleri obruk oluşumunu hızlandırabilen diğer insani etkenler arasında sayılabilir.
Obrukları başka neler tetikliyor?
İnsan eliyle obruk oluşumunu tetikleyen en önemli unsurların başında sondaj faaliyetleri geliyor. Kuraklık ve yağış rejimi değişikliğiyle hali hazırda azalmış olan su tablasına yeraltı suyunun insani kullanım amaçlı çekilmesi de etki ediyor. Son yıllarda su kaynakları kısıtlı olan bölgede yeraltı sularını tüketme pahasına mısır, ayçiçeği, şeker pancarı gibi su ihtiyacı yüksek bitkiler yetiştirilmesi, obruk oluşumunda büyük artışla sonuçlandı. Temel besin ihtiyacını karşılayan buğday- arpa gibi tahıl üretiminde yer yer %30’un üzerine çıkan verim kaybıyla birlikte Orta Anadolu’da hububatın %35’inin yetiştirildiği Konya Ovası’nda tarım alanları kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya.
Yer altı su seviyesindeki düşüş obruk sayısındaki artışa paralel seyrediyor. Bu durum da geçmişte dağlık tepelik alanlarda oluşan obrukları, günümüzde yerleşim alanlarına, tarım alanlarına yaklaştırıyor.
Karapınar'ın yanı sıra obruk oluşumları Karatay, Çumra, Selçuklu, Ereğli, Halkapınar ve Emirgazi ilçelerinde de görülüyor. Geçmişten günümüze tespit edilen irili ufaklı 2 bin 240 obruktan 702'si kuyu şeklinde derin obruklar.
Zemin yapısı denetimden geçirilmeksizin obruk riski taşıyan bölgelere yerleşim yerleri ve sanayi tesisleri inşa edilmesi de obruk oluşum hızını artırıyor. Obruklar geçmiş dönemlerde yerleşim yerlerinden uzakta oluşurken son yıllarda kara yollarında ve yerleşim yerlerinin birkaç metre mesafede oluşmaya başladı.
Obrukların büyük çoğunluğunun yerleşim yerlerine yakın olması, riski ve oluşabilecek maddi-manevi zarar ihtimalini artırırken uzmanlar birkaç obruğun apaçık insan eliyle oluştuğunu belirtiyor.
Eskişehir, Afyonkarahisar, Denizli ve Manisa'nın da jeolojik yapısı obruklara elverişli. Bu bölgelerde yer altı suyunun aşırı çekimine bağlı olarak yüzey bozulmaları, yüzey yarıkları artarak devam ediyor. 2015 yılında Çankırı’da ilk defa İnandık Köyü çevresinde 15 metre derinliğinde bir obruk oluştu. Bölgedeki obrukların artması üzerine yapılan arazi incelemeleri sonrasında altında da boşluklar tespit edilen köy, mevcut yerinin iki kilometre kadar uzağına, Ankara yolu üzerine taşındı.
Obruk oluşumunu önlemek mümkün mü?
Uzmanlara göre obruk oluşumunu tetikleyen iklimsel, volkanik ve tektonik unsurları önlemek mümkün olmasa da risk değerlendirmesi yapılarak etkisinin asgari düzeye indirilmesi mümkün. Obruk oluşumunu tetikleyen insani etkenlerin yönetilmesi de bu açıdan hayati önem arz ediyor.
Genellikle ani ve habersiz olarak gerçekleşen obruklar için afet ve risk yönetimi kapsamında alınabilecek yegane tedbiri oluşturuyor.
Çeşitli branşlardan uzmanlar, obruk sonrası maddi ve manevi kayıpları ve sosyoekonomik etkileri azaltmak için şu tavsiyelerde bulunuyor:
▶️ Obruklar ve traverten konileri gibi dünyada benzerine az rastlanan karstik yapılar tabiat parkına dönüştürülerek koruma altına alınmalı
▶️ Mevcut obruklar kesinlikle kapatılmamalı, etrafında yeni çökmeleri engellemek için koruma tedbirleri alınmalı
▶️ Obruklar 10 metre genişliğinde bitki örtüsü tamponu ve 30 metre genişliğinde gübre uygulama gerilemesi ile korunmalı
▶️ Obruk riski olan bölgelerde yaşayan sakinler kademeli bölgesel zemin kayması, kapı ve pencerelerin düzgün kapanmamaya başlaması, bina temelinde oluşan çatlaklar, “çökme” denilen bir bölgede dairesel zemin çatlakları, fay kırılmaları gibi göstergeleri dikkate almalı
▶️ Obruk riski olan bölgelerde inşa faaliyetlerinde yapı temelini ana kayaya ulaştıran beton ve çelikle güçlendirilmiş destek ayak ve iskeleler kullanılmalı
▶️ Hem çap hem de derinlik olarak 1 metreyi aşmayan obruklar için killi kum gibi geçirimsiz dolgu malzemeleri kullanılmalı, organik atıklar yahut toprak kullanılmamalı.
▶️ Obruk oluşum riski tespit edilen bölgelerde yerleşim birimleri, sanayi ve ulaşım tesisleri kaldırılmalı
▶️ Bölgede su şebekeleri ve kanalizasyon altyapıları bakımdan geçirilmeli
▶️ Sürdürülebilir drenaj sistemleri kurularak su kaçakları önlenmeli
▶️ Sulama kısıtlamaları uygulanmalı
▶️ Yeraltı su kullanımının kontrol altına alınmalı ve kaçak su kuyularının kapatılmalı
▶️ Kompost gibi faaliyetlerle yer altı suyunun beslenmesi ve dengeye gelmesi teşvik edilmeli
▶️ İzinli kuyular sınırlandırılmalı, daha az su tüketen tarımsal ürünlere teşvik edilmeli.
▶️ Tarımsal sulama faaliyetlerinde su tasarrufu sağlayan teknolojiler kullanılmalı
▶️ Değişen iklim koşullarına dayanıklı atalık tohumlar bitki desenine yerleştirilmeli
▶️ Bölgede başarılı sonuç veren Sorgül buğdayı gibi su, gübre ve enerji ihtiyacı olmayan asgari üretim maliyetli bir tarım sistemi inşa edilmeli.