Şehzade Camii'nin karşısında sakat ve fakirlerin barınması amacıyla inşa edilmiş Tabhane (Tavhane) adlı bir bina bulunmaktadır. Burada kalan garibanlara özellikle âmâ olanlara sabah ve akşam olmak üzere iki öğün yemek verilirdi.
Muharrem ayının başlamasıyla bu garibanlar harekete geçer ve hep bir ağızdan bir mersiye okuyarak uğramadık mahalle, ümmeti Muhammet hanesi bırakmazlardı. Başlarında yemeniden bir sarık, sırtlarında bezden cüppe, ellerinde değnek, ayaklarında yarım bir pabuç, yarım mest, omuzlarında ortasından bölünmüş biri önde biri arkada iki ağızlı beyaz bez torbalar asılı gezerlerdi.
Kerbela Olayı’nın yaşandığı Muharrem ayı boyunca bu olayı hatırlamak ve şehitlerin yasını tutmak amacıyla yapılan merasimler, İstanbul'a özgü bazı adetlerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bu adetlerin en mühimlerinden biri de "Goygoycular” adı verilen bir isteyiciler grubunun, İstanbul mahallelerini dolaşarak aşûrelik erzak toplamasıdır.
Goygoycular genellikle altışar kişilik gruplar halinde dolaşırlar, ekseriyetle âmâlardan oluşurlardı. Her grubun başında bu dilencilere rehberlik eden çolak veya ayağı aksak bir postabaşı bulunurdu. Bunlara "yedekçi” de denilirdi.
Kendilerine has giyim şekilleri olan bu kimseleri diğer isteyicilerden ayıran en büyük özellik, para değil de aşûre erzağı istemeleriydi. Bu dolaşma esnâsında Kerbelâ Olayı’nı konu eden ilâhîler söylerlerdi. Topluluk, ilâhîlerin her beytinden sonra hep bir ağızdan tekrar ettikleri "Ya hoy goy canım” kelimesinin zaman içinde değişime uğraması ile "Hoygoycular" veya "Goygoycular" adını aldılar. Goygoycuları İstanbul tarihinde 1826 yılından itibaren görmeye başlamışlardı İstanbullular.
Goygoycuların, İstanbul'a Muharrem ayında geldikleri ve sonra tekrar memleketlerine döndükleri anlatılsa da bazı kaynaklar onların İstanbul halkından olduklarını belirtmiştir. Geleneksel Osmanlı kıyafetine ek olarak yalnızca Muharrem ayına özgü bir kıyafet giyerler ve topladıkları erzakı omuzlarında bulunan iki ağızlı torbalara doldururlardı. Bu erzakların bir bölümü ile Muharrem ayının onuncu günü Tabhane bahçesinde aşûre yapar, kalan kısmını da satarlardı.
Aşurenin, böyle bir isteyiciler grubunu ortaya çıkarmış olması, bu dönemde halkın aşûreye verdiği önemin bir göstergesi kabul edilebilir.
Goygoycuların söyledikleri bazı tekerlemelerden dolayı goygoycular olarak anıldığını söylemiştik. Musahipzade Celal ise bu terennümlerin "Hayyulkayyum"dan türediğini belirtir. Musiki mecmuasında okunan “ya hoy goy goy canım” terennümünün aslında "yahu koy koy" yani aşûrelik erzaktan torbama koy olduğu ve zaman içinde yukarıdaki şekli aldığı ifade edilir. Başka bir kaynağa göre: kelimenin aslı “koy koy'dur ancak, aslen Anadolulu olan bu isteyicilerin yanlış telaffuzlarının sonucu olarak goy goy şeklini almıştır. Yine farklı bir kaynakta kelimenin aslının "gaygay" olduğu, ilâhîlerin kalabalık ve gürültülü bir ortamda ağlamaklı seslerle okunduğundan “goy goy” olarak algılandığı bilgisi verilmiştir."
Yine başka bir kaynakta bu terennümün "Hey kaygulu canım" şekli ile de ifade edildiği görülebilir. Tâhir-ül-Mevlevi Mahfel dergisinde yayınlanan "Muharrem'ül Haram” adlı makalesinde "hoy goyculuk” olarak tabir ettiği bu kelimenin kökenini şöyle açıklar:
"Kendilerine unvan-ı mahsus olan bu "hoy goy goy" (hu hu hu) mükerrerinin (tekke ağzı) olarak (gaygaylı) tegannisinden ibaret idi." der.
Goygoycular sadaka istenecek sokağın başına geldiğinde başlarındaki yedekçi, "Allah Allah, bir Allah, kadim Allah, Şuhedâ-i Kerbelâ, İmam Hasan ve Hüseyin aşkına, cemî-i enbiyâ ve evliyâ keremine, cümle mertler (cömertler) demine, gelip geçmiş müminlerin ervâhına hû diyelim hû” gülbankını okurdu. Goygoycular ise bir ağızdan hû çekerek karşılık verirlerdi. Okunan ilâhîlerle ilgili değişik kaynaklarda şu ifadeler yer almıştır: Her kafilede bulunan, sesi güzel bir Goygoycu ilâhîyi okur, beyit aralarında da diğerleri (yedekçi de dâhil) hep bir ağızdan terennümleri tekrar ederdi.
Goygoycular birbirlerinin omzuna tutunarak belli bir yürüyüşle ilerlerlerdi. Bir evin önüne geldiklerinde grup halka şeklini alır, başlarındaki yedekçi gülbank çeker ve Goygoycular da bir Kerbelâ mersiyesi okurdu, kapı açılırsa Şehidân-ı Kerbelâ aşkına, diyerek zâhire isterlerdi.
İlâhinin hangi bendinde evin kapısı açılır ya nakten yahut aynen aşura harcı uzatılırsa diğer bentlerin okunmasına lüzum görülmeyerek duaya başlanırdı verilen hediye her ne ise ona mahsus torbanın hâmili kapıya yaklaşır aldığını torbasına boşaltıp kabını iade ederdi.
Toplanan erzakı koydukları heybeler iki gözlüydü ve her Goygoycuda bir adet torba bulunurdu. Sayıları altı olduğundan, taşıdıkları heybelerin gözleri on iki imam esasına dayanırdı.
Toplanan erzak, Şehzade Câmii karşısındaki Tabhane binasına götürülür ve burası adeta bir erzak deposuna dönüşürdü. Muharremin onuncu günü geldiğinde saklanan erzakların bir kısmı ile aşûre kaynatılır, geriye kalan kısmı satılarak Goygoycular arasında taksim edilirdi. Önemli bir nokta da aşûre pişirildiği anda Goygoycuların bir ağızdan İmam Hüseyin Hazretleri ile Ashab-i Kirâm'a duâ etmeleridir. Goygoycular topladıkları erzakla pişirdikleri aşureyi hem kendileri yer hem de başkalarına dağıtırlardı.