Eûzubillahimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.
el-Hamdülillahi rabbilâlemin ve'l-âkibetü li'l-müttekîn. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn.
İ'lemû eyyühe'l-ihvân enne efdale'l-kitâbi kitâbullah ve enne efdale'l-hedyi hedyü muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerra'l-umûri muhdesâtühâ ve külle muhdesin bid'ah ve külle bid'atin dalâleh ve külle dalâletin fi'n-nâri. Ve bi's-senedi'l-muttasıli ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve sellem.
Cenâb-ı Hak cümlemizi sevdiği ve razı olduğu kullarının arasına kabul buyursun.
Cenâb-ı Zülcelal hazretleri iki cihan serveri sevgili peygamberimizin şefaatine cümlemizi nail eylesin inşallah.
Beraber okuyalım;
Allâhümme e'innâ alâ şükrike ve zikrike ve husni ibâdetike.
Şimdi gerek orucun kendisi, gerek namazın kendisi, gerek hac vazifelerimiz, gerekse zekat vazifelerimizi yaparken bunlardaki güzelliği ancak Allahu Teâlâ'nın bize ihsan etmiş olduğu feyizle severiz. Onun için Cenâb-ı Hakk'a iltica edeceğiz ki bu feyzi bize ihsan etsin de biz de güzel güzel ibadetler ve şükürler yapalım, zikirler yapalım.
Bunu birçok defalar tekrar etmişsem de tekrar da çok fayda var.
Şimdi bize birisi "Sana ayda 10.000 lira efendi. Ayda 10.000 lira, aşağı değil. Şu araba da senin, şoförü de senin emrinde. Ayda 10.000 lira da sana bu benim kâtip getirip verecek."
Biz bu adama karşı ne kadar teşekkür ederiz?
On bin lira aylık, araba ayağımızda, oh bir de ev bağışlamış bize. Gayet güzel bağlı bahçeli, ağaçlı mağaçlı, apartman dairesi değil. Bahçeli bir ev, köşk.
Ne kadar severiz o adamı, ne kadar hürmet saygı gösteririz o adama?
Fakat bu adamın bize yaptığı bu ikram bizim bir gözümüzün bebeğine değer mi?
Bir bebeğine değer mi yani?
Allahu Teâlâ'nın bize bahşetmiş olduğu şu göz bebeği, şu his, şu kulak, şu kafa... Oooo dünyalara değer ya! O adama teşekkür etmesini bir borç biliyoruz da bu kadar nimeti bize veren Allahü celle ve alâ'yı aklımıza getirmiyoruz. Namazda tekâsül, oruçta tekâsül, zekatta tekâsül, hacda tekâsül...
Allah affetsin kusurlarımızı.
Bunları Cenâb-ı Peygamber bize bildirirken gene buyuruyor ki;
Dikkat edelim bu söze!
İttehazû inde'l-fukarâi eyâdiye.
Eyâdiye, el, yani elin cemi.
" Fukaraların yanında el edininiz."
Fukaraların yanında el edininiz ne demek?
Fukaralara yardım ediniz ki bu fukaralar da kıyamet gününde sizin sahibiniz olsun. Siz bugün onların elinden tutunuz, onları himaye ediniz, muhafaza ediniz, yardım ediniz, onları müzayakalardan kurtarınız ki, yarın âhirette o fukaralar sizin için şefaatçi olsun.
Allah göstermesin bir devir gelecek ki o devirde sarısı ile beyazı olmayan yaşayamayacak. Sarısı ile beyazı demek, altını ile gümüşü olmayan insanın yaşayamayacağı bir devir de gelecek. O zaman bu paralara sahip olanlar yaşarlar. Fakat bu paralara sahip olamayan fukara züafâ bunalır, bunalır çok bunalır.
Onun için Cenâb-ı Peygamber yine bize merhameten diyor ki;
"Siz bu fukaraları himaye ediniz. Himaye ediniz ellerinden tutunuz ki, onlar da yarın sizin elinizden tutsun."
Fe-inne lehüm devleten yevme'l-kıyâmeti. "Çünkü sizin onlara himayeniz, yardımınız kıyamet günü sizin için bir devlet olacak."
O müzayakanızın esnasında onlar sizin elinizden tutacak;
"Yâ Rabb! Bu kulun bize çok yardım etti. Affet bunu!" diyecek.
Kıyamet gününde birçok şefaatçiler olacak, şefaatçillerden birisi de bu fukarâ ve züafâlar olacak ki bu fukaralara Hz. Allah;
"Durun şu köprünün başında. Buradan geçerken size yardım edenleri gösterin." diyecek.
Kendisi biliyor ama Cilve-i Rabbânî! Onların da bizim tarafımızdan himaye edilmesi için Cenâb-ı Hak bize böyle bir teşvik yapıyor.
Allah hepimizi affetsin.
Ne güzel bir iştir ama!
Çünkü zengin ben zenginim diye çekiliyor köşesine. Züafâ, fukarâ kendi haliyle kavrulurken kavrulamıyor yanıyor yakılıyor. Cenâb-ı Peygamber ne güzel teşvik ediliyor ki siz fukaralarınızı bırakmayın ha! Zengin olduk diyerekten kenarlara köşelere çekilip de zevk ü sefanızda bunları unutmayın. Bugünün arkasından yarın var. Bugünün bu zevk ü sefası senin elinden gidecek. Ama bugün gider yarın gider. Hiç kimsenin elinde saltanat kalmamıştır. Herkesin elindeki saltanat birgün nihayete erer. Hepinizin bildiği şey işte, söylemeye lüzum yok.
Binâenaleyh yarın ki âhiret gününün şefaatçileri olan bu fukaraları da boş bırakmayın. İşte bugün bir sürü kavga gürültüler hep bu fukaraların acılarının-sızılarının neticesinde oluyor.
Grev yapıyor.
Neden yaptın sen yavrum grev?
"Efendi, eskiden bu kadar para ile geçiniliyormuş ama bugün geçinilir mi bu kadar parayla? E bu adama da iş görüyoruz. Binâenaleyh bizi doyursun. Hiç olmazsa biz bu kadar para isteriz." diyor.
Hazreti Fatih, külliyesini yapmış, oradaki hocalarına da bin akçe tahsis etmiş. Sen bin akçeyi belki bilmezsin ben de bilmem bin akçeyi. Biz akçeyi bilmiyoruz. Akçe devri o zaman. Para yok. Bir pul yani bir para. Bir para üç akçe ediyor. Üç akçe üç pul ediyor. Bir para ile evinizi dolduruyorsunuz. O günkü devir o.
Benim, sizin de belki bildiğiniz, çocukluğumuzun devrinde 1200 gram bir ekmek 20 paraydı.
Bir de Fatih devrinden bu devri düşün. Aradan beş yüz sene geçmiş ne muazzam fark var demek ki. O gün akçe ile geçiniliyor. O akçenin geçinildiği devirde Fatih bin tane akçe veriyor. Yani bugünün parasıyla bin lira veriyor demektir.
Niçin?
Kimseye muhtaç olmasınlar, el açmasınlar. Züafâdır, fukaradır, beslensinler diyor. E sen ise bugün için, hepimiz böyle, hiçbir fukaranın elinden tuttuğumuz yok. Azıcık şey varsa bunlara dilenci adını da takarız;
"Ne dilenci herif be! Başımıza musallat be! Ne saygısız adam bu!" filan diyerekten de bir sürü acı acı sözler söyleriz.
Allah esirgesin.
Etehavvefü alâ ümmeti'ş-şirke. "Ümmetimin en çok korktuğum şey, müşriklik -şirk- etmelerinden korkarım."
Ümmetimin şirk etmelerinden korkarım.
Ve'ş-şehvete'l-hafiyyete. "Gizli şehvetlerinden korkarım."
Şehvetin gizlisinden bir de şirk etmelerinden ümmetim üzerine çok korkarım demiş.
Kîle. "Demişler ki." Yâ rasûlallâhe e tüşrikü ümmetüke. "Yâ Resûlallah! Senin ümmetin şirk eder mi? Müşrik olur mu senin ümmetin hiç?" Mim ba'dike. "Sen dünyadan gittikten sonra senin ümmetin senin dinini bırakır da şirke döner mi? Asla!"
Kâle neam. "Evet şirke girerler." İnnehüm lâ ya'büdûne şemsen. "Ama biliniz ki güneşperestler gibi güneşe ibadet etmezler." Ve lâ kameran. "Kamere de ibadet etmezler."
Yıldızlara tapanlar filan var ya.
Ve lâ haceran. "Taşlara ibadet edenler, put yapanlara da, onları da tapmazlar." Ve lâ vesenen. "Putlara da tapmazlar."
Taşa tapmaz, aya tapmaz, güneşe tapmaz, yıldıza tapmaz.
Velâkin yürâûne'n-nâse bi-a'mâlihim. "Lakin insanlara mürâilikle iş işlerler."
Mürailik, hani hepimizin bildiği bir mürailik var ya, gösterişçilik. Bu gösterişçilikle onların amelleri şirktir.
Ve'ş-şehvetü'l-hafiyyetü. "Gizli şehvet."
Bir büyük hatamız olmuş.
Şimdi şehvet-i hafiyye.
Akşamdan insan oruca niyet eder. Sabahleyin de birisi;
"Ya buyurun bize bir kahvaltı yapalım." der, "Ben oruçluyum." diyemez. Yahut o adam biraz daha zorlar, gider orada yemeği yer. Ama farz oruç için değil. Farz oruç bozulmaz tabiatiyle. Nafile oruçların bozulmasında cevaz var ise de, nafile oruçların bozulmasında cevaz var ise de hatta bir rivayette dostunu sevindirmek için orucunu yerse; o oruç iki yüz veya iki bin oruç sevabı alır tuttuğu zamanda, kaza ettiği vakitte. Çünkü kaza vacip oluyor. Nafile iken nafile sevabıydı. Vacip ise ödemek vacip oluyor çünkü. Bozduğun orucu ödemek vacip oluyor. Vacibin sevabı ise tabi nafilenin sevabı ile ölçülmez.
Onun için şimdi şehvetü'l-hafiyyeh. Böyle birisi sana dedi ki; "Gel bu sabah kahvaltıyı biz de yapalım veyahut öğlen yemeğini biz de yiyelim." dedi. Sen de oruçluyum diyemedin gittin yedin. İşte bu şehvet-i hafiyyedir diyor.
Ona söylersin, "Ben bugün oruçluyum kardeşim." dersin. Oruçluyum desen, bu sefer de nâs arasında insanın kıymeti artar. Bir riyakarlık olur diyerekten bunu da saklarsın.
Allah kusurumuzu affetsin.
En yusbiha ehadühüm sâimen fe-te'rudu lehu şehveten min şehevâtihi fe-yetruku savmehû.
Yine buyuruyor;
Etehavvefe alâ ümmeti'sneyni. "Ümmetim üzerine iki şeyden daha korkarım." Yettebiûne'l-eryâfe. "Köy ve kasabalar, köylerde yeşillik bahçelik meyvelik yerlere dağılmak."
Şehirlerde bunalıyor insanlar, bu bunaltı dolayısıyla işte güzel yerler arıyor oralara gidiyor.
Yettebiûne'l-eryâfe. "Böyle köylere giderler, bahçesi güzel, meyveleri güzel, suları güzel...Ha buraya dağılırlar." Ve'ş-şehevâti. "Ve şehvetlerine de tâbi olurlar."
Tabi köylerde, her köyde cami yoktur, her köyde imam yoktur, her köyde nasihat edici yoktur. Varsa da köy bir yerdedir senin bulunduğun bahçe bir yerdedir. Oradan kalkıp da camiye gitmek her zaman mümkün olmaz. Binâenaleyh;
Ve yetrukûne's-salâte. "Camiye gidemezler, namazı terk ederler."
E o bahçelerin içerisindeki nefse hoş gelen haller onu camiye gitmeye de mani olur, namazını terk etmesine sebep olur.
Ve'l-kur'ânü. "Bu zevkü sefa Kur'an'ı da teallüme mani olur."
Oralara gidiş zevk ü sefanın bir alameti. Bu zevk ü sefa senin Kur'an öğrenmene de mani olur, çocuğuna da öğretmene mani olur.
Binâenaleyh bunlardan çok korkarım demiş. O zaman sen okuyamazsan;
Yeteallemühü'l-münâfikûne. "Bu sefer münafıklar öğrenirler." Yücâdilûne bihi ehle'l-ilmi. "Ehli ilim ile mücadele ederler."
Yine buyuruyor ki;
E tedrûne me'l-ğıybetü? "Gıybeti biliyor musunuz siz?"
Bu en büyük günah aziz kardeş! Bundan kurtulmanın çaresini bulmak çok da zor diyeceğim yani. Cemiyetin içerisine giren insanların bu gıybetten kurtulmaları nadirattan bir şeydir.
Allah muhafaza etsin.
Çok sağlam bir insan olacak ki bu gıybetlere müdahale edebilsin, kendisini koruyabilirsin. Çünkü sen gıybete karışmasan da dinlemen kâfi. Sen gıybete karışmıyorsun fakat dinliyorsun, susturamıyorsun onları. Burada ki günah sana da ait.
Binâenaleyh bunu biliyor musun?
Zikruke ehâke bimâ yekrahu. "Arkadaşının, kardeşinin hoşuna gitmeyen şeyleri 'Filan şöyledir falan böyledir' diyerek zikrediyorlar orada."
Halbuki "Müslümanlar kardeştirler."
Kardeş kardeşin etini yer mi?
Kardeş kardeşinin etini yer mi?
Olmayacak şey bu. Gıybet demek kardeşinin, ölmüş de onun etini yiyorsun demektir. Hazreti Allah-u celle ve alâ gıybeti ölü kardeşinin etini yemeye benzetiyor. Binâenaleyh sen müslüman kardeşinin arkasından dedikodu olaraktan “şöyle yapmış, böyle yapmış, şöyledir böyledir” diye zemmetmek [gıybettir.] İnsan da bir acayip! Pek hoşuna gitmedi mi bir adam onun aleyhinde konuşmayı adeta mübah sayıyor, fayda sayıyor. Yarısı yalan yarısı yanlış adamın aleyhinde ağzına geleni söylüyor.
Kîle. "Demişler ki." E fe raeyte in kâne fî ehî mâ ekûlu? "Yâ Resûlallah! Bu bizim söylediklerimiz zaten o adam da var. O adam öyle adam!"
Haa!..
Kâle in kâne fîhi mâ tekûlu fe-kad iğtebtehu. "Doğru söylüyorsun. Eğer o senin dediklerin o adam da varsa, gıybet şimdi oldu işte." Ve in lem yekün fîhi fe-kad behettehu. "Eğer yoksa o yalan zaten, bühtan, iftira oluyor o zaman."
Yoksa iftira oluyor, hakikaten varsa asıl gıybet o ya.
Binâenaleyh müslüman, müslümanın ayıbını örtmek ile mükellef. Müslüman ayıbını örtmek ile ve ona yardım etmekle mükellef. Sen ne yardım ediyorsun, ne ayıbını örtüyorsun, daha açıyorsun ayıpları meydana.
Allah!..
Bu zaman çok tehlikeli bir zaman. Bu artık çığırından çıkmış; nasihat edersin kabul etmez, söylersin kabul etmez. Bu ancak kafasında neler besledi ise onları yaymak için kendisini seferber etmiş.
Bir tanecik daha okuyayım;
E tedrûne mâ ekseru mâ yüdhılu'n-nâse'l-cennete? "Biliyor musunuz insanların çoğunu cennete koyan şey nedir?"
İnsanların çoğunu cennete koyan şeyin ne olduğunu biliyor musunuz?
Bilmiyoruz.
Takvallâhi ve husnü'l-huluki.
"İki tanecik şey: Allah korkusu ve güzel ahlak."
Güzel ahlak gıybet ettirmez adama, kimsenin aleyhinde konuşturmaz. Çünkü bende de var birçok kusurlar yahu. Ben kendi kusurlarımı düzeltemiyorum ki, o karşımdakine diyeyim ki sen ne için düzeltmiyorsun. Ve onu niçin teşhir ediyorum. Hepimizde var çeşitli kusurlar.
Binâenaleyh güzel ahlak böyle olduğu gibi bir de takvâ olması lazım. Çok okursun, çok bilirsin, yeri de bilirsin göğü de bilirsin, aya da gidersin güneşe de gidersin belki. Çok bilgin var. Fakat Allah korkusu olmazsa hiçbiri fayda etmez vesselam.
Onun için Akif demiş ama Akif de onu cebinden dememiş. Kur'ân-ı Azimüşşân diyor da Akif de o Kur'ân-ı Azimüşşân'dan aldığı ilhamı bize söylemiş.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfi Yezdan'ın.
Ne irfanın kalır te'sîri kat'iyyen, ne vicdanın.
Hayat artık behîmîdir.
Hayır ondan da alçaktır.
Allah korkusu olmadı mıydı şerrinden maâda bir şey olmaz.
Onun için Cenâb-ı Peygamber iki tane tavsiye etti: Allah korkusu bir, bir de güzel ahlâk.
Allah korkusu olursa namazını bırakamazsın, Allah korkusu olursa orucunu bırakamazsın.
Onun için Allah korkusu başta geliyor. Şurada;
Re'sü'l-hikmeti mehâfetullah. "Hikmetin başı Allah korkusudur."
Senin hikmetin çok. İşte aya da gidiyorsun bilmem nereye de gidiyorsun.
Nereye gidersen git! Allah korkusu olmadıktan sonra hepsi hava. Allah bu mülkü bize musahhar kılmıştır. Mülkü Allah cemîan tâbiriyle bütün insanlara müsahhar kılmış. Bunun yeri de bize musahhar, göğü de bize müsahhar, emrimize âmâdedir, her şeyi yapabiliriz. Fakat Allah korkusu olmayınca hiçbir şeye yaramaz.
Onun için Allah bu korkuyu bize ihsan buyursun.
Onun için demin ne güzel;
Allâhümme e'innâ alâ edâi şükrike ve zikrike ve husni ibâdetike. "Yâ Rabbi! Senin şükrünü zikrini ve sana güzel ibadet etmek için bana yardım eyle yâ Rabbi!"
Ben acizim; nefsim var, şehvetim var, şeytan var, bu kadar beşeriyet içerisinde dertler var. Bunların içerisinden sana ne güzel şükredebilirim, ne güzel ibadet edebilirim, ne de zikredebilirim. Ama sen yardım edersen hepsi olur.
Bunu istemek mecburiyetinde olduğumuzu Cenâb-ı Peygamber bize duyurmak için Hz. Mu'az'a bunu tarif etti. Hz. Enes radıyallahu anh de bize bunu beyan buyurdu.
Allah kusurlarımızı affetsin, tevfikatı samadaniyesine mazhar eylesin inşallah.
Bu iki şey cennete sokacak.
Şimdi altında yine buyuruyor ki;
E tedrûne mâ ekseru mâ yüdhilü'n-nâse'n-nâra? "Adamı cehenneme sokan şeyleri de biliyor musunuz?"
Cennete gidenleri söyledim: Takva ve hüsnü'l-hüluk olursa cennete gidersiniz.
E bir de cehennem var, cehenneme gidenler de ne için gider bilir misiniz?
El-ecvefâni. "İki boşluktan giderler."
Ecvef; boş. Ecvefân; iki boş.
"İki boşluğuna hakim olamayanın yeri cehennem."
El-femü. "Boşluklardan birisi ağızdır."
Buradan haram lokma da gider kötü sözler de çıkar. Bu kötü sözlerin çıkmasına, gıybet gibi şeylerin çıkmasına, fena hareketlerin çıkmasına burası sebep olur. Buna hakim olan cennetliktir hakim olamayan cehennemlik. Yani bulduğunu yiyor, helal haram demiyor.
Siz dünyaya o kadar meyil etmeyiniz. Dünyanın bin bir türlü hali var. Zenginliğe alışırsınız, rahatlığa alışırsınız sonra bir gün gelir de bu rahatlık elinizden gider, bu zenginlik giderse o zaman o rahatı bulmak için haramlara irtikap edersiniz, nereden olursa olsun da aman o rahatlık elimizden gitmesin dersiniz. İşte en büyük felaket buradan doğar.
Binâenaleyh şimdi bu iki ecveften birisi;
El-femü. "Ağız." diyor.
Buradan boğaza, bu ağız işte. Bu ağızlardan ne felaketler geldiği malum.
İkincisi de;
El-fercü. "İffet yeri."
Bu iki yere sahip olamayan insanların yeri cehennem.
Bunlar da insanlardaki nefis dediğimiz bütün fenalıkların kaynağı olan. İnsanda da bu şehvet olduğu vakitte helal haram ortadan kalkar. Onun için Allah korkusu olmadı mıydı bu ağızla, o edep yeri felaket olur insanda. Cehenneme girmesine sebep olur.
Allah kusurlarımızı affetsin. Tevfikatı samadaniyesine mazhar eylesin de bizi dünyanın, âhiretin felaketlerinden muhafaza buyursun. Ve bizi kendisine layık olduğu şekilde ibadet edebilecek kabiliyeti ihsan buyursun. Tevfikini refik buyursun, doğru yolda daim eylesin inşallah.
Onun için buyuruyor ki;
E tedrî mâ temmâmün en-ni'meti? "Nimetin tamamı nedir bilir misiniz?"
Nimetin tamamı işte paralar var, her şey var yani.
Bu nimetin tamamı olmaz.
Nimetin tamamı nedir?
Dühûlü'l-cenneti ve'n-necâtü mine'n-nâri. "Cehennemden kurtulup cennete girebilmektir."
Nimetin tamamı bu.
Eh evin var barkın var, paran var, her şeyin var yani. Çok müreffehsin. Fakat nimet tamam değil!
Çünkü ölürken öleceksin ya da âhiretteki yerin ne olacak meçhul. Binâenaleyh âhiretteki yerin cennet olduğu ve cehennemden kurtulduğun gün tam bir nimete mazhar olursun.
Allah cümlemizi bu nimete mazhar olan kullarının arasına kabul etsin inşallah.
Cenâb-ı Hak da böyle gönüllerimizi aydınlatsın, parlatsın, nurlandırsın, nur içerisinde nur eylesin cümlemizi inşallah.
El-Fatiha.