Essĺelâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!
Mübarek Ramazan ayına girmiş olduk. Allah hepinize hayırları feth eylesin. Şu Ramazan ayının bütün güzelliklerinden istifade etmeyi cümlenize nasip eylesin. Ramazan ayında sevabınız, ecriniz çok olsun. Allah gufran ayında günahları mağfiret olup süedâ, bahtiyarlar zümresine dâhil olanlardan olmayı, iki cihanda aziz ve bahtiyar olmayı cümlemize nasip eylesin.
Ramazan ayının ilk haftasındaki cuma konuşmamda Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hadîs-i kudsîsinden okuyorum:
Efendimiz'in bildirdiğine göre Allah-u Teâlâ hazretleri şöyle buyurmuş:
Yebni Âdem. "Ey Âdemoğlu!" Men eznebe zenben ve hüve dâhikün edhaltü'n-nâre ve hüve bâki. "Kim güle oynaya günah işlerse, ben de onu âhirette cehenneme ağlaya ağlaya sokarım. O bu dünyada günahı güle güle işler ama Ben de onu âhirette cehenneme ağlaya ağlaya atarım!"
Yebne Âdem. "Ey Âdemoğlu!" Kem min ğaniyyin yetemenne'l-fakra iz edhaltü'n-nâra bâkiyen. "Nice zengin insan vardır ki ağlaya ağlaya cehenneme atıldığı zaman fakir olmayı temenni ederdi."
Bu dünyada parasıyla eğlenmiş, günahlara girmiş... "Keşke fakir olsaydım da onu yapmasaydım." diye ağlaya ağlaya cehenneme girerken fakir olmayı temenni ederdi.
Ve men celese bâkiyen min haşyetî edhaltuhü'l-cennete ve hüve dâhikün.
Buna mukabil;
"Kim benim haşyetimden, havfullahtan, haşyetullahtan, Allah korkusundan, Allah sevgisinden oturup ağlar vaziyette tefekkür eder, zikreder, ibadet ederse ben de onu güle, sevine, oynaya cennete sokarım." diye buyuruyor.
Sevgili kardeşlerim!
Bunlar üzerinde biraz bilgi vereyim. Bu iki cümle fevkalade önemli!
Biliyorsunuz günahlar tatlı şeylerdir. İnsanlığa, topluma, insanın ailesine, vücuduna, sıhhatine zararlı olduğu halde tatlı olduğu için insanlar o zararlı şeyleri yapıyorlar.
Mesela içki içmek günahtır. Vücuda zararlıdır, insanın sıhhatini harap ediyor, karaciğerini mahvediyor. İnsanı alkolik, ayyaş, sarhoş ediyor, paralar boşa gidiyor, sıhhatler bozuluyor... Zararlı ama millet büyük paralar da vererek içiyor.
İçenler niye içiyor?
Tabii kendine göre bir tadı var herhalde, tatlı olduğu için içiyorlar.
Bütün günahlar böyledir. Bir tatlı tarafı var ki günah olduğu halde insanlar buna gidiyorlar, kapılıyorlar; bu günahı işliyorlar. Bir hoş tarafı var. O anda keyif veriyor, zevk veriyor. Afyon içiyor, keyif alıyor; içki içiyor, keyif alıyor; zina ediyor, zevk alıyor; kumar oynuyor, heyecan;
"Aman ne kadar heyecanlı gece geçirdim. Şu kadar yuttum, bu kadar yutuldum…"
Bu kumarı oynamak için Avrupalar'a, Monte Carlolar'a gidiyorlar diye duyuyoruz.
İnsanlar çeşit çeşit günahları niye işliyor?
Hangisini düşünseniz tatlı, keyifli, neşeli, hoş, heyecanlı... İnsanlar da böyle şeyleri aradıkları için bunları yapıyorlar.
Ama bu hadîs-i şerîfte de Allah-u Teâlâ hazretlerinin şamarı hakkında bir bilgi var. Allah-u Teâlâ hazretleri;
"Kim güle güle günahı işlerse ben de onu ağlaya ağlaya, ağlar bir vaziyette cehenneme sokarım." buyuruyor.
Evet günahlar tatlı ama âhiri, sonu fena ve sonunda âhirette Allah'ın azabına, cezasına, belasına uğramak var.
Allah günahları niye günah eylemiş? "Şunları yapmayın." diye niye yasak eylemiş?
Bizim faydamız, sıhhatimiz, toplumun faydası için!
Allah kötü şeyleri emretmez, iyi şeyleri de insanlara haram etmez, yasaklamaz! Neyi yasaklamışsa mutlaka onun insana bir zararı vardır, onun için yasaklamıştır!
İşte içkinin zararı, kumarın, zinanın zararı, İslâm'ın büyük günahlar diye sıraladığı hırsızlığın, adam öldürmenin zararları... Hepsi ortada, gün gibi âşikâr! Binâenaleyh yasaklanmış, elbette bir hikmeti var.
Allah-u Teâlâ hazretlerine itaat etmek lazım ve itaat edildiği zaman da bundan hem kişi sıhhat kazanacak, hem aile kurtulacak, hem toplum kurtulacak. Hem dünya, hem âhiret hayatı iyi olacak. Allah insanların iki cihanda saadete ermesi için bu ahkâmı koymuş olduğundan akıllı insanların onları çiğnememesi lazım. Hele hele Mü'min ise!..
Mü'min, Müslüman nasıl olur da hem Allah'a inanıyor hem isyan ediyor, hem Kur'an'a inanıyor hem Kur'an'ın âyetlerine aykırı hareket ediyor, hem Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e inanıyor, şehadet getiriyor hem de Efendimiz'in tavsiyelerini tutmuyor!..
Böyle şey olur mu?
Olmaması lazım.
Peki, olmaması lazım olan şeyi yaparsa ne olur?
"Allah-u Teâlâ hazretleri, güle güle günah işleyeni ağlayarak âhirette cehenneme sokar!"
Muhterem kardeşlerim!
Burada karşımıza bir şey çıkıyor:
İbadetler; biraz sabır isteyen, biraz cana, nefse ağır gelen, tatsız tuzsuz gelen şeyler olabilir. Günahlar da nefse çok hoş gelen, keyifli, zevkli, kahkahalı şeyler olabilir.
Ama biz ne yapacağız?
Allah'ın emrini tutacağız, aklımızı kullanacağız. Günahları, öncesi tatlı gibi görünse bile sonu kötü olduğu için yapmayacağız. Sonu hayırlı, iyi, faydalı ve güzel olan ibadetleri de şu anda sıkıntılı gibi, meşakkatli gibi olsa bile yapacağız. Bu bir imtihandır.
Fuzûlî bunu şiirinde güzel ifade etmiş. O meşhur şair bir şiirinde diyor ki;
Râhat ister tab' u mihnettir ibadet ser-te-ser.
"İnsanın içi rahatlığı sever, keyfi, neşeyi sever. Ama ibadetler de mihnettir, meşâkkattir, sıkıntılıdır."
Terk-i râhat rağbet-i mihnet kılan mümtâz olur.
"Rahatını terk edip de mihnetleri göze alan Allah'ın sevgili kulu, evliyâsı olur, sevapları o kazanır."
Ol sebepten ki küfr âsân olur İslâm-sa'b.
"Bu sebeptendir ki küfür kolaydır, herkes küfre düşüverir. Bir adım attı mı küfrün içine düşer ama müslüman olmak zordur."
Arsa-yı âlemde mülhid çok, muvahhid âz olur.
"Yeryüzünde mülhidler, kâfirler, müşrikler çoktur; muvahhidler, mü'min-i kâmiller azdır."
Neden?
İslâm biraz meşakkatli olduğundan.
Hikmetini düşünürsek, anlamaya çalışırsak Allah niye böyle meşakkatli eylemiş?
Bu imtihan hayatında bu imtihan sorusu.
"Bakalım biraz meşakkatli şeyler yapabilecekler mi?.." diye Allah emrediyor. Ama sonunda hayır var.
"Paranın bir miktarını fakirlere ver bakalım!"
"Nasıl vereyim!.."
İnsana zor geliyor ama verdiği zaman sevap kazanıyor.
"Gecenin şu vaktinde kalk bakalım; ibadet et, zikreyle bakayım!"
"Ben rahatımı nasıl bırakacağım, yatak da çok sıcaktı, dışarısı da çok soğuktu, su da buz gibiydi…" vs. Ama;
"Kalkayım, Allah rızası için bir namaz kılayım." diyen sevap kazanıyor. Gönül gözü açılıyor, basireti küşâde oluyor, kalbi nur doluyor, mârifetullaha eriyor, Allah'ın sevgili kulu oluyor. Ondan sonra elde edilen büyük nimetlerin haddi hesabı yok! Allah'ın, sevgili kuluna verdiği nimetleri tarif etmek mümkün değil! Sonu güzel oluyor.
O bakımdan güle güle günah işleyen cehenneme sokuluyor. Nice zengin insan vardır ki parasını harcamış, eğlenmiş ama ağlaya ağlaya cehenneme atılıp azap göreceği zaman "Keşke fakir olsaydım…" diye temenni edecek.
Muhterem kardeşlerim!
İnsanları biraz da para azdırıyor. Para insanı şımartıyor. Mevki makam, mal mülk insanı şımartıyor.
Bakıyorsunuz; çok terbiyeli, edepli, mütevazı bir insan biraz para kazanmış… Şımarmış, mütekebbir, böbürlenen, kibirlenen bir insan haline gelivermiş.
"Bunu mal, biraz zenginlik şımartmış, ne oldum delisi olmuş" diyoruz.
Nasıl olması lazım?
Ahlâkını değiştirmemesi lazım. Tatlı dilli, güleç yüzlü, mütevazı olmaya devam etmesi lazım.
Zenginin en güzeli mütevazı olandır, zenginlikten şımarmayandır. Onun için nice zenginler âhirette; "Keşke param olmasaydı, zengin olmasaydım da o haramları işlemeseydim, o günahlara dalmasaydım. Hep o zenginlikten dolayı şımardım, şaşırdım yaptım…" diyecek. Pişman olacak!
İnsanların biraz paradan azdıklarını, saptıklarını bildiği için Yunus Emre;
“İnsanın haram yemediği ele girinceymiş” diyor. İnsanın eline fırsat geçtiği zaman babayiğitliği, iyi Müslümanlığı belli olacak. Bakalım o zaman yapmayacak mı? Fakirken yapmıyor, yapamıyor, zaten elinde parası yok. Fakir olduğundan oraya giremiyor, onları alamıyor, o kadar masrafı yüklenemiyor, keyif yerlerine giremiyor… Bakalım olunca yapmayacak mı? Mühim olan o!
İnsanı Allah'ın rızası yolunda tutan fakirlik, insanı azdıran maldan daha iyidir!
Neden?
Neticede âhiret önemlidir de ondan. İnsana zenginlik geldiği zaman azacaksa o zenginlik gelmesin daha iyi. Fakir kalsın da hiç olmazsa azmasın, âhirette Allah'ın sevgili kulu olarak mükâfata ersin. Ama azmayacaksa, zenginliği helalinden kazanıp zenginliğin vazifelerini de yaparak Allah'ın rızasını kazanabilecekse; Allah hayırlı kimseye, hayırlı parayı versin, diye temenni ediyoruz. Büyüklerimiz "Helalinden versin, çok verip azdırmasın." diye de dua etmişler, biz de dua ediyoruz.
Buna mukabil, insanlar;
Ve men celese bâkiyen min haşyetî. "Tenhalarda Allah korkusundan oturup da tesbih çekerken ağlar. "
"Niye ağlıyorsun kardeşim?" diye yanına gitsen…
Mesela bakıyorsun; gözyaşları içinde secdeye kapanmış, secde mahalli ıslanmış.
"Niye ağlıyorsun?"
"Allah korkusundan… İyi kulluk edemedim, acaba Rabbim beni affedecek mi, acaba Rabbimin lûtfundan mahrum kalırsam halim nice olur? Bütün Allah'ın sevgili kulları cennete gitti, cennete girecek; ben cennete giremezsem bana yazık değil mi? Bu hasretlik beni mahvetmez mi, kahrolmaz mıyım?.." diye çeşitli güzel duygularla karanlıkta, gözlerini kapatmış, secdeye kapanmış, teheccüd vaktinde, sahur vaktinde, seher vaktinde...
Ramazan ne güzel! Bize ne güzel vakitlerde, sahurlarda ne güzel ibadetler yaptırıyor! Teravihler, teheccüd namazları, mukabeleler... Ne kadar güzel şeyler! Bu hadîs-i kudsîde Rabbimiz Teâlâ;
"Kim Allah korkusundan oturup ağlarsa, ağlayarak oturursa ben de onu cennete güle güle sokarım." buyuruyor.
Burada Allah korkusundan ağlıyor, cennete girerken de güle güle girecek. Allah çünkü onu havfullaha, haşyetullaha sahip ârif kulu, kendisine âşık kulu diye, kendisi için gözyaşı dökmüş diye, seve seve, sevindire sevindire gönlünü hoş ederek, gözünden perdeler kaldırılıp da cennetteki mükâfatları, köşkleri, hizmetçileri, hûrileri, gılmanı göre göre; sevine sevine cennete sokacak.
Aziz ve muhterem kardeşlerim!
Bu çok önemli! İbadetlerde biraz sıkıntılar vardır ama sonunda büyük faydalar olacak. O sıkıntılara katlanmak lazım. Tahsil biraz zordur ama çocuklar yüksek tahsil yapsınlar, iyi bir iş sahibi olsunlar da ömürleri boyu rahat etsinler diye tahsil yapacaklar. Ameliyat zordur ama ameliyat olduktan sonra hasta rahat edecek; ağrıları dinecek, sıhhatli olacak, gezecek…
İbadetin de kendine göre sıkıntıları olabilir veyahut da bir kulun tefekkür dolayısıyla, kendisinde kusurlarını görmesi dolayısıyla, Rabbine “iyi kulluk yapamadım…" diye üzülmesi veyahut eski işlemiş olduğu günahlara, "Acaba Allah affetti mi affetmedi mi?" diye endişe etmesi dolayısıyla Allah'ın verdiği nimetlere hakkıyla şükür edemedi diye düşünmesi dolayısıyla gözyaşı dökmesi veya hasretinden, sevgisinden ağlaması da mümkün...
Hani Şemseddîn-i Sivâsî Efendimiz hazretleri;
“Göster cemâlin şem'ini yansın oda pervaneler”diyor. Çok seviyorum.
Ne diyor?
"Cemâlinin şem'ini göster de pervane gibi biz de ateşe yanalım." diyor.
Süleyman Çelebi;
N'ola kim görsem cemâlin dediğin
ifadesinde de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in bu sözü söylediğini naklediyor.
N'ola kim görsem cemâlin dediğin
Miraçta Mevlâ'sına kavuştuğu zaman; "Gel habibim! Hani sen bana cemalini göreyim, görsem n'ola diye."
Gece gündüz durmayıp istediğin
N'ola kim görsem cemâlin dediğin.
"Mevlâ'n benim, gel." diye seslendiği gibi insan Mevlâsına hasretinden, ona kavuşmak iştiyakından, onu görmek arzusundan, sevgiden dolayı da ağlar. Sevgi de insanı ağlatır. Kavuşamamak, sevgisine vasıl olamamaktan dolayı da âşık-ı sâdık ağlar. Haşyetullahtan, Allah korkusundan da insan ağlar.
"Allah korkusundan gözünden bir damla yaş damlayan kimse çok büyük sevaba nâil olur. Bir damlacık bile olsa!"
Allah korkusundan gözden dökülen gözyaşı damlaları cehennemin ateşini söndürür. Onun için söndürür. O kimse cehenneme girmeyecek, onun için cehennem ateşi bahis konusu olmayacak, kurtulacak demektir. Allah-u Teâlâ hazretleri haşyetullahtan ağlayan, gözyaşı döken gözü cehenneme atmayacak, cehennemde yanmayacak, cennete girecek, demektir.
Aziz ve muhterem ve sevgili kardeşlerim!
Ramazan gufran ayıdır. Allah'ın insanları mağfiret ettiği aydır. Ama bir taraftan da irfan ayıdır, mârifetullaha erme ayıdır. Ramazan çok güzel bir aydır, güzelliklerini yıllarca konuşsak anlata anlata bitiremeyiz. Ramazan çok muhteşem, çok güzel bir aydır.
Bir kere; Ramazan'da gündüz nefsimize hâkim oluyoruz, oruç tutuyoruz, ,haramlardan günahlardan kendimizi koruyoruz. Aç kalmanın acısı var. Fakat aç kalınca kalbin pırıltısı, nuraniyeti artıyor, insanın irfan kapıları açılıyor, mâneviyat damarları çalışmaya başlıyor, hâli güzelleşiyor çok sevaplara nâil oluyor. Allah'ın çok sevdiği bir duruma geliyor.
Sonra gece namazları...
Gece namazı çok kıymetlidir. Yatsıdan sonra uzun teravih namazları kılınıyor, ondan büyük sevaplar oluyor. Sonra sahura kalkılıyor. Sahur vakti çok kıymetlidir, o vakitte yapılan dualar kabul oluyor. Kılınan namazlar çok çok sevaplıdır.
Rek'atâni mine'l-leyli hayrun mined'dünyâ ve mâ fîhâ. "Geceleyin kılınan iki rekât namaz, dünyadan da dünyanın içindeki herşeyden de daha hayırlıdır."
O halde diyorum ki bir bakıma sahura yemek için kalmaktan, baklava börek için kalkmaktansa iki rekât için kalkmak lazım. İnsan isterse bir zeytin ile yarım bardak su ile sahur yapsın ama mühim olan sahur vaktinde abdestini alıp teheccüd namazı kılsın. Çünkü Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki;
"Geceleyin kılınan iki rekât namaz dünyadan da dünyanın içindeki her şeyden de daha hayırlıdır."
Düşünün ki dünyada neler var! Dünyanın üzerinde ne kadar güzel yerler var! Mesela sana bir adayı verseler... İstanbullular Büyük Ada'yı bilirler. "Sana verdim." deseler, Büyük Ada onun olsa… Onu bile istemez; kendisinin küçücük bir müstakil adası olsa ona bile razı olur. Bir arsa verseler, bir apartman verseler veyahut "Boğaziçi'nde bir yalı verdik." deseler insan ne kadar sevinir!
"İki rekât namaz dünyadan ve dünyanın içindeki her şeyden daha hayırlıdır."
O halde önce abdest alıp teheccüd namazı kılmalı, sahura kalkmalı. Bazıları da; "Sahura kalkınca uyku bölünüyor, ben akşamdan dayanabiliyorum, akşamdan yediğim ile iktifâ ederim, oruca başlarım…"
İyi ama Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz;
Tesehharû fe-inne fi's-sahûri bereketün. "Sahura kalkın! Sahurda bereket vardır, mübareklik vardır." buyurmuş.
O mübareklikler kaçıyor. Onun için sen gene yat, sahura kalk, sahurda Resûlullah'ın sünneti yerine gelsin diye bir zeytin bir hurma, küçücük bir şey de olsa, birazcık çorba pilav da olsa bir kere sahuru yap. Ama sahura kalkmışken de o iki rekât namazı, teheccüd namazını kaçırma. Onun da çok büyük sevabı var.
Biraz da eline tesbihi alır evinde bir tenhaya, köşeye çekilir tesbih çekersen o Ramazan'ın büyük feyizlerinden sana nice nice nasipler gelir! Kalbin nur dolar, için dışın feyizlenir, Allah-u Teâlâ hazretlerinin sevdiği kulları zümresine dâhil olursun… Onun için bu cümleler hatırınızda iyi kalsın.
Günahlar keyiflidir, zevklidir ama güle güle günah işleyeni Allah âhirette ağlayarak cehenneme atacak.
Nice zenginler vardır ki günahları, o zenginlikler o paralardan azdılar yaptılar cehenneme ağlayarak girdiği zaman "Keşke dünyada fakir olsaydım, param olmasaydı da bunları işlemeseydim!" diye temenni edecekler. Ama Allah için Allah korkusu ile ağlayan kimseyi de Allah, dünyada ağladı, gözyaşı döktü diye güle güle cennete sokacak.
O halde günahlarımızı, mâzimizdeki hatalarımızı tefekkür edelim; pişmanlık duyalım. Ramazan gufran ayıdır, tevbe edelim; Allah günahlarımızı avf u mağfiret eylesin. Geçmiş günahlarımıza, boşa geçen ömrümüze ağlayalım, yapmak elimizdeyken imkân dâhilindeyken yapmadığımız hayırları kaçırdığımıza ağlayalım. Ağlayalım; hem affolsun hem de bundan sonraki ömrümüzde o fırsatları kaçırmamaya, bundan sonraki ömrümüzü Allah'ın rızasına uygun geçirmeye, azmimiz bilenmiş olsun ve kendimiz de hazırlanmış olalım.
O bakımdan insanın Rabbi ile Mevlâ'sıyla biraz baş başa kalmaya alışması lazım.
Bunu kimseler yapamıyor. İnsanlar yalnızlıktan çok korkuyorlar. Bakıyorsunuz adam eve geliyor. Gündüz çalışmış, yorulmuş eve gelmiş.
Canı sıkılıyor! Evde hanımının, çocuğunun yanında, yalnız kaldığı zaman canı sıkılıyor. Hâlbuki yalnız kaldığı zaman Mevlâ'sı ile baş başa kalabilir. Onun zevkini almamış, o eğitimi görememiş.
Tabii bu tasavvuf eğitimiyle oluyor. Mutasavvıf fırsatı buldu mu hemen tesbihi çeker. Hatta bazı kimseler bir kenara çekilmek için; "Bana müsaade edin, vazifelerim var." diyorlar. Sohbet ederken bile sizden ayrılıp bir kenara çekiliyorlar. "Kusura bakma, günlük birtakım dinî, tasavvufî vazifelerim vardı, tesbihler vardı. Onları yapmak için izninizi istiyorum." diye kenarı çekiliyor.
İnsan âşık oldu mu sevgilisi ile buluşmak için fırsat arar, can atar. "Aman fırsat olsa da herkes gitse de sevgilim ile baş başa kalsam..." diye düşünür.
Allah'ın sevgili kulları da yalnızlığı bir ganimet bilir. Mevlâ'sı ile baş başa olmak için. Baş başa olduğu zaman istediği gibi ağlayacak, istediği gibi dua edecek, el açacak, secde edecek, "Aman yâ Rabbi..." diyecek, yalvaracak yakaracak, Allah kendisini affetsin diye gözyaşı dökecek.
Bu güzel ayda biz de Mevlâ'mıza daha yakınlaşalım. Kendimizi muhasebe edelim, tefekkür edelim. Mâzimizi tefekkür edelim, kendimizi nasıl düzelteceğimizi düşünelim. Geçmiş günahlarımıza gözyaşı dökelim. Cenâb-ı Mevlâ'nın bizi afv u mağfiret eylemesini dileyelim. Çünkü Allah-u Teâlâ hazretleri af dileyeni affediyor, cenneti isteyeni cennetine sokuyor, cehennemden sığınanı cehennemden uzak, baîd ve berî eyliyor.
Allah-u Teâlâ hazretleri Ramazan ayının hikmetlerini anlayıp ibadetlerini en güzel tarzda yapmayı cümlemize nasip eylesin. Cümlenizi mağfûrîn zümresine dâhil eylesin. Ramazan'ın feyzinden, bereketinden hissesini, nasibini en fazla miktarda almayı, bu güzel ayı en güzel Müslüman olarak en iyi şekilde değerlendirmeyi nasip eylesin. Bizleri sevdiği kulları arasına dâhil eylesin. Dünyada âhirette bahtiyar eylesin. Cümlenizi, cümlemizi cennetiyle, cemâliyle müşerref eylesin...
Ramazan'ınız mübarek olsun.
Son ricam da:
Mü'minin kendisi için çalışması çok normaldir. Çünkü herkes yaptığı âmâl-i sâlihası ile derece alıyor, cennete giriyor. Yaptığı günahlarla da cehennemde de cezayı hak ediyor. Ama Mü'minin, Mü'min kardeşine duasının da çok faydası, çok sevabı vardır. Onun için birbirimizi duadan unutmayalım. Arkadaşlarınızdan, sevdiklerinizden, anneniz, babanız akrabanız dışında dost olduğunuz kimselerden kimler olduğunu düşünün, onları da duanızda anın. Çünkü Mü'minin, Mü'mine gıyabında yaptığı dua çok süratle Allah tarafından kabul olunur.
O bakımdan ben de hocanız olarak, bir Mü'min kardeşiniz, sizin bir yakınınız, sizi seven bir kimse olarak ibadetlerinizin kabul olmasını diliyorum. Beni de duadan unutmamanızı sizlerden rica ve istirham ediyorum.
Esselâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!