Allah’a sonsuz, hadsiz, hesapsız şükürler olsun; hamd ü senalar olsun… Bizi nimetlerine gark eyledi. Nice insanların sahip olmadığı lütuflarına mazhar kıldı. Nimet içinde, i’zaz ve ikram içinde yaşıyoruz. Allahu Teâlâ Hazretleri nimetlerini üzerimizde daim etsin.
O’nun Habîb-i Edibi, sevgili Peygamberi, peygamberlerin serveri, insanların makamca en yükseği, Makâm-ı Mahmud’un sahibi, ahiretteki derecelerin en yükseğinin mâliki, Muhammed -i Mustafası’na da hürmetlerimizi, salât ü selamlarımızı, tahiyyatımızı arz eyleriz. Allah bizi, Peygamber Efendimiz’in şefaatine nâil eylesin, yolundan ayırmasın, sünnet-i seniyye-i nebeviyyeye âşinâ eylesin... Sünnet-i seniyyesini ihyâ edenlerden eylesin bizleri... Böylece, yüzlerce şehit sevabı kazananlardan olmayı, hepimize ayrı ayrı nasip eylesin…
Bundan sonra artık, Rabbimizin sevdiği kul olmaya, var gücümüzle çalışalım, diye karar vermiştik. Bunu unutmayalım. Her sabah, kendi kendimize hatırlatalım:
“—Artık sen yeni bir insansın, yeni bir güzel yolun yolcususun! Artık bundan sonra başka bir şahsiyet oldun, iyi bir müslüman olmaya karar verdin, kâmil bir insan olmaya karar verdin!” diye hiç unutmayalım, kendimize hatırlatalım!
Bizim eğitim çalışmalarımız, ilim öğrenme çalışmalarımız, bizler için çok önemlidir. Çünkü; insanoğlu bilgisi nispetinde; olgun insan oluyor, görgüsü nispetinde; kaliteli insan oluyor, kâmil insan oluyor. Onun için, bilginin sınırı yok, sonu yok. Artık bilgi öğrenme devri bitti dememiz mümkün değil. Her an da, hayatımızın her saniyesinde yeni bazı şeyler öğrenerek, gelişmemizi,ilerletmemiz lâzım, devam ettirmemiz lâzım. O bakımdan, bu çalışmaları çok beğeniyorum. Bu maksatla, bundan sonra da, bu çeşit çalışmaların kamp çalışmalarına, münhasır kalmamasını, kampın bitmesiyle bu çalışmaların durmamasını, temenni etmek istiyorum.
İyi bir müslüman olacağız, kâmil bir insan olacağız, Allah’ın sevgili kulu olacağız ,diye gözümüzü o hedefe dikmişiz. Öyle olmak istiyoruz. Bunun için de, en başta gelen ilaç ve çare yine ilimdir. Onun için, mutlaka ilimle ilgili çalışmalarımızı her gün, her zaman devam ettirmemiz lâzım diye Peygamber sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz’den bu hususta bize şevk verecek, bizi heveslendirecek, gayrete getirecek, bazı hadis-i şerifleri size okumak istiyorum:
Birincisi, Deylemi’den alınmış bir hadis-i şerif, Müsnedü’l Firdevs kitabından; Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vessellem buyurdular ki:
Talebü’l-ilmi efdalü inda’llâhi mine’s-salâti ve’ssıyâmi ve’s-sadakati ve’l-haccive’l-cihâdi fî sebili’llâhi azze celle.
“İlim öğrenmeye gayret etmek, ilim öğrenmenin peşine düşmek, ilim talep etmek, öğrenci olmak, ilmi çalışmaların içine girmek; Allah indinde; namazdan da, namaz kılmaktan da, oruç tutmaktan da, haccetmekten de; Allah yolunda, Aziz ve Celil olan Allah yolunda fî sebîlillah cihat etmekten de daha faziletlidir, daha üstündür.”
Burada çok önemli bir hadis-i şerif söylemiş oluyorum size; çünkü, sahabeden bazı kimseler Peygamber Efendimiz’e,
“Amellerin, ibadetlerin, işlerin en sevaplısı hangisidir?”
diye sorduğu zaman, namazın çok önemli olduğunu bildirmişti, Peygamber sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz. Gerçekten de:
“Namaz dinin direğidir.” Yâni, “Namazı kılan, tam müslümandır. Namazı kılmayan, dinini yerle bir etmiş, yıkmış, hedmetmiş sayılır.” diye hadis-i şerifler var. Şimdi bu hadis-i şerifte, çok önemli bir değerlendirmeyle karşı karşıya bulunuyoruz; “İlim öğrenmek namazdan da üstündür.” diyor Peygamber Efendimiz.
Tabii, herkes anlamıştır ki, farz olan namazlar gene kılınacak. Onlar terk edilsin, ilme yönelinsin mânâsına değil. İlme yönelmenin; ne kadar sevaplı olduğunu göstermek için, çok sevaplı olan bir şeyi söyleyip, “Bak, bundan da daha kıymetli!” demek içindir bu sözler. Elbette, beş vakit namazımızı kılacağız, cumamızı kılacağız. Bayram namazlarımız vaciptir. Vitr-i vaciplerimizi, namazlarımızı kılacağız ama bileceğiz ki; ilim öğrenmek çok önemli. Ondan sonraki vaktimizde, ilim öğrenmeğe yöneleceğiz.
Ramazan’a heyecanla yaklaşıyoruz. Berat Gecesi, Şaban’ın yarısı gecesidir. İki hafta sonra Ramazan’a gireceğiz. Ramazan oruç ayıdır, on bir ayın sultanıdır, çok güzel bir aydır. Biz de orucu çok seviyoruz. Oruç, bizim hayatımızı değiştiriyor. Ramazan gelince, alem değişiyor; çevremiz, toplumumuz; Ramazan’da çok büyük bir canlılık kazanıyor, nurluluk kazanıyor ama; ilim öğrenmek namazdan da önemli olduğu gibi, oruçtan da önemli… Tabii, farz olan orucu tutacağız. Fakat ilmin, o kıymetli ibadetten de daha kıymetli olduğunu bileceğiz.
Sonra,Ve’l-hacci. Hac çok önemli bir olay. Bilhassa Hicaz’a uzak olan yerlerden haccetmek çok zahmetli oluyor. Eskiden yıllar sürerdi. İstanbul’dan hacca gidecek bir insan, bir senelik nafakasını ailesine bırakmak zorundaydı.
“—Bir seneye ancak gelirim, alın bakalım bir senelik geçiminizi!” demek zorundaydı. Tabii, buralardan hacca nasıl gelirlerdi, o zamanın insanları bilmiyorum; Malezya’dan filan nasıl geliyorlardı? Gemilerle, yolculuklarla, kervanlarla ne kadar sürüyordu? Kıymetli bir ibadet hac… Çok önemli. Dinin beş mühim ibadetinden birisi, direklerinden birisi. Ondan da önemli, hacdan da önemli, ilim öğrenmek… Tabii yine farz olan haccı yapacağız. Ben ilim öğreniyorum, hacca gitmekten vazgeçtim mânâsına değil amma; bileceğiz ki, ilim öğrenmek çok önemli.
Ve nihayet, cihadı söylüyor ki, cihat da insan malını da veriyor, canını da veriyor. Malını ortaya koyuyor, cihada hazırlanıyor. Canını ortaya koyuyor, Allah yolunda şehit oluyor. Yani, bu cihattan daha büyük fedakârlık, nerede olacak, nasıl olacak? Malını da veriyor, canını da veriyor. Nesi varsa her şeyini, Allah yoluna veriyor, fî sebîlillâh veriyor...
İlim öğrenmek bundan da önemli. Neden?
Bir insan bir savaşta savaşır, şehit olur. Tabii, şehitlik mertebesini kazanır, cennete hesapsız girer. Bunların hepsi, çok güzel şeyler ama, yani bir orduda savaşmış, düşmanı yenmişse, İslâm alemini kurtarmış olur. Fakat, bir alim; sadece bir savaşta İslâm alemini kurtarmıyor; asırlar boyu, müslümanları kurtarıyor.
Bakın; bugün, kendi kütüphanemizdeki kitaplarımızı inceleyelim, öyle alimler var ki, eserlerinden, halâ faydalanıyoruz. Başka bir eser okuyoruz, İmam Gazali Hazretleri’nin kitabı. Kaç asır önce yaşamış.
Demek ki alimler, çağlar üstü değerler oluyorlar, faydaları sadece bir devreye, bir bölgeye ait kalmıyor, münhasır kalmıyor, asırlar boyu alem-i İslâm kendisinden istifade ediyor.
Biz, Hanefi Mezhebindeniz elhamdülillâh. İmam-ı Azam Efendimiz’in bütün ilmi çalışmalarından, istifade ediyor bütün Hanefiler. Falanca kardeşimiz Şafii ise, İmam Şafii Hazretleri’nin bütün çalışmalarından istifade ediyor. Yani, cihat güzel bir şey ama, ilim daha güzel bir şey. İlmin sonucu itibariyle müslümanlığa faydası, cihattan da fazla. Alimin faydası, şehitten de daha üstün…
O bakımdan, bu hadis-i şerifi ben, çok önemli bir hadis-i şerif olarak size okudum. Yani, en kıymetli ibadetleri düşünün. Namaz, bırakamıyoruz, kılıyoruz. Hoparlör tertipliyoruz, safları tanzim ediyoruz, kamet getiriyoruz; namazlar kılıyoruz. Tabii mutlu oluyoruz. Elhamdülillâh, Allah yolunda olmak ne güzel… Oruç, Ramazan da öyle... Teravihleri kılacağız, sahurlara kalkacağız, hepsi güzel!
Hac da öyle... Hacılar ziyafetler çekerek, helâlleşerek ayrılıyor memleketinden, oralara gidiyor. Karşılanması da gene merasimle oluyor. Hacı karşılamak için, uzun yollara gidiliyor, yolları gözleniyor filan. Onlar da Zemzemlerle, hurmalarla geliyorlar. Tamam, bunların hepsi güzel!
Askere gitmek, savaşa, cihada gitmek tabii daha güzel! Bakın, işte bunların hepsinden daha güzeli, ilim öğrenmek.
O halde, bizim bu ilimle ilgili çalışmalarımızın, namaz gibi devam etmesi lâzım! Her gün namaz kıldığımız gibi, her gün ilim de öğrenmeliyiz. Madem bu kadar sevaplıymış, her gün ilim de öğrenmeliyiz. Burada mühim olan nokta şudur:
Hangi kitabı okuyacağız?
Önemli olan budur. Hangi eseri okumalıyız?
Çünkü her insan, alim değil. Her kitap yazan, en doğru şeyleri yazıyor değil. Nasıl kitapları okumamız lâzım?
Kesinlikle, herkesin kabul ettiği şekilde çok büyük bir alim olan kimsenin eserini okumamız lâzım! Tabii, en başta okunacak kitap, Kur’an-ı Kerim’dir. Ondan sonraki, açıklamalı hadis kitaplarıdır. Çünkü hadis kitaplarının, açıklanması gerekir. Yani, ince, bilinmeyen kelimeler vardır, onları aşağıda açıklamak lâzım. Dip notlarda veyahut şerhinde açıklamak lâzım ki, mânâsı iyi anlaşılsın.
O bakımdan, önce Kur’an-ı Kerim’i okumalısınız. Onunla beraber, hadîs-i şerîf de okumalısınız. Bunu nasıl yapacaksınız?
Bunu nasıl pratiğe geçireceksiniz?
Yani, bir şeyi laboratuvarda alimler buluyor da; uygulaması, pratiğe geçirilmesi ayrı bir iş oluyor, teknoloji oluyor. İlmin uygulanması, teknoloji oluyor. Adam, benzin patladığı zaman genişlediğini buluyor da, bunun benzin motoru halinde hizmete sunulması, teknolojinin işi oluyor.
Şimdi biz ilmin sevabını anladık. Bunun hayatımıza intikali, tatbiki nasıl olacak ,diyecek olursak; bunun tek bir çözümü var, muhterem kardeşlerim: Prensip sahibi olacaksınız, her gün ilimden bir bölüm okuyacaksınız.
“—Her gün mü?”
Her gün…
“—E, çok değil mi?”
Her gün yemek yemiyor musun, çok geliyor mu? Her gün yüzünü yıkamıyor musun, çok geliyor mu? Her gün namaz kılmıyor musun, çok geliyor mu? Gelmiyor. Tamam, alıştırmak meselesi bu...
Kendini, aileni, çoluğunu, çocuğunu alıştıracaksın. Her gün, ilim öğreneceksin. Her gün aile kampımız yok, her gün karşımızda hoca yok… Her gün vaaza gidemiyoruz amma evimizde kitap var, elimizde kitap var. Kur’an-ı Kerim’imiz var, hadîs-i şerîflerimiz var. Çok büyük alimlerimizin yazdığı, gerçekten değerli kitaplar var... Bunları okuyacağız.
“—Ne kadar okuyacağız, ne tavsiye edersiniz?” diyecek olursanız bana, sanıyorum en münasip zaman, akşam yemeğini yedikten sonradır, tahminime göre, Her evin durumu değişebilir, evdeki insanların işten dönüş saatlerine göre başka şey olabilir. Rahat bir zamanda, bir saat koyacaksınız, “Bu saatte ben, bir saat ilim öğreneceğim, bir kitap okuyacağım!” diyeceksiniz.
Tavsiyem şu: Günde üç tane ayet okuyun, iyi okuyun, tekrar tekrar okuyun! Üç tane hadis okuyun! Bir güzel hadis kitabından, üç tane hadis okuyun. Kur’an-ı Kerim’den üç tane ayet okuyun, açıklamasını dinleyin! İyi bir açıklamadan...
Bir de, öğrendiğinizi, günde üç kişiye söyleyin! Sohbet düşürün, fırsat bulun, lafı dengine getirin, “Allah-u Teâlâ Kur’an’da şöyle söylemiş.” deyin. “Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde söyle buyurmuş; okudum.” deyin, üç kişiye tebliğ edin! Üç ayet, üç hadis, üç kişiye anlatmak; böyle bir prensip edinin!
“—Aaa, bugün ben üç kişiye tebliğ edemedim, gideyim Ali’yi yakalayayım, ona bari bu işi anlatayım! Gideyim Ahmed’e söyleyeyim!” filan diye, böyle bir çare ararsınız. Bunu alışkanlık haline getirin!
El yıkamak gibi, diş fırçalamak gibi, kahvaltı etmek, yemek yemek gibi; her gün uyumak gibi, her gün de ilim ile ilgili bir çalışma yapın!
Diğer bir hadis-i şerif:
Tâlibü’l-ilmi tâlibü’r-rahmeh, tâlibü’l-ilmi rüknü’l-islâm,ve yu’taecruhû mea’n-nebiyyîn.
“İlim öğrenen kimse, Allah’ın rahmetinin peşine düşmüş kimse demektir.” İlim peşine düşen, Allah’ın rahmetinin peşine düşmüş demektir. Neden? İlim öğrenince, Allah’ın rahmetine erecek. Allah’ın rahmetine ermek de, geçe-gündüz istediğimiz şey. El açıp dua ettiğimiz: ya Rabbi. bize rahmetini ihsan eyle diye. İlim öğrenince, o rahmeti kazanacaksınız.
Tâlibü’l-ilmi rüknü’l-islâm. “İlim peşinde koşan, ilim öğrenen kimse, İslâm’ın direğidir.” Neden? İlmi öğrenecek, başkalarına anlatacak; İslâm ayakta kalacak, yıkılmayacak, çatısı çökmeyecek İslâm’ın...
Ve yu’taecruhûmea’n-nebiyyîn. “Böyle ilmini, başkasına anlatan ilim erbabının ecrini, Allah Peygamberlerle beraber verecek.” Peygamberlerin vazifesini sürdürüyorlar çünkü…
Diğer bir hadis-i şerif:
El-guduvvüve’r-revâhu fî teallümü’l-ilmi, efdalüinda’llâhimine’l-cihâdi fî sebîli’llâh.
“Sabahleyin kalkıp ilim öğrenmeğe gitmek, akşamleyin ilim öğrenmeğ,e bir kimseye gitmek; sabah akşam ilim öğrenmek için seyahat etmek, yürüyüş yapmak, arabaya binmek... İşte ilim öğreneceği yere gelmek, gitmek... Arabaya atlıyoruz, camiye geliyoruz; orada vaaz var diye. Arabaya atlıyoruz, sekiz saatlik yolculuk yapıyoruz; Canberra da kamp var ,filan diye… Yani, bunlar ne? Bir sefer. Sabah-akşam yapılan bu sefer Allah indinde, Allah yolunda fî sebîlillah cihattan daha faziletlidir.” Yani, haydi bakalım silahlan, haydi bakalım tabancaları, tüfekleri, bombaları al; yallah, düşmana gidiyoruz. Atla bakalım, motorlu vasıtalara, haydi gidiyoruz demek gibi... İlim öğrenmek için gitmek, Allah indinde Allah yolunda cihattan daha kıymetlidir. Çünkü, cihat da netice itibariyle iş bitmiş oluyor. Adam laf anlamadığı için, mecburen kavgaya dökülmüş oluyor iş, savaşıyorsun. Ama ilimde, karşı tarafı ihya ediyorsun. Savaşta öldürüyorsun, ilimde yaşatıyorsun, ihya ediyorsun karşındakini… İlim elbette daha güzel, insanlara daha faydalı bir çalışma. Neticede insan kazanılıyor.
Diğer bir hadis-i şerif…
Kalîlü’l-fıkhi hayrunminkesîri’l-ibâdeh, ve kefâbi’l-mer’i fıkhenizâabeda’llâh, ve kefâbi’l-mer’i cehlenizâa’cebebi-re’yihî.
Taberânî, Abdullah ibn-i Amr radıyallahu anh’dan rivayet etmiş.
Diyor ki, Peygamber sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz:
“Az bir dini bilgi, çok ibadetten daha hayırlıdır.” Yani, azıcık birkaç sayfa okursun ilmihalden, din kitaplarından; çok ibadet etmekten daha fazla sevap kazanırsın.
“Bir kimseye dini bilgi olarak yeter, Allah’a ibadet etmesi. Bir kimseye cahillik olarak yeter, kendini beğenmesi.” Kendi fikrini beğeniyor, ilim öğrenmeğe kalkmıyor. Bana kendi kafam, kendi aklım yeter diyor... Yahu yetmez, öğren şu kitapları... Aç oku, neler ver kitaplarda?
Diğer bir hadîs-i şerîf.
Alimün yüntefeu bi-ilmihî, hayrun min elfi âbidin.
“İlminden istifade edilen, dinlenip bilgi kazanılan, kendisinden bir şeyler öğrenilen alim, bin tane âbidden daha hayırlıdır.”
Âbid ne demek?
Camide ibadet eden kimse… Seccadesi var, sarığı var, cübbesi var, tesbihi var... İbadeti seviyor, çekiliyor bir köşeye, “Yâ Allah!” diyor, ibadet ediyor, sevap kazanıyor. Namaz kılıyor, tesbih çekiyor, Kur’an okuyor ve sâire… Sevap kazanıyor ama, ilminden başka insanların faydalandığı, istifade ettiği bir alim, böyle bin tane kendi sevabı için çalışan âbidden daha kıymetlidir.
Neden? Bu, sadece kendisi için çalışıyor, sevap kazanıyor. Ötekisi, başka insanlara fayda götürüyor, ışık tutuyor, onları aydınlatıyor, onları doğru yola çekiyor... Bin tane abidden daha kıymetli. Cami dolusu insandan; bir tane böyle ilminden faydalanılan alim, daha kıymetli oluyor. O halde, ne lâzım? İlme gayret etmek lâzım, ilim öğrenmeğe çalışmak lâzım!
Diğer bir hadis-i şerif:
“Hiyâru ümmetî ulemâühâ.”
Benim ümmetimin en hayırlı fertleri, alim olanlarıdır. Alimler en hayırlıları. Birçok insan var ya ümmetimde; çiftçi var, tüccar var, san’at erbabı var, meslek erbabı var, ziraatçı var, kadın var, erkek var, büyük var, küçük var, dokumacı var, terzi var, ayakkabıcı var ve sâire. Yani, en hayırlısı kimdir, benim ümmetimin fertleri içinde? Alim olanları. “Ümmetimin en hayırlıları alimlerdir.
“Ve hiyâru ulemâühâ ruhamâühâ.”
Alimlerin de en hayırlısı, merhametli olanlarıdır.” Alim merhametli olacak, Ümmet-i Muhammed’e merhamet edecek, “Bunların hali ne olacak?” diyecek. Hani, “Ol zayıf ümmetlerin hali n’ola?” dediği gibi Süleyman Çelebi’nin, “Bu insancıklar ne yapacaklar? Bunlar namaz kılmayı bilmiyorlar, Allah’ın gazabından korunmayı bilmiyorlar; cenneti ellerinden kaçıracaklar. Yazık, cehenneme düşecekler, kütük gibi cayır cayır yanacaklar.” Filan diye acıyacak. Yâni, alim merhametli olacak,
Elâ feinna’llâhe teâlâle yağfiruli’l-âlimi erbaîne zenben, kable en yağfireli’l-câhili zenben vâhidâ.
“Gözünüzü açın, dikkat edin ki diyor, Peygamber Efendimiz, Allah bir cahilin bir günahını affetmeden, bir alimin kırk tane günahını affeder.” Yâni, kusurlarını da Allah affediveriyor. Allah alimi sever, hatası olsa bile…
Elâ ve inne’l-âlime’r-rahîme yecîü yevme’l-kıyâmeti, ve inne nûrahû kadedâe yemşî fîhi mâbeyne’l-meşrikıve’l-mağrıb, kemâ yudîu’l-kevkebü’d-dürriy.
“Yine dikkat edin ki, merhametli bir alim; kıyamet gününde nuru etrafı aydınlatarak ve o nurun aydınlığında yürüyerek gelir, kıyamet gününde ortaya... Çünkü, ortalık karanlık olacak. İnsanların ilmi, nur olacak. Nurları önünden, hani böyle karanlık bir yerde bir ışık yürüdüğü yeri aydınlatıyor da, öyle gidiyor ya insan, ayağı takılmasın filan diye. Ahiretin karanlıklarında; alimin nuru ortalığı aydınlatır, o nurda rahat rahat yürüyor olarak gelicek meydana…
Ama, nasıl bir nur?
“Yemşî fîhi mâbeyne’l-meşrikı ve’l-mağrib. “
Doğuyla batı arasındaki o insanlar, o nurun ışığında geliyorlar. Etrafı çok aydınlatıyor. Yani, muazzam bir aydınlık ve nur ile etrafı aydınlatır; diye bildiriyor, Peygamber Efendimiz.
Bir de sonuncu hadis-i şerifi söyleyeceğim.
Enes radıyallahuanh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi vessellemEfendimiz şöyle buyurmuş:
Eşeddü’n-nâsi hasreten yevme’l-kıyâmeh, racülün emkenehû talebü’l-ilmi fi’d-dünyâ felem yatlübhü.
“Kıyamet gününde en çok saç baş yolacak, pişman olacak insan; en çok pişmanlık duyacak insan, yüreği en çok yanacak olan insan; ah-vah edecek olan insan kimdir? Dünyada iken, ilim öğrenmesi mümkün olduğu halde, zamanını harcayıp, ilim öğrenmeyen insandır. En çok üzülecek olan, ah-vah edecek olan odur.” diye Peygamber Efendimiz bildiriyor.
O halde, bizim elimizde ilim öğrenme fırsatı vardır. Neden? Düzenli bir ülkede yaşıyoruz. Sekiz saat çalışma vardır, sekiz saatten sonra serbestlik vardır. Yirmi dört saatten, sekiz saati çıkartırsanız, on altı saat elimizde boştur. Uykum var… Tamam uyu. Yemek yiyeceğim… Buyur ye. Ondan sonra?
Ondan sonra elinde, ilim öğrenme imkânı vardır. Bunu öğrenmezsen, tabii ahirette o zaman bir pişmanlık mutlaka çekilir, o zaman bir ah-vah eder insan, dizini döver, aziz ve muhterem kardeşlerim.
Subhâne rabbike rabbi’l-izzeti ammâ yasifûn ve selâmün ale’l-mürselîn velhamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn el-Fâtiha.