Tarihin en mutlu çocukları, asr-ı saadetin çocuklarıydı.
Çünkü onların arasında; çocuk sevgisiyle meşhur, onları her zaman koruyan ve seven bir Peygamber’leri vardı.
Çocuklara selam veren, halini hatırını soran, onlarla birlikteyken çocuklaşıp şakalaşan, oyunlar oynayan, dua edip başlarını okşayan bir Peygamber…
Efendimiz, çocuklara hoşlarına gidecek isimlerle seslenir, neşelendirirdi.
Bu çocuklardan biri de, Zeyd’di. 3 ya da 5 yaşlarındaydı. Bu küçük yavrunun çok bağlandığı ve sevdiği bir kuşu vardı. Umeyr, koymuştu ismini.
Peygamberimiz, onu her gördüğünde çok sevdiği bir şekilde, şöyle seslenirdi:
“Ebu Umeyr!..”
Umeyr’in babası!
Zeyd’in kuşu Umeyr öldüğünde, Allah Rasulü onun evine gitti. Hem üzüntüsünü paylaşmak hem de Zeyd’in çocuk kalbini neşelendirmek niyetindeydi.
Saçlarını okşadı, yanağından öptü ve gülümseyerek sordu:
“Ya Ebu Umeyr! Nüğayr ne oldu? Hayvanı ne yaptın?”
Nüğayr, serçe kuşuna benzeyen bir kuş veya bülbül demekti.
Efendimiz’in ilgisi ve sevgisiyle ferahlayan Zeyd, bu söze çok güldü. Üzüntüsü dağıldı, neşesi yerine geldi…
Peygamberimiz, kendisine bir şey ikram edildiğinde, orada bir çocuk varsa önce ona verirdi. Namaz kıldırırken, cemaatin içinde ağlayan bir çocuk sesi duysa dayanamazdı. Namazdaki kıraati kısa tutar, namazı bir an evvel bitirirdi.
Zaman zaman torunları, camide namaz kıldırırken omzuna veya sırtında binerlerdi. Ümâme, Hasan ve Hüseyin, dedeleri secdeye gittiğinde omzuna tırmanmayı çok severlerdi. Efendimiz onları incitmemek için secdede uzun süre kalınca, sahabe-i kiram vahiy geldi zannederdi…
Hasan ve Hüseyin’in en çok istediği şey, bir develerinin olmasıydı. Bir gün, dedelerinden deve istediler. Hz. Peygamber, maddi olarak o an çocuklara deve alacak durumda değildi. Torunlarını üzmeden onlara istedikleri deveyi unutturacak bir çözüm buldu. Küçük torunlarının önüne çöktü ve onlara şöyle seslendi:
“Haydi binin. Bundan daha iyi deve mi olur?”
Çocuklar büyük bir sevinçle dedelerinin sırtına bindiler.
Artık deveyi unutmuşlardı.