Allah Rasulü bir Medine sabahında yine ashabıyla oturuyor, onlara anlatıyor, öğretiyor, dinliyor ve cevaplıyordu. Bir ara durdu ve:
“Şimdi yanınıza cennetlik bir adam geliyor!” dedi. Sahabeler, Ensar’dan bir zatın geldiğini gördüler. Sakalından, aldığı abdestin suyu damlayan, terliklerini eline almış bir sahabi idi bu. Başka bir gün, ashabı ile otururken Hz. Peygamber (s.a.v.) yine aynı şeyi söyledi:
“Şimdi yanınıza cennetlik bir adam geliyor!”
Gelen, yine aynı şahıstı. Üçüncü gün de aynı olay tekrar etti. Hz. Peygamber o günkü sohbetini bitirip meclisten ayrılınca sahabeler de dağılmaya başladı. Genç sahabilerden Abdullah b. Amr, Hz. Peygamber’in cennetlik olduğunu söylediği zatın peşine düştü. Onu cennetlik yapan şeyi öğrenmek istiyordu. Fakat soruyu doğrudan, bu şekilde de soramazdı. Aklına bir çare geldi.
Gidip o zata, “Eğer uygun görürsen bu süre geçene kadar seninle kalabilir miyim?” dedi. Cennetlik sahabi, Abdullah’ın bu teklifini kabul etti. Üçüncü günün sonunda Abdullah, “bu süre boyunca o Medineli Müslüman’ın gece namazına kalktığını görmediğini, sabah namazına kadar uyuduğunu, sadece yatağında sağa sola dönerken Allah’ı zikrettiğini ve tekbir getirdiğini fark etti. O günleri anlatırken de şöyle dedi:
“Gerçi konuşmaları esnasında sadece güzel şeyler söylediğini işittim. Üç gece geçince yaptığı ibadetleri neredeyse küçümseyecektim. Bunun üzerine ona dedim ki:
“Hz. Peygamber üç kere, “cennetlik bir adam geliyor” dedi, üçünde de sen çıktın geldin. Ben de senin yanında kalıp ne yaptığını görmek ve aynısını yapmak istedim. Ancak görüyorum ki sen çok da fazla bir şey yapmıyorsun. Seni, Hz. Peygamber’in söylediği bu dereceye ulaştıran nedir?”
“Sadece gördüklerin.” dedi Ensarlı adam sakince. Bu cevap üzerine yanından ayrıldım. Fakat çok uzaklaşmadan beni geri çağırdı ve şöyle dedi:
“Ancak bir şey daha var. Ben kalbimde hiçbir Müslüman’a karşı kin, nefret ve samimiyetsizlik bulundurmam ve Allah’ın kendisine ihsanda bulunduklarından dolayı hiç kimseye haset etmem.”
Bunun üzerine Abdullah b. Amr diyor ki:
“İşte seni yücelten bu! Bizim yapamadığımız da bu!”
Allah-u Teâlâ, bilgi, düşünce, mal mülk, para pul, mevki makam, şan şöhret, vücut güzelliği gibi akla gelebilecek hemen her hususta insanları farklı yaratmış; kimine bu nimetlerinden bolca ihsanda bulunmuş, kimine ise az vermiştir. Şüphesiz Cenab-ı Hakk’ın her tasarrufunda bir hikmet vardır. İnsana verilen bu nimetler, her şeyden önce birer imtihan vesilesidir.